necip fazıl'ın hayatını, bazı hikayelerini okuyanlar nasıl bir yoldan geçtiğini gördüklerinde şaşırırlar.. yanlış hatırlamıyorsam şöyle;
maraşlı bir ailenin, hali vakti iyi sayılabilecek bir ailenin oğlu.. konakta büyümüş.. tahsil için gençlik yıllarında fransa'ya gidiyor.. burada, kendi deyimiyle tam bir " bohem " hayatı yaşıyor.. kumara ve kadınlara karşı büyük zaafı var. okulu mokulu unutup bunlarla meşgul oluyor..paris'ten başka bir adam olarak dönüyor..
aynı hayat burada da devam ediyor.. yine kumar var.. ama edebiyat anlamında çok meşhur ve başarılı.. "kaldırımlar " şiirini falan da o zamanlar yazıyor..
sonra bir gün, ağa camii'nde ( istiklal caddesinden aşağı inerken, sağda kalan meşhur camii ) bir imamla tanışıyor ve hayatı kökten değişiyor.. bir tarikata bağlanıyor ve 180 derece dönüyor.. kendini o yola adıyor ve ölene kadar da bırakmıyor.
bundan sonra çok meşhur bir fikir adamına dönüşüyor.. büyük doğu dergisi çıkıyor..inönü'ye sert muhalif oluyor.. maalesef ibda-c gibi uç akımlara da istemeden fikir babalığı yapmış oluyor..
bu değişimle tabii eserleri de değişiyor ve daha muhafazakar şiirler, makaleler yazıyor.. hayatının son bölümünü beylerbeyi (veya çengelköydü ) ndeki evinde ölümle ilgili eserler oluşturarak geçiriyor..
cenazesi fatih camii'nde kılınıyor..başbakan özal da orada.. mareşal fevzi çakmak'tan sonra, istanbul'un gördüğü en kalabalık cenaze derler.. "çile " adlı şiir antolojisinin arkasında hayatının her dönemine ait resimler mevcuttu..
necip fazıl, nazım hikmet'in simetriğidir demek yanlış. bu iki büyük şair, fikir anlamında çarpışmışlarsa da olayı şahsileştirmemişlerdir ki necip fazıl için olayı şahsileştirmek ve ağır konuşmak hiç bir zaman kaçınılacak bir şey olmamıştır.. inönü'ye söylemediğini bırakmamıştır.. milletin karısına kızına sövmüştür. kendisi de fazla agresif olduğunu kabul eder.. nazım hikmet için bir kitabında " biz nazımla akşama kadar fikir kavgası yaparız, akşam da çıkar cadde-i kebir'de ( istiklal caddesi ) hovardalık ederiz " demiştir.. Yanlış hatırlamıyor isem Nazım, Sultanahmet'te hapishanede yatar iken Necip Fazıl hep ziyaret edermiş..
eleştirilecek çok yanı olmakla birlikte büyük bir fikir adamı olduğu ve büyük bir sanatçı olduğu herkesçe kabul edilir.. ben şiir sevmem ve pek de anlamam ama bazı eserleri tüylerimi diken diken etmiştir.. zindan'dan mehmet'e mektup ve sakarya şiirlerini mutlama okumanızı tavsiye ederim.. en azından bir kere.. özellikle de sakarya. aşağıya kopyaladım. ne zaman okusam ağlamaklı oluyorum.
Sakarya
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Herşey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar, birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük-küçük kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabb?im isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah eyvah, Sakarya?m, sana mı düştü bu yük?
Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük! ..
Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal.
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan;
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu an;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.
Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağı?nı assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya, saf çocuğu, masum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, son Peygamber kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! ..