Doğrusunu söylemek gerekirse işi İzmir’de bitirebilirdik. Schilb, Sinan ve Micov ara ara nükseden deplasman fobisini aşabilselerdi ibre daha ilk maçtan tamamen bize dönecekti. Deplasmanda alınan 67-64’lük mağlubiyet Abdi İpekçi’de “telafi edilebilir” cinstendi fakat genel kanı daha iyisini de yapabileceğimizdi.
Hatırlayacağınız gibi ilk maçın başında Micov’un üçlüğünden sonra üst üste tam 13 dış atıştan isabet bulamamıştık, üstelik çoğu da doğru seçimlerdi. “Ceza şutu” diyebileceğimiz fırsatları değerlendiremedik, boş atışları kaçırdık ve ikinci periyotta oran yüzde 10’ların da altına düştü. Buna rağmen, ikinci yarıda şut yüzdemizi biraz yukarılara çekince maça ortak olduk, Jones ve Wright’ı durdurmayı başardık, hatta Micov son dakika içerisinde maç 63-62’yken bomboş turnikeyi atabilse öne de geçecektik. Mccollum’un Karşıyaka’nın kısalarına geçit vermemesi (elbette “double double”ı) ve takımın isabet bulmakta zorlandığı dakikalarda hücumda sorumluluk alması, Lasme’nin Iverson’a pota altında ezilmemesi kayda değer işlerdendi. Ayrıca Ataman da rotasyonu iyi kullandı, mola zamanlamaları gayet yerindeydi. Sonuçta, geçmiş deplasman karnemize göre gayet “kabul edilebilir” bir skorla eve döndük.
Abdi İpekçi’de maça gelen hemen hemen herkes farklı galibiyetten emindi. Binlerce kişinin turu geçeceğimize ve turu geçerken de maçı farklı kazanacağımıza inanması çok değerliydi çünkü malum, Abdi İpekçi bilendiğinde o atmosfer çok farklı oluyor. Sadece takımın performansı yukarı çıkmakla kalmıyor, o olağanüstü hava rakibi de olmadık hatalara sürükleyebiliyor. Aynısını yine yaşadık, ilk periyottan sonra şut sokmaya başlayınca o kıvılcım ateşe döndü ve Karşıyaka’nın tur ümitlerini küle çevirdi.
Maçın “bizim adımıza” e ndişe verici geçen tek bölümü olan ilk periyotta hücumda düşük şut yüzdesi ve savunmada izlemekle yetindiğimiz takip smaçları dolayısıyla istediklerimizi yapamasak da topu pota altına indirdiğimizde Iverson’u faul problemine sokmayı başardık, ayrıca Lazeric Jones’u -ilk maçta olduğu gibi- düzen dışına ittik. Hiç oluru olmayan penetreler sonucu ümitsiz sayı bulma girişimleri Karşıyaka’yı zor durumda bıraktı. İkinci periyotla birlikte Mccollum’a Micov ve Schilb yardımcı olunca bir anda öne fırladık. Rotasyona dahil olan Green ve Chuck Davis’in sayı katkısı vermesiyle Lasme’yi dinlendirme fırsatı bulduk… İlk yarının sonları “ikinci yarının daha rahat geçeceğinin” müjdesini vermişti bir bakıma. İkinci yarı ise tamamen bizim kontrolümüzde başladı, devam etti ve öyle bitti. Takım tribünü, tribün takımı ateşledi. Verdiğimiz bir iki basit hücum ribaundu hariç iyi savunduk, iyi hücum ettik, Iverson’un yanı sıra Jones ve Josh Carter’ı da faul problemine sokup KSK’yı tamamen devre dışı bıraktık. Schilb’in orta mesafeleri, Micov’un dış isabetleri ve Green’e “hoş geldin” dediğimiz hızlı hücumlar bizi ihya etti…
Benim adıma en sevindirici kısım ise, Ergin hocanın hücumda ya da savunmada her ayrıntıya yön vermek istemesiydi. Salonda maçı takip ettiğim yer de bunu gözlemlememe yardımcı oldu, tam saha preste, adam adama savunmada, switchlerde, ikili oyunlarda vs vs. her konuda oyuncuları uyardı, bir an dahi oturmadı hoca. Bilenler bilir, Ataman’ın maça iyi “odaklandığının” işaretleridir bunlar ve çoğunlukla da takıma olumlu sirayet eder. İki gün önce de aynısı oldu, harika bir zafer akşamıydı bizim için.
Ne mutlu ki çeyrek finaldeyiz artık, sırada Bayern Münih var. Aynı senaryoyu izlememiz dileğiyle.
Semin Nişancı