Arda Ezer
ARdaQue
Avrupa Şampiyonası 2011 sonrasında ortaya çıkan ortam hakkındaki analizimdir .
Eski Yugoslavya ve Sovyetler Birliği bölünmeseydi ne olurdu?
Bir Avrupa Basketbol Şampiyonası daha sona erdi ve İspanya-Fransa finaliyle kapanan şampiyonada eski Yugoslav ekolünün çöküşünü izlediğimizi söylemek çok da hatalı olmaz. Yarı Final’ e kalan şampiyonanın en büyük sürprizi Makedonya’ yı bir kenara bırakırsak; Sırbistan, Hırvatistan, Slovenya, Karadağ ve Bosna Hersek gibi basketbol ülkelerinin hayal kırıklığı yarattığı bir şampiyonayı geride bıraktık.
Tarihte birçok önemli basketbolcu yetiştiren bu ülkelerin 2012 Londra Olimpiyat vizesi dahi alamadan turnuvayı noktalamaları Avrupa Basketbolu için tehlike sinyallerinin çalınması olarak nitelendirilmelidir. Hemen hepsinin başında Avrupa’ nın önde gelen teknik heyetlerinin bulunması bile bu sonucu değiştiremedi. Bölünme ile birlikte bu ekolün güç kaybettiği aşikar, en son şampiyon oldukları turnuvalarda bile en azından Sırbistan&Karadağ gibi iki ülke karmasıyla mücadele ettiklerini hatırlıyoruz.
Biraz tarih bilgimizi kullanırsak; 2. Dünya Savaşı sonrasında Josip Broz Tito’ nun önderdiğinde birleşen etnik kesimler 255.000 km2 lik Yugoslavya Cumhuriyeti’ ni kurmuşlardı. (Bugünkü Sırbistan, Hırvatistan, Slovenya, Karadağ, Bosna, Makedonya ve Kosova’ nın beraber oluşturduğu bu yüzölçümün Türkiye’ nin yaklaşık üçte biri kadar toprağa sahip olduğunu görüyoruz. Biraz konunun dışına çıkarsak tüm Yugoslav ülkelerinin toprağından üç kat daha büyük olan Türkiye’ nin basketbol sporunda hala bir ekol konumuna çıkamaması bir şeyleri yanlış yaptığımızı gösteriyor.)
Bu birlikteliğin 50 sene kadar devam etmesi sonrasında 1990’ lı yıllarında başında Sovyetler Birliği’ ndeki dağılmalar, Yugoslav Birliği’ ne de sıçrayıp iç savaşlara neden oldu ve hepimizin de bildiği gibi yakın tarihteki bu savaşların etkileri daha yeni yeni sona ermiştir.
Bu iç savaş ve sonrasındaki bölünmeler eski Yugoslavya’ ya spor alanında büyük güç kaybettirmiş olsa da; aynı güçsüzlüğü Sovyetler Birliği ülkelerinin bu kadar sert yaşamamaları da konunun aslında tam anlamıyla yüzölçümü ile de ilgisinin olmadığını gösteriyor. Özellikle 65.000 km2 lik toprağa sahip olan küçük Litvanya’ nın basketboldaki varlığı bu konuya daha farklı bakılmasını gerektiriyor. Şimdi şu bilgiyi de vermeden geçmemek gerekir; Sovyetler Birliği’ nin parçalanmasından sonra yüzölçümü bakımından amiral gemisi Rusya’ yı bir kenara bırakırsak; Ukrayna, Belarus, Kazakistan, Letonya, Estonya, Gürcistan, Azerbaycan ve diğer Türki Cumhuriyetler basketbol açısında kayda değer bir başarı kazanmış değiller. Bu ülkelerin parçalanma sonrasında geçen 20 senedir dünya basketboluna kazandırdıkları önemli bir basketbolcu da yok diyebiliriz ancak şu gerçek de unutulmamalıdır ki; eski Sovyetler Birliği oyuncuları da büyük ölçüde Rusya ve Litvanya orijinli basketbolculardan oluşuyordu. Bu doğrultuda; hali hazırda tüm bu ülkeler Sovyetler Birliği adı altında mücadelelerine devam etselerdi bile Rusya ve Litvanya’ yı oluşturan isimlere ilaveten kadroya alınabilecek herhangi bir oyuncu olmayabilirdi.
Bu gerçekten yola çıkıldığında Rusya-Litvanya karmasının oluşabilmesi olasılığından başka, Sovyetler Birliği’ nin dağılması özellikle basketbol sporunda çok büyük güç kaybına sebep olmamış görünüyor. Diğer yandan eski Yugoslav ülkelerini ele aldığımızda ise bu güç kaybı en üst noktalara tırmanmakta. Bir dönemin basketboldaki iki büyük gücü Sovyetler Birliği ve Yugoslavya’ nın arasındaki bu farkın nedenlerini çözmek pek kolay değil ama yine de çok özel bir yeri olan Litvanya haricinde bugünün başarılı ülkesi Rusya Federasyonu’ nun 17.000.000 km2 lik muazzam yüzölçümü ile eski Sovyetler Birliği’ nden sadece 5.000.000 km2 kaybetmiş olması bu farkın Yugoslav ülkeleri kadar belirgin olmasını engelliyor olabilir. (Yine de kaybedilen toprak Türkiye’ den yedi kat büyüklüktedir ve bu topraklardan da hatırı sayılır oyuncular çıkmaması garipsenmesi gereken bir konudur.)
Eski Yugoslavya’ ya geri dönersek; o zamanki milli takımları oluşturan isimlerin genellikle Sırp ve Hırvat kökenli oyuncular olduğunu görüyoruz. O günün şartlarında Belgrad ve Zagreb gibi ülkenin en büyük iki şehrinin civarında yaşayan Sırp ve Hırvat halkları nüfus olarak da ülkenin en kalabalık etnik grubunu oluşturuyorlardı. Ekonomik ve kültürel olarak da diğer etnik gruplara göre daha üst seviyede olmaları pek tabi ki başarılı sporcuların çıkarılmasına etki ediyordu. Ayrılmayla birlikte geçen 20 sene içinde ise dengeler biraz değişime uğradı. Özellikle İtalya sınırında bulunan Slovenya’ nın Avrupa Birliği’ ne dahil edilmesi ile birlikte bu ülkenin gelişimi hızlandı. (Şu anda tek AB üyesi eski Yugoslav ülkesi Slovenya’ dır. Hırvatistan, Sırbistan ve Karadağ’ ın da üyelik süreçleri devam etmektedir.) Slovenya’ nın sanayi gelişimi ile birlikte ekonomisinin de tırmanışa geçmesi zaten ırk olarak yetenekli olan sporcuların çok daha iyi şartlarda yetişebilmesine olanak sağladı. Bu sayede de son dönemlerde hatırı sayılır sayıda başarılı sporcular çıkarmayı başardılar.
Geçmişte aynı Sovyetler Birliği gibi komünist rejimle yönetilen ve demir perde adı da verilen dış dünyaya büyük ölçüde kapalı ve sert disipline sahip bir ortama sahip olan Yugoslavya belki de bu özellikleriyle mevcut ırkının kapasite ve yeteneğini de birleştirip büyük spor başarıları kazanmıştı; ancak günümüz şartlarında dışa dönük ve daha modern eğitim süreçlerine sahip olunması başarıyı getirmektedir. Tek başlarına Kuzey Afrika’ da hiçbir başarı kazanamayan ülkelerin, Fransa sömürgesi ile beraber Fransız eğitim sürecine girip Fransa Milli Takımlarını ne seviyeye getirdikleri de ortadadır. Son şampiyonada final oynayan Fransa’ da gerçek Fransız diyebileceğimiz beyaz tenli sadece Nando De Colo’ nun bulunması, bu tezimizi teyit ediyor.
Bu aşamada Yugoslav ülkelerinin tekrardan birleşmeleri söz konusu olmayacağına göre; Slovenya örneğinde olduğu gibi AB sürecine girmeye başlayacak Hırvatistan, Sırbistan, Karadağ ve hatta Makedonya’ nın hızla gelişim gösterip, Avrupa’ da söz sahibi ülkelerin ekonomik ve sanayi süreçlerini takip etmeleriyle birlikte özledikleri başarıları tekrardan kazanacaklarını düşünüyorum.
Başlıkta; “Eski Yugoslavya ve Sovyetler Birliği bölünmeseydi ne olurdu” demiştik. Yazımın sonunda bu bölünmeyi görmezden gelip aday kadrolar oluşturmak istiyorum. Bu sayede de bu coğrafyanın ne kadar büyük potansiyele sahip olduğunu tekrardan görebiliriz.
İlk önce Sovyetler Birliği’ nden başlayalım:
* Mantas KALNIETIS
* Sarunas JASIKEVICIUS
* Alexey SHEVED
* Martynas POCIUS
* Rimantas KAUKENAS
* Martynas GECEVICIUS
* Vitali FRIDZON (Renaldas SEIBUTIS)
* Simas JASAITIS
* Andrei KRILENKO
* Ksystof LAVRINOVIC (Darius SONGAILA)
* Linas KLEIZA
* Victor KHRYAPA
* Marijonas PETRAVICIUS (Robertas JAVTOKAS)
* Alexander KAUN
* Timofey MOZGOV
Litvanya ve Rusya karması şeklinde görülen bu kadro Yugoslavya’ ya göre daha kolay şekillenebiliyor. Yugoslav ülkelerinin potansiyelleri o kadar fazla ki, doğru kadroyu oluşturmak çok zor ama yine de deneyelim:
* Vlado ILIEVSKI (Nemanja GORDIC)
* Jaka LAKOVIC (Goran DRAGIC)
* Beno UDRIH (Sani BECIROVIC)
* Roko Leni UKIC
* Zoran PLANINIC (Marco POPOVIC)
* Milos TEODOSIC
* Vladimir DASIC (Nihad DEDOVIC)
* Bojan BOGDANOVIC (Marco TOMAS - Leon RADENOVIC)
* Milenko TEPIC (Vladimir MICOV - Marco KESELJ)
* Bostjan NACHBAR (Novica VELICKOVIC)
* Mirza TELETOVIC (Milko BJELICA - Dusko SAVANOVIC)
* Nenad KRSTIC (Kosta PEROVIC)
* Darko MILICIC (Primoz BREZEC - Pero ANTIC - Todor GECEVSKI)
* Nikola PEKOVIC (Ante TOMIC)
* Mirza BEGIC (Erazem LORBEK)
Pek tabi ki çok daha farklı kadro seçenekleri oluşturulabilir. Hatta hatta farklı bir ülke vatandaşı olsalar vatandaşı oldukları ülkenin milli takımında oynayabilecek isimler olmalarına rağmen konu Yugoslavya olduğunda kadro içine almadığım daha birçok yetenek sayabiliriz.
Sonuç olarak; bu kadar büyük yeteneklerin bulunduğu coğrafyanın basketbolda tekrar özledikleri başarıları yakalamaları için hızla gelişime giderek modern dünyaya daha fazla adapte olmaları ve bu adaptasyon sürecinde de sanayi-sosyo ekonomik gelişimin spora da etki etmesini beklemeleriyle beraber şampiyonluklar gelecektir diye düşünüyorum.
Sevgi ve saygılarımla;
Arda EZER
arda@gsbasket.org
22.09.2011