10 Kasım 193?

ataturk.jpg



Onu yâd edeceğimiz bir güne daha girdik.

Az ve öz olarak; onu hiçbir zaman unutmayacağımı ve çizmiş olduğu yoldan asla ayrılmayacağımı belirtmek istiyorum.

Not: Başlıktaki "?" işaretini bir reklamdan gördüm ve hoşuma gitti.
 
Az ve öz olarak; onu hiçbir zaman unutmayacağımı ve çizmiş olduğu yoldan asla ayrılmayacağımı belirtmek istiyorum.

Eklemeyi söyle yapayım;

'Atam her ne olursa olsun, senin ilkelerinin ve düşüncelerinin takipcisi olacağız!'

İzindeyiz...

Not:O reklamı bende çok tuttum sitede bu halde konu açılması çok hoş oldu gerçekten eline sağlık Onur Balcı Abi.
 
Siz beni halâ anlayamadınız...
Ve anlamayacaksınız çağlarca da.
Hep tutturmuş "Yıl 1919, Mayıs'ın 19'u" diyorsunuz
Ve eskimiş sözlerle beni övüyor, övüyorsunuz .
Mustafa Kemâl'i anlamak bu değil,
Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil.

Bırakın o altın yaprağı artık,
Bırakın rahat etsin anılarda şehitler.
Siz bana, neler yaptınız ondan haber verin.
Hakkından gelebildiniz mi yokluğun, sefaletin ?
Mustafa Kemâl'i anlamak yerinde saymak değil,
Mustafa Kemâl'in ülküsü, sadece söz değil.

Bana, muştular getirin bir daha,
Uygar uluslara eşit yeni buluşlardan.
Kuru söz değil, iş istiyorum sizden anladınız mı ?
Uzaya Türk adını Atatürk kapsülüyle yazdınız mı ?
Mustafa Kemâl'i anlamak avunmak değil,
Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil.

Halâ, o, acıklı ağıtlar dudaklarınızda,
Halâ oturmuş, 10 Kasımlarda bana ağlıyorsunuz .
Uyanın artık diyorum, uyanın, uyanın !
Uluslar, fethine çıkıyor, uzak dünyaların..
Mustafa Kemâl'i anlamak gözboyamak değil,
Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil..

Beni seviyorsanız eğer ve anlıyorsanız ;
Laboratuvarlarda sabahlayın, kahvelerde değil.
Bilim ağartsın saçlarınızı.. Kitaplar..
Ancak, böyle aydınlanır o sonsuz karanlıklar...
Mustafa Kemâl'i anlamak ağlamak değil,
Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil.

Demokrasiyi getirmiştim size, özgürlüğü..
Görüyorum ki, halâ aynı yerdesiniz, hiç ilerlememiş,
Birbirinize düşmüşsünüz, halka eğilmek dururken.
Hani köylerde ışık, hani bolluk, hani kaygısız gülen ?
Mustafa Kemâl'i anlamak itişmek değil,
Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil.

Arayı kapatmanızı istiyorum uygar uluslarla.
Bilime, sanata varılmaz rezil dalkavuklarla.
Bu vatan, bu canım vatan, sizden çalışmak ister,
Paydos övünmeye, paydos avunmaya, yeter, yeter !
Mustafa Kemâl'i anlamak aldatmak değil,
Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil...


HALİM YAĞCIOĞLU
 
"Açtığın yolda,gösterdiğin hedefe,durmadan yürüyeceğime and içerim.."
bu yolda yürümekle kalmayacağım,peşimden senin çocuklarını da getireceğim bu yollara..
Ruhun şad olsun.
 
Ey Türk Gençliği!

Birinci ödevin; Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini, sonsuzluğa değin
korumak ve savunmaktır.

Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur. Bu temel, senin en
değerli güven kaynağıdır. Gelecekte de, yurt içinde ve dışında, seni bu
kaynaktan yoksun etmek isteyen kötücüller bulunacaktır. Bir gün,
bağımsızlığını ve cumhuriyetini savunmak zorunda kalırsan; ödeve atılmak
için, içinde bulunacağın durumun olanaklarını ve koşullarını
düşünmeyeceksin! Bu olanaklar ve koşullar çok elverişsiz olabilir.
Bağımsızlığına ve cumhuriyetine kıymak isteyecek düşmanlar, bütün dünyada
benzeri görülmedik bir utku kazanmış olabilirler. Zorla ve aldatıcı
düzenlerle sevgili yurdunun bütün kaleleri alınmış, bütün gemilikleri ele
geçirilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve yurdun her köşesine düşman
girmiş olabilir. Bütün bu koşullardan daha acıklı ve korkunç olmak üzere,
yurdunda, iş başında bulunanlar, aymazlık ve sapkınlık içinde
olabilirler. Üstelik, hainlik de yapabilirler. Daha kötüsü, iş başında
bulunan kişiler, kendi çıkarlarını, yurduna girmiş olan düşmanların
siyasal erekleriyle birleştirebilirler. Ulus, yoksulluk ve sıkıntı içinde
ezgin ve bitkin düşmüş olabilir.

Ey Türk geleceğinin gençliği!

İşte, bu ortam ve koşullar içinde bile ödevin, Türk bağımsızlığını ve
Cumhuriyetini kurtarmaktır! Bunun için gereken güç, damarlarındaki soylu
kanda vardır!

Söylev' den 20 Ekim 1927
BÜYÜK ÖNDERİMİZ SANKİ BU GÜNLERİ GÖRMÜŞ.ATAM SEN RAHAT UYU , BİZE EMANET ETTİĞİN CUMHURİYET İLELEBET SONSUZA KADAR YAŞAYACAKTIR.


ATATÜRK
 
10 Kasım´larda Atatürk´ü saygıyla anıyoruz, O ölmedi kalbimizde yaşıyor vb. basmakalıp sözleri söyleyelim.

Geri kalan 364 günde, Türkçemize özen göstermeyelim, kültürümüze, tarihimize, emanetlerine sahip çıkmayalım...
 
Yunus Gökyıldız' Alıntı:
Bu konuya ilgi ve alaka mükemmel, harika, süper.

Tebrik ediyorum boş işler ile uğraşmayı sevenleri.
insanları bu şekilde yargılamak pekte hoş değil bence.bu konuya birşeyler yazmakla Atatürk'ü anmayı eş tutmamak lazım.
 
Onur Yavuz' Alıntı:
10 Kasım´larda Atatürk´ü saygıyla anıyoruz, O ölmedi kalbimizde yaşıyor vb. basmakalıp sözleri söyleyelim.

Geri kalan 364 günde, Türkçemize özen göstermeyelim, kültürümüze, tarihimize, emanetlerine sahip çıkmayalım...

Diline Sahip Çıkamayan Atasına, Toprağına, İlkesine İnklaplarına ve Namusuna Sahip Çıkamaz !!!

Dolayısıyla diline sahip çıkamayan bir millet yok olmaya mahkûmdur.
Dilimize yapılan saldırıların nihai hedefi, milli bütünlüğümüzü sarsmaya yöneliktir. Bu noktada konuştuğumuz, yazdığımız dilimize sahip çıkmalıyız.
Cok begendim köşe yazısından alıntıdır



Seni Cok özledik be ATA'm :( :(
 
Çıkacağını bilsem yarın yatarım onun yerine mezarına.
Ahh be ATAM her yıl,her ay,her hafta,her gün düşünmeden bugünde haykırmadan edemiyorum :Ne olurdu 10 yıl daha yaşasaydın.

Rahat uyu elbet bizlerde gelicez,İZİNDEYİZ.
 
oysa zorbalığa çelişkilere ve çıkmazlara
karşı koyamadı içimdeki hırs
oysa zayıflık kolaycılık ve ihmalkarcılık
işgal etmiş şimdi bedenimi,

artık kendi kendine ortalarda dolaşan
bulup bulacağını ne yapacağını bilmeyen
çocuklar gibiyim!


. . .

Sevgili Atam,

Bu mektubu yazacağımı asla düşünmezdim sana ama o gün geldi işte..

Sana bir sürü şikayetim var Atam. Diyeceksin ki " Ben size emanet ettim bu vatanı, niye bana geldin? " Evet ettin de biz beceremedik, koruyamadık bu ülkeyi. Önce yıllarca sahte Atatürkçüler bizi sömürüp durdu. Güzelim ülkemizi, o saf tertemiz halkımızı sahte vaatlerle oyalayıp, kandırdık. İşimize geldiğinde biz Türküz, her şeyin en iyisini yaparız, alın işte size fabrika, iş dedik ama bu dediklerimizi sadece seçim zamanı meydanlarda yaptık. Sonra işimize gelmediğinde al ananı git dedik. Sen demiştin ya hani bir gün: " Bu halka her şeyi öğrettim ama uşaklık yapmayı öğretemedim. " Onu da öğrettiler Atam. Şimdi Amerikaya, Avrupaya uşaklık ediyoruz. Bunu da güya senin için yapıyoruz..

Sen öldükten sonra uzun yıllar tek parti dönemi yaşadı bu ülke. Yani senin istediğin demokratik yapıya hemen geçilmedi. Sonra çok partili dönem başladı. İlk işleri de Türkçe ezanı kaldırmak oldu. Uzun müddet bu adamlar güya Atatürkçüyüz deyip bizi yönettiler. Bir gün askerler dedi ki " Yeter artık vatan elden gidiyor, hadi ihtilal yapalım. " Yaptılar da. Önce o adam ve bir kaç arkadaşlarını astılar. Gerçi sonra o asılanlara iade-i itibar yapıldı. Ne itibarları varsa. Bir müddet işler çatlak patlak gitti. Sonra birileri sağcı, solcu dediler. Başladık dövüşmeye. Kimileri en iyisi komunizm dedi kimileri de yok turancılık ve islam ümmetçiliği. Birileri birilerini öldürdü sürekli. Dışardakiler büyük bir zevkle izlediler. Ha bu arada senden bahseden yok tabi. Neyse Atam 1972 deki ara müdaheleyi saymazsak askerler yeniden dur dediler. Bir müddet onlar idare etti bizi. Yaşı tutmayan çocukları, 18 'ine Eren hale getirip astılar. Güya halkı uyandırmak için hadisler okudular konuşmalarında. Gerçi idarenin başı arada bir hangi şehirde olduğunu karıştırıyordu ama olsun. Kimler yönetmemişti ki bizi o ana kadar. Sonra onlar da çekildiler köşelerine ve siviller devraldı yönetimi. Bu sıralarda karşımıza kısa boylu tonton bir adam çıktı. Bu ülkeyi küçük Amerika yapmaya kafaya koymuştu. Hatta bir gün hiç unutmam, ona memurun durumu iyi değil diye sitem edildiğinde " benim memurum işini bilir " diyecek kadar da iyi ve özlü bir yöneticiydi. Sonra senin Çankaya 'na da çıktı o adam. İlk sivil kökenli Cumhurbaşkanı olarak hem de. Sonra öldü. Bu sefer başka bir sivil kökenli geldi. Hani yukarda bahsetmiştim ya birileri birileriyle sağcı solcu diye dövüşüyorlardı. O sıralarda başbakan ve muhalefetin başı da olmuştu. Hatta " ..benzin var da biz mi içtik, " demişti de çok gülmüştük. Komik adamdır aslında. Onun görev süresi de bitti bu sefer de bir hukukçuya verdiler emanetini. Eh fena sayılmazdı. " Laiklik adam olmaktır.. " diyordu halkına seslenirken, insanlar onu kırmızı ışıkta beklerken de gördüler, Anayasayı hükümetin suratına fırlatırken de, gerçi hep mesafeli durdu halkına ama olsun en azından çok dürüst bir adamdı. Adamdı diyorum çünkü görev süresi bitti. Köşesine çekildi sessizce..

Çekildi de asıl problem ondan sonra başladı. Diyeceksin ki yukarda yazdıkların neydi ? Onlar sorunların bazıları..

23 Nisan 1920 Cuma sabahı erken saatlerde, Ankara'da bulunan herkes Meclis Binası çevresinde toplanmıştı. Halk, kendi kaderine sahip çıkmanın coşkusu içindeydi. Ankara 'ya gelebilen 115 milletvekili Meclis salonunda toplanmıştı; o sayı şimdilerde 550 ama emin ol Atam o günlerde yaptıklarınızın yarısı kadar bile çalışmıyorlar. İçlerinde hırsız da var, arsız da, yüzbinlerce dolarlık yüzükler takan da var, gemi-cik sahibi olan da..

" Yirmi yaşındaki bir yobaz ihtiyardır, yetmiş yaşındaki bir idealist de, ter-ü taze bir gençtir. " demiştin ya; 16 Temmuz 1921 tarihinde Ankara 'da toplanan Maarif Kongresi 'ni açış konuşmasında o yobazlar her yanımızda şimdilerde Atam..

Yıllarca süren yanlış politikalar, sistemli kadrolaşma, en büyük dostumuz Amerika 'nın yeşil kuşakları falan derken halkımız bir dindar oldu ki sorma gitsin. Yaşlı ninelerimizin başörtüleri oldu türban. Hatta sayın Başbakanımızın eşi bir sürü farklı renklerdeki türbanlarıyla dünyanın her yerinden konuklar karşıladı, ülkelerine ziyarete gidip senin o çok güvendiğin çağdaş Türk kadınını bir güzel temsil etti. Ama en komiği Suriye 'ye gittiğinde idi. O koca müslüman ülkenin başkanının eşi türban takmak yerine senin istediğin çağdaş kadının görüntüsünü sergilerken, Laik Türkiye 'nin başbakanının eşi ise bizleri kurtarmak için çabaladığın karanlık zihniyetin 21. nci yüzyıl görünümüne bürünmüştü. Sokaklar kara çarşaflar, türbanlar, sarıklılar, tarikat üyelerinden geçilmiyor..

Sivas 'ı bilirsin ve çok seversin; orada seçilen Temsil Kurulu TBMM açılana dek ülkeyi yönetmişti aydınlık kafaları ile, Kurtuluş 'un en sağlam tohumları ekilmişti önderliğinde Milli Mücadele adına hani, o kent bu yobazların yaktığı ateşler ile yanan 37 Türkiye Sevdalısı cana tanıklık etti Atam, görsen tutamazdın gözyaşlarını..

Bir de zengin ve dindar bir kesim var. Onlar daha da bir komik. Son model bir araba, içinde nefis bir makyaj yapmış son moda güneş gözlükleriyle direksiyona kurulmuş hoş mu hoş türbanlı bir hanım. Dindar ve de namuslu. Başını örtmüş ya daha ne olsun. Eh muhtemelen eşi, babası ya da her kimse bir yerlerden ihale falan alıyordur, cumaya da mutlaka gidiyordur zaten. Ama Atam onun da kuralları var. Bir kere ulaşmak istediğin her kimse onun yanında bir yerlerde saf tutacaksın ki müslüman olduğun anlaşılsın..

Başka bir deyişle Atam senin o çağdaş insanından pek kalmadı. Kalanlar da korkudan seslerini çıkaramıyorlar. Gerçi geçenlerde 500 bin küsür insan toplandı Ankara 'nda hatta bunların 370 bin kadarı seni ziyarete geldiler de anlayan kim. Ha kusura bakma Atam unuttum. Halk napıyor bu arada. Valla ne yalan söyliyeyim pek bir şey yaptıkları yok. Enflasyon, işsizlik, azıcık maaş, dünyanın en pahalı benzini, futbol, terör falan oyalanıyorlar işte. Düşünmeye vakitleri yok ki bize neler oluyor nereye gidiyoruz diye..

Kısacası Atam yeni Cumhurbaşkanımız ile birlikte son nokta da konuldu. Artık türbanlı bir first lady sahibiyiz hamdolsun. Türban mı ne ? Dedim ya Atam, özel bir bağlama şekli olan, yobazlığın modernize edilmiş şekli. Hani sen Menemen 'de astırmıştın o yobazlardan. Şimdiki sistemde onların torunları falan da söz sahibi. Hem de aynı kafa yapısıyla. Sadece görüntüleri biraz daha insana benziyor..

Neyse Atam şişirdim kafanı. Kusuruma bakma. Aslında utancımdan yazıyorum tüm bunları. Kendi beceriksizliğime kızıyorum. Biliyorum neler düşüneceğini bu mektubu aldığında." Ey Türk Gençliği nedir ulan bu hal " diye çatacaksın kaşlarını belki de.. Haklısın, utanıyorum hiç bir şey yapmadan oturduğuma. Beni hoşgörmeni falan istemiyorum senden. Buna zaten yüzüm yok. Tek istediğim bir şey var. Ya tekrar gel ya da birisini gönder senin gibi. Yok biz beceremedik..

Affet bizi..

Rahat uyu diyeceğim ama rahat mı bıraktık ?


10 Kasım 2008
Kerem Porazan
 
Sayın Çiçekoğlu'nun bana tahsis ettiği özel tatil nedeniyle 2 gün gecikmeli olarak yazsam da ...
''Yüzyıllar nadir dahiler yetistirir, bu son dahi de Türk Milletimize nasip oldu" Ruhun Şad Olsun Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK ...
 

Üst