Çocukluğum...
Ben, çocukken mahalle aralarında arkadaşlarla toplanıp futbol maçları yapardık. Okuldan çıkıp eve gelir gelmez üzerimi değiştirip çıkardım dışarıya top peşinde koşmak için. O topu iki taşın arasından geçirip "goool" diye bağırmaktı zevkli olan.
Aslında sadece okul çıkışı değil, okuldayken 5 - 10 dakikalık teneffüslerde, hatta 20 dakikalık beslenme teneffüsünün 4 - 5 dakikasında apar topar bir şeyler yiyip geri kalan zamanda, sınıfça koşturarak inerdik okulun bahçesine topa vurup top peşinde koşmak için.
Zaten takımlar belliydi, öyle takım kurmaya vakit harcamazdık. Yıl boyu, aynı takımda karşılaşırdık karşı takımla.
Çocukluğum demişken, dışarı çıkmayıp futbol oynamadığım zamanlarda, evde televizyon karşısında "Super Mario" oynardım. O prensesi kurtarmak için ne çok uğraşmıştım oysaki. Ne canavarlarla karşılaşmış, dostumun kafasını ne çok vurdurmuştum tuğlalara, sırf Mario dostumun sevdiği prensesine kavuşmasını görmek için. Tabii, ikisini ilk seferde kavuşturmak zordu. Bir sürü engel vardı karşımızda. Hepsini tek tek aşmak gerekiyordu. Gerçi sonraki seferlerde bu ikili artık kavuşmaktan sıkılmıştı. : ) Kırılan tuğlalar, toplanan altınlar, öldürülen canavarlar pes etmişti bir zaman sonra Mario dostumdan.
Tabii sadece Mario dostum değildi sadece televizyon başında vakit geçirdiğim. Mortal Kombat'lar, Street Fighter'lar, Pac Man'ler ve daha aklıma gelmeyen zevkli bir sürü atari oyunları...
Okuldan da bahsetmişken, ben çocukken internet olmadığı için e-okul da yoktu. Beklerdik dönemin ve yılın son iş günü olan cuma gününü, "Akdeniz Karadeniz, biz karnemizi isteriz." nidalarıyla.
Güzel günlerdi vesselam.
Ben, çocukken mahalle aralarında arkadaşlarla toplanıp futbol maçları yapardık. Okuldan çıkıp eve gelir gelmez üzerimi değiştirip çıkardım dışarıya top peşinde koşmak için. O topu iki taşın arasından geçirip "goool" diye bağırmaktı zevkli olan.
Aslında sadece okul çıkışı değil, okuldayken 5 - 10 dakikalık teneffüslerde, hatta 20 dakikalık beslenme teneffüsünün 4 - 5 dakikasında apar topar bir şeyler yiyip geri kalan zamanda, sınıfça koşturarak inerdik okulun bahçesine topa vurup top peşinde koşmak için.
Zaten takımlar belliydi, öyle takım kurmaya vakit harcamazdık. Yıl boyu, aynı takımda karşılaşırdık karşı takımla.
Çocukluğum demişken, dışarı çıkmayıp futbol oynamadığım zamanlarda, evde televizyon karşısında "Super Mario" oynardım. O prensesi kurtarmak için ne çok uğraşmıştım oysaki. Ne canavarlarla karşılaşmış, dostumun kafasını ne çok vurdurmuştum tuğlalara, sırf Mario dostumun sevdiği prensesine kavuşmasını görmek için. Tabii, ikisini ilk seferde kavuşturmak zordu. Bir sürü engel vardı karşımızda. Hepsini tek tek aşmak gerekiyordu. Gerçi sonraki seferlerde bu ikili artık kavuşmaktan sıkılmıştı. : ) Kırılan tuğlalar, toplanan altınlar, öldürülen canavarlar pes etmişti bir zaman sonra Mario dostumdan.
Tabii sadece Mario dostum değildi sadece televizyon başında vakit geçirdiğim. Mortal Kombat'lar, Street Fighter'lar, Pac Man'ler ve daha aklıma gelmeyen zevkli bir sürü atari oyunları...
Okuldan da bahsetmişken, ben çocukken internet olmadığı için e-okul da yoktu. Beklerdik dönemin ve yılın son iş günü olan cuma gününü, "Akdeniz Karadeniz, biz karnemizi isteriz." nidalarıyla.
Güzel günlerdi vesselam.