Eski yıllarda incirler fabrikalarda işlenirken çürük, arızalı ve hastalıklı olanlar seçilir, cins cins ayrılırmış. Bir torba incirin içinde bir iki tane kurtlu, hastalıklı incir kalacak olsa, onun hastalığı diğer sağlamlara da sirayet edermiş. Yani küçük bir hata sadece kendi ekseninde kalmıyor diğer sağlamları da etkiliyormuş. Küçük bir yanlışlığın tüm güzel şeylere zarar verdiği bu olaydan ilham alınarak “bir çuval inciri berbat etmek” deyimi kullanılmaya başlanmış.
Evet, kabul ediyorum ki cümlelerime biraz fazla sert başladım ve bu yazılarımda çok fazla tercih ettiğim bir üslup değil esasında. Fakat mevcut içinde bulunduğumuz durumu kendi penceremde en iyi anlatan söz öbeğini, başlığa ve giriş cümlelerime entegre etmekten geri duramadım. Belki sert, belki acımasız, belki yerinde diyerek Yenilmez Armada’nın guard meselesinden bahsetmeye başlayalım.
Lasme, Dorsey gibi uzunları kadroya dahil etmişken bu oyunculardan verim almak ve ikili oyunlar üzerine inşa edilecek hücum düzeni için Huertas transferi çok önemliydi. Geldiğimiz noktada her anlamda içimize sinen bir guard transferi olmayacak belki de ama Dyson’un transfer olma ihtimali beni korkutuyor. Dyson ve McCollum baskı anında topu güvenilir biçimde getirebilen, tempoyu ayarlayan, arkadaşlarının performansını bir üst seviyeye çıkaran oyuncular değiller. Bu iki oyuncudan birinin kadroya katılması halinde Sinan Güler, Vladimir Micov ve Blake Schilb’in üzerine organizasyon anlamında daha fazla yük binecek. Bu benim tercih ettiğim, benimsediğim bir durum değil zira geçtiğimiz yıl Carlos Arroyo sonrası Sinan ve Micov’a yığılan oyun hepimizi rahatsız etmişti bir iki maç dışında. Sinan ve Micov organizasyona yardım eden çok değerli rol oyuncuları olmaları gerekirken bu oyunculardan daha fazlasını isteyeceğiz. Yani Huertas gibi bir organizasyon lideri guard olsaydı rollerine daha iyi uyum sağlayacaklardı ancak şimdi beklentilerimiz farklı. Peki hangisini tercih etmeliyiz; Dyson mu? McCollum mu ?
Jerome Dyson geçtiğimiz yılı Sassari’de geçirdi ve birçok maçını izleme fırsatı buldum. Dyson neden tercih edilir diye günlerdir kendime soruyorum, hala cevap bulamadım. Dyson Euroleague’de, 10.2 sayı, 3 asist ve 3.4 top kaybı ortalamaları yaparken İtalya Ligi’nde 14.9 sayı , 4 asist ve 3.2 top kaybı ile oynadı. Asist/top kaybı düzeyine baktığımızda ciddi bir sorun ile karşılaşmaktayız. İtalya Ligi’nde %25.7 ve Euroleague’de %28.9 üç sayı yüzdeleri tutturdu ki bu konuda da vasatın altında. %25′lerde 3 sayı atmasına rağmen İtalya’da maç başına 5.87 üç sayı girişiminde bulundu, yine Euroleague’de de ortalama 4.5 girişimde bulundu. İstatistiki verilerden biraz uzaklaşacak olursak Dyson’un oyunu kontrol eden bir guard olmadığını söylemek gerek en başta. Maç içerisinde çok sayıda tercih hataları yapan, performans düzeyi dakikalar içinde ciddi dalgalanmalar gösteren bir kısa. Uzunlar ile arasında frekans tutturamayan, ofansif özelliklerini sadece kendi birebirlerine dayandıran ve bunu üst seviye yapmakta zorlanan bir oyuncu Dyson. Sassari gibi yüksek tempo, dağınık hücum düzeni içinde kendine uygun rol bulmasına rağmen burada yeteri kadar sivrilememesi de hayli düşündürücü. Ergin Ataman’ın ve kadronun isteklerine cevap vermesi bence mümkün değil. Yüksek tempo ve çabuk top kullanmayı seven Dyson kadroyu oldukça yıpratabilir ve oyun sistemimize nasıl alışır merak konusu. Peki Dyson’u Euroleague’de oynatan neydi , başarılı yönleri var mıydı ? Jerome Dyson belirli anlarda maçı çevirebilen dengesiz bir oyuncu ve doğru duygudurum değişikliklerini yaşarsa verimli olabilen, tabiri caizse tek başına oyunu çeviren bir oyuncu. Aynı zamanda ilk adımı çok hızlı olup oldukça etkili penetreler çıkarabiliyor. Ama penetre – pas kombinasyonlarını tercih etmeyişi ve sık sık kör noktalara drive edişi gibi sebeplerden ötürü verimli bir delici diyemiyorum. Evet iyi bir delici ama verimliliği bence düşük. En başarılı olduğu alanda dahi karar karmaşası yaşayan Dyson transferi gerçekleşirse benim adıma hayal kırıklığı olur. Sahada 25-30 dakikaları göreceğini de varsayarsak bir çuval incire sirayet etmesi oldukça muhtemel. Arkadaşlarının verimini artırması bir yana düşürmemesi bile oyununda gelişim olduğuna ikna eder beni. Yani guard pozisyonunu tek başına Jerome Dyson’a emanet etmek karar anlarında canımızı çok yakar ve bu şekilde sezon sonunu sağlıklı geçebilmemiz çok zor. Eğer bir takım zorunluluklardan dolayı bu transfer gerçekleşecek olursa mutlaka yıl içinde Dyson yerine veya Dyson’un yanına ekstra bir hamle yapmamız gerekir.
Errick McCollum transferine mevcut şartlar altında Dyson’a nazaran biraz daha sıcak baktığımı söyleyebilirim. Evet organizasyon lideri bir kısa bulup takımın ve özellikle Lasme-Dorsey’in hücum gücünü, dolayısıyla iç-dış dengesini sağlayamadık. Dorsey ve Lasme’nin hücumda verimli olabilmesi takım savunmasına da olumlu yansıyacak ve hücum-savunma alanlarında takım komple seviye atlayacaktı böyle bir guard ile. Geldiğimiz noktada böyle seçenekler maalesef yok ve organizasyon kısmında rolleri biraz paylaştırmak zorundayız. Düşen bütçelerde homojen rol dağılımlarından ziyade baskın lider tiplemedeki oyuncular öne çıkmalıydı fakat şimdi önümüze bakmalı ve en doğru seçeneği seçmeliyiz. McCollum kesinlikle çok özel bir skorer. Kendi birebirini oluşturup şutla veya penetre ile bitiren, perde kullanıp şut atan, kendisine setler hazırlanabilecek çok komple bir skorer. Huertas gelse dahi yıl içerisinde “sharpshooter 2 numara” tiplemesinde oyuncu aramamızın gerekliliğinden bahsetmiştim daha önceki yazılarımda. Şimdi madem ki biz organizasyon lideri bir guard bulamadık o zaman alacağımız guard belirli alanlarda dominant olmalı. McCollum bahsettiğim şutör ihtiyacını pekala karşılar ve bana kalırsa buralarda çok özel maçlar çıkarır. Ben onun Avrupa’nın en değerli üç beş skorerinden birisi olacağını düşünüyorum ve şu anda yapacağımız transferden kazanımlar elde edelim diye fikir beyan ediyorum. McCollum veya Dyson hangisi olursa olsun Sinan, Micov ve Şafak’a planladığımız doğrultudan daha fazla ihtiyacımız olacak belirli parametrelerde. Bu açıdan takıma skor lideri kısa eklemek en azından belirli alanlarda lider olabilecek bir guardı takıma monte etmek ve bu guardın kritik anlarda sorumluluk alabilmesi anlamına gelecek. Errick McCollum 2013/2014 sezonunda Panionios forması ile Eurocup’ta 20.19 sayı, 3.1 asist, 2.1 top kaybı ve 1.4 top çalma istatistikleri yaptı. Yaklaşık olarak %35 dolaylarında 3 sayı isabeti buldu. Geçtiğimiz yılı Çinde geçiren McCollum burada 39.6 sayı, 7.4 ribaund ve 5.5 asist ortalamaları yakaladı ve %34 dolaylarında üç sayı isabeti tutturdu. Eğer transfer gerçekleşirse Goudelock’un geçen yıl yaşattıklarından esintiler sunar ve taraftarların çok hoşuna gidecek bir oyuncu olur bu topraklarda diye düşünüyorum. Ancak yine de kadronun ilacı olan guardın McCollum da olmadığını söylemek yersiz olmaz.
Bir ara gündeme gelen Walter Hodge düşünülmesi gereken bir isim şu dönemlerde. Geçtiğimiz yıl tüm platformlarda yaklaşık 15 sayı 6.5 asist ortalamaları tutturmuş, Eurocup ve Laboral tecrübesi olan, takımımıza biraz daha fazla uyum sağlayabilecek bir oyuncu. Geçtiğimiz yıl Zenit forması giyen Hodge özellikle Jerome Dyson’dan çok daha sağlıklı bir tercih olur benim gözümde. Ancak oyuncuya Çin Ligi’nden teklifler geldiği konuşuluyor dış basında ve bu da Avrupa’ya düşmesinin zor olacağı anlamına geliyor.
Transfer döneminin başına göre oldukça umutlu olduğumuz zamanlardayız ve beklentilerimizin üzerinde bir kadro oluştuğu hepimizin gerçeği. Artık son hamleler, belki de en kritik hamleler. Guard rotasyonunu yalnızca Dyson ve Şafak’a emanet etmemek gerekir diye düşünüyor ve genel kadro değerlendirmesinde görüşmek üzere diyerek satırlarımı sonlandırıyorum.