Protesto

Atatürk'ü sevmeyebilirsiniz,

Fikirlerini benimsemeyebilirsiniz,

Ama ona asla saldıramazsınız,

Saldırırsanız ya kanınız,

Ya sütünüz bozuktur...



Yekta Güngör ÖZDEN
















































Vay vay vay!..


ELİMDE İstanbul?da haftalık yayınlanan bir İslamcı dergi var. Seçim sonrasındaki iki ayrı kapağını burada görüyorsunuz. İlkinde Anıtkabir?e kilit vurulmuş ve altı ok, Atatürk?ün mezarından ceset halinde çıkarılıyor.

Bir sonraki kapakta ise altı ok şöyle tanımlanıyor: (Aslında Cumhuriyet rejimine küfrediliyor!)

"Dinsizlik, Halk Düşmanlığı, f****elik-İbnelik, Ayyaşlık-Hırsızlık, Batıcılık-Hayvanlık, Vatan Hainliği."

* * *

Derginin Anıtkabir kapaklı sayısında, 19. sayfada bir haber. Bunları sizlerden özür dileyerek aynen veriyorum ki, herkes pisliğin boyutunu görsün. Haberin başlığı: "Dayılanan pezevenge kurşun yağdı."

"Kayseri?de seks dükkanı açarak Müslüman halkımıza meydan okuyan pezevengin kerhanesi kurşunlandı. Kayserili Müslümanlar bu o****u çocuğunun açtığı seks dükkanına giderek ?Ananın porno filmi var mı, eğer gelirse biz satın alacağız. Ananın donunu da dükkanın girişine as? dediler.

Şimdi biz laiklerden öğrendiğimiz yöntemlerle para kazamayı öğrenen bu o****u çocuğunun anasının filminin vizyona giriş haberini bekliyoruz.

Müslüman Kayseri halkı bizi yanıltmadı ve pezevengin işyeri kurşunlandı. Onları tebrik ediyoruz.

Gün geçmiyor ki Laik Cumhuriyet?in Allahsız ve ahlaksız rejiminin pislikleri görülmesin. Cumhuriyet kazanımları!

?İlke ve inkılapların? oluşturduğu bu manzara karşısında biz intikam yemini ettik.

Tek tek ve topyekun, hesabını bu dünyada görmek üzere Allah?tan memuriyet diliyoruz."

Bu yayınlar (hem de "Müslümanlık" adına) İstanbul?da Valiliğin, Savcılığın, Emniyet ve öteki ilgili makamların gözleri önünde yapılıyor.

Devlet var mı? Var, var!



EMİN ÇÖLAŞAN





Birde bu taraftan?





Cumhuriyet, Laiklik ve Atatürk Düşmanı bir Magandanın

Son 12 yılda söyledikleri:





İrticanın Portresi



Recep Tayyip Erdoğan

(1994 ? 2006)





Belediye Başkanlığı Döneminde



?Elhamdülillah şeriatçıyız? (21.11.1994 Milliyet)


?Yılbaşına karşıyım? (19.12.1994 Sabah)


?Ben tekkeye değil dergaha gittim? (22.1.1997 Gözcü)


?Ata'ya saygı duruşunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok?
(12.5.1994 Hürriyet)



?Her 10 Kasım'da yaygara kopartılıyor? (14.11.1994 Hürriyet)


?İçki yasaklansın? (1.5.1996 Hürriyet)


?İstanbul'u Medine yapacağız? (Akis)


?Bütün okullar İmam Hatip yapılacak? (17.9.1994 Cumhuriyet)





?Sarık operasyonu çok komik? (15.5.1995 Sabah)


?Yeşil (kaldırım rengi) medeniyettir? (25.6.1994)


?Sadece imamlar resmi nikah kıysın? (9.5.1995 Milliyet)



?Ben Millet Meclisi?nin de dua ile açılmasından yanayım?

(8.1.1996 Milliyet)

(Belediye Başkanlığı döneminde Belediye meclisinin her açılışı

İstiklal Marşı yerine Kuran okunarak yapılmıştır. Yine böyle

bir dualı açılıştan sonra bunu söylüyor.)





?Ben İstanbul'un imamıyım? (8.1.1995 Hürriyet)


?Mayo reklamı şehvet sömürüsüdür? (6.3.1996 Hürriyet)


?Milli Piyango zulümdür? (29.9.1994 Hürriyet)


?Taksim'deki caminin temelini inşallah atacağız? (1.7.1994)


?Cumhurbaşkanı'nın imam hatipli olacağı günler yakındır?

(5.2.1996 Akit)



?Türkiye kendine din olarak Kemalizmi almış ve başka hiçbir dine hayat hakkı tanımayarak kitlelere zorla dikte ettirmiştir...?

?Türkiye?nin yarınında artık Kemalizme ve Kemalizm benzeri rejimlere, sistemlere yer yoktur. Kemalizmin yeniden kendini üretmesi söz konusu değildir. Bizim için en üst belirleyici, İslam?ın etkileridir. Her şey ona göre belirlenir.?





?Camiler kışla, minareler süngü, kubbeler miğfer,

müminler askerimizdir.?





?Demokrasi bizim için bir amaç değil, araçtır. Amacımıza

ulaşana kadar demokrasiye bağlıyız.?





?Demokrasi bizim için bir tramvaydır. İstediğimiz durağa

gelince ineriz.?





Dinci bir miting sırasında halka sesleniyor:



?Yolumuzun ortasında inek oturmuş, yolumuzu kapatıyor,

menzile ulaşmamızı engelliyor.

İneği yolumuzdan önce lafla, usul usul, sonra evvelallah

sizlerin yardımıyla, artık nasıl olursa, nasıl denk gelirse

kaldıracağız.?



(İnek olarak Laik Cumhuriyeti ve Atatürk devrimlerini

kastediyor.)

O dönem yanında olduğu Erbakan hocasının

?kanlı mı olacak, kansız mı? söylemini bir başka şekilde

seslendiriyor.







?Türkiye?yi eyaletlere bölmek lazım.

Merkezi yönetimin bir takım yetkileri bunlara verilmelidir.

Belediye Başkanları da bu konuda en yetkili olmalıdırlar.

O bölgelerdeki her türlü eğitimde bunlara bırakılmalıdır.?



(PKK gibi bölücülerle aynı söylem)





?Hem laik, hem müslüman olunmaz.

Ya müslüman olacaksın, ya laik. İkisi birarada olunca

ters mıknatıslanma yapar. Mümkün değil, ikisi birarada

olamaz.?





?Referansımız islamdır. Tek hedefimiz islam devletidir.?







?Sen ?Ne mutlu Türküm diyene? dersen, onun da

?Ne mutlu Kürdüm? deme hakkı vardır.?





Oğlunun nikah davetiyesindeki tarih:



?29 Zilkade 1421?



(Nikah tarihi olarak Arap takvimindeki tarihi kullanıyor)







?1.5 milyarlık islam alemi, müslüman milletimizin ayağa

kalkmasını sabırsızlıkla bekliyor.

Kalkacağız, bu ayaklanma başlayacak.?





?Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir lafı koskoca bir yalan,

Egemenlik kayıtsız şartsız Allah?ındır.?







Başbakan olduktan sonra





?Türkiye?yi pazarlıyorum.

Bizim için verilecek para önemlidir.

Herşeyi pazarlar satarız, parayı veren düdüğü çalar.?





?Bir tutturmuşlar laiklik elden gidiyor diye, millet isterse

tabii ki gidecek be.?





?Kadın nereye isterse oturur, Sana ne yaa! Ayıp yaa!?





(Kars?ta AKP toplantısında kadınlarla erkeklerin

ayrı yerlerde oturtulmasını eleştiren gazeteciye)





?Bana verilen maaş çok düşük, yetmiyor.

Sen ne kadar maaş alıyorsun??



(Almanya Başbakanı?na)





?Türkiye?de kürt sorunu vardır.

Bunu Türkiyelilik kavramıyla çözmeliyiz.

Türkiyeli kimliği her vatandaşın üst kimliği olmalı,

Türk kavramı da alt kimlik olarak değerlendirilmelidir.

İsteyen isterse yine ben Türküm derse desin.?





(Diyarbakır?da halka yaptığı konuşmada alt üst kimlik

tartışmasıyla Türk kimliğini de Ermeni, Rum, Kürt

gibi alt kimlik olarak gösteriyor.) PKK ile aynı söyleme

giriyor.







?PKK?nın cenaze töreninde bayrağını açması da, F-16?ların

alçaktan uçuş yapması da yanlış. İki tarafında yaptığı yanlış?



PKK terör örgütü ile Türk Silahlı Kuvvetleri?ni aynı kefeye

koyuyor, kendince her iki tarafa da eşit yaklaşıyor.





?Suriye?yi Lübnan?dan çıkardıkları gibi, bizi de Kıbrıs?tan

çıkartırlar. Birileri bize çık der, kuzu kuzu çıkarız.?





?Ben müslümanım diyenin aynı zamanda laikim demesi

mümkün değil?





?Fazla içmedin değil mi? Ağzın içki kokuyor.?



(Avusturya?nın Ankara Büyükelçisi?ne)



?Dur dinle be!.. Dur dinle!.. 9 ay 10 gün be!..?



(Seçim konuşmaları sırasında vatandaşa)







?Yahu, bu millet yatıp kalkıp size mi çalışacak.?



(Erzurum?da çiftçilere sesleniyor)





?Sana mı kaldı türban konusunda karar vermek, bu

ulemanın işidir. Ulema ne diyorsa o olur.?



(Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi?ne)





(Danıştay?ın türban kararı konusunda)



?Efendi sen kim oluyorsun, buna mecelle (şeriat hukuku)

karar verir?



(Bir kaç hafta sonra işareti alan şeriatçı bir terörist

Danıştay?ı bastı ve türban kararı veren Danıştay üyelerini

silahla taradı, Danıştay üyesi bir hakimi öldürdü.)





?Sallamaa.., elini kolunu sallamaa.., her yerin oynuyor be!?



(Muhalefet milletvekiline)





?ABD?de özgürlük anlayışı var ama benim ülkemde yok?



(Benim ülkem özgür değil diye, ABD gezisinde ülkesini

Amerikalılara şikayet ediyor.)



?Ulan terbiyesizlik yapma!



Artistlik yapma ulan!



Hadi ananı da al git burdan?





(Mersin?de bir vatandaşa)





Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmayan yüzlerce

atamanın vekaletlerle yürütülmesi konusunda:



?Biz hukuka aykırı bir şey yapmıyoruz. Mecelle?de

(şeriat hukuku) böyle bir kaide var.?





?Askerlik yan gelip yatma yeri değil?



( Şehit yakınlarına)







?Ne konuşacam ben o kadınla yahu!?



(Şehit annesine)





?Söyleyin şu sahtekâra ne istiyormuş?



(Almanya?da bir gurbetçi için söylüyor)



Bu lafı söylediği toplantıda salondaki vatandaşlara

Türkiye Cumhuriyeti?nin Büyükelçisi?ni yuhalatıyor.





?Burası (kafasını göstererek) basmıyor. Hayatında iki koyun

gütmediği için bunu kavrayamıyor.?



(YÖK Başkanı Prof.Dr. Erdoğan Teziç?e)







?Kendisine kefilim, babam gibi güvenirim,

Ona kendime inandığım gibi inanıyorum.?



(Birleşmiş Milletler tarafından tüm dünyada

terörist ilan edilen ve aranan El Kadı hakkında)





?Onları hoplatacağım.?



(Terörist El Kadı?yı eleştiren muhalefet üyeleri

ve gazetecilere)



PKK ateşkes kararı verince:



?Biz de durduk yerde onlara operasyon yapmayız?



(PKK?yı muhatap alıyor ve ateşkes kararlarına jest

yaparak karşılık veriyor.)





?Neyseki, yaşına başına saygı duyuyorum. Ağzı olan

konuşuyor be!?



(Kıbrıs davasının 50 yıllık lideri Rauf Denktaş?a)





?Ulusalmış, milliyetçiymiş, Ne milliyetçisi yahu,

Bunlardan olsa olsa saman milliyetçisi olur.?





?Sanki maçta gibi bağırıp çağırıyorlar,

(Türkiye laiktir, laik kalacak) diye, bunlar hoş şeyler değil.?



(AKP Genel Kongresinde)





Ve diğerleri;



. Şerefsizler



. Bizim çocuklar açmı kalsın be!



. Kes ulan sesini



. Sana üç nokta koyarım



. Otur ulan oturduğun yerde, herşeye burnunu sokma



2002 seçimlerinden hemen önce ve Başbakan olunca:



?Ben gelişerek değiştim.?





Başbakanlığının 4. yılında:



?Ben hiçbir zaman değişmedim. İslami fikirler değişmez.?







Ve henüz 1980?li yıllarda Recep Tayyip Erdoğan?ın

Atatürk ve Cumhuriyet rejimine karşı etmiş olduğu yemin:



"Ben Muhammed Müslüman ümmetindenim. Türkiye dinsiz, laik bir memleket haline gelmiştir. Hayatımı Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma, Türkiye'yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime, Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime, kısa zamanda ümmet esasına dayanan, şeriat devletinin kurulması için çalışacağıma, dinim, Allahım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem ederim." Recep Tayyib ERDOĞAN







Recep Tayyip Erdoğan?ın son 12 yılda hem Belediye

Başkanlığı döneminde, hem de Başbakanlığı sırasında

söylediği yukarıdaki laflarına bakınca;



1980?li yıllarda yaptığı yeminine harfiyen sadık kaldığını

ve yeminini gerçekleştirme yolunda tüm gücüyle çalıştığını

görmemek için herhalde ya kör olmak, ya da Türkiye

Cumhuriyeti düşmanı olmak gerekiyor.





Recep Tayyip Erdoğan?ın son 12 yılda hem Belediye

Başkanlığı döneminde, hem de Başbakanlığı sırasında

söylediği yukarıdaki laflarına bakınca;



1980?li yıllarda yaptığı yeminine harfiyen sadık kaldığını

ve yeminini gerçekleştirme yolunda tüm gücüyle çalıştığını

görmemek için herhalde ya kör olmak, ya da Türkiye

Cumhuriyeti düşmanı olmak gerekiyor.





?Cumhurbaşkanı'nın imam hatipli olacağı günler yakındır.?

(5.2.1996 Akit)







Bu adam Türkiye Cumhuriyeti?ne layık mı?



Bu adam Atatürk?ün Çankayası?na layık mı?



Hem Laik değil, hem layık değil.



Mustafa Kemal Atatürk ?Laiklik Adam Olmaktır? demiş,



O zaman bu adam, adam değildir.



Adam olmayan biri ve partisi Atatürk?ün kurduğu bu

ülkede yine de %45 oy alabiliyorsa yazıklar olsun.



Yazıklar olsun, ona ve partisine oy veren ülke ve Cumhuriyet

nankörlerine...
 
'AKP'de yolsuzluk diz boyu'

AKP Hatay Milletvekili Fuat Geçen, 'Parti, yolsuzlukla mücadele etmek yerine, yolsuzlukla mücadele edenle mücadele edilir hale geldi' dedi.


Kesin ihraç istemiyle disipline sevk edilen Geçen'in savunması istendi. Geçen, savunmasından önce Müşterek Disiplin Kurulu Başkanı Hakkı Köylü´ye gönderdiği mektupta, bilgilendirme amacıyla görüşlerini ifade etti.

'Halkı unuttular'
AKP'nin, seçim öncesinde yolsuzlukla mücadele konusunda taahhütte bulunduğunu ve geniş halk kesimlerinden bu nedenle destek aldığını belirten Geçen, ancak ilerleyen süreçte halkın beklediği sonuç alıcı ve teşhir edici çalışmanın yapılamadığını, başlangıçta halka verdiği sözü unuttuğunu, hatta bu söz hiç verilmemiş gibi bir tavra girdiğini anlattı. Parti yöneticileriyle ilgili önemli bilgi ve belgeler ortaya konularak iddia ve isnatlar başladığını, bakanlar hakkında verilen gensoruların, 'Muhalefet, Hükümeti yıpratmak istiyor' mantığıyla reddedildiğini ileri süren Geçen, '(İddia edilen şeyler doğruysa) ihtimalinin hiç değerlendirilmediğini', bunun sonucunda birçok bakanlık ve taşra kuruluşlarında yolsuzluk iddialarının artmasına yol açtığını kaydetti.

Yolsuzlukla ilgili bilgi ve belge ortaya koyanlara suçlu gözüyle bakıldığını öne süren Geçen, 'Partide, yolsuzlukla mücadele etmek yerine, yolsuzlukla mücadele edenle mücadele edilir hale gelindi' dedi. Geçen, 'Yolsuzlukları bildiren, belgeleyen, tedbir alınmasını isteyenin baskı altına alındığı, tavır konulduğu, bununla da yetinilmeyip, şahsımda olduğu gibi tedbirli olarak partiden kesin ihracımın istendiği bir yıldırma, bundan sonra bilgi ve belge ortaya koyma niyetinde olanları sindirme, terbiye etme metotlarına yönelinmiştir' görüşünü dile getirdi.

'Ali Dibo' düzeni
Türk milletinin AKP'ye oy verirken, ona 'tuz' nazarıyla baktığını belirten Geçen, 'Ama maalesef tuz da kokmaya başlamıştır' görüşünü savundu. Hatay'daki 'Ali Dibo' düzeni çerçevesinde rol alan, konumu ne olursa olsun partililerin yaptıklarını teşhir etmenin bir milletvekili olarak en büyük sorumluluğu olduğuna işaret eden Geçen, bunu, ettiği yeminin gereği olarak tanımladı.

Geçen; 'Yolsuzlukla mücadele, partimiz mensupları dışında kalan kişilerin yaptıkları yolsuzluklarla sınırlı kalırsa, bu mücadele halk ve hak için bir mücadele olmaktan çok, siyasi bir avantaj sağlamaya döner. Bu tarz, daha önceki iktidarlarca denenmiş ve ülke, çok şey kaybetmiştir' dedi.

'Milletin umutları başka bahara kaldı'
Seçim bölgesindeki 'Ali Dibo' düzeniyle sadece siyasi hayatında değil, memuriyeti süresince de mücadele ettiğini kaydeden Geçen, mektubunda şu görüşlere yer verdi: 'Hatay'da olanlar bir örnektir. Ben bu örnekten hareketle, ülke genelinde önlem geliştirilmesine esas olacak bir çalışma başlatılmasını, parti yönetimimizden ısrarla talep ettim. Hatay ile ilgili yaşanılan süreci, özellikle partimin har kademesindeki kişi ve kurullarla paylaştım.

Bilgi ve kısmen belge paylaşımında da bulundum. Üzülerek ifade edeyim ki gerekli sonuç alıcı çalışmayı göremedim. Milletin hukukunu koruma adına ettiğim yeminin gereğini yaparak, bu kirli gidişin bilgi ve belgelerini ortaya koyarak, yüce milletimle paylaştım. Allah, bu necip milletin yar ve yardımcısı olsun. Sanırım sevdası başka bir bahara kaldı.' Geçen, verilecek kararın her türlüsünün kendi mücadele azmini ve millete olan bağlılığını artıracağını ve 'hizmetin hizmetkarlığına' da devam edeceğini ifade etti.





"30 AYLIK AKP İKTİDARI DÖNEMİNDE GERÇEKLEŞTİRİLEN YOLSUZLUK DOSYALARI"

1-İZMİR TCDD LİMAN TAŞIMA İHALESİ

TCDD İzmir Liman?ı için, yıllık 70 milyon $'lık yükleme-boşaltma işleri için ihale hazırlığı yapılıyor. Daha sonra ihaleden vazgeçiliyor. İhalesiz olarak 15 yıllığına Reha Denizcilik ve Raden Lojistik isimli 2 şirkete veriliyor. Şirketlerin, 15 yılın sonunda arzu ettikleri takdirde 15 yıl daha ise devam edebileceği sözleşmede yer alıyor. (Toplam 30 yıl süreli) Toplam 2 milyar 100 milyon $'lık iş ihalesiz veriliyor. Bu firmalardan biri, sözleşme tarihinden 2 gün önce kuruluyor, diğeri de aynı gün kuruluşu gerçekleşiyor. Bu şirketin büyük hisseli ortaklarından biri AKP'nin Bakırköy İlçe Başkanlığı'nı yapmış olan Rahmi Genç. Sözleşme imzalandıktan sonra bu kişi, hisselerini devredip, ayrılıyor. Olayın usulsüzlüğü dile getirilince, TCDD Reha Denizciliğin sözleşmesini iptal ediyor. Bu şirketin Genel Müdürü de, diyor ki; "TCDD?nin aleyhine dava açtık, davayı TCDD kaybederse 225 milyon $ tazminat ödeyecek, haberleri olsun."

NOT: TCDD yapılan işlerin usulsüz olmadığını açıklıyor.

İLAHİ BİR TESADÜF!

2-İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ ARAÇ SİGORTA İHALESİ

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, ağır taşıtlar için, sigorta ihalesi açıyor. Bu ihale, 197 milyar lira ile AKP İstanbul Milletvekili Alaattin Büyükkaya'nın, önceden ortağı olduğu Büyükkaya Sigorta Aracılık A.Ş.'ye veriliyor.

NOT: İstanbul Büyükşehir Belediyesi, ihalenin usule uygun olduğunu açıklıyor.

İLAHİ BİR TESADÜF!

3-TCDD İSTASYON YENİLEME İHALELERİ

TCDD'den 10 istasyon yenileme ihalesi AKP Kadın Kolları MKYK Üyesi Emine Alioğlu'na veriliyor. Bu AKP'li müteahhit hanım, aynı zamanda yeşil kart sahibi. Önce devletten yeşil kartı alıyor, sonra da 10 İstasyon yenileme ihalesini alıyor.

NOT: TCDD ihalelerin usule uygun olduğunu açıkladı.

İLAHİ BİR TESADÜF!

4-GEBZE AKARYAKIT KAÇAKÇILIĞI OLAYI

5 trilyonluk bir hadise. Ulaştırma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Kemal Albayrak dahil, birçok bürokrat halen yargıda. Kemal Albayrak, AKP Kurucular Kurulu üyesi ve AKP Kırıkkale eski Milletvekili. Türkiye'de, yılda 1,5 milyar $'lık akaryakıt kaçakçılığının olduğu açıklanıyor.

NOT: Halen dava yargıda devam ediyor. Olayı ortaya çıkartan Kocaeli Emniyet Müdürü bilahare görev yeri değiştirildi.

İLAHİ BİR TESADÜF!

5-TMSF OTEL İHALESİ

TMSF, Ceylan Grubu'ndan, banka borcuna karşılık 52,5 milyon $'a Antalya'daki Deluxe Resort Otel'i alıyor. Devir öncesi otel fiyatı, ekspertif raporunda bu şekilde belirtiliyor. TMSF, aynı oteli bu sefer 25.3 milyon $'a satıyor. Ulusoy Grubu alıyor. 27 milyon $ devlet zarar ediyor.

NOT: TMSF, yapılan işlemin usule uygun olduğunu açıkladı.

İLAHİ BİR TESADÜF!

6-DERİNCE ARAZİ ALIMI OLAYI

Özelleştirme İdaresi, Yarımca Porselen Arazisi'ni, 30.5 milyon $'a bir özel şirkete satıyor. Erdemir, 82 milyon $'a aynı araziyi, bu sefer sözkonusu özel şirketten satın alıyor. Devlet, 52 milyon $ kendi arazisinden zarar ediyor. Ve Erdemir yönetimi, 2 yıldır bir liman için arazi aradıklarını ifade ediyor, 20 gün içinde en pahalısını seçiyor.

NOT: Erdemir, yapılan işlemin usule uygun olduğunu açıkladı.

İLAHİ BİR TESADÜF!

7-BALIKESİR SEKA KÂĞIT FABRİKASI İHALESİ

Fabrika, 30 Haziran 2003'te 1.1 milyon $'a Albayraklar A.Ş.'ye satılıyor. Özelleştirme İdaresi, piyasa değerini 51 milyon $ olarak belirliyor. Sonra Selüloz-İş Sendikası, mahkemeden satışı iptal ettiriyor. Bu arada ihale iptal edildiği için, bu parayı Özelleştirme İdaresi talep ediyor. Şirket bununla ilgili henüz ödemede bulunmuyor. 12.7 trilyonluk bir varlık kaybı tespit ediliyor. ( Yaklaşık 10 milyon $'lık ) Bu rakam stoktaki malların satılmasından ve alacakları tahsil etmesinden kaynaklanıyor. Mahkemenin iptal kararı Nisan 2004'te. Yani 10 ay sonra.

NOT: Maliye Bakanı, gerekenin yapılacağını açıkladı.

İLAHİ BİR TESADÜF!

8-HALKBANKASI'NDA 30 MİLYON $'LIK KREDİ ZARARI OLAYI

Devlet Bakanı Ali Babacan'a, Net Holding'in 30 Milyon $'lık kredisinin geri alınamayacağı ve hemen müfettiş görevlendirilerek olaya el konulması, aksi takdirde zaman aşımına uğratılacağı, TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu'nca ve resmi yazılarla uyarıldığı halde, bir işlem yapılmamış ve
30 milyon $ gibi bir alacak zaman aşımına uğruyor. Benzeri bir iddia ile,
57. Hükümet'in Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ve Devlet Bakanı Recep Önal?ın, Yüce Divan'da yargılanmakta oldukları bilinmektedir.

NOT: Bakan ile ilgili herhangi bir işlem yapılmadı. Müfettişle ilgili, görevi ihmalden dava açıldı.

İLAHİ BİR TESADÜF!

9-TEKSTİLDE 1 KATRİLYONLUK HAYALİ İHRACAAT OLAYI

2004 yılında, 915.3 trilyonluk Katma Değer Vergisi tahsil edildi. Buna karşılık, 2 katrilyon 83 trilyonluk vergi iadesi yapıldı. Yaklaşık 1 katrilyonluk hayali ihracaat yapıldığı iddiası var. Bu konu ile ilgili Maliye Bakanı Unakıtan; "Denizli'de 50 milyon $ ihracaatı olan bir firma, inceleme görmüş. 100 bin $'lık Rusya'ya yaptığı ihracaatların alıcısı bulunamıyor. Yahu Rusya'da kimi buluyorsun ki? Araşan Rusya'da Başbakan'ı bile bulamazsın. Bu adamın adı olmuş hayalici. İnceleme yapılmış. İnceleme elemanı böyle demiş. İnceleme elemanı kim Allah aşkına? Maliye Bakanı adına inceleme yapıyor. Maliye Bakanı kim? Yahu Bakan benim ya!" diye konuşabilmiştir.

NOT: Bu konu ile ilgili bugüne kadar resmi bir soruşturma açılmamıştır.

İLAHİ BİR TESADÜF!

10-MAVİ AKİM DOĞALGAZDA EK PROTOKOL OLAYI

19 Kasım 2003 tarihinde, Ruslarla ek protokol imzalanıyor. Türkiye, "F1 Formülü" nden vazgeçip, Rusların istediği Fo'i kabul ediyor. Ve 1 Nisan 2005 tarihi itibariyle 8,5 milyar dolar fazladan ödemeye Türkiye razı oluyor. Ana Muhalefet Partisi, konuyla ilgili gensoru verdi. Sayın Başbakan bizzat oylamaya katılıp, gensorunun reddedilmesini sağladı.

NOT: Konu ile ilgili yapılan açıklamalar kamuoyunu tatmin etmemiştir. Aynı ve benzeri konudan, geçen dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer'in, formül değişikliği yaptı diye ve sonucunda devleti 257 milyon $ zarara uğratılmasına sebep olduğu iddiasıyla, Yüce Divan'da yargılanmakta olduğu biliniyor.

İLAHİ BİR TESADÜF!

11-281 MİLYARLIK "HÜZÜRLÜ ORTAM BULMA" OLAYI

Atilla Başoğlu'nun Adana'da şirketi var. Şirketinde Maliye vergi incelemesi başlatıyor. Atilla Başoğlu'nun ailesine ait Adana-Yüreğir'deki "Yüksel Tekstil" de, vergi kaçırdığı gerekçesiyle, bir süre önce baskın yapılıyor. Ve usulsüzlük dolayısıyla şirkete, 600 milyarlık ceza kesiliyor. Atilla Başoğlu CHP Adana Milletvekili. Bir müddet sonra CHP'den istifa edip, AKP'ye geçiyor. Ve AKP'ye geçtiğinde " huzurlu bir ortam buldum" diye bir açıklama yapıyor. AKP Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun aile şirketiyle ilgili
600 milyarlık cezasının, 319 milyara indirildiği ifade ediliyor.

NOT: Bu olay kamuoyuna "281 milyarlık huzur ortamı" diye yansıyor.

İLAHİ BİR TESADÜF!

12-İZMİR HALKAPINAR KAPALI SPOR İNŞAATI İHALESİ

İzmir'de yapılacak Kapalı Spor inşaatı ihalesi için, ilan verilmemiş. 30 trilyonluk bir is. AKP Çankaya Belediye Başkan Adayı?nın sahibi olduğu şirkete, usulsüz olarak verildiği ileri sürülüyor. Hatta 2004 yılı Yatırım Programı'nda, sözkonusu salon için, ödeneğin bulunmadığı da ifade ediliyor.

NOT: İhalenin usule uygun yapıldığı açıklandı.

İLAHİ BİR TESADÜF!

13-ULUSAL MARKER TEMİN İHALESİ

Enerji Piyasası Denetleme Kurulu (EPDK) 2002-2004'te ihale sürecini başlattı. EPDK önce Ekim 2004'te bir yeterlilik ilanına çıktı ve denildi ki; "ben bu ihaleyi 1 Ocak 2005'te bitireceğim ve marker kullanımına başlayacağım". Bu ilandan sonra, 3 defa yeni teknik ve idari şartlar getirildi. Ve 2 ayda 200 adet dedektör temin etme zorunluluğu getirildi. Tek firmaya yönlendirildi. O da "John Hogg" adlı İngiliz firması. 100 trilyonluk iş.

NOT: İhale bitirildi. Onaylanma safhasında.

İLAHİ BİR TESADÜF!

14-SSK'DA ILAÇ YOLSUZLUĞU OLAYI

Roche'un, SSK'ya piyasaya sattığının 2-3 misli fazla fiyatla ilaç verdiği tespit edildi. Bu konuyla ilgili dava açıldı. Dava sürecinde, SSK?nın 2 üst düzey yöneticisi tutuklandı. 16 sanıklı dava, İstanbul 10 Ağır ceza Mahkemesi'nde devam ediyor. Savcılık iddianamesinde, SSK'nın nasıl batırılmaya çalışıldığına yer verildi. Ve Türkiye'nin, ilaç şirketlerine fazladan 6 milyar $ ödediği ifade edildi.

NOT: Yargılama devam ediyor.

İLAHİ BİR TESADÜF!

15-AYCELL-ARIA BİRLEŞMESİ KONUSU

İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi'nin ricası üzerine, AYCEEL-ARIA birleşmesinden doğan AVEA'nın yaklaşık 3 milyar $'lık zararı, Hazine'ye yüklendi. İleri sürüldüğüne göre; " Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun, kamuyu zarara uğratan ve "hizmet nedeniyle emniyeti suiistimal suçu" işlediğini öne sürülen Aycell yöneticilerinin, Savcılığın soruşturma istemine onay vermedi. Erdoğan eski yöneticilerin uyarılmasına, haksız edinildiği düşünülen bir paranın tahsiline onay verdi. Yüksek Denetleme Kurulu'nun (YDK) Aycell'e ilişkin 2003 yılı raporuna göre, şirkette Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcısı ve Danışmanlar'a, "ortalama yasal ücret tavanından" fazla ücret bağlandı. Bu konuda YDK'nin isteği ile Hazine'ce yapılan uyarılara rağmen Türk Telekom A.S. ve Aycell yasalara aykırı bu durumu sürdürdü. Bunun üzerine YDK, "ivedi durum raporu" hazırladı. Bu rapor üzerine, Başbakanlık Teftiş Kurulu soruşturma başlattı. Hazırlanan raporda, Başbakanlık ve Hazine'nin bağlı olduğu Devlet Bakanlığı'nın talimatı ve mevzuata aykırı olarak, Aycell yönetiminin yüksek serbest ücretlere soruşturma aşamasında da yüzde 15 zam verdiği ve bunu uyguladığı bilgisi yer aldı. Raporda, "Şirket yönetiminde yetkilerine verilen kamu kaynağını sorumlulukla kullanmayan, bu suretle kamu zararına yol açan Aycell Yönetim Kurulu Başkanı, Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Üyeleri'nin durumunun, "hizmet nedeniyle emniyeti suiistimal" hükümlerine uyduğu cihetle haklarında kamu davası açılması ve gereğinin takdir ve ifası için raporun Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilmesi istendi. Ancak, Başbakanlığa sunulan bu onay teklif yazısı, Erdoğan tarafından, "raporun Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilmesi" şıkkı hariç, diğerleri "uygun" görülerek, onaylandı. Oysa Devlet eski Bakanı Hüsamettin Özkan?ı Yüce Divan'a gönderen olayda da, YDK raporlarına göre, Halkbankası'nı zarara uğratan bürokratlarla ilgili olarak Teftiş Kurulu'nca hazırlanan raporun gereği yapılmamış ve bir buçuk yıl Özkan?ın masasında bekletilmişti."

NOT: Yapılan açıklamalar kamuoyunu tatmin etmedi. Aycell ile Aria kanun çıkartılmak suretiyle birleştirildi.

İLAHİ BİR TESADÜF!

16-İKTİSAT GAYRI MENKUL YATIRIM ORTAKLIĞI OLAYI

İktisat Gayri Menkul Yatırım Ortaklığı Şirketi, Güneş Turizm Seyahat A.S.'ye
18 milyon 250 bin $'a satılıyor. 30 Aralık 2004'te. Para 4 yıl vadeli ödenecek, bir açık arttırma yapılmıyor. Güneş Turizm, "Albayraklar Grubu"nun bünyesinde bir şirket. 31 Aralık 2004'te TMSF bir portföy raporu hazırlıyor, bağımsız denetim kurulu raporu çıkartıyor. İstanbul ve Bodrum'da bina arazi, otel toplam değeri 38 trilyon.( Resmi rapora göre) 31 Aralık
2004'te kasada 10.9 trilyon nakit var olduğu ifade ediliyor. Bunu 30 Aralık
2004'te satıyor. Toplam 48 trilyonluk şirket, 25 trilyona satılıyor. 23 trilyon zarar edildiği ifade ediliyor.

NOT: Yapılan işlemin usule uygun olduğu açıklandı.

İLAHİ BİR TESADÜF!

17-AYCELL-SIEMENS ANLAŞMASI OLAYI

Siemens'ten alacağı 10 milyon Euro'nun tahsili için harekete geçen Aycell, Bakan Binali Yıldırım'ın engeline takıldı. Aycell, 2001 yılında Siemens ile sözleşme imzaladı. Ancak, Siemens yükümlülüklerini yerine getirmedi. Konuyu araştıran Aycell Komisyonu ve Hukukçular, bu nedenle Siemens'in günlük 96 bin Euro ceza ödemesi gerektiğini belirledi. Miktar artınca, Aycell alacağını tahsil etmek için girişimlere başladı. Bu aşamada devreye Bakan Yıldırım girdi. Aycell Yönetimi, apar topar değiştirildi. Yönetim Kurulu Başkanlığı'na, Bakan Yıldırım?ın Gemi Sanayi A.S.'de beraber çalıştığı Cahit Paksoy getirildi. Bu sırada Siemens de, milletvekillerine Aycell hattı karşılığında bedava cep telefonu dağıttı. Bunun ardından alacaklar rafa kaldırıldı.

NOT: Konu ile ilgili yapılan açıklamalar kamuoyunu tatmin etmedi.

İLAHİ BİR TESADÜF!

18-BAŞBAKANLIK TADİLATI İLE İLGİLİ KONU

Başbakanlık Yeni Bina, Başbakanlık Konutu ve Başbakanlık Merkez Bina'da büyük çaplı tadilatlar yaptırıldı. Ana Muhalefet Partisi, 3 Kasım seçimlerinin ardından, 58 ve 59'ncü Hükümetler döneminde, Başbakanlık Yeni Bina, Başbakanlık Konutu ve Başbakanlık Merkez Bina'da yapılan bu büyük çaplı tadilatları, TBMM gündemine taşıdı. Ana Muhalefet Partisi, 2003-2004 bütçelerinde bakım-onarım için cüzi ödenekler dışında bu tür bir tadilat için kaynak ayrılmazken, bu iş için hangi kalemden ne kadar ödenek kullanıldığı ve ihale açılıp açılmadığı sorularının Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından yanıtlanması için bir soru önergesi verdi. Verilen soru önergesinde, Erdoğan'a şu sorular yöneltildi:

" -2003-2004 yıllarında yenilenen Başbakanlık Merkez Binası, Başbakanlık Konutu ve Başbakanlık Yeni Binası'nda yapılan tadilat ve yenileme için hangi kalemden, ne kadar ödenek ayrılmıştır?

-Bu yenileme ve tadilatlar için ihale açılmış mıdır? Bu işler hangi yöntemle verilmiştir? Hangi şirket veya şirketler ne kadarlık bedeller söz konusu işi üstlenmişlerdir?

-Merkez Bina?nın sit alanı içinde olması sebebiyle yenilenmesi için Anıtlar Yüksek Kurulu'ndan izin alınmış mıdır?

-İşlemleri Mücahit Aslan mı yaptı? Önergesinde, bu yenileme ve tadilat işlemlerinin Başbakanlık Danışmanı Mücahit Aslan?ın koordinasyonuyla yapıldığını öne süren Ana Muhalefet Partisi, Erdoğan'a "Mücahit Aslan'la cezaevinde birlikte hapis yattınız ve sonrasında Aslan?ı yanınıza Danışman olarak aldığınız doğru müdür? Doğruysa Aslan?ın cezaevinde yatma sebebi nedir? diye sordu.

-Ödemeler örtülü ödenekten mi? Yine önergede, yenileme ve tadilat için müteahhitlere ödemelerin Vakıfbank'taki bir hesaptan yapıldığının belirtildiği de ifade edilerek, "Bu hesap hangi hesaptır? Bu işlerle ilgili tutarla örtülü ödenekten mi yapılmıştır? "

NOT: Bu konuyla ilgili bugüne kadar bir açıklama yapılmadı.

İLAHİ BİR TESADÜF!

19- EMLAK GAYRI MENKUL YATIRIM ORTAKLIĞI OLAYI

Emlak Gayri Menkul Yatırım Ortaklığı (GYO) A.Ş.'nin, 2003-2004 yıllarında gerçekleştirdiği kat karşılığı arsa projelerinde, 1.1 milyar YTL (katrilyon lira) tutarındaki kamusal servetin müteahhit firmalara "örtülü kazanç" şeklinde aktarıldığı ileri sürüldü. TOKİ'ye ait Emlak GYO'nun projeleriyle ilgili Başbakanlık Teftiş Kurulu ile SPK'nin ortak soruşturma yapması istendi. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu (YDK), 2003-2004 yıllarında ihale edilen ve inşaatı devam eden yedi projeyle ilgili özel inceleme raporu hazırladı. Besi İstanbul Ataşehir'de, ikisi de İzmir Mavişehir ve İstanbul Yukarı Dudullu Köyü'ndeki projelerde, Emlak GYO'nun arsalarının gerçek değerinin altında gösterildiği, müteahhitler tarafından yüklenilen inşaat maliyetlerinin ise şişirildiği ileri sürüldü.

NOT: Konu ile ilgili yapılan açıklamalar kamuoyunu tatmin etmedi.

İLAHİ BİR TESADÜF!


20-KAYSERİ ELEKTRİK DAĞİTİM SIRKETİ KATKI PAYI KESİNTİSİ OLAYI

Kayseri Elektrik A.Ş.'de, %10'luk enerji fonu katkı payı kesintisi Enerji Bakanı Hilmi Güler'in oluruyla %1'e indiriliyor. Oysa Bakanlık Teftiş Kurulu'nun bu şirkete açtığı davadan 74 trilyonluk alacağı var. 2002'den beri devam ediyor. Sadece böyle bir şey Bakanlığın aleyhine yıllık 20 trilyonluk bir fondan vazgeçme anla***a geliyor. Söz konusu firmanın daha önce Genel Müdürlüğü'nü yapmış olan ve halen AKP Kayseri Milletvekili olan Taner Yıldız'ın, bu kararda etkisinin olup olmadığı merak ediliyor.

NOT: Kamuoyunu tatmin edici bir açıklama yapılmadı.

İLAHİ BİR TESADÜF!

21-BİNGÖL DEPREM KONUTLARI OLAYI

Bingöl'de Toplu Konut İdaresi Başkanlığı'nca 2016 konut inşaa ediliyor. Tanesini 38 milyardan yaptırıyorlar. TOBB de aynı yerde ve aynı projeyle 480 konut yaptırıyor ve aynı konutu 30 milyara malediyor. 1 konutta 8 milyar fark ediyor. Toplam TOKİ, 12 trilyon fazla ödemede bulunuyor. Başbakan?ın da katıldığı görkemli törenle teslim edilen konutların daha içine girmeden çürüdüğü ileri sürülüyor.

NOT: Konu ile ilgili kamuoyunu tatmin edici bir açıklama yapılmadı.

İLAHİ BİR TESADÜF!

22-TEKEL TOKAT SİGARA FABRİKASI MAKİNA İHALESİ

Tekel, 10 Haziran 2004 tarihinde Tokat Sigara Fabrikası'na, sert paket kutulu sigara paketleme makinaları alımı için ihale açıyor. Ve sözleşme şartnamesinde "makinaların kullanılmamış ve yeni olması koşulu" bulunuyor.13 milyon 840 bin Euro'ya malolan makinaların bazılarının yeni, bazılarının da kullanılmış olduğu anlaşılıyor. Tekel'e tanesi, 1,7 milyon Euro'ya satılan bu makinalar, Beyaz Rusya'ya 570 bin Euro'ya satılmış. Bu farkedilince AKP, Meclis'e Torba Yasası ile bir madde getiriyor. Tekel tarafından ithal edilen kullanılmış makinaların, satın alınmasına izin verilmesi öngörülüyor. Bu işi örtbas etmek için, Tekel ile ilgili maddenin yürürlük tarihi ihale öncesine çekiliyor. Böylelikle, yaklaşık 24 trilyonluk kullanılmış mal satan İspanyol Firması'ndan alınan makinalar, aklanmış hale getirilmek isteniyor.

NOT: Tekel'in bu ihalesi, "Kamu İhale Kurumu" nca iptal ediliyor. Tekel Yönetim Kurulu da, makinaların iade edilmesi kararını alıyor. Ancak, konu ile ilgili tazminatların miktarı ve bunun sorumlularının kimler olduğu konuşu, henüz soruşturulmuş değil.

İLAHİ BİR TESADÜF!


23-HUMMER CİP'Lİ 9.8 TRİLYONLUK İHALE OLAYI

Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in oğlunun düğününe, Milli Eğitim Bakanı'nın eşi Şahsenem Çelik'le birlikte, Hammer Çip'le giden Melek İpek'in ortak olduğu şirketin, okullarda dağıtılan bedava kitap kampanyasına katıldığı ve bedava kitap ihalesine katılıp, 9.8 trilyonluk ihale aldığı ifade ediliyor.

NOT: Konu ile ilgili yapılan açıklama, kamuoyunu tatmin edici olmamıştır.

İLAHİ BİR TESADÜF!

24-ULAŞTIRMA BAKANI'NIN OĞLUNUN GEMİ KİRALAMA OLAYI

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım?ın 24 yaşındaki oğlu Erkan Yıldırım, ihalesiz olarak Ankara Feribotu'nu alıyor. Santour isimli şirket almış oluyor. Bu feribotun, günlüğü en az 15 bin $'dan kiralanması gerekirken, 9 bin $'a kiralandığı ifade ediliyor. Burada önemli bir konu da, Çeşme- Brındışı arasında Devlet, Samsun Feribotu'nu işletiyor. Madem bu hat iş yapıyor da, Devlet 2 feribotu neden işletmiyor? Ankara Feribotu ucuza kiralandığı için, bilet fiyatlarında indirim yapılıyor. Ankara Feribotu, 740 yolcu ile Çeşme?ye gelirken, Samsun Feribotu 400 yolcuda kalıyor.

NOT: Konu ile ilgili Ulaştırma Bakanı'nın yaptığı açıklamalar, kamuoyunu tatmin edici olmamıştır.

İLAHİ BİR TESADÜF!

25-İZMİR SORU KİTAPÇIĞI İHALESİ OLAYI

İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü, seviye tespit sınavı soru kitapçığı için,
320 bin öğrencinin durumunu belirlemek üzere, ihale açıyor. İhale; öğrenci başına 265 bin lira teklif veren firma yerine, 470 bin lira teklif veren, Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen'in kardeşi Ömer Faruk Ergezen'e ait "Sarakuşka" adlı şirkete veriliyor. İhalenin teknik şartnamesinde yer alan "kesinleşmiş SSK ve vergi borcu bulunmadığına dair belge istendiği" maddesiyle ilgili evrak, 14 Aralık'ta Milli Eğitim Müdürlüğü?ne geliyor. Ancak, 13 Aralık'ta sözleşme imzalanıyor. 120 milyarlık bir is.

NOT: Kamuoyunu tatmin edici bir açıklama yapılmadı.

İLAHİ BİR TESADÜF!

26-THY 36 AIRBUS UÇAK ALIMI KONUSU

THY'nin, Özelleştirme kapsamında iken halka arzı, %51'den fazlası amaçlandığı halde THY'nin uçak alımını, özelleştirilmeden sonra gerçekleştirilmesi beklenirdi. THY, Mayıs 2004 tarihine kadar Kamu İhale Yasası'na tabii idi. Çıkartılan bir yasa ile THY uçak alımlarını, İhale Yasası'na tabi olmadan gerçekleştirilmesi imkân dahiline getirildi. THY Genel Müdürü, uçaklara 1,5- 2 milyar $'lık bir ödeme yapılabileceğini söylemişti. Airbus işe, rakamın 3 milyar $'i geçeceğini açıkladı. Uçakların kaç liraya alındığını, başka firmalarla bir görüşme yapılıp, fiyat istenip istenmediği açıklanmıyor.

NOT: Konu ile ilgili yapılan resmi açıklamalar, kamuoyunu tatmin etmemiştir.

İLAHİ BİR TESADÜF!

27- BOTAŞ'IN FERNAS ŞİRKETİ'NE İHALESİZ 24,5 MİLYON $'LIK İŞ VERİLMESİ OLAYI

Fernas şirketi, CHP'den AKP'ye geçen Batman Milletvekili Mehmet Nezir NASIROĞLU'nun kuzenine ait. İhalesiz iş sözleşmesini BOTAŞ yapıyor. BOTAŞ Genel Müdürü; " İşi yapsa da, yapmasa da Fernas şirketi'nin 24,5 milyon $ ödeyeceğini ve bunun doğru bir karar olduğunu " savunuyor.

NOT: Yapılan açıklamalar kamuoyunu tatmin etmemiştir.

İLAHİ BİR TESADÜF!

28- MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI 62 İLKÖĞRETİM OKULU İHALE OLAYI

Konuyla ilgili Ana Muhalefet Partisi, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK hakkında soruşturma önergesi veriyor ve bizzat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan?ın talimatıyla, AKP Grubu çoğunluğu ile soruşturma açılmasını reddediyor. Bilindiği gibi, Milli Eğitim Bakanlığı (Yatırımlar ve Tesisler Daire Başkanlığı), 07.06.2004 tarihinde, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nın (İMKB) 8 Yıllık Temel Eğitimi desteklemek amacıyla, kendi kaynaklarından sağladığı 500 trilyon liralık kaynak ile, 44 farklı ilde toplam, 958 bin 166 metre karelik, 135 adet ilköğretim okulu inşaatı ile ilgili bir paket içinde 62 adet ihaleyi yaptı... Akabinde, Bakanlık değerlendirmesini tamamlayarak sonuçları ihaleyi kazananlara bildirdi... Bir taraftan, farklı illerde, aynı klas ve standartta inşaatlar için çok farklı fiyatlar onaylanırken; diğer taraftan aynı ihalede teklif edilen en düşük fiyatlar gözardı edilmiş, kabul edilen teklifler, daima ortalamanın üstünde fiyat veren firmalara ait olmuştur... En düşük fiyatlı teklif, BİRİNCİ sıra olmak ve tüm tekliflerin küçükten büyüğe sıralanması halinde, toplam 62 ihale içinde, örneğin, "en ucuz teklif sıralamasında" BİRİNCİ, İKİNCİ ve ÜÇÜNCÜ firmalara HIÇ İHALE VERİLMEMİŞTİR... Sonuç olarak; Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, EN YÜKSEK TEKLIFLERİ ONAYLAYARAK, (KDV hariç) 86 trilyon 291 milyar liraya kadar bir Kamu kaynağı kaybına yol açacak işlemlere göz yummakta hiç bir sakınca görmemiştir. - M.E.B.'nin ONAYLADIĞI Fiyatlarla İhale toplamı.. 379.944 milyar TL. -M.E.B'nin REDDETTİĞİ, En Düşük Fiyatlarla İhale Toplamı 293.653 Milyar TL. -Kamu Kaynağı KAYBI....................: 86 trilyon 291 milyar TL. -KDV dahil Kamu Kaynağı KAYBI.. : 101 trilyon 823 milyar TL. NOT: Resmi açıklamalar kamuoyunu tatmin etmemiştir.

İLAHİ BİR TESADÜF!

29- 2. BEYAZ ENERJİ YOLSUZLUĞU OLAYI

Enerji davasında 3 AKP'li var. Ankara Cumhuriyet Savcılığı, Enerji Bakanlığı'ndaki ihale yolsuzluklarıyla ilgili dava açtı. İddianamede, 18 sanık, "çete kurmak, ihaleye fesat karıştırmak, rüşvet"le suçlanıyor. İddianamede ayrıca, işadamı İbrahim Selçuk?un AKP Genel Sekreter'i İdris Naim Şahin'le görüşerek, Bakanlığın Teftiş Kurulu'nu etkilemek için, baskı yaptığı da yer aldı. Ankara Cumhuriyet Savcısı Şemsettin Özcan?ın hazırladığı iddianamede, sanıklarla ilgili ulaşılan sonuçlar söyle yer aldı: " İbrahim Selçuk'un, Enerji Bakanlığı'nda aldığı siyasi güç ve çeşitli yöntemlerle oluşturduğu baskı, şiddet ve tehdit sonucu çıkar amaçlı suç örgütü oluşturduğu, bu örgütü yönettiği, örgüt adına faaliyette bulunduğu anlaşılmıştır. Bu faaliyetler doğrultusunda Bakanlığa bağlı anonim şirketler tarafından çıkarılan tüm ihalelerle ilgilendiği, ihaleleri kendi şirketi Ezgi adına almasa dahi, şirket sahibi diğer sanıklar adına alınması için, yoğun çaba sarfettiği, bu amaçla ihalelerin ertelenmesini, şartnamelerin değiştirilmesini temine yönelik faaliyetlerde bulunduğu ortaya çıkmıştır." İddianamede, işadamı İbrahim Selçuk'un, AKP Ağrı Milletvekili Cemal Kaya ile olan telefon görüşmelerine vurgu yapıldı. Kaya?nın, Selçuk'u arayarak eşi üzerine kayıtlı Aram Şirketi'ne, EÜAŞ'dan ihale alma girişiminde bulunduğunun anlatıldığı iddianamede, "Bu amaçla Kargamış, Özlüce ve Urfa ihaleleri ile ilgili ayrıntılı görüşmeler yaptıkları, bu görüşmelerde sanık Selçuk'un, Milletvekili Cemal Kaya'ya yapması gereken kırımları dahi söylediği, Cemal Kaya'nın teklif edilen bazı ihaleleri küçük bularak, kendisine daha büyük ihaleler vermesini istediği ifade edildi. İddianamede, Selçuk'un, müfettişlerce hazırlanan teftiş dosyasının Adliye'ye intikal ettirilmemesi için Teftiş Kurulu Başkanı Cevdet Malkoç'a baskı yapması için, AKP Genel Sekreteri İdris Naim Şahin'le görüştüğü ve Malkoç'a Şahin aracılığıyla baskı yapıldığı dosyanın halen Teftiş Kurulu'nda incelendiği kaydedildi.

NOT: Yargılama devam ediyor. CHP'den AKP'ye geçen ve iddianamede suçlanan Ağrı Milletvekili Cemal Kaya, Milletvekilliği'nden istifa etti. AKP Genel Sekreteri İdris Naim Şahin ile ilgili herhangi bir fezleke düzenlenmedi.

İLAHİ BİR TESADÜF!


30-JOKEY KULÜBÜ'NDEN SHÇEK PAYININ ALINMAMASI OLAYI

Türkiye Jokey Kulübü, at yarışları hasılatından %1'lık payın, SHÇEK'e alınmamasının engellenmesi olayı.

SHÇEK Kuruluş Yasası'nın 18.maddesinin h bendine göre, "kanuna göre şans oyunları tertip eden kurumların, hasılattan %1'lık payın SHÇEK'e verilmesi" gerekir. Türkiye Jokey Kulübü, bu parayı ödememiş ve Tarım Bakanlığı'nı mahkemeye vermiştir. Ankara 6.İdare Mahkemesi, SHÇEK lehine karar vermiş ve bu kararın uygulanmaya konulması beklenirken, Devlet Bakanı Güldal Akşit, özel bir avukatlık bürosunun talebi doğrultusunda, yasaya aykırı işlem yapılması talimatını veriyor. Bu özel avukatlık bürosunun ortaklarından birisinin Murat Aksu olduğu ve babasının da, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu olduğu anlaşılıyor. Kanunu uygulamayan Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü ile görevini kötüye kullandığı için Devlet Bakanı Güldal Akşit için, Ana Muhalefet Partisi tarafından soruşturma açılması isteniyor. Fakat, Meclis'te AKP Grubu'nun çoğunluğu tarafından reddediliyor.

NOT: Konuyla ilgili yapılan resmi açıklamalar, kamuoyunu tatmin etmemiştir.

İLAHİ BİR TESADÜF!

31- MALİYE BAKANI'NIN OĞLUNUN MISIR İTHALİ OLAYI

Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın oğlu, Gümrük Vergisi % 70'e çıkmadan hemen önce, 4 bin ton çerezlik mısır ithal ediyor. Ve ithalden sonra, Gümrük Vergisi miktarı yükseltiliyor. Maliye Bakanı, konu ile ilgili yaptığı açıklamada "oğlum o mısırları, tavuklarına yedirecek" diye ilginç bir görüş sergiliyor. İfade edildiğine göre, 4 bin mısırla bir yıl boyunca 175 bin tavuğun beslenmesi sözkonusudur. Ve bu miktarda bir tavuğun da olmadığı ileri sürülmektedir. Yine ifade edildiğine göre, mısır ithalinden 360 milyar kar elde edilmiştir. İleri sürüldüğüne göre, 17 Nisan 2003'te Mısır İthali'nde Gümrük Vergisi %20'ye indiriliyor. 15 Temmuz 2003'te 4400 ton ADB menseeli mısır ithal kontrol belgesi alıyor ve 4 Ağustos 2003'te 4000 ton mısır ithal ediliyor ve Gümrük Vergisi hemen bu ithalden sonra yükseltiliyor. 8 Ağustos 2003 tarihinde % 45'e yükseltiliyor. Daha sonra da söz konusu vergi, % 70'e yükseltilmiştir.

NOT: Maliye Bakanı'nın açıklamaları kamuoyunu tatmin edici olmamıştır.

İLAHİ BİR TESADÜF!

32- MALİYE BAKANI'NIN KAÇAK VİLLASI VE RESMİ MÜHÜRLERİN SÖKÜLMESİ OLAYI

Üsküdar Belediyesi'nin 3 kez mühürlenmesine rağmen, mührü kırarak oturduğu villanın bahçesine bir de kaçak villa inşa eden Unakıtan, depreme dayanıklı bina yaptırmak için belediyeye başvurunca, kaçak villanın hikayesi de ortaya döküldü. Kaçak villanın şikayet konusu olması üzerine, İçişleri Bakanlığı Başmüfettişi Şahin Demir, olayı incelemeye başladı. Bir gün sonra Üsküdar Belediyesi, bir gazeteye villanın yıkılması için ilan verdi. Gerekçe olarak da, evin bulunamadığı belirtildi. Yıkım için verilen ihale ilanına başvuran kimse de çıkmadı. Demir, raporunda önemli ifadelere yer verdi. Raporda, "Belediye Başkanı, bu olayda görevini kötüye kullanarak, adeta ruhsatsız inşaatın bitirilmesi için gayret göstermiştir. İnşaat, kalitesi ve mevkii açısından son derece rantı yüksek bir halde tamamlanmıştır. Bu durum da dikkate alındığında kaçak yapının tamamlanmasında ilgililer ile inşaat sahibi (Kemal Unakıtan) arasında yasal olmayan ilişkilerin olabileceğini akla getirmektedir" denildi.

NOT: Maliye Bakanı, oğlu ve kızının villalarının kaçak olduğunu; ancak Belediye'nin kendisine düşen hizmetleri yerine getirmediği için kaçak duruma düştüklerini açıkladı.

İLAHİ BİR TESADÜF!

33- TÜPRAŞ İHALE OLAYI

2004 yılında 15 milyar $ cirosu bulunan ve 500 milyon $ net kar eden TÜPRAŞ'ın, Zorlu Grubu ve Rus TAF-NEFT Konsorsiyumu'nun iptal edilen satışında, değeri 1,3 milyar $ idi. Bilahare TÜPRAŞ'ın % 14.7'si 446 milyar $'a satılıyor. Bu durumda TÜPRAŞ?ın bu fiyattan hesap edildiğinde, toplam piyasa değeri yaklaşık 3 milyar $ ediyor. Yani aynı TÜPRAŞ'ın çok kısa bir süre içerisinde, fiyatı ortalama % 50 artmış oluyor. ve halen TÜPRAŞ, AKP iktidarı tarafından satılmaya devam edilen bir kurum olarak ortada duruyor. TÜPRAŞ gibi, stratejik bir kuruluşun, yangından mal kaçırır gibi satılmaya çalışılmasının amacının ne olduğunu ve eğer mahkeme yapılan satışı iptal etmeseydi, meydana gelen yaklaşık 1,5 milyar $'lık zararın sorumluluğunun kimlere ait olacağı merak edilmektedir.

NOT: İktidardan, kamuoyunu tatmin edici bir açıklama yapılmamıştır.

İLAHİ BİR TESADÜF!

34- ÇORLU MOTİF TEKSTİL A.Ş.'NİN TPAO'YA BORCU KONUSU

Çorlu?daki Motif Tekstil San. Tic. A.Ş., TPAO'dan doğalgaz alıyor. Borcu 1,5 trilyonu aşıyor ve ödeme yapmıyor. Bunun üzerine TPAO, doğalgazı kesiyor ve söz konusu firmayı icraya veriyor. İddiaya göre, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan devreye giriyor. Verdiği talimatla gaz tekrar bağlanıyor. Ve konu resmi yazışmalara da yansıyor. Merak edilen hususlar şunlar; -TPAO'ya 1,5 trilyon borç takan ve hakkında icra işlemleri başlatılan bu firmaya, gazın bağlanması konusundaki emir, bizzat Başbakan tarafından verildi mi? Verilmişse sebebi nedir? -Firmanın sahipleri kimlerdir? Bunların Başbakan'la ve AKP ile bir siyasi yakınlığı var mıdır? Firmanın sahipleri, Başbakan'a nasıl ve kimleri aracı koyarak ulaşmışlardır? -Söz konusu firmanın borcunun daha sonra 3 trilyona yükseldiği söyleniyor. Bu doğru müdür?

Söz konusu olan firmanın, TPAO'ya olan borcunu ödemeden kapandığı ileri sürülüyor. Bu gerçek işe, Devlet burada ne kadar zarara uğramıştır? V e bunun sorumluları kimlerdir? Eğer Başbakan bir talimat vermemişse, Başbakan'ın ismini kullanıp belge düzenleyenlerle ilgili bir soruşturma açılmış mıdır?

NOT: Konu ile ilgili herhangi bir açıklama yapılmamıştır.

İLAHİ BİR TESADÜF!

35- TOKİ'DEN BAKAN KARDEŞİ'NİN İHALE ALMASI OLAYI

TOKİ 24 Mart 2004'te toplam bedeli 1 trilyon 580 milyar lira olan İstanbul Halkalı 3.Etap Konut Projesi'nin sosyal donatı, alt yapı ve çevre düzenlemesi işi için ihaleye çıktı. İhaleyi Ticaret Sicil Kayıtları'nda Fatih Demiryürek ve Dede Şahbudak'ın ortak gözüktüğü Demarş İnşaat Şirketi % 31,69 fiyat kırımı yaparak kazandı. 8 Ekim 2004'te teslim edilmek koşulu ile 7 Mayıs 2004'te şirket ile sözleşme imzalandı. Ancak, teslim tarihi geçmesine rağmen iş tamamlanamadı. İhaleyi kazanan Demarş İnşaat?ın kağıt üzerinde gözükmemesine rağmen, asıl sahibinin Ömer Faruk Ergezen olduğu ifade edildi. Ömer Faruk Ergezen'in, geçen hafta görevden alınan Bayındırlık Bakanı?nın Zeki Ergezen'in kardeşi'nin olduğu ve kardeş Ergezen'in TOKİ'nin yanı sıra Adalet Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı'ndan da ihaleler aldığı ileri sürülüyor. İfade edilen Bayındırlık Eski Bakanı Zeki Ergezen'in kardeşinin ihalelerde kayrıldığı şeklindedir.

Geçen hafta görevden alınan Bayındırlık Eski Bakanı Zeki Ergezen, Milliyet Gazetesi'nden Saliha Çolak'a yaptığı açıklamada; " Ya yiyen Bakan?ı görevden alırlar, ya da yedirmeyeni " demişti. Ulaştırma Eski Bakanı Yaşar Topçu, Zeki Ergezen'in Bakanlığı döneminde kendisine geldiği ve kardeşi için kendisinden ihale istediğini de açıklamıştı.

NOT: Konuyla ilgili resmi bir açıklama yapılmamıştır.

İLAHİ BİR TESADÜF!

36- DATA TEKNİK ŞİRKETİ'NİN İHALE ALIMLARI OLAYI

Ülker Grubu Şirketleri'nden Data-Teknik Bilgisayar'a, bazı kamu ihalelerinin usulsüz olarak verildiği ileri sürülmektedir. PTT Genel Müdürlüğü?nün otomasyonu için 3 bin, büro için de bin olmak üzere toplam 4 bin adet bilgisayar Data-Teknik Bilgisayar kazandığı, PTT'nin bu bilgisayarlar karşılığında Data-Teknik'e 4 trilyon 348 milyar ödeyeceği ve Data-Teknik?in
30 Eylül 2004'te başlamak üzere 4 yıl içinde söz konusu sözleşme süreci içinde teslim edilmesi gerektiği ifade ediliyor. Aynı şirketin Adalet Bakanlığı?nın 20,5 trilyon lira bedelli teknik donanım ihalesini kazandığı ve Türk Telekom'a ADLS kurulumu ve servis desteği ihalesini yine Data-Teknik tarafından kazanıldığı ve ayrıca Adalet Bakanlığı?nın UYA kapsamında Mahkeme Kalemleri'ne dağıtılmak üzere 10 bin masa üzeri bilgisayar, Hakim ve Savcılar'a verilmek üzere 8 bin dizüstü bilgisayar temini işini de üstlendiği ifade edilmiştir. İleri sürüldüğüne göre, Ülker mamüllerinin dağıtım ve pazarlamasını yapan şirkette Başbakan Recep Tayyip Erdoğan?ın da bir müddet öncesine kadar ortak olduğu, bu nedenle söz konusu ihalelerde belirtilen firmanın kayırıldığı ileri sürülmektedir.

NOT: Konu ile ilgili herhangi bir soruşturma ve açıklama bugüne kadar yapılmamıştır.

İLAHİ BİR TESADÜF!


37- EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜGÜ GİYİM İHALESİ

İçişleri Bakanlığı'nın açtığı, toplam 22,8 trilyonluk ihalenin büyük bir bölümü Albayrak Turizm İnşaat A.Ş.'nin aldığı ve 12 trilyon 680 milyar liraya 200 bin adet polis montu dikimi işini, SİYASİ NEDENLERLE söz konusu firmaya verildiği ileri sürülmektedir. Yine, Sümer Holding A.S.'ye ait TÜMOSAN ihalesini de Albayraklar Şirketleri'ne bağlı ALÇELİK Yapı İns. A.Ş.'nin aldığı ve bu ihalenin de soruşturulması gerektiği ifade edilmiştir.

NOT: Bu ihalelerle ilgili herhangi bir soruşturma ve açıklama yapılmamıştır.

İLAHİ BİR TESADÜF!

38- TOKİ'NİN 280 TRİLYONU ASYA FINANS'A YATIRMASI KONUSU

Toplu Konut İdaresi?nin (TOKİ) Bütçe Yasası'ndaki "kamu kurumları, kaynaklarını kamu bankalarında tutar" ilkesini çiğneyerek, 280 trilyon lirasını özel finans kurumu (ÖFK) Asya Finans'ta tuttuğu belirlendi. Faizsiz bankacılık yapan Asya Finans ilişkisiyle ilgili belge ve dökümanların da üzerine "gizli" damgası vurularak, Erdoğan'a iletildiği öğrenildi. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu'nun (YDK) TOKİ faaliyetleriyle ilgili raporunda, kurum yönetiminin "kamu zararına neden olduğu" sonucuna varıldı. Birçok konunun "iz bırakılarak" ifade edildiği ana raporun ekinde, İstanbul ve Ankara'da özel firmalarla ortak inşa edilen toplu konutlara "özel inceleme raporunda" yer verildi. TOKİ, hızlı toplu konut üretimi amaçlı projelerde "gelir paylaşımı modeli" ni esas aldı. İstanbul Halkalı, Ataköy, Ümraniye ve Kozyatağı'nda, Ankara Eryaman'da gerçekleştirilen 10 bine yakın konut üretilmesini amaçlayan 10 proje için açılan ihalelerde firmalar, tekliflerini "idareye bırakacakları paylar" üzerinden hazırladı. İhaleler sonuçlandığında, geçmiş yıllarda yüzde 50'nın üzerindeki "TOKİ paylarının" yüzde 25-30 civarına çekildiği ortaya çıktı. Bir firmadan gelen istek üzerine, sözleşmelerin "satış hasılatını kullanma yöntemini" düzenleyen hükmünde değişiklik yapıldı."Yüklenici, İdare'nin uygun göreceği bir bankada İdare adına TL hesabı açacaktır" şeklindeki hüküm "bir bankada veya bir özel finans kurumunda hesap açılacaktır" şeklinde değiştirildi. Böylece, satış hasılatının Asya Finans'ta tutulmasının yolu açıldı. Hukuk Müşavirliği ile İdari Mali İşler Dairesi'nin karşı çıkması sonuç vermedi. TOKİ Başkan Vekili Erdoğan Bayraktar işe, yaptığı açıklamada, ÖFK'lara yatırılan paranın kuruma ait olmadığını belirterek, "O para bizim paramız değil. Müteahhitlere "paranızı oraya yatırmayın" diyemeyiz" demişti. YDK, kurum parasının bir ÖFK'da tutulmasının, kamu kurumlarının bütün kaynaklarını kamu bankalarında tutulmasını (kamu haznedarlığı) öngören Bütçe Yasası'nın 10.maddesi'ne uygun olup olmadığının belirlenmesini, durumun soruşturma konusu yapılabileceğini ifade etti. Bütçedeki kamu haznedarlığı hükmü, istisnai uygulamalar için Başbakan?ın iznini şart koşuyor. TOKİ'nin işe, Asya Finans'ta hesap açmak için izin de almadığı belirlendi.

NOT: Konu ile ilgili kamuoyunu tatmin edici bir açıklama yapılmamıştır.

İLAHİ BİR TESADÜF!

39- THY'DE E-POSTA VE İHALELER KONUSU

THY'nin, çeşitli alım ve hizmetlere ilişkin yapmakta olduğu ihalelerin Kamu İhale Yasası uygulamaları dışında, ilginç metodlarla yapıldığı ifade edilmektedir. Bazı ihalelerin gerçekleşmeden önce, THY Yönetim Kurulu Başkan Vekili Hamdi Topçu tarafından bazı işadamları, bazı kamu görevlileri, bazı gazeteciler, bazı milletvekillerine ihale bilgileri içeren e-postalar gönderdiği ifade ediliyor. Konu KİT Komisyonu'nda THY hesapları incelenirken gündeme getiriliyor. AKP'LI Hamza Albayrak, Hamdi Topçu'nun E-posta adresinden 40 kişiye gönderilen ve THY tarafından 19 Nisan-25 Mayıs 2004 tarihleri arasında açılan ihalelerle ilgili bilgileri içeren notları dağıttığı, buna mukabil THY Yönetim Kurulu Başkanı Candan Karlıtekin'in "Bütün ihaleler davul zurna ile ihale edilir. Bütün ihale duyurularını elimizden geldiğince eşe dosta gönderiyoruz. Böylece varsa ihale mafyasının kafasını kırıyoruz" diye açıklama yaptığı ifade edilmektedir. Cevabı aranan sorular şunlardır:

" Bu 40 özel kişi kimlerdir? Bunlar, bunların yakınları veya bunların aracılık yaptığı yakınları THY?nin açtığı ihalelere girmiş midir? Girmişlerse ihale almışlar mıdır? THY ile bağları nelerdir? Hangi ölçülere dayanarak bu 40 özel kişiye E-posta göndermişlerdir? İhale süreci İnternet sitesinde neden yer almamıştır? E-posta gönderilenlerin arasında AKP yakınlığı ile bilinen bir gazetenin Ankara Temsilcisi de var mıdır? Ve yine cevap aranılan bir diğer soru; Kit Komisyonu'nda AKP'li bir milletvekili, E-posta ile bildirilen ihalelerin araştırılması için önerge veriyor ve bu önerge diğer AKP'lilerin oyları ile reddediliyor. Neden? "

NOT: Hükümetten konu ile ilgili hiçbir açıklama yapılmamıştır.

İLAHİ BİR TESADÜF!

40- TCDD İSKENDERUN LİMAN BAKIM-ONARIM İHALESİ

İskenderun Limanı sınırları içindeki yaklaşık 11 bin 16 m2'lık kızaklama tesisinin, ilave yatırımlar ile mevcut amacına uygun işlerde ve tersane nitelikli olarak kullanılmasına yönelik 1 Nisan 2004 tarihinde yapılan ihaleyi, TESKO Endüstriyel isimli firma aldı ve tesis 30 yıllığına bu firmaya kiralandı. TCDD ile TESKO Endüstriyel arasında yapılan yap-işlet-devret sözleşmesine göre, sözleşmeyi takip eden ilk 6 aylık sürede, firmanın aylık kira bedeli olarak 4.7 milyar lira ödemesi ve bu süre zarfında Liman'a 1 trilyonluk yatırım yapması karar altına alındı. TCDD'ye ait kılavuzlama hizmeti veren deniz araçlarının bakım onarım hizmetlerini eskiden kendi personeli ile gören TCDD, bu hizmetin TESKO'ya devredilmesinin ardından ilk 6 ayda firmaya 1 trilyon 200 milyar lira ödedi. Buna karşılık firma TCDD'ye ilk 6 ayda kira bedeli olarak toplam 28.2 milyar lira ödedi. TESKO'nun en büyük ortağı Sadık Bal, Reha Denizciliğin de ortakları arasında yer alan bir isim. Reha Denizcilik, TCDD İzmir Limanı yıllık 70 milyon $'lık yükleme boşaltma işini ihalesiz olarak, 30 yıllığına alan 2 şirketten birisidir. TCDD İzmir Limanı olayında, AKP Eski Bakırköy İlçe Başkanı?nın da isminin yer almış olması dikkat çekmektedir. İskenderun'daki ihaleye sadece TESKO'nun teklif verdiği ve 6 aylık süre içinde tesislere 1 trilyon liralık yatırım yapma sözü vererek işi aldığı, ama buna mukabil söz konusu süre içerisinde bu yatırımın yapılmadığı öne sürülmektedir. Yine ifade edildiğine göre, TCDD'nin denize girişi bile sakıncalı bulunan, 30-40 yıllık ekipmanlarını kullanmaya devam eden TESKO'ya yatırım yapacağı için kirada da kolaylık sağlandı. Tesisin 23 milyar lira olarak belirlenen kira bedeli, 6 aylık süre için 4.7 milyara düşürüldü.

NOT: TCDD, konu ile ilgili yaptığı açıklamada yapılan işlemlerin usule uygun olduğunu bildirdi.

İLAHİ BİR TESADÜF!

41- ÖZÜRLÜLER İDARESİ'NIN KİTAP İHALESİ KONUSU

Özürlüler İdaresi Başkanlığı "İşlevsellik ve Sağlığın Uluslararası Sınıflandırılması" başlıklı bir kitap hazırlıyor. Nehir Yayınevi ihaleyi alıyor. Ve 21.12.2004 tarih ve 821672 numaralı fatura ile 12 milyar 750 milyon liralık faturayı, ÖIB'den tahsil ediyor. ÖIB'nin Başkan Vekili'nin Mehmet Aysoy olduğu, kitabın başımı için olur verenin de, aynı ismin bulunduğu, Aysoy'un "AB Sürecinde Özürlüler Politikası" ve "Geleneksel Sonrası Toplum Üzerine" isimli kitapların, yayınlanmış olduğu basımevinin "açı kitaplar" olduğu ve ÖIB'den ihale alan Nehir Yayıncılık ile Açı Kitaplar firmasının, ikisinin de adresinin "Ankara Cad. Vilayetler Han Cağaloğlu-İstanbul" da bulunduğu ileri sürülüyor ve yine iddia edildiğine göre, söz konusu yayınevinin eski ortakları arasında, Devlet Bakanı Beşir Atalay bulunmaktadır. İddiaya göre, ÖİB sözkonusu Bakanın eski yayınevini ihalelerde kollamaktadır.

NOT: Konu ile ilgili kamuoyunu tatmin edici bir soruşturma ve açıklama yapılmamıştır.

İLAHİ BİR TESADÜF!

42- ENERJİ BAKANLIĞI AVUKATLIK BÜROSU SÖZLEŞME KONUSU

Enerji Bakanlığı?nın bünyesinde güçlü bir hukuk müşavirliği ve çok sayıda resmi avukatları bulunduğu halde, Enerji Bakanlığı?nın dava takipleriyle ilgili olarak bir özel hukuk bürosu ile avukatlık sözleşmesi imzaladığı ifade edilmektedir. Coşar Hukuk Bürosu'nun, bu anlaşma gereği, ÇEAŞ KEPEZ davasını 1 trilyon 262 milyar lira vekalet ücreti ile almış olduğu ifade edilmektedir. Bakanlığın sözkonusu büroya, konu ile ilgili olarak 631 milyar ödemede bulunduğu anlaşılıyor. Coşar Hukuk Bürosu'nun sahibinin Av.Aydın Coşar olduğu ve Başbakan Erdoğan?ın Danışmanı ve AKP Kurucuları'ndan Cüneyt Zapsu'nun da aynı zamanda avukatlığını yaptığı ifade edilmektedir.

NOT: Konuyla ilgili Enerji Bakanlığı'ndan kamuoyunu tatmin edici bir açıklamada bulunulmamıştır.

İLAHİ BİR TESADÜF!

43- MALİYE BAKANI'NIN BEYKOZ'DAKİ ORMAN ARAZİSİ KONUSU

Maliye Bakanı Unakıtan?ın, Beykoz Çavuşbaşındaki biri 34 dönüm, diğeri 17 dönüm olmak üzere toplam 51 dönüm, 2 B orman arazisini zilyetle üzerine geçirdiği ifade edilmektedir. Bugünkü parasal değerinin 10 milyon $ olduğu ve tapusunun bulunmadığı bu arazinin, Başbakan Erdoğan?ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde, 16 Haziran 1997'de zilyetle aldığı söylenmektedir. TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu, raporunda "Orman arazileri, rant grupları ve arazi mafyaları tarafından parsellenerek, köy el senetleriyle, orman köylüsüyle hiç ilgisi olmayanlara satılıyor" denilmiş idi. Bilindiği gibi AKP iktidarı, 2B orman arazileri satışlarını kolaylaştıran bir yasa çıkartmış ve kanun Anayasa'ya aykırılık iddiasıyla veto edilmişti. Kanunun yeniden çıkması halinde Unakıtan?ın sözkonusu orman arazisinin de tapu alınır hale getirileceği ifade edilmiştir.

NOT: Maliye Bakanı?nın konu ile ilgili açıklamaları kamuoyunu tatmin etmemiştir. Ve iktidar 2B orman arazileri ile ilgili yasayı çıkartma gayretlerini sürdürmektedir.

İLAHİ BİR TESADÜF!

44- SSK FAKTÖR-8 VE SU İHALESİ

Hemofili hastalarının kanamalarını durdurmak için kullanılan Faktör-8 ilacının ve suyunun birlikte satılması gerekirken, SSK'ya ayrı ayrı satıldığı ve bu şekilde Kurumun 3 trilyona zarara uğratıldığı iddia ediliyor. SSK?nın İstanbul Satın Alma Müdürlüğü aracılığıyla, 22 Aralık 2003'te açılan ve SSK Yönetim Kurulu'nun 23 Ocak 2004'te onayladığı KDV hariç 78 trilyon liralık ilaç ihalesinde Faktör-8 ilaç alımlarında usulsüzlük yapıldığı ifade edilmektedir. KDV hariç toplam 8 trilyon liralık Faktör-8 alımı ihalesinin şartnamesinde garip bir şekilde Eritropoietin (NeoRocorman ve Eprex) ve Interferon (Roferon) kalemlerinde, olduğu gibi alınacak üniteler ayrı ayrı tanımlanmış, ( 250 İÜ, 500 İÜ, 1000 İÜ gibi) bu da yetmiyormuş gibi, kurutulmuş Faktör-8 fraksiyonunun sulandırılması için kullanılan diştileraf) şu miktarları da ayrı ayrı belirlenmiştir. 5 ml, 10 ml ve 20 ml olarak ayrı ayrı tanımlama yapılarak 10 firmanın rekabet ettiği bu pazarda, SSK?nın rekabetle fiyat kırma gücü azaltılmıştır. İhale Komisyonu,12 Ocak'ta uyarı yapmasına rağmen, 23 Ocak'ta SSK Yönetimi onay vermiş ve İhale komisyonu, ihalenin teknik şartnamesinin hatalı yazılması nedeniyle başlangıçta 8 trilyon lira olan Faktör-8 alım tutarındaki yanlışı, son anda görerek, tuttuğu tutanakla bir ölçüde hatayı telafi etmeye çalışmıştır.

NOT: Konuyla ilgili SSK'dan herhangi bir açıklama yapılmamıştır.

İLAHİ BİR TESADÜF!

45- BAŞBAKAN İÇİN SATIN ALINAN VİP UÇAĞI KONUSU

Başbakan?ın kullanımı için İtalya'dan alınan AIRBUS JİJİ -319 tipi uçağın Türkiye'ye maliyetinin ne olduğu ve uçağın alımının niçin ihalesiz gerçekleştirildiği açıklanmamıştır. Bir iddiaya göre, tadilatlarıyla birlikte yaklaşık 50 trilyona malolan uçağın, ihalesiz alınması, bazı usulsüzlük iddialarını da gündeme taşımıştır. Konu ile ilgili kendisine yöneltilen sorulara Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım yazılı olarak verdiği cevapta; " Havacılık sektöründe uçak alım ve kiralamalarına ilişkin mali hususların gizliliği temel kuraldır. Gizlilik hususu tüm uçak alim-satım sözleşmelerinde zorunlu olarak yer alan bir madde olup, uçak fiyatlarının açıklanması mümkün olmamaktadır. Ancak, söz konusu uçağın fiyatı makul piyasa rayicinin bir miktar altındadır."

İleri sürüldüğüne göre, uçağın esas fiyatının açıklanmamasının esas sebebinin, alım fiyatının normal piyasa şartlarının çok üzerinde olduğu içindir.

NOT: Yapılan açıklamalar kamuoyunu tatmin etmemiştir.

İLAHİ BİR TESADÜF!
 
Akp´nin Bir Başka Yolsuzluk Tablosu

AKP seçimler öncesi yolsuzlukla mücadele konusun da çok ciddi iddialar ile yola çıkmış ve bu bağlamda toplumun pek çok kesiminden olumlu tepkiler almıştı.
AKP?nin iktidar olması sonrası ortaya çıkan gelişmelere baktığımız zaman korkunç bir manzara ile karşı karşıya olduğumuzu görmekteyiz.
Cumhuriyet tarihinin hiçbir dönemin de bu denli rüşvet ve yolsuzluk iddialarının ayyuka çıktığının görülmediğinin altını çizmek isterim.
Seçim öncesi süreçte ekonomideki bozukluğu yolsuzluklara ve milletvekili dokunulmazlıklarına bağlayan ve seçim meydanlarında milletvekili dokunulmazlığının kaldırılacağı sözünü veren AKP, verdiği sözün arkasında durmadığı gibi, tam aksini yaparak dokunulmazlıkların kaldırılmasını sürekli erteleme tavrını sürdürmüştür.
Seçimle iş başına gelen AKP yönetiminin rüşvet ve yolsuzluklar konusunda ilginç bir sicili var:
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan : İstanbul Büyükşehir Belediyesindeki yolsuzluklar nedeniyle Albayraklar, İGDAŞ ve Akbil davalarında yolsuzluk yapmaktan sanık. Bu davalar dokunulmazlığı olan kişiler dışında 11 kişi hakkında mahkûmiyetle sonuçlandı. Başbakan Erdoğan Serveti konusunda şeffaflık göstermediği gibi, servetinin kaynağınıda açıklamadı.
Abdullah Gül: RP-Kayıp trilyon davasında özel evrakta sahtecilikten sanık. Söz konusu dava, dokunulmazlığı olan kişiler dışında başta Necmettin Erbakan olmak üzere mahkûmiyetle sonuçlandı
Kemal Unakıtan: Ağır ceza mahkemesinde vergi kaçakçılığı suçuyla yargılanırken Vergi Barışı Kanunu?na eklenen hükümlerle davası düşürüldü. Mal varlığı konusuna şeffaflık getiremedi.
Binali Yıldırım: Yakınlarına çıkar sağlamak ve görevini kötüye kullanmaktan belediyedeki görevinden alındı. Gemi alan oğlunun ve kendisinin mal varlığı konusunda şeffaflık gösteremedi.
Akif Gülle: 54 trilyonluk bilboard yolsuzluğu davasında sanık.
Nevzat Pakdil: Reklam ihalelerinde yolsuzluk yapmaktan sanık.
Zülfü Demirağ: Görevi kötüye kullanmak, zimmet, ihalelere fesat karıştırmaktan sanık.
İdris Naim Şahin: Dokunulmazlığı olan kişiler dışında 11 kişi hakkında mahkumiyetle sonuçlanan Akbil yolsuzluğu davasında sanık.
Mustafa Açıkalın: Dokunulmazlığı olan kişiler dışında 11 kişi hakkında mahkumiyetle sonuçlanan İGDAŞ soruşturmasında gözaltına alındı. Teşekkül oluşturmak, kamu kurumunu dolandırmak evrakta sahtecilikten sanık.
Mehmet Sekmen: Görevi kötüye kullanmak ve yolsuzluk soruşturması devam ediyor.
Hazma Albayrak: Görevi kötüye kullanmak suçundan sanık.
Mikail Arslan: Dokunulmazlığı olan kişiler dışında 11 kişi hakkında mahkumiyetle sonuçlanan Akbil davasında sanıktır.
Ali Mazak: Dokunulmazlığı olan kişiler dışında 11 kişi hakkında mahkumiyetle sonuçlanan İGDAŞ davasında sanık.
Recep Koral: Görevi kötüye kullanmaktan sanık.
Ali Coşkun: Vergi kaçakçılığı suçuyla yargılanırken Vergi Barışı Kanunu?na eklenen hükümlerle davası düşürüldü.
Hüseyin Belsi: Dokunulmazlığı olan kişiler dışında 11 kişi hakkında mahkumiyetle sonuçlanan İGDAŞ davasında sanık.
Mustafa Ilıcalı: Zimmet, kamu kurumunu dolandırmak, ihaleye fesat karıştırmak ve belediye bünyesinde oluşturulan çetenin üyesi olmaktan sanık.
Hilmi Güler: Dokunulmazlığı olan kişiler dışında 11 kişi hakkında mahkumiyetle sonuçlanan İGDAŞ davasında sanık.
Selami Uzun: Dokunulmazlığı olan kişiler dışında 11 kişi hakkında mahkumiyetle sonuçlanan Albayraklar davasında sanık.
Halil Ürün: Yargı kararlarına aykırı hareket etmek ve ATATÜRK?e hakaretten mahkum oldu, cezası ertelendi.
Adem Baştürk: Dokunulmazlığı olan kişiler dışında 11 kişi hakkında mahkumiyetle sonuçlanan Albayraklar ve İGDAŞ davasında sanık.
Yukarıda görülen manzarayı irdelediğimiz zaman AKP?nin yolsuzlukla mücadele konusunda neden adım atmadığı daha iyi anlaşılmaktadır.
AKP Hükümeti, Vergi Barışı Yasası?nın bazı maddelerinde değişiklik yapan yasanın arasına sıkıştırdığı ve sadece Albayraklar Grubuna ait Albayrak İnşaat ve Sistem İnşaat adlı iki şirketle İGDAŞ?ta 218 trilyon 449 milyar liralık vergi-ceza yükünü ortadan kaldıran yasayı bir gece yarısı operasyonuyla 4840 sayılı Yasa olarak Meclisten geçirmeyi başarmıştır.
Yolsuzlukla mücadele edeceği sözünü veren AKP hükümetinin ilk işlerinden biri; 57. Hükümet zamanında kamu ihale sistemini disipline etmek ve objektif ölçüleri hakim kılmak üzere çıkarılan İhale Kanunu?nun yürürlüğe girmemesi dikkat için dikkat çekici bir faaliyet sürdürmesi ve İhale Kanunu?nu değiştirmesi olmuştur.
Sosyal, ekonomik, kültürel, siyasal ve her şeyden önemlisi ahlaki çöküntü ve çürümüşlüğün ürünü ve göstergesi olan yolsuzluk, halkın bürokrasiye, siyaset kurumuna ve genel olarak devlete ve adalete güven duygusunu zayıflatmaktadır.
Yolsuzluğun önlenmesinde temel öncelik, siyasetin ve kamu yönetiminin yolsuzluktan arındırılması olmalıdır. Yolsuzluktan arındırılan siyaset ve kamu yönetimi, toplumsal düzeyde yolsuzluğun kaynağının kurutulmasına yönelik önlemler alma şansına kavuşacaktır. Bu mücadele yapılırken toplumun temiz kalmış geniş kesimleri ve sivil toplum örgütleri sorunun çözümüne katılarak, mücadele topluma mal edilmelidir.

Türk halkı ortaya çıkan bu vahim manzara karşısında duyarsız kalmamalıdır







Tayyip Erdoğan?ın büyük oğlu Ahmet Burak Erdoğan, kardeşlerinin aksine kamuoyunda pek görünmüyor. Ahmet Burak, bundan bir yıl önce gazetelerde kurduğu denizcilik şirketi için aldığı 5 milyon dolarlık gemiyle gündeme geldi. Ama daha önce, babası Belediye Başkanı?yken ciddi bir vukuatla gazetelerde haber olmuştu. Sanatçı Sevim Tanürek?e çarpmış ve ölümüne neden olmuştu. Aydınlık dergisi bu haftaki sayısında Başbakan?ın oğlu Ahmet Burak?ın çürük raporuyla askere gitmediğini ortaya çıkardı.

Adı : Ahmet Burak.

Baba Adı: Recep Tayyip.

Ana Adı : Emine.

Doğum Tarihi: 04.07.1979.

Medeni Hali : Evli(23.02.2001).

Askerlik Durumu : ÇÜRÜK?

Recep Tayyip Erdoğan?ın büyük oğlu Ahmet Burak Erdoğan?ın, aldığı çürük raporuyla askere gitmediği ortaya çıktı. Rize Güneysu Askerlik Şubesi?ne kayıtlı Ahmet Burak Erdoğan, 2000 yılında Kasımpaşa Deniz Hastanesi?nden verilen raporla çürüğe ayrıldı.

Buraya kadar herşey normal görünüyor. Ancak çürük raporuyla ilgili ölçütler açısından Ahmet Burak Erdoğan?ın durumu biraz tartışmalı. Rapora göre, Ahmet Burak?ın hastalığı testis kanseri. Uzman hekimlerin verdiği bilgiye göre, testis kanseri tedavi edilebilir bir rahatsızlık. O nedenle, ciddi bir kanser türü olarak görülmüyor. Burası önemli, çünkü çürük raporu, asker adayı açısından ancak iş görme gücünün yüzde 60?ını yitirmesi durumunda veriliyor. Tedavi edilebilir hastalıklardaysa durum farklı. Hastalığın tedavi edilmesinin ardından kişi, askere alınıyor.

Aydınlık, bu bilgiye ulaşınca konuyu farklı kaynaklardan araştırdı. Bilgi doğruydu. Ancak Ahmet Burak Erdoğan?ın testis kanseri tedavisi gördüğüne dair herhangi bir bilgiye ise ulaşılamıyor. Aydınlık, konuyu Başbakan Erdoğan?a yazılı olarak sordu. 2 Mayıs 2007 tarihinde Aydınlık?ın sorularınaysa yanıt verilmemiş.
Kaynak:Ulusal Kanal
Ulusal Kanal?dan açıklama 17.06.2007
Aydınlık Dergisi, Başbakan Erdoğan?ın oğlu Burak Erdoğan?ın ?çürük raporu? alarak askere gitmediğini ortaya çıkarttı.
Bu haber şehit cenazelerindeki hükümet protestolarında da dile getirildi. Erdoğan konuyla ilgili özel bir televizyon kanalında Aydınlık?ın haberine cevap verdi.
Aydınlık Dergisi, Başbakan Erdoğan?ın oğlunun cürük raporu alarak askere gitmediğini ortaya çıkarttı.
Ardından Burak Erdoğan?a çürük raporunu veren dönemin Kasımpaşa Deniz Hastanesi Başhekimi Emekli Tuğamiral Vehbi Alpman bir açıklama yaptı ve Burak Erdoğan?ın askere elverişli olmadığını açıkladı.
Şehit cenazelerinde ?Tayyip oğlunu askere gönder? sloganlar atıldı.
Peki Burak Erdoğan neden askere gitmedi? Özel bir televizyon kanalında oğlunun askerliği ile ilgili soruları yanıtlayan Erdoğan?da Aydınlık?a sataştı.
Erdoğan oğlunun askerlik durumuyla ilgili yapılan haberlerle ilgili şunları söyledi: ?Bir köşe yazarı yazdı. O köşe yazarı da bunu provakatif haber yapmakla meşhur olan bir dergiden aldı. Şahsım ve ailem bu vatana hizmet yolunda böyle alçakça adice bir yola tevessül etmez. Benim çocuğumun bir rahatsızlığı var. Zamanı gelince askeri hastaneye gitmiş, 8 yıl önce Kasımpaşa Deniz Hastanesi?nden durumuyla ilgili rapor almış. Bu haberler üzerine o zaman başhekim olan tuğamiral bir açıklama yaptı. İnsanın kişilik hakları var. Bu gazetecinin bu takındığı tavır insanın kişilik haklarına bir saygısızlıktır?.
Başbakan Erdoğan, oğlunun çürük raporu aldığını doğruluyor ancak kamuoyunu tatmin edici bilgi vermiyor. Hastalığı dolayısıyla çürük raporu alan Burak Erdoğan şuanda 29 yaşında ve sağlık durumunun olumsuz olduğunu gösteren bir gelişme yok.







AKP Milletvekili Turhan Çömez?in Açıklamaları: ?Bağdat?a ilk bomba düştüğünde parayı isteriz? dediler






Turhan Çömez AKP Balıkesir Milletvekili. Irak ve Lübnan?da yaşanan siyonist vahşeti gözleriyle görmüş, yaşamış bir vekil. 22 Temmuz seçimlerinde adaylık başvurusu yapmadı. Bu açıklamalarını mutlaka izleyin; AKP?nin gerçek yüzünü bir de AKP Milletvekilinden dinleyin?





http://www.youtube.com/watch?v=4zcV1fHA1WE






AKP'li Danışmandan şok itiraf


--------------------------------------------------------------------------------

Süleymaniye'deki askerin başına çuval geçirilmesini Erdoğan istedi.."

Alıntı yapılan kitap: AKP İntihara Gidiyor
Yazar: Ahmet AKGÜL
Basım: İstanbul 2007
Alıntı yapılan sayfalar: 278, 279


Kitabın yazarı Ahmet Akgül kimdir?

1949 doğumlu, inşaat ustası ve marangoz derviş Hacı Behzat Efendi'nin oğlu.Küçük yaşlardan itibaren Kur'an-ı Kerimi, tecvidi, Osmanlıca mızraklı ilmihali ve diğer temel dini bilgileri Hacı Dursun Efendi'den öğrenmiştir. Şu anda Medine'de hocalık yapan Hafız Mustafa Albayrak'tan Kur'an dersleri almıştır. Gülüşkür'de kaldığı 7 yıl boyunca bir nevi inziva hayatı yaşamış, Risale-i Nur üzerine o dönemler yoğunlaşmıştır. 1977 yılında hizmet ehli arkadaşlarının isteği ile Akıncılar teşkilatını yeniden kurmak üzere Elazığ'a taşınmıştır. 1995 RP Adana milletvekili adayı olarak seçimlere katılmış, iki sene sonra da emekliye ayrılmıştır. Araştırmacı Yazar, Düşünür ve Siyaset Bilimci Ahmet Akgül, Milli Görüş'ün temel taşlarından birisidir.


Ahmet Akgül'ün ?AKP İntihara Gidiyor' kitabının 278 ve 279. sayfalarında yazanlar.


İşte, BİR AKP'Lİ DANIŞMANIN İTİRAFLARI


"Kuzey Irak'ta, askerlerimizin başına çuval geçirmelerini ve Genel Kurmayı zor duruma düşürmelerini, Amerikalılara biz söyledik." AKP'yi kuranların ve kurduranların, özellikle Tayyip Erdoğan'ın özel bir önem verdiği danışmanlarından ve operatörlerinden biri ile yemekte karşılaştık. Tam bir panik havasındaydı. "Hayrola işleriniz iyi gitmiyor galiba!" dedim.


AKP'li Danışman: "Tezkere krizinde oldu ne olduysa, büyü o zaman bozuldu, beklediğimiz sonuç çıkmadı, sonrasını zaten biliyorsunuz."

AA: "Katılmıyorum, Edelman'ın YSK'ya ziyareti, Londra, Washington, New York, Dubai ve bazı şehirlerde daha AKP kurulmadan önce verilen sözler sonunuzu hazırladı. Devleti tanımadan, Anayasal organlardan ve
milletten gerçek anlamda bir ?olur' almadan küreyi yerinden oynatacak kararları alabileceğinizi sanmak çocukçaydı. Bu durum AKP'yi bitirdi."


AKP'li Danışman: "Hayır, bizi Özkök Paşa ve Paşalar bitirdi. Tezkere krizinde ne yapacağımızı bilemedik. Sorduk ne yapılmalı diye; "İktidar sizsiniz, karar almak sizin işiniz, biz kararı uygularız" dediler."


AA: "Ama zaten siz orduya sormadan informel olarak her türlü garantiyi vermiştiniz. Asıl hata o değil mi?"


AKP'li Danışman: "Tamam her türlü garantiyi ve tavizi verdik ama ABD'nin Doğu ve Güneydoğu'ya tam yerleşeceğini bilmiyorduk. Yani, ABD ve İngiltere Türkiye'yi işgal edeceklerdi, paniğe kapıldık."


AA: "Ama ABD'lilere bu garantinin AKP'nin kurulması aşamasında verdiniz."


AKP'li Danışman: "Evet, çok yanlış yaptık."

AA: "Peki o halde Özkök Paşa'nın ve Paşaların suçu ne?"


AKP'li Danışman: "Onlar diyebilirlerdi ki; "Tezkerenin çıkmasına karşıyız." Ancak asker kararı bize bıraktı!"


AA: "Normal, demokrasilerde zaten böyle olmaz mı?"


AKP'li Danışman: "Tamam da, tezkerenin faturasını sonunda AKP'ye kesti ABD'liler. Asker, "tezkereye karşıyız" deseydi, parti ile ABD değil, ABD ile TSK karşı karşıya gelecekti, biz
yırtacaktık!?."

AA: "Özkök Paşa ve Paşalar size tezkere çıkarmayın demedi mi?"


AKP'li Danışman: "Hayır demedi ama cesaret edemedik!"


AA: "ABD, Türk askerlerinin başına çuval geçirdi ama ceza olarak?!"


AKP'li Danışman: "Yahu o olayı hiç sorma. O Wolfowitz'in halt yemesi. Bizimkiler (AKP'liler), "tezkerenin öcünü TSK'dan alalım" diye ona akıl vermiş!..."


AA: "Yoksa sizin danışman arkadaşlarınızdan biri ve İstanbul'da iki işadamı Wolfowitz'e asıl suçlu AKP değil, TSK demiş olmasın?! Çünkü Amerika'ya söz verdiği gibi AKP tezkereyi çıkaracaktı! TSK'yı cezalandırma teklifi, iki işadamı ve bir danışmandan gitmedi mi?"


AKP'li Danışman: "Çok büyük, çok fahiş bir hata yaptık zaten Wolfowitz Türk ordusunu bizimkilerin teklifi üzerine cezalandırmaya karar verdi."


AA: "Tek başına mı?"


AKP'li Danışman: "Yok canım, Tayyip Erdoğan ve ve Gül'le paylaşıldı, onlar da "olur" dediler."


AA: "Yani Wolfowitz'in, ABD'nin bu çokbilmiş danışmanının ve İstanbul'daki iki işadamının: "Türk ordusunu cezalandırma önerisine" Tayyip Erdoğan ve Gül ya da Eş Genel Başkanlar "Evet" mi
dedi?"


AKP'li Danışman: "Maalesef öyle!... Tayyip ile Gül'ün gezileri bu plana göre ayarlandı. O gün Tayyip Erdoğan Rize'de, Gül de Kayseri'de olacaktı. Çok ters bir şey olursa ikisi ABD'liler tarafından alınacaktı. Bu planı Wolfowitz hazırlamıştı."


AA: "Ne tür bir terslik bekliyordunuz?"


AKP'li Danışman: "Tayyip Erdoğan ve Gül'e yönelik askeri bir hareket olabilir diye düşündük."


AA: "Yani AKP üst yönetimi, AKP'nin yıldız danışmanı ve İstanbul'daki iki işadamı Türk askerlerinin başına çuval geçirileceğini biliyor muydu?"


AKP'li Danışman: "Evet tabi... Yanılmıyorsam bir de emekli bir Paşa biliyordu."


AA: "Hiçbir kimse çıkıp ta Tayyip ve Gül'e bunun sonuçlarının çok ağır olabileceğine ilişkin görüş bildirmedi mi?"


AKP'li Danışman: "Tezkerenin mecliste reddedilmesine çok kızmıştık. ABD Savunma Bakanı arkamızdaydı. Kendimizi çok güçlü hissediyorduk!"


AA: "Ordunun sessiz kalacağını mı düşündünüz?"


AKP'li Danışman: "Biz değil, Wolfowitz öyle düşündü. Türk askerlerinin başına çuval geçirilince, Genel Kurmay Başkanı Özkök ve diğer Kuvvet Komutanı Paşalar'ın, o günkü Harekat'ın nöbetçisi Büyükanıt'ın isifa edip emekli olacaklarını öngörmüştük. Eğer o gün paşalar istifa etseydi, bizim Genel Kurmay Başkanımız hazırdı..."







Bir AKP başarısı!!! Derinleşen yoksulluk



Yoksul ya da yoksulluğun bilinen en basit tanımı, "belli bir gelir düzeyinin altında yaşayanlara" verdiğimiz addır. Büyük kentlerin varoşlarında yaşayanlar sadece bu tablonun görünen yüzüdür. Ama bugün ülkenin her tarafına yayılmış, bilinen, bilinmeyen milyonlarca yoksul aile, her gün yaşam savaşı vermekte, yaşama tutunmaya çalışmaktadır.

Peki bir insanlık ayıbı olan yoksullukla kim savaşacak?

Kuşkusuz bu sorunun yanıtı demokrasilerde çok açık. Siyasal partiler halktan oy isterken, yoksulluğu nasıl yeneceklerini seçim bildirgelerine, parti programlarına koyarak seçim meydanlarına çıkmaktadırlar. Özetle, yoksullukla savaşması gerekenlerin başında politikacılar ve siyasal partiler gelmektedir. Çünkü bunlar bütçe politikalarını belirlemekte, halktan toplanan vergilerin nasıl ve nerelere harcanması gerektiğine karar vermektedirler. Bugün ortaya çıkan tabloya baktığımızda, politikacıların iyi bir sınav vermediklerini görüyoruz. Bunun temel nedeni sağ iktidarların, halktan yana politika izliyormuş gibi görünüp, yandaşlarına kaynak aktarmalarından kaynaklanmaktadır. Çünkü onların, eylemleri ile söylemleri taban tabana zıttır. Örnek mi istiyorsunuz?

"Türkiye?yi küçük Amerika yapacağız" diyerek iktidar olanlar, bir süre sonra, var olan kaynakları tüketmiş ve ülkeyi borç batağına itmişlerdir. "Halk birikimleriyle daha fazla faiz alsın" deyip, banker saltanatına yol açanlar, onun birikimlerini çalanlara seyirci kalmıştır. Banker faciasının yarattığı onbinlerce bankerzede, büyük ölçüde kaderiyle başbaşa bırakılmıştır. "Orta direği güçlendireceğim" sözünü verip, iktidar olanlar, öncelikle "orta direği" yok edip, bu sınıfı yoksullar grubuna katmışlardır. "İki anahtar vereceğim" diye iktidar olanlar, bırakın yeni anahtar vermeyi, var olan anahtarlara göz dikmiş, izledikleri ekonomik politikalarla, gelir dağılımını daha da bozmuşlardır.

Bunlar, yurtdışında edindikleri malların hesabını dahi verememişlerdir. "Fakir-fukara, garip-gureba" edebiyatı yapanlar, "İhlas olayında" suçüstü yakalanmışlardır. Binlerce İhlaszede, AKP mağduru konumuna düşmüştür. "Ramazanda bir ay yoksul sofralarına" oturanlar, kalan 11 ayda, 5 yıldızlı otellerde gezip tozmakta, çocuklarına şatafatlı düğünler yaparak, adeta yoksullarla alay etmektedirler.

"KİT?ler bu ülkenin başına daha büyük kambur olmasın" diyerek yola çıkanlar, bu işletmelerde çalışıp, alın teri döken on binlerce kişiyi işinden, aşından etmiş, bunları üretimden alıkoyarak, yoksullar sınıfına sokmuştur. Seçim meydanlarında efelenip gürleyerek, fakir fukara edebiyatı yapanlar, iktidara geldiklerinde "Ne yapalım, IMF böyle istiyor" diyerek, yoksulluğu perdelemeye kalkmışlardır. Adı ne olursa olsun, DP, AP, DYP, ANAP... vb farketmiyor... Bunlar, yoksulun sırtından politika yapıp, yoksul sayısını artıranlardır. Bunlar, bugün ortaya çıkan tablonun mimarlarıdır...

AKP ise, bu siyasal çizginin dinle zenginlendirilmiş iktidardaki uzantısıdır. DİE?nin 2003 yılı Hanehalkı Bütçe Anketi sonuçlarına göre; izlenen ekonomik politikalar sonucu; yoksul sayısı 18 milyon 441 binden, 19 milyon 458 bine yükselmiştir. Yani AKP iktidarının ilk yılında yoksul sayısı yaklaşık olarak 1 milyon artmıştır. Bireylerin toplumun ortalama refah düzeyinin belli bir oranının altında olma durumu olarak tanımlanan göreli yoksulluk oranı artmıştır. 10 milyon 80 bin olan göreli yoksul sayısı, 10 milyon 730 bine çıkmıştır.

Yoksulluk oranı kırda yüzde 34?den, yüzde 37?ye yükselmiştir. Kırdaki yoksul sayısı, 9,5 milyondan 10 milyona çıkmıştır. Ücretli ve maaşlı olanların yoksulluk oranı yüzde 13?ten yüzde 15?e yükselmiştir. Ve AKP, başarılı bir ekonomi politikası izlediğini her ortamda söylemektedir. Hemen belirtelim söz konusu edilen başarı IMF ölçütlerine göredir... Çünkü başarılı olduğu söylenen politikanın halka yansıyan sonucu yoksulluk olmuştur.

AKP?nin bu başarıdaki hakkını yemeyelim! Başarılı bir ekonomi politikası izleyip, yoksul sayısını artırmak her iktidara nasip olmaz!!!































10 Kasım hayvanları koruma günü





ELİMDE bir test kitapçığı. Kırtasiye dükkanlarında ve kitapçılarda satılıyor. Bazı ilköğretim okullarında küçük çocuklara okutuluyor.



Ankara?da Bir Yayıncılık tarafından basılmış ve satılıyor.



İlköğretim 2. sınıflar için hayat bilgisi. Test 01 cevap anahtarı.



Kitapçıkta test soruları ve yanıtları yer alıyor. İşte 9. soru:



"Hayvanları koruma günü ne zaman kutlanır?"



Yanıt şıkları şöyle:



"25 Ekim, 4 Ekim, 10 Kasım."



Dikkat ediniz! Küçücük beyinlere böyle "ince" mesajlarla hangi fikirlerin pompalandığını iyi görünüz.



10 Kasım Atatürk?ün ölüm günü... Ve hayvanları koruma günü!



Burada utanarak ve açıkça yazıyorum. Atatürk hayvan yerine konuluyor. Bunu bilinçli olarak yapıyorlar. Küçük beyinlere bilerek mesaj veriyorlar. 365 günden oluşan takvim içerisinde bu soruya yanıt olarak, bula bula 10 Kasım gününü bulmuşlar. Ne ilginç rastlantı!



EMİN ÇÖLAŞAN
 
ATATÜRK DİYOR Kİ ?.



Bağımsızlık


--------------------------------------------------------------------------------

Tam bağımsızlık, bizim bugün üzerimize aldığımız vazifenin temel ruhudur. Bu vazife, bütün millete ve tarihe karşı yüklenilmiştir. Bu vazifeyi yüklenirken, tatbik kabiliyeti hakkında şüphe yok ki çok düşündük. Fakat netice olarak edindiğimiz görüş ve iman, bunda, muvaffak olabileceğimize dairdir. Biz, böyle işe başlamış adamlarız. Bizden evvelkilerin işledikleri hatalar yüzünden, milletimiz sözde mevcut zannolunan bağımsızlığında kayıtlı bulunuyordu. Şimdiye kadar Türkiye'yi, medeniyet dünyasında kusurlu gösteren neler düşünülebilirse, hep bu hatadan ve bu hataya uymadan doğmaktadır. Bu hataya uyma neticesi; mutlaka, memleket ve milletin bütün haysiyetinden ve bütün yaşama kabiliyetinden soyunma ve uzaklaşmasını gerektirebilir. Biz; yaşamak isteyen, haysiyet ve şerefiyle yaşamak isteyen bir milletiz. Bir hataya uyma yüzünden bu özelliklerden mahrum kalmaya tahammül edemeyiz. Bilgin, cahil, istisnasız bütün millet fertleri, belki içinde bulundukları güçlükleri tamamen anlamaksızın, bugün yalnız bir nokta etrafında toplanmış ve fakat sonuna kadar kanını akıtmaya karar vermiştir. O nokta; tam bağımsızlığımızın temini ve devam ettirilmesidir.

Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasi, malî, iktisadî, adlî, askerî, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan mahrumiyet, millet ve memleketin gerçek mânasiyle bütün bağımsızlığından mahrumiyeti demektir. Biz, bunu temin etmeden barış ve sükûna erişeceğimiz inancında değiliz.
1921
(Nutuk II, S. 623-624)

Bağımsızlık ve hürriyetlerini her ne bahasına ve her ne karşılığında olursa olsun zedeleme ve kayıtlamaya asla müsamaha etmemek; bağımsızlık ve hürriyetlerini bütün mânasiyle koruyabilmek ve bunun için gerekirse, son ferdinin, son damla kanını akıtarak, insanlık tarihini şanlı örnek ile süslemek; işte bağımsızlık ve hürriyetin hakiki mahiyetini, geniş mânasını, yüksek kıymetini, vicdanında kavramış milletler için temel ve ölmez prensip... Ancak bu prensip uğrunda her türlü fedakârlığı, her an yapmaya hazır milletlerdir ki, devamlı olarak insanlığın hürmet ve saygısına lâyık bir topluluk olarak düşünülebilirler.
1928
(Atatürk'ün S.D. II, S. 249)

Bağımsızlığı için ölümü göze alan millet, insanlık haysiyet ve şerefinin icabı olan bütün fedakârlığı yapmakla teselli bulur ve elbette esaret zincirini kendi eliyle boynuna geçiren miskin, haysiyetsiz bir millete nazaran dost ve düşman nazarındaki mevkii farklı olur.
1927
(Nutuk I, S. 13-14)

Esas Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla temin olunabilir. Ne kadar zengin ve refaha kavuşturulmuş olursa olsun bağımsızlıktan mahrum bir millet, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık olamaz.

Yabancı bir devletin himaye ve desteğini kabul etmek, insanlık özelliklerinden mahrumiyeti, beceriksizlik ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. Gerçekten bu aşağı dereceye düşmemiş olanların isteyerek başlarına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez.

Halbuki Türk'ün haysiyet ve izzetinefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir.

Bundan ötürü, ya bağımsızlık, ya ölüm!...
1919
(Nutuk I, S. 13)

Arzumuz dışarıda bağımsızlık, içeride kayıtsız ve şartsız millî egemenliği korumadan ibarettir. Millî egemenliğimizin hattâ bir zerresini bozmak niyetinde bulunanların kafalarını parçalayacağınızdan eminim.
1923
(Atatürk'ün S. D. II, S. 71-72)

"Biz barış istiyoruz" dediğimiz zaman "tam bağımsızlık istiyoruz" dediğimizi herkesin bilmesi lâzımdır. Bunu istemeye hakkımız ve kudretimiz vardır. On sene, yirmi sene sonra aşağılaşarak ölmekten ise şimdiden şeref ve haysiyetle ölmeyi üstün tutmalıyız.
1923
(Atatürk'ün S. D. II, S. 89)

Ben yaşayabilmek için mutlaka müstakil bir milletin evlâdı kalmalıyım. Bu sebeple millî bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettiği takdirde, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet gereği olan dostluk, siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin de bu arzusundan sarfınazar edinceye kadar amansız düşmanıyım.
(23.4.1921)

Biz Türkler bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve bağımsızlığa sembol olmuş bir milletiz.
(Nutuk)

Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, bağımsızlıktan mahrum bir millet, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye liyakat kazanamaz.
(Nutuk)

Türk Milleti yüzyıllardan beri hür ve müstakil yaşamış ve istiklâli yaşamak için şart saymış bir kavmin kahraman evlâtlarından ibarettir. Bu millet istiklâlsiz yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.
(21 Haziran 1922)

Hürriyet ve istiklâl benim karakterimdir ben milletimin en büyük ve ecdadımın en kıymetli mirası olan istiklâl aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından bilenlerce bu aşkım malûmdur. Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut beka bulabilmesi mutlaka o milletin hürriyet ve istiklâline sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim. Ben yaşayabilmek için mutlaka müstakil bir milletin evlâdı kalmalıyım. Bu sebeple millî istiklâl bence bir hayat meselesidir.

İstiklâl ve hürriyet âşıkı milletler için, ıstırap anları, o ıstırabın âmilleri, ibret alıp tetikte durmak için daima hatırlanmalıdır. İstiklâl ve hürriyetlerini her ne pahasına ve her ne karşılığında olursa olsun ihlâl ve takyide asla müsamaha etmemek, istiklâl ve hürriyetlerini bütün mânasıyla masun bulundurmak ve bunun için, icap ederse, son ferdinin son damla kanını akıtarak insanlık tarihini şanlı bir misalle süslemek: İşte istiklâl ve hürriyetin hakikî mahiyetini, geniş mânasını, yüksek kıymetini vicdanında idrak etmiş milletler için esas ve hayati prensip.

Büyük ve hayalî şeyleri yapmadan yapmış gibi görünmek yüzünden bütün dünyanın düşmanlığını, garazını, kinini, bu memleketin ve milletin üzerine çektik. Biz panislâmizm yapmadık. Belki, "yapmıyoruz, yapacağız" dedik. Düşmanlar da "yaptırmamak için biran evvel öldürelim" dediler. Panturanizm yapmadık, "yaparız, yapıyoruz" dedik, "yapacağız" dedik ve yine "öldürelim" dediler. Bütün dâva bundan ibarettir.
(1921)





Cumhuriyet


--------------------------------------------------------------------------------

Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Biz Cumhuriyeti kurduk, o on yaşını doldururken demokrasinin bütün icaplarını sırası geldikçe uygulamaya koymalıdır.
1933

Cumhuriyet düşünce serbestliği taraftarıdır. Samimî ve meşru olmak şartiyle her fikre hürmet ederiz. Her kanaat bizce muhteremdir. Yalnız muarızlarımızın insaflı olması lâzımdır.
1923

Cumhuriyet ahlâki fazilete dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir.
1925

Türk milletinin tabiat ve âdetlerine en uygun olan idare Cumhuriyet idaresidir.
1924

Cumhuriyet, yeni ve sağlam esaslariyle, Türk milletini emin ve sağlam bir istikbal yoluna koyduğu kadar, asıl fikirlerde ve ruhlarda yarattığı güvenlik itibariyle, büsbütün yeni bir hayatın müjdecisi olmuştur.
1936

Bugünkü hükûmetimiz, devlet teşkilâtımız doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet teşkilâtı ve hükûmettir ki, onun ismi Cumhuriyettir. Artık hükûmet ile millet arasında mazideki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millettir ve millet hükûmettir. Artık hükûmet ve hükûmet mensupları kendilerinin milletten ayrı olmadıklarını ve milletin efendi olduğunu tamamen anlamışlardır.
1925

Son senelerde milletimizin fiilen gösterdiği kabiliyet, istidat, idrak, kendi hakkında kötü fikir besleyenlerin ne kadar gafil ve ne kadar tetkikten uzak görünüşe düşkün insanlar olduğunu pek güzel ispat etti. Milletimiz haiz olduğu özelliklerini ve liyakatini hükûmetinin yeni ismiyle medeniyet dünyasına daha çok kolaylıkla göstermeğe muvaffak olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti, cihanda işgal ettiği mevkiye lâyık olduğunu eserleriyle ispat edecektir.

Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.
29 Ekim 1923

Temeli büyük Türk milletinin ve onun kahraman evlâtlarından mürekkep büyük ordumuzun vicdanında akıl ve şuurunda kurulmuş olan Cumhuriyetimizin ve milletin ruhundan mülhem prensiplerimizin bir vücudun ortadan kaldırılması ile bozulabileceği fikrinde bulunanlar, çok zayıf dimağlı bedbahtlardır. Bu gibi bedbahtların, Cumhuriyetin adalet ve kudret pençesinde lâyık oldukları muameleye maruz kalmaktan başka nasipleri olmaz. Benim naçiz vücudum birgün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşıyacaktır. Ve Türk milleti emniyet ve saadetinin kefili olan prensiplerle medeniyet yolunda, tereddütsüz yürümeğe devam edecektir.
1926

Cumhuriyetimiz öyle zannolunduğu gibi zayıf değildir. Cumhuriyet bedava da kazanılmış değildir. Bunu elde etmek için kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık. İcabında müesseselerimizi müdafaa için lâzım olanı yapmağa hazırız.
1923

Gelecek nesillerin Türkiye de Cumhuriyetin ilanı günü, ona en merhametsizce hücum edenlerin başında, cumhuriyetçiyim iddiasında bulunanların yer aldığını görerek şaşıracaklarını asla farz etmeyiniz! Bilâkis, Türkiye'nin münevver ve cumhuriyetçi çocukları, böyle cumhuriyetçi geçinmiş olanların hakikî zihniyetlerini tahlil ve tesbitte hiç de tereddüde düşmeyeceklerdir.
1927

Onlar, kolaylıkla anlayacaklardır ki, çürümüş bir hanedanın, halife unvanıyla başının üstünden zerre kadar uzaklaşmasına imkân kalmayacak surette muhafazasının mecburî kılan bir devlet şeklinde, cumhuriyet idaresi ilân olunsa bile, onu yaşatmak mümkün değildir.
1927



Devlet İdaresi


--------------------------------------------------------------------------------

İnsanlar daima yüksek, temiz ve mukaddes hedeflere yürümelidirler. Bu hareket şeklidir ki insan olanın vicdanını, dimağını ve bütün insanî kavramını tatmin eder. Bu şekilde yürüyenler, ne kadar büyük fedakârlık yaparlarsa, yükselirler ve bu hareket şekli mutlaka açık olur.
1926

Çünkü alnı açık, dimağı açık, kalb ve vicdanı açık insanlar tarafından idare olunabilen toplumlar ancak bu mânada hareketlerin izleyicisi olabilirler. Fikirlerini, duygularını ve teşebbüslerini gizli tutanlar, gizli vasıtalar uygulamaya girişenler mutlaka utanma ve sıkılmayı gerektiren, akıl ve mantığın haricinde hareket edenler olabilirler. Bu gibi işlere girişenlerin sonu ergeç acıdır.
1926

Bizim yüzümüz, her zaman temiz ve pâk idi ve daima temiz ve pâk kalacaktır. Yüzü çirkin, vicdanı çirkinliklerle dolu olanlar, bizim vatansevercesine vicdanlıca ve namusluca hareketlerimizi küçük ve çirkin ihtirasları yüzünden, çirkin göstermeye kalkışanlardır.
1927

Yemin mukaddes bir sözleşme demektir. Namus sahibi olan bir kimse verdiği sözden dönmez.
1919

Asla hatırdan çıkarmamalısınız: Bizim en büyük kuvvetimizi, bugün de, yarın da dürüst, açık bir siyaset ve sözlerimize bağlılık teşkil edecektir.
1915

Mesuliyet yükü herşeyden, ölümden de ağırdır.
1915

Hakikati konuşmaktan korkmayınız.


1918

Her an tarihe karşı, cihana karşı hareketimizin hesabını verebilecek bir vaziyette bulunmak lâzımdır.
1930

Yapmamıza imkân hasıl olan işleri yapmazsak, tarih bizi tenkit eder.
1928

Millî egemenlik esası üzerinde idare edilen medeni devletlerde, kabul edilmiş ve fiilen geçerli bulunan esas; milletin genel isteklerini en çok temsil eden ve bu isteklerin bağlı olduğu menfaat ve gerekleri, en yüksek kudretle ve selâhiyetle yapabilecek siyasî grubun, devlet işlerinin idaresini üzerine alması ve bu mesuliyeti en yüksek liderinin omuzuna bırakması prensibinden ibarettir.
1927

Zaten bu şartları kazanamayan bir hükûmet vazife yapamaz. Hükûmetin, kuvvetli grup üyeleri arasından ve fakat birinci derecede olmayanlarından zayıf bir hükûmet yapmak ve onu partinin birinci liderlerini emir ve öğütleriyle yürütmeye kalkışmak fikri, elbette doğru değildir. Bunun feci neticeleri bilhassa Osmanlı Devletinin son günlerinde görülmüştür. İttihat ve Terakki liderlerinin elinde oyuncak olan sadrazamlardan ve onların hükûmetlerinden, millete gelen zararlar sayılamayacak kadar çok değil midir?
1927

Mecliste, hâkim olan partinin, hükûmet kurmayı, muhalif ve azınlıkta bulunan bir partiye terk etmesi ise asla sözkonusu olamaz.
1927

Kaideten ve usulen milletin ekseriyetini temsil eden ve özel amacı belli olan parti, hükûmeti kurma mesuliyetini üzerine alır ve kendi amaç ve prensiplerini memlekette uygular.
1927

Bizim telâkkimize göre, siyasî kuvvet, millî irade ve egemenlik, milletin bütün halinde müşterek şahsiyetine aittir, birdir. Taksim edilemez, ayrılamaz ve başkasına bırakılamaz.
1930

İnsaf ve merhamet dilenmekle millet işleri, devlet işleri görülemez; millet ve devlet şeref ve bağımsızlığı temin edilemez.
1927

İnsaf ve merhamet dilenmek gibi bir prensip yoktur. Türk milleti, Türkiye'nin gelecek çocukları, bunu, bir an hatırdan çıkarmamalıdırlar.
1927

Bir hükûmet iyi midir, fena mıdır? Hangi hükûmetin iyi veya fena olduğunu anlamak için, "Hükûmetten gaye nedir?" bunu düşünmek lâzımdır. Hükûmetin iki hedefi vardır. Biri milletin korunması, ikincisi milletin refahını temin etmek. Bu iki şeyi temin eden hükûmet iyi, edemeyen fenadır.
1923

Gerçi asıl olan millettir. Toplumdur. Onun da umumî iradesi, Mecliste belirir; bu her yerde böyledir. Fakat, fertler de vardır. Meclis, memleket ve devlet işlerini fertlerle, şahıslarla yapmaktadır. Her devletin işlerini yöneten şahıs ve şahıslar meydandadır. Hakikati, mânasız görüşlerle inkâra yer yoktur.
1922

Benim istediğim sadece memleket işlerinin Büyük Millet Meclisinde açıkça münakaşa edilmesidir. Büyük Millet Meclisinde Türk milletinin gözü önünde açıkça konuşulamayacak hiçbir iş yoktur.
1930

Millete efendilik yoktur. Hizmet etme vardır. Bu millete hizmet eden, onun efendisi olur.
1921

Yapmak iktidarında olmadığımız işleri uyuşturucu, oyalayıcı sözlerle yaparız diyerek millete karşı gündelik siyaset takip etmek prensibimiz değildir.
1931

Memleket işlerinde, millet işlerinde, hakikî işlerde duygulara, hatıra, dostluğa bakılmaz.
1922

Memleket dayanışma isteyen bir birliğe muhtaçtır. Alelâde politikacılıkla milleti parçalamak, hıyanettir.
1925

Milleti idarede prensibimiz, milletin müşterek ve umumî fikir ve eğilimlerine uymaktır. Bu fikir ve eğilimlerin hakikî ve ciddi olabilmesi, milletin maddî ve manevî ihtiyaç kaynaklarından gelmesine bağlıdır.
1925

Milleti, aklımızın ermediği, yapmak kudret ve kabiliyetini kendimizde görmediğimiz hususlar hakkında kandırarak geçici teveccühler elde etmeye tenezzül etmeyiz. Millete, âdi politikacılar gibi yalancı vaadlerde bulunmaktan nefret ederiz.
1925

Millet tarafından, millet adına, devleti idareye yetkili kılınanlar için, gerektiği zaman, millete hesap vermek, mecburiyeti, lâubalilik ve keyfî hareketle uzlaşamaz.
1930

Ben düşündüklerimi önce milletimin arzusunda, ihtiyaç ve iradesinde görmeyi şart sayan ve bunu gördükten sonra ancak, uygulaması ile kendimi vazifeli bilen bir adamım.
1923

Bu memlekette çalışmak isteyenler, bu memleketi idare etmek isteyenler memleketin içine girmeli, bu milletle aynı şartlar içinde yaşamalı ki ne yapmak lâzım geleceğini ciddi surette hissedebilsinler.
1923

Her ne suretle olsun, hizmet edenler milletten büyük mükâfatlar bekliyorlarsa katiyen doğru bir harekette bulunmuş olmazlar. Milletten çok şey istememeliyiz. Hizmet edenler, namus vazifelerini yerine getirmiş olmaktan başka bir şey yapmamışlardır.
1923

Cumhuriyetçi ve milliyetçi olmakla beraber partimiz programından başka bir programla ve partili olmanın tabiî kayıtları dışında serbest çalışacak samimî yurttaşların millet kürsüsünden yapacakları tenkitler ve söyleyecekleri düşüncelerle millî çalışmanın kuvvetleneceği kanaatinde bulunuyoruz.
1935

Büyük Millet Meclisinde ve millet karşısında millet işlerinin serbest münakaşası ve iyi niyet sahibi kişilerin ve partilerin özel görüşlerini ortaya koyarak milletin yüksek menfaatlerini aramaları benim gençliğimden beri âşık ve taraftar olduğum bir sistemdir. Memnuniyetle görüyorum ki, lâik cumhuriyet esasında beraberiz. Zaten benim siyasî hayatta bir taraflı olarak daima aradığım ve arayacağım temel budur. Bundan ötürü Büyük Mecliste aynı temele dayanan yeni bir partinin faaliyete geçerek millet işlerini serbest münakaşa etmesini cumhuriyetinin esaslarından sayarım.
1930

Artık, bugün demokrasi fikri, daima yükselen bir denizi andırmaktadır. Yirminci asır, birçok müstebit hükûmetlerin, bu denizde boğulduğunu görmüştür.
1930



Din ve Lâiklik


--------------------------------------------------------------------------------

Din vardır ve lâzımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi; fakat bina, uzun asırlardır ihmale uğramış. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Aksine olarak birçok yabancı unsur -tefsirler, hurafeler- binayı daha fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez. Ancak zamanla çatlaklar derinleşecek ve sağlam temeller üstünde yeni bir bina kurmak lüzumu hasıl olacaktır.
1922

Din, bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamağa çalışıyor; kaste ve fiile dayanan taassupkâr hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz.
1922

Ey arkadaşlar! Tanrı birdir, büyüktür; tanrısal inanışların belirtilerine bakarak diyebiliriz ki: İnsanlar iki sınıfta, iki devirde mütalâa olunabilir. İlk devir insanlığın çocukluk ve gençlik devridir. İkinci devir, beşeriyetin erginlik ve olgunluk devridir.
1922

İnsanlık birinci devirde tıpkı bir çocuk gibi, tıpkı bir genç gibi yakından ve maddaî vasıtalarla kendisiyle meşgul olunmayı gerektirir. Allah, kullarının lâzım olan olgunlaşma noktasına erişinceye kadar içlerinden vasıtalarla dahi kullariyle meşgul olmayı tanrılık özelliğinin gereklerinden saymıştır. Onlara Hazreti Âdem Aleyhisselâmdan itibaren bilinen ve bilinmeyen sayısız denecek kadar çok nebiler, peygamberler ve elçiler göndermiştir. Fakat Peygamberimiz vasıtasiyle en son dinî, medenî gerçekleri verdikten sonra artık insanlıkla aracı ile temasta bulunmağa lüzum görmemiştir. İnsanlığın kavrayış derecesi, aydınlanma ve olgunlaşması sayesinde her kulun doğrudan doğruya tanrısal düşüncelerle temas kabiliyetine eriştiğini kabul buyurmuştur ve bu sebepledir ki, Cenabı Peygamber, peygamberlerin sonuncusu olmuştur ve kitabı, en eksiksiz kitaptır.
1922

Muhammed'i bana, cezbeye tutulmuş sönük bir derviş gibi tanıttırmak gayretine kapılan bu gibi cahil adamlar, onun yüksek şahsiyetini ve başarılarını asla kavrayamamışlardır. Anlamaktan da çok uzak görünüyorlar. Cezbeye tutulmuş bir derviş, Uhud Muharebesinde en büyük bir komutanın yapabileceği bir plânı nasıl düşünür ve tatbik edebilir?
1923

Tarih, hakikatleri tahrif eden bir sanat değil, belirten bir ilim olmalıdır. Bu küçük harbte bile askerî dehâsı kadar siyasî görüşüyle de yükselen bir insanı, cezbeli bir derviş gibi tasvire yeltenen cahil serseriler, bizim tarih çalışmamıza katılamazlar. Muhammed bu harb sonunda çevresindekilerin direnmelerini yenerek ve kendisinin yaralı olmasına bakmayarak, galip düşmanı takibe kalkışmamış olsaydı, bugün yeryüzünde müslümanlık diye bir varlık görülemezdi.
1923

Bizim dinimiz en mâkul ve en tabiî bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması lâzımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur.
1923

Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla alâkası olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler zamanın yeniliklerine uymayı kâfir olmak sanıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı, İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, beyinledir.
1923

Bizim dinimiz, milletimize değersiz, miskin ve aşağı olmayı tavsiye etmez. Aksine Allah da, Peygamber de insanların ve milletlerin değer ve şerefini muhafaza etmelerini emrediyor.
1923

Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, islâmın menfaatine uygunsa kimseye sormayın. O şey dinîdir. Eğer bizim dinimiz aklın mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı.
1923

Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum. Şuura aykırı, ilerlemeye mâni hiçbir şey ihtiva etmiyor.
1923

Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalb ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz.
1923

Baylar ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensublar memleketi olamaz. En doğru ve en hakikî tarikat, medeniyet tarikatıdır.
1925

Bizi yanlış yola sevkeden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, sâf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir.
1923



Millî Mücadele


--------------------------------------------------------------------------------

Millî mücadelenin maksat ve gayesi tam istiklâlini ve kayıtsız-şartsız egemenliğini sağlamak ve sürdürmektir. Millet, dış istiklâlini kazanmak için, lâzım gelen hattı hareketini misakı millî ile ifa etmiştir. Millî hakimiyetini elde edebilmek için, takibi lâzım gelen hareket hattını da Teşkilâtı Esasiye Kanunu ile tesbit etmiştir.
1923

Esas Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak tam bağımsızlık edinilmesiyle sağlanabilir. Ne kadar zengin ve bayındır olursa olsun bağımsızlıktan yoksun bir millet, uygar insanlık karşısında uşak olmak durumunda yüksek bir işlem için değer taşıyamaz. Yabancı bir devletin koruma ve esirgemesini benimsemek insanlık niteliklerinden yoksunluğu, güçyetmezliği ve uyuşukluğu benimsemekten başka bir şey değildir. Gerçekten bu aşağılığa düşmemiş olanların, isteyerek başlarına bir yabancı getirmeleri asla düşünülemez.
1920

Oysa, Türk'ün haysiyet ve kendine inanı ve yeteneği çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!
1920

Dolayısıyla ya istiklâl, ya ölüm!
1920

Biz haklarımızı ve bağımsızlığımızı savunmak için giriştiğimiz çarpışmanın kutsallığı düşüncesinde ve hiçbir gücün bir milleti yaşamak hakkından yoksun kılınmayacağı inancındayım.
1920

Memleketin ellide biri değil, her tarafı tahribedilse, her tarafı ateşler içinde bırakılsa, biz bu toprakların üstünde bir tepeye çıkacağız ve oradan savunma ile meşgul olacağız.
1920

Ben, 1919 senesi mayıs içinde Samsun'a çıktığım gün elimde, maddî hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk Milleti'nin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu millî kuvvete, bu Türk Milleti'ne güvenerek işe başladım.
1937

Ben, Türk ufuklarından bir gün mutlaka bir güneş doğacağına, bunun hararet ve kuvvetinin bizi ısıtacağına, bundan bize bir güç çıkacağına o kadar emindim ki, bunu âdeta gözlerimle görüyordum.
1937

Milletimiz çok büyüktür. Hiç korkmayalım. O, esaret ve aşağılığı kabul etmez.
1919

Ben ve benim gibi birçok vatandaşlar, kardeşler, milletin asıl vatanı, ümitsiz felâkete düştüğü zaman görevli oldukları, vicdanen, namusen, haysiyeten yükümlü bulundukları vazifeyi yapmak mevkiinde kaldılar. Bunu elbette yapacaklardır. Yapmaları mecburi idi, vicdani idi, insani idi, millî namus gereği idi. Ben bu mukaddes esasların dışında hareket edebilir mi idim? Efendiler; elbette edemezdim. Türk Milleti'nin hakiki hiçbir ferdi bu gereklerin haricinde hareket edemezdi. Ben elbette bu elim manzara karşısında vicdanımın emirlerine muhalif, millî namusumuza aykırı hareket edemezdim.
1925

Bağımsızlık gayesinin elde edilişine kadar, tamamiyle milletle birlikte, fedakârane çalışacağıma mukaddesatım na***a yemin ettim. Artık benim için Anadolu'dan hiçbir yere gitmemek katidir.
1919

Millî irade kendi istikametinde bir nehir gibi coşup taşacaktır. Mücadeleyi her noktasından düşünerek uyanış ve coşkunluk hasıl olmuştur. Sadece dayanıklı olmak ve vazifede kusur etmemek temel şarttır.
1919

Millî dava ancak bu inan, bu irade ve azimle gerçekleştirilecektir. Yaşaması ve muzaffer olması gereken değersiz şahıslarımız değil, millî kurtuluşu temin edecek olan fikirlerdir.
1919

Aziz ve mübarek vatanımızı kurtarmak için bütün aydınların, herkesin hazır olması lâzımdır. İstanbul'a gitmeyeceğiz. Anadolu, en büyük hazinedir. Vatanın sinesinde kurtuluş çarelerini beraberce ölünceye kadar aramaya, temin etmeye çalışacağız.
1919

Bazı arkadaşların yoksulluk içinde bu büyük dâvanın başarılamayacağını zannederek, memleketlerine dönmek arzusunda olduklarını duydum. Arkadaşlar! Ben sizleri bu millî dâvaya silâh zoruyla davet etmedim, görüyorsunuz ki sizi burada tutmak için de silâhım yoktur. Dilediğiniz gibi memleketlerinize dönebilirsiniz. Fakat şunu biliniz ki, bütün arkadaşlarım beni yalnız bırakıp gitseler, ben bu Meclis-i Âli'de tek başıma kalsam da, mücadeleye ahdettim. Düşman adım adım her tarafı işgal ederek Ankara'ya kadar gelecek olursa, ben bir elime silâhımı, bir elime de Türk bayrağını alıp Elma Dağı'na çıkacağım. Burada tek başıma son kurşunuma kadar düşmanla çarpışacağım. Sonra da bu mukaddes bayrağı göğsüme sarıp şehit olacağım. Bu bayrak kanımı sindire sindire emerken, ben de milletim uğruna hayata veda edeceğim. Huzurunuzda buna and içiyorum.
1920

Millî müdafaamızı; düşmanların bayrakları, babalarımızın ocakları üstünden çekilinceye kadar terkedemeyiz. İstanbul mabedleri etrafında düşman askerleri gezdikçe, öz vatan toprakları üstünden yabancı adamların ayakları çekilmedikçe biz mücadelemize devam etmeye mecburuz. Kendi hükûmetimizin idaresi altında bedbaht ve fakir yaşamak, yabancı esareti bahasına nail olacağımız huzur ve mutluluktan bin kere üstündür.
1920

Osmanlı Devleti'nin temelleri çökmüş, ömrü tamam olmuştu. Osmanlı memleketleri tamamen parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk'ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son mesele bunun da taksimini teminle uğraşılmaktan ibaretti. Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı, padişah, halife, hükûmet, bunlar hepsi anlamı kalmamış birtakım mânasız sözlerden ibarettir. O halde ciddi ve hakiki karar ne olabilirdi?
1927

Bu vaziyet karşısında bir tek karar vardı. O da millî egemenliğe dayanan, kayıtsız ve şartsız müstakil yeni bir Türk Devleti tesis etmek!
1927

İşte, daha İstanbul'dan çıkmadan evvel düşündüğümüz ve Samsun'da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya başladığımız karar, bu karar olmuştur.
1927

Harcici siyasetimizde başka bir devletin hukukuna tecavüz yoktur. Ancak, hakkımızı, hayatımızı, memleketimizi, namusumuzu müdafaa ediyoruz ve edeceğiz. Şimdiki medeniyetin devletler arası münasebetlerde ortaya attığı ve en yüce, temiz emel ve düşüncelerin bir özeti demek olan "her milletin kendi mukadderatına kendisinin hâkim olması" hakkını biz yeryüzünde yaşayan milletlerin hepsi için tanıyoruz, bizim de bu hakkımızın kayıtsız şartsız talebimizi tanımamak yüzünden akan ve akacak olan kanların mesuliyeti şüphesiz sebep olanlara aittir. Bizi, millî davamızı takipten yıldıracak hiçbir vasıta, hiçbir kuvvet düşünülmüş değildir. Millî davamız, bizim hayatımızdır. Hayatına suikast edilen en zayıf yaratıkların bile bu isteğe karşı isyan ve nefretle son nefese kadar kendisini müdaafaya çalışmasından daha tabii bir şey yoktur.
1921

Bizi imha etmek görüşü karşısında mevcudiyetimizi silahla muhafaza ve müdafaa etmek pek tabiîdir. Bundan daha tabiî ve daha meşru bir hareket olamaz.
1921

Düşmanın mükemmel ve kuvvetli ordularını mağlup etmek için kendimizde bulduğumuz kuvvet ve kudret, dâvamızın meşruluğundandır. Gerçekten, biz millî hududumuz dahilinde hür ve müstakil yaşamaktan başka bir şey istemiyoruz. Biz Avrupa'nın diğer milletlerinden esirgenmeyen, haklarımıza tecavüz edilmemesini istiyoruz.
1921

Biz bir amaç takibediyoruz. Bu amacımız öteden beri muhtelif vesilelerle ifade edilmiştir. Ben şimdi de onu tekrar ediyorum: Milletin, devletin bağımsızlığını muhafaza etmek. Bunun içinde namus ve şeref tamamen yer alacaktır. Müstakil olarak milletimizin muayyen hudutlar dâhilindeki tamamiyetini muhafaza etmektir. Bunun için muharebe ediyoruz. Efendiler; memleketimizin ellide biri değil, her tarafı tahribedilse, her tarafı ateşler içinde bırakılsa, biz bu topraklar üstünde bir tepeye çıkacağız ve oradan savunma ile meşgul olacağız. Bundan dolayı iki karış yer işgal edilmiş, üç beş köy tahrip edilmiş diye burada feryada lüzum yoktur. Ben size açık söyliyeyim; efendiler bazı yerler işgal edilmiştir bunun üç misli daha işgal edilmiş olunabilir. Fakat bu işgal hiçbir vakitte bizim imanımızı sarsmayacaktır.
1920

Millî mücadeleyi yapan, doğrudan doğruya milletin kendisidir, milletin evlâtlarıdır. Millet, analarıyla, babalarıyla, hemşireleriyle mücadeleyi kendisine ülkü edindi. Millî mücadelede şahsî hırs değil, millî ülkü, milli izzetinefis hakiki etken olmuştur.
1925

Ben, memleket ve milleti düştüğü felâketten çıkarabileceğim inancıyla Anadolu'ya geçtiğim ve amacın gerektirdiği teşebbüslere giriştiğim zaman cebimde, emrimde beş para olmadığını söyleyebilirim. Fakat parasızlık benim milletle beraber atmaya muvaffak olduğum hedefe yönelmiş adımları durdurmaya değil, zerre kadar azaltmaya dahi sebep teşkil edememiştir. Yürüdük, muvaffak olduk, yürüdükçe, muvaffak oldukça maddi güçlükler kendiliğinden ortadan kalktı.
1926

Türk Milleti, kendisi için, kendi geleceği ve kurtuluşu için çalışan müteşebbisleri, heyetleri güçlükler karşısında bırakmayacak kadar yüksek vatanseverlik ve yüksek şeref hisleriyle donanmıştır.
1926

Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça, terk olunamaz. Onun için küçük, büyük her cüzütamı, bulunduğu mevziden atılabilir. Fakat küçük, büyük her cüzütam ilk durabildiği noktada, tekrar düşmana karşı cephe teşkil edip muharebeye devam eder. Yanındaki cüzütamın çekilmeye mecbur olduğunu gören cüzütamlar, ona tabi olamaz. Bulunduğu mevzide nihayete kadar sebat ve mukavemete mecburdur.
Nisan 1922

Vatan mutlaka selâmet bulacak, millet mutlaka mutlu olacaktır. Çünkü kendi selâmetini, kendi saadetini memleketin ve milletin saadeti ve selâmeti için feda edebilen vatan evlâtları çoktur.
Nisan 1922

Birinci İnönü Meydan Muharebesi, inkılâp tarihimizin çok mühim, çok verimli bir sayfasıdır. Gelecek nesiller ve bütün dünya bu sayfayı araştırıp inceledikçe Türk inkılâbını yapan bugünkü Türk ordusunu ve bu orduyu bağrından çıkaran bugünkü Türk Topluluğunu, elbette saygı ile anacak ve takdir edecektir.
1925

Birinci İnönü, muharebe meydanının ufuklarında yükselen zafer güneşi, Türk milletinin yüksek fazilet ve mâneviyatının belirtisidir. Bu doğuş karşısında büyük bozgunlar oldu...
1925

Birinci İnönü Zaferi, İkinci İnönü Zaferinin, Sakarya büyük kanlı savaşının ve en nihayet Türk vatanının; Türk bağımsızlığının ilk zafer müjdecisi olmuştur. Bu sebeple Birinci İnönü Meydan muharebesini kazanan Türk ordusunun bütün mensupları, dünya tarihinde unutulmaz şanlı bir menkibe sahibi olarak ebediyen yaşayacaklardır.
1925

Türkiye Büyük Millet Meclisi ordusunun Sakaryada kazanmış olduğu meydan muharebesi pek büyük bir meydan muharebesidir. Harb tarihinde benzeri belki olmıyan bir meydan muharebesidir. Büyük meydan muharebelerinden biri olan Mukden Meydan Muharebesi dahi yirmibir gün devam etmemiştir.
1921

Subaylarımızın kahramanlıkları hakkında söyliyecek söz bulamam, yalnız ifadede isabet edebilmek için diyebilirim ki, bu muharebe subay muharebesi olmuştur. Bu sebeple subay arkadaşlarımın en ufak rütbelisinden en büyük rütbelisine kadar kıymet ve fedakârlıklarını bütün kalb ve vicdanımla ve takdirlerle yadeylerim. Fertlerimizi methüsenadan çok yüksek görürüm. Zaten bu milletin evlâdı başka türlü tasavvur edilemez. Bu milletin evlâtlarının fedakârlıkları, kahramanlıkları için ölçü bulunamaz. Askerlerimiz hakkında yeni bir şey ilâve etmek isterim: Kahraman Türk askeri, Anadolu muharebelerinin mânasını anlamış, yeni bir ülkü ile muharebe etmiştir.
1921

Böyle evlâtlara ve böyle evlâtlardan mürekkep ordulara malik bir millet elbette hakkını ve bağımsızlığını bütün mânasiyle muhafaza etmeğe muvaffak olacaktır. Böyle bir milleti bağımsızlığından mahrum etmeğe kalkışmak hayal ile vakit geçirmektir.
1921

Afyonkarahisar-Dumlupınar meydan muharebesi ve onun son devresi olan 30 Ağustos Türk tarihinin en büyük bir dönüm noktasını teşkil eder. Milli tarihimiz çok büyük ve çok parlak zaferlerle doludur. Fakat Türk milletinin burada kazandığı zafer kadar keskin neticeli ve bütün tarihte, yalnız bizim tarihimizde değil, dünya tarihinde yeni yön vermekte kesin tesirli böyle bir meydan muharebesi hatırlamıyorum.
1924

Bu Anadolu zaferi tarih arasında, bir millet tarafından tamamen benimsenen bir fikrin ne kadar kadir ve ne kadar zinde bir kuvvet olduğunun en güzel bir misali olarak, kalacaktır.
1922

Biz, bu harekâtı, neticesini tamamen bilerek yaptık. Bütün bunlar belki bütün dünyaya hayret verecek niteliktedir. Onun için ordumuzun kudretini anlamayan ve anlamaktan âciz olanlar bu muazzam eseri beklenmedik bir tesadüf eseri gibi göstermek istiyorlar. Fakat; hiçbir vakit öyle değildir. Hareket bütün teferruatına kadar tamamen düşünülmüş, tespit olunmuş, hazırlanmış, idare edilmiş ve neticelendirilmiştir.
1922

Milletin mukadderatını doğrudan doğruya üzerine alarak karamsarlık yerine ümit, perişanlık yerine düzen, tereddüt yerine azim ve iman koyan ve yokluktan koskaca bir varlık çıkaran meclisimizin, yiğit ve kahraman ordularının başında bir asker sadakat ve itaatiyle emirlerinizi yerine getirmiş olduğumdan dolayı, bir insan kalbinin nadiren duyabileceği bir memnuniyet içindeyim. Kalbim bu sevinçle dolu olarak, pek aziz ve muhterem arkadaşlarımı, bütün dünyaya karşı temsil ettikleri hürriyet ve bağımsızlık fikrinin zaferinden dolayı tebrik ediyorum.
1922

Afyonkarahisar-Dumlupınar Meydan Muharebesi ve ondan sonra düşman ordusunu tamamen imha veya esir eden ve kılıçtan kurtulanları Akdenize, Marmaraya döken harekâtımızı izah ve tavsif için söz söylemekten kendimi müstağni sayarım.
1927

Her safhasiyle düşünülmüş, hazırlanmış, idare edilmiş ve zaferle neticelendirilmiş olan bu harekât, Türk ordusunun, Türk subay ve kumanda heyetinin, yüksek kudret ve kahramanlığını tarihte bir daha tesbit eden muazzam bir eserdir.
1927

Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve bağımsızlık fikrinin ölmez âbidesidir. Bu eseri meydana getiren bir milletin evlâdı, bir ordunun Başkumandanı olduğumdan daima mesut ve bahtiyarım.
1927

30 Ağustos Bayramında tebrikleri kabul ederken:

Bu zaferi kazanan ben değilim. Bunu, asıl, tel örgüleri hiçe sayarak atlayan, savaş meydanında can veren, yaralanan, kendini esirgemeden düşmanın üzerine atılarak Akdeniz yolunu Türk süngülerine açan kahraman askerler kazanmıştır. Ne yazık ki onların herbirinin adını Kocatepe'nin sırtlarına yazmak mümkün değildir. Fakat hepsinin ortak bir adı vardır: Türk askeri... Tebriklerinizi onların na***a kabul ediyorum!...
1928

Bütün arkadaşlarımın Anadolu'da daha başka meydan muharebeleri verileceğini gözönüne alarak ilerlemesini ve herkesin fikri güçlerini ve kahramanlık ve vatanseverlik kaynaklarını yarışırcasına göstermeye devam etmesini isterim.
1922

Ordular; ilk hedefiniz Akdenizdir. İleri!
1922

Türk kumandanları, kumanda etmesini, Türk askeri ölmesini bildi. Harbi kazanışımızın sırrı bundan ibarettir.
1922

Vatanın kurtuluşu, milletin görüş ve idaresi kendi alınyazısı üzerinde kayıtsız şartsız hâkim olduğu zaman başlamış ve ancak milletin vicdanından doğan ordularla olumlu ve kesin neticelere ermiş.
1922

Memleketimizi hiçbir hak ve adalete dayanmayarak çiğnemek ve çiğnetmek teşebbüsü, muzaffer ordumuzun fedakârane ve cansiperane gayretiyle lâyık olduğu başarısızlığa uğratılmış ve milletimiz, tarihin nadir kaydettiği bir zafer kazanarak sevgili yurdumuzu kurtarmıştır.
1923

Şunu bir gerçek olarak biliniz ki, şeref hiçbir vakit bir adamın değil, bütün milletindir. Eğer yapılan işler mühimse, gösterilen muvaffakiyetler belli ise, inkılâplar dikkati çekici ise her fert kendini tebrik etmelidir. Çünkü böyle büyük şeyleri ancak çok kabiliyetli olan büyük milletler yapabilir ve bu milletin her ferdi, böyle en kabiliyetli ve büyük bir millete mensup olduğunu düşünerek kendini tebrik etsin.
1923

Bütün bu muvaffakiyet yalnız benim eserim değildir ve olamaz. Bütün muvaffakiyet, bütün milletin azim ve imanıyla çalışmasını birleştirmesi neticesidir. Kahraman milletimizin ve seçkin ordumuzun kazandığı başarı ve zaferlerdir.
1928

Kahraman Türk ordularının kazandıkları büyük zaferlerde şahsıma düşmüş olan vazifeleri yapabilmişsem çok bahtiyarım. Yalnız bu noktada bir gerçeği açıklamak için söyliyeyim ki; benim, ordularımızı yönelttiğim hedefler, esasen ordularımın her erinin, bütün subaylarının ve kumandanlarının görüşlerinin, vicdanlarının, azimlerinin, ülkülerinin yönelmiş olduğu hedefler idi.
1928

Her safhası vatan için, evlâtlarımızın torunları için şerefli hâdiselerle dolu büyük bir kahramanlık menkıbesi teşkil eden Anadolu muharebelerinin heyecan veren tafsilâtını tarihin diline terkediyorum. Millet; milletin ruh sanatı, musikisi, edebiyatı ve bütün estetiği, bu kutsal mücadelenin ilâhî nağmelerini sonsuz bir vatan aşkının coşkun heyecanlarıyla daima şakımalıdır.
1923

Geçirdiğimiz buhranlı günlerin şerefli kahramanlarını hep beraber kutlayalım. Onlar arasında muharebe meydanlarında düşman silâhiyle göğüsleri delinmiş bahtiyarlar olduğu gibi yangınlarda, ateşlerde yakılmış bedbaht çocuklar, kadınlar ve ihtiyarlar vardır. Onlar arasında namuslarına tecavüz edilmiş, ebediyen ağlamağa mahkûm genç kızlar da vardır. Onlar arasında yurtlarını kaybetmiş aileler, evlatlarını gömmüş analar vardır ve yine onlar arasında muharebedeki namus vazifesini şerefle yaparak bugün memleketlerine dönmüş gaziler vardır. Onlardan şehitlik şarabını içmiş olanların ruhlarına fatihalar sunalım.
1923



Milliyetçilik


--------------------------------------------------------------------------------

Türk milletinin kuruluşunda etkili olduğu görülen tabiî gerçekler şunlardır: a) Siyasî varlıkta birlik. B) Dil birliği. C) Yurt birliği. D) Irk ve menşe birliği. E) Tarihî karabet. F) Ahlâkî karabet.
1930

Türk milletinin teşekkülünde mevcut olan bu şartlar diğer milletlerde hepsi birden yok gibidir. Daha umumî bir tarif yapabilmek için diyelim ki; bir topluma millet diyebilmek için bu şartlar, aynı zamanda bütün olarak veya kısmen, bir arada bulunmak lâzımdır. Bütün milletler tamamen aynı şartlar altında teşekkül etmemiş olduklarına göre Türk milletinde yaptığımız gibi, diğer her millet ayrı olarak mütalâa edilmedikçe, milliyet fikrini umumî ve ilmî olarak tarif etmek güçtür.
1930

Türk milliyetçiliği, ilerleme ve gelişme yolunda ve beynelmilel temas ve münasebetlerde, bütün muasır milletlere muvazi ve onlarla bir ahenkte yürümekle beraber, Türk içtimaî heyetinin hususî seciyelerini ve başlı başına müstakil hüviyetini mahfuz tutmaktır.
1930

Memleketin, fikrî ve ekonomik gelişmede, yüksek ilerleme sahası olmasına çalışmak, idealimizdir. Fakat bu gelişmenin, medenî ve millî sınırlar haricinde cereyan almasını prensiplerimize uygun bulamayız.
1929

Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa, o topluluğa dayanan cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur.
1930

Milliyetin çok bariz vasıflarından biri dildir. Türk milletindenim diyen insan, herşeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz.
1930

Türk milleti, millî hissi; dinî hisle değil, fakat insanî hisle yanyana düşünmekten zevk alır. Vicdanında millî hissin yanında, insanî hissin şerefli yerini daima muhafaza etmekle övünür. Çünkü Türk milleti bilir ki, bugün medeniyetin yolunda bağımsız ve fakat kendileriyle paralel yürüdüğü umum medenî milletlerle karşılıklı insanî ve medenî münasebet, elbette gelişmemize devam için lâzımdır ve yine malûmdur ki; Türk milleti, her medenî millet gibi, mazinin bütün devirlerinde keşifleriyle, yeni buluşlariyle medeniyet âlemine hizmet etmiş insanların, milletlerin kıymetini takdir ve hâtıralarını hürmetle muhafaza eder. Türk milleti, insaniyet âleminin samimî bir alisedir.
1930

Türklerin vatan sevgisiyle dolu olan göğüsleri düşmanların melun ihtiraslarına karşı daima demirden bir duvar gibi yükselecektir.
1921

Gerektiği zaman vatan için bir tek fert gibi yekpare azim ve karar ile çalışmasını bilen bir millet elbette büyük istikbale lâyık ve namzet olan bir millettir.
1927

Yurt toprağı! Sana herşey feda olsun. Kutlu olan sensin. Hepimiz senin için fedaiyiz. Fakat sen Türk milletini ebedî hayatta yaşatmak için feyizli kalacaksın. Türk toprağı! Sen, seni seven Türk milletinin mezarı değilsin. Türk milleti için yaratıcılığını göster.
1930

Millet için ve milletçe yapılan işlerin hâtırası her türlü hâtıraların üstünde tutulmazsa millî tarih mefhumunun kıymetini takdir etmek mümkün olamaz.
1931

Millî seciyeyi derin tarihimizin ilham ettiği yüksek derecelere çıkarmak heyecanla takip ettiğimiz büyük emellerimizdendir.
1931

Ne mutlu Türküm diyene
1933

Bizim yolumuzu çizen, içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk Milleti ve bir de milletler tarihinin binbir facia ve ıstırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız neticelerdir.
1920

Bize milliyetçi derler. Ama, biz öyle milliyetçileriz ki, bizimle işbirliği eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların milliyetlerinin bütün icaplarını tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz herhalde hodbince ve mağrurca bir milliyetçilik değildir.
1920

Bir milletin ruhu zaptolunmadıkça, bir milletin azim ve iradesi kırılmadıkça o millete hâkim olmanın imkânı yoktur. Halbuki asırların yarattığı millî bir ruha, kuvvetli ve daimi bir millî iradeye hiçbir kuvvet karşı koyamaz.
1.9.1924

Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel, herşeyden evvel Türkiye'nin istikbaline, kendi benliğine, millî an'anelerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir.
1922

Milletin varlığını devam ettirmek için fertleri arasında düşündüğü müşterek bağ, asırlardan beri gelen şekil ve mahiyetini değiştirmiş, yani millet, dinî ve mezhebî bağlar yerine Türk milliyeti bağı ile fertlerini toplamıştır.
Kasım 1925

Bir fert için olduğu gibi, millet için de kudret ve kabiliyetini fiilî eseriyle gösterip ispat etmedikçe, itibar ve ehemmiyet beklemek beyhudedir. Kudret ve kabiliyetten mahrum olanlara iltifat olunmaz. İnsanlık, adalet, mürüvet icaplarını, bütün bu vasıfları haiz olduğunu gösterenler talep edebilir.

Esas kıymeti kendine veren ve mensup olduğu millet ve memleketi ancak şahsiyeti ile kaim gören adamlar, milletlerinin saadetine hizmet etmiş sayılmazlar. Ancak kendilerinden sonrakileri düşünebilenler, milletlerini yaşamak ve ilerlemek imkânlarına nail ederler. Kendi gidince ilerleme ve hareket durur zannetmek bir gaflettir.
17 Mart 1937

Millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek geliştirmek millî ülkümüzdür.
Ekim 1933

Başarılarda gururu yenmek, felâketlerde ümitsizliğe karşı gelmek lâzımdır.
1930

Türk... Öğün, çalış, güven.

Tarihi, vukuat, hâdisat ve müşahadat hep insanlar ve milletler arasında, hep milletin hâkim olduğunu göstermiştir. Milliyet prensibi aleyhindeki büyük mikyasta fiilî tecrübelere rağmen, yine milliyet hissinin öldürülemediği ve gene kuvvetle yaşadığı görülmektedir. Tarih, bir milletin kanını, hakkını, varlığını hiçbir zaman inkâr edemez.
Temmuz 1919

(Türk) Tarih tezi olgunlaştı. Onun üzerinde yürümek, durmadan çalışmak lâzımdır. Bazı imansızlar olabilir. Bunlar yol kesenlere benzeyebilir, aldırmayınız.
1938

Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça, daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.
1924

Milletimiz, kuvvetli karakter, sarsılmaz sistem, ateşli milliyetçilik, iktisadî muvaffakiyetlerden doğup çoğalacak imkânlarla da kuvvetlendirilmelidir.
1924

Milletin toplumsal düzen ve sükûnu, hal ve istikbalde refahı, saadeti, selâmeti ve masumiyeti, medeniyette ilerleme ve yükselmesi için insanlardan, her hususta alâka, gayret, nefsin feragatini ve icabettiği zaman seve seve nefsinin fedasını talep eden, millî ahlâktır. Mükemmel bir millette, millî ahlâkiyet icapları, o millet fertleri tarafından âdeta muhakeme edilmeksizin vicdanî, hissî bir şevkle yapılır. En büyük millî heyecan işte budur.

Millî ahlâkımız, medenî esaslarla ve hür fikirlerle beslenmeli ve takviye olunmalıdır. Bu çok mühimdir; bilhassa dikkatinizi çekerim. Tehdit esasına dayanan ahlâk, bir fazilet olmadıktan başka itimada da lâyık değildir.
1924

Türk milleti kurtuluş savaşından beri, hattâ bu savaşa atılırken bile mahkûm milletlerin hürriyet ve bağımsızlık dâvalariyle ilgilenmeyi, o dâvalara yardım etmeyi benimsemiştir. Böyle olunca kendi soydaşlarının hürriyet ve bağımsızlıklarına kayıtsız davranması elbette uygun görülemez. Fakat milliyet dâvası şuursuz ve ölçüsüz bir dâva şeklinde mütalâa ve müdafaa edilmemelidir. Milliyet dâvası siyasî bir mücadele konusu olmadan önce şuurlu bir ülkü meselesidir. Şuurlu ülkü demek, müsbet ilme, ilmî usullere dayandırılmış bir hedef ve gaye demektir. O halde propagandalarda müsbet usullere müracaat etmek şarttır. Hareketlerin imkân sınırları ve sıraları mutlaka hesaba katılmalıdır. Türkiye dışında kalmış olan Türkler, ilkin kültür meseleleriyle ilgilenmelidirler. Nitekim biz Türklük dâvasını böyle bir müsbet ölçüde ele almış bulunuyoruz. Büyük Türk tarihine, Türk dilinin kaynaklarına, zengin lehçelerine, eski Türk eserlerine önem veriyoruz. Baykal ötesindeki Yakut Türklerinin dil ve kültürlerini bile ihmal etmiyoruz.





Siyaset ve Barış


--------------------------------------------------------------------------------

Milletimizin, güçlü, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesi için, devletin tamamen milli bir siyaset izlemesi ve bu siyasetin, iç kuruluşlarımıza tamamen uygun ve dayalı olması lâzımdır. Millî siyaset dediğim zaman, kastettiğim mâna ve anlam şudur: Millî sınırlarımız içinde, her şeyden evvel kendi kuvvetimize dayanıp varlığımızı koruyarak millet ve memleketin gerçek mutluluğuna ve bayındırlığına çalışmak... Genel olarak erişilemeyecek hayalî emeller peşinde milleti uğraştırmamak ve zarara sokmamak... Medenî dünyadan, medenî ve insanî davranış ve karşılıklı dostluk beklemektir.
1920

Dış siyaset bir toplumun iç kuruluşu ile sıkı şekilde ilgilidir. Çünkü iç kuruluşa dayanmıyan dış siyasetler daima mahkûm kalırlar. Bir toplumun iç kuruluşu ne kadar kuvvetli, sağlam olursa, dış siyaseti de o nisbette güçlü ve dayanıklı olur.
1923

Dış siyaset, iç kuruluş ve iç siyasete dayandırılmak zaruretindedir, yani iç kuruluşun tahammül edemeyeceği genişlikte olmamalıdır. Yoksa hayalî dış siyasetler peşinde dolaşanlar, dayanak noktalarını kendiliğinden kaybederler.
1923

Türkiye'nin güvenliğini gaye tutan, hiçbir milletin aleyhinde olmayan bir barış istikameti bizim daima prensibimiz olacaktır.
1931

Türk Cumhuriyetinin en esaslı prensiplerinden biri olan yurtta barış, dünyada barış gayesi, insaniyetin ve medeniyetin refah ve ilerlemesinden en esaslı etken olsa gerektir. Buna elimizden geldiği kadar hizmet etmiş ve etmekte bulunmuş olmak bizim için övünülecek bir harekettir.
1933

Yurtta barış, dünyada barış için çalışıyoruz.
1931

Barış yolunda nereden bir çağrı geliyorsa, Türkiye onu gönülden karşıladı ve yardımlarını esirgemedi.
1937

Biz, milletlerarası münasebetlerde karşılıklı emniyet ve riayeti hedef tutan açık ve samimi politikanın en ateşli taraftarıyız. Hassasiyetimiz, bu yolda kendisini gösteren hazırlıklara ve uğraşmalara karşı, bunların bizim için de fiilî ve hakiki bir güven vücuda getirip getiremeyeceği noktasındadır.
1926

Dış işlerinde dürüst ve açık olan siyasetimiz bilhassa barış fikrine dayalıdır. Beynelmilel herhangi bir meselemizi barış vasıtalarıyla çözümlemeyi aramak bizim menfaat ve anlayışımıza uyan bir yoldur. Bu yol dışında bir teklif karşısında kalmamak içindir ki, güvenlik prensibine onun vasıtalarına çok ehemmiyet veriyoruz.
1929

Barış, milletleri refah ve mutluluğa eriştiren en iyi yoldur. Fakat bu kavram bir defa ele geçirilince daimî bir dikkat ve itina ve her milletin ayrı ayrı hazırlığını ister.
1938

Bizim kanaatimizce beynelmilel siyasî güvenliğin gelişmesi için, ilk ve en mühim şart, milletlerin hiç olmazsa barışı koruma fikrinde, samimî olarak birleşmesidir.
1932

Şuna da inanıyorum ki, eğer devamlı barış isteniyorsa, kütlelerin vaziyetlerini iyileştirecek beynelmilel tedbirler alınmalıdır. İnsanlığın bütününün refahı, açlık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları, kıskançlık, aç gözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde eğitilmelidir.
1935

Askerî hareket, siyasî faaliyetin ümitsiz olduğu noktada başar. Ümidin güven verici bir şekilde geri gelmesi orduların hareketinden daha hızlı, hedeflere varışı temin edebilir.
1922

Bu sözler, Fransız Büyük Elçisine sohbet esnasında söylenmiştir:

Ben toprak büyütme dileklisi değilim; barış bozma alışkanlığım yoktur; ancak antlaşmaya dayanan hakkımızın isteyicisiyim. Onu almasam, edemem. Büyük Meclisin kürsüsünden milletime söz verdim: Hatay'ı alacağım... Milletim benim dediğime inanır. Sözümü yerine getirmezsem onun huzuruna çıkamam, yerimde kalamam. Ben şimdiye kadar yenilmedim, yenilemem; yenilirsem bir dakika yaşayamam. Bunu bilerek ve sözümü mutlaka yerine getireceğimi düşünerek benim dostluğumu lûtfen bildiriniz ve doğrulayınız, ekselâns Ambasadör...
1937



Tarih


--------------------------------------------------------------------------------

Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.
1931

İnsan tarihin mânasını ancak olgun bir yaşa eriştikten sonra anlıyor. Ve tarih ancak bu yaştan sonra yazılabilir. Çok arzu ederdim ki bir kaç arkadaşla beraber hayatımızdan geri kalan zamanı tarih yazmakla geçirelim!

Tarihi yapan akıl, mantık, muhakeme değil, belki bunlardan ziyade duygulardır.
1923

Tarih ne güzel aynadır. İnsanlar, özellikle ahlâkta gelişmemiş kavimler, en büyük kutsal kavramlar karşısında bile hasis duygulara tâbi olmaktan nefislerini men edemiyor. Tarihin sinesine geçen büyük hâdiselerde, bu hâdiseler içinde âmil ve fâil olanların hal, hareket ve muameleleri onların ahlâk seviyelerini ne açık gösterir.
1915

Tarihte şanlar, şöhretler kazanmış pek çok insanlar millî noktadan fazilete sahip değildir. Meselâ hakikaten askerî kudret sahibi olan, Moskova'ya kadar giden, yangınlar harabeler üstünden Fransız ordusunu sürükleyip eriten Napolyon'u düşünürüz. Onun hareketleri Fransız milletinin hakiki ve millî menfaatlerine değil, kendi cihangirane emellerini tatmin içindi. Bunu tatmin için Fransa'nın milyonlarca seçkin evlâdını eritti ve nihayet hepinizin bildiğiniz âkıbete uğradı. Bizim Osmanlı tarihindeki en büyük ve şanlı görülen hareketleri de aynı noktadan tetkik, aynı mahiyette mukayese etmek mümkündür.
1923

Ankara ve İstanbul şehirlerinden birine "Atatürk"adı verilmesi için bir kanun teklifinin hazırlığı üzerine verdiği cevap:

Bir adın tarihte kalması ve ağızlarda söylenmesi için, şehirlerin temellerine sığınmak şart değildir. Tarih zorlanmayı sevmeyen nazlı bir peridir. Fikirleri tercih eder.

Büyük devletler kuran ecdadımız büyük ve şümullü medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur.

Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.

Türkleri bütün dünyaya geri bir millet olarak tanıtan görüş bizim de içimize girmiştir. Dörtyüz çadırlık bedevî bir kabileden bir imparatorluk ve millet tarihini başlatmak suretiyle imparatorluk zamanında Türklerin görüşü de bu merkezdeydi. Evvelâ millete, tarihini, asîl bir millete mensup bulunduğunu, bütün medeniyetlerin anası olan ileri bir milletin çocukları olduğunu öğretmeliyiz.
1930

Eğer bir millet büyükse kendisini tanımakla daha büyük olur.

Türk çocuklarında kabiliyet her milletinkinden üstündür. Türk kabiliyet ve kudretinin tarihteki başarıları meydana çıktıkça, büsbütün Türk çocukları kendileri için lâzım gelen hamle kaynağını o tarihte bulabileceklerdir. Bu tarihten Türk çocukları bağımsızlık fikrini kazanacaklar, o büyük başarıları düşünecekler, harikalar yaratan adamları öğrenecekler, kendilerinin aynı kandan olduklarını düşünecekler ve bu kabiliyetle kimseye boyun eğmeyeceklerdir.

Biz Balkanları niçin kaybettik biliyor musunuz? Bunun tek bir sebebi vardır. Bu da İslâv araştırma cemiyetlerinin kurduğu Dil Kurumlarıdır, bizim içimizdeki insanların millî tarihlerini yazıp millî şuurlarını uyandırdığı zaman biz Balkanlarda Trakya hudutlarına çekildik.

Bir Toplantı esnasında Türk Tarih Kurumu üyelerine söylenmiştir:

Ben fani bir insanım, bir gün öleceğim, büyüklüğüne ve üstün kabiliyetlerine inandığım Türk Milleti'nin gerçek tarihinin yazılmasını sağlığımda görmek istiyorum. Onun için bu toplantılarda kendimden geçiyor, her şeyi unutuyor, sizi yoruyorum. Beni affedin.
1933

Alemdar Mustafa Paşa ile Mustafa Reşit Paşa'yı severim, fakat Alemdar'ın biraz kültürü olsa idi Cumhuriyet ilân ederdi. Mustafa Reşit Paşa'nın biraz kültürü, Alemdar'ın kudreti birleştirilseydi, ben tarihe başka bir vazife ile girerdim.



Türk Milleti


--------------------------------------------------------------------------------

Benim hayatta yegâne fahrim, servetim Türklükten başka bir şey değildir.
1923

Bu memleket tarihte Türktü, halde Türktür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır.
1923

Türk! Öğün. Çalış. Güven.
1925

Bir Türk dünyaya bedeldir.
1925

İngiliz ateşemiliterinin sorduğu bir sorunun cevabıdır:

Anasının ve babasının asilliğiyle iftihar eden Tedoz, İtalya yarımadasına inmek isteyen Türk Attillâ'ya, barış görüşmesinden önce sormuş:

"Siz hangi asîl ailedensiniz?" Attillâ da ona cevap vermiş: "Ben asîl bir milletin evlâdıyım!" İşte benim cevabım da size budur!"

Türk milleti büyük bir arslandır. Biz hepimiz onun tüyleri arasına sıkışmış ve sığınmış göz ile görülmez küçük varlıklarız. O arslanın büyük hareketleri ve hamleleri ise inkılâp hareketleri ve hamleleridir. Bu arslanı tahrik edebilmek... İşte bizim için iftihar edebilecek rol budur.
1931

Ben batı milletlerini, bütün dünyanın milletlerini tanırım. Fransızları tanırım, Almanları, Rusları ve bütün dünyanın milletlerini şahsen tanırım ve bu tanışmam da harb sahalarında olmuştur, ateş altında olmuştur. Ölüm karşısında olmuştur. Yemin ederek size temin ederim ki, bizim milletimizin manevî kuvveti bütün milletlerin manevî kuvvetinin üstündedir.
1920

Türk milleti, güzel her şeyi, her medenî şeyi, her yüksek şeyi sever, takdir eder. Fakat muhakkaktır ki, herşeyin üstünde tapındığı bir şey varsa, o da kahramanlıktır. Bu sözlerim şüphesiz bugünkü uyanık Türk gençliğinin kulaklarında yüksek ve tesirli akisler yapacaktır. Yüksek huylarına ehemmiyetle baktığım Türk çocuklarından daha az şey istemem.

Bizim başka milletlerden hiçbir eksiğimiz yok. Cesuruz, zekiyiz, çalışkanız, yüksek maksatlar uğrunda ölmesini biliriz.

Millet ve biz yok, birlik halinde millet var. Biz ve millet ayrı ayrı şeyler değiliz. Ve şunu kat'i olarak söyleyeyim ki bir millet, varlığı ve bağımsızlığı için herşeye girişir ve bu gaye uğrunda her fedakârlığı yaparsa, muvaffak olmaması mümkün değildir. Elbette muvaffak olur. Muvaffak olamaz ise o millet ölmüş demektir. Şu halde millet yaşadıkça ve her türlü fedakârlıkta bulundukça muvaffak olamaması hatıra gelmez ve böyle bir şey söz konusu olamaz.
1919

Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak evvelâ bizim kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen, bütün iş ve hareketlerimizle gösterelim; bilelim ki millî benliğini bulmayan milletler başka milletlerin avıdır.
1923

Felâketler, elemler, mağlûbiyetler milletler üzerinde bir takım etkenlerin vücut bulmasına sebebiyet verir. Bu etkenlerin başlıcası, öyle kara günlerinde sonra milletlerin uyanması vakalarını bulması ve kendi benliğini duymasıdır.

Milletleri yükselten bu özelliklere bir etken daha ilâve edelim: İntikam hissi... Milletlerin kalbinde intikam hissi olmalı. Bu alelâde bir intikam değil, hayatına, ikbaline, refahına düşman olanların zararlarını yoketmeye yönelen bir intikamdır. Bütün dünya bilmeli ki, karşımızda böyle bir düşman oldukça onu affetmek elimizden gelmez ve gelmeyecektir. Düşmana merhamet acizlik ve zaaftır. Bu, insaniyet göstermek değil, insanlık özelliğinin yokoluşunu ilân etmektir.
1923

Mazinin kararsız, çürümüş zihniyeti ölmüştür. Bütün dünya bilmelidir ki, Türk milleti hakkını, haysiyetini, şerefini tanıtmağa kadirdir. Türk vatanının bir karış toprağı için bütün millet bir vücut olarak ayağa kalkar. Haysiyetinin bir zerresine, vatanın bir avuç toprağına vuku bulacak tecavüzün bütün mevcudiyetine vurulmuş darbe olacağını artık Türk milletinin farketmediğini sanmak hatadır.
1924

Bu dünyadan göçerek Türk milletine veda edeceklerinin çocuklarına kendinden sonra yaşayacaklara, son sözü bu olmalıdır: "Benim Türk milletine, Türk cemiyetine, Türklüğün istikbaline ait ödevlerim bitmemişti, siz onları tamamlayacaksınız. Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar ediniz."
1935

Bu sözler bir ferdin değil, bir Türk Milleti duygusunun ifadesidir. Bunu, her Türk bir parola gibi kendinden sonrakilere mütemadiyen tekrar etmekle son nefesini verecektir. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk Milleti'nin nefesinin sönmiyeceğini onun ebedi olduğunu göstermelidir. Yüksek Türk, senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur.
1935

Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir. Bundaki muvaffakiyeti Türk milleti'nin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak kararlı bir şekilde yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı asla kâfi görmeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Millî kültürümüzü çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.

Daha az zamanda daha büyük işler başaracağız. Bunda muvaffak olacağımıza şüphem yoktur. Çünkü Türk Milleti'nin karakteri yüksektir. Türk Milleti çalışkandır, Türk Milleti zekidir. Çünkü Türk Milleti millî birlik ve beraberlikte güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü Türk Milleti'nin yürümekte olduğu ilerleme ve medeniyet yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale müspet ilimdir.

Şunu da ehemmiyetle belirtmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyet olan Türk Milleti'nin tarihî vasfıda güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtrî zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besliyerek inkişaf ettirmek millî ülkümüzdür.

Türk Milleti,

Ebediyete akıp giden her on senede bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.

Ne mutlu Türküm diyene!
1933

Memleket ve millet hizmetlerinde baş olmak isteyenlerin ilham kaynağı, milletin hakikî hisleri ve emelleridir. Bizim anılmağa değer bir hareketimiz varsa o da milletin duygu ve eğilimlerinde varlığına temas etmeğe çalışmaktan ibarettir. Her türlü muvaffakiyet sırrının, her nevi kuvvetin, kudretin hakikî kaynağının, milletin kendisi olduğuna kanaatimiz tamdır.
1925

Söz söyleyen arkadaşlarımızdan biri bana nereden ilham ve kuvvet aldığımı sordu. Arkadaşlarımızın sorduğu ilham ve kuvvet kaynağı, milletin kendisidir. Milletin müşterek eğilimi, umumî fikri olduğunu inkâr edenler de vardır. Bu gibileri, hepiniz çok işitmişsinizdir. Bu gibiler memleket ve milletle alâkasız, dalgın insanlardır. Memleketimizin ve milletimizin başına gelmiş olan bunca felâketler hiç şüphe etmemelidirki, bu dalgın insanların memleketin talihini ve iradesine ellerinde tutmuş olmalarından ileri gelmiştir.

Bir topluluğun mutlaka ortaklaşa bir fikri vardır. Eğer bu her zaman dile getirilemiyor ve belirtilemiyorsa, onun yokluğuna karar verilmemelidir. O, yapılan işlerde mutlaka mevcuttur. Varlığımız, bağımsızlığımızı kurtaran bütün işler ve hareketler, milletin müşterek fikrinin, arzusunun, azminin yüksek belirtisinden başka bir şey değildir.
1925

Biz, ilhamlarımızı, gökten ve görünmez âlemlerden değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz. Bizim yolumuzu çizen; içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk Milleti ve bir de milletler tarihinin binbir facia ve ıstırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız neticelerdir.
1937

Bu millet hakikî eğilimine zıt düşünceye sapanlara iltifat etmemektedir. Bununla bugün çok övünüyorum. Bundaki isabetin sırrını izah için derhal söylemeliyim ki bizim ilham kaynağımız doğrudan doğruya büyük Türk Milleti'nin vicdanı olmuştur ve daima olacaktır. Bütün hareketi, verimi, kuvveti millî vicdandan aldıkça, bütün teşebbüslerimizde milletin sağ duyusunu, rehber saydıkça şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da milleti doğru hedeflere eriştireceğimize imanımız tamdır.
1925

Giriştiğimiz büyük işlerde, milletimizin yüksek kabiliyeti ve yüksek sağduyusu başlıca rehberimiz ve başarı kaynağımız olmuştur. Bu büyük millet, arzu ve istidadının yöneldiği istikametleri görmeye çalışan ve görebilen evlâdını daima takdir ve himaye etmiştir.
1926

Millet sevgisi kadar büyük mükâfat yoktur. İstiklâl harbinde benim de milletime ettiğim bir takım hizmetler olmuştur zannederim. Fakat, bunlardan hiçbirini kendime mal etmedim. Yapılanın hepsi milletin eseridir, dedim; aranacak olursa, doğrusu da budur. Mazide sayısız medeniyet kurmuş bir ırkın ve milletin çocukları olduğumuzu isbat etmek için, yapmamız lâzımgelen şeylerin hepsini yaptığımızı ileri süremeyiz; bugüne ve yarına bırakılmış daha birçok büyük işlerimiz vardır. İlmî çalışmalarda bunlar arasındadır. Beni seven arkadaşlarıma tavsiyem şudur: şahsınız için değil, fakat mensup olduğunuz millet için elbirliği ile çalışalım; çalışmaların en yükseği budur.
1923

Milletimizi şimdiye kadar söylediğim sözlerle ve hareketlerimle aldatmamış olmakla övünç duyuyorum. "Yapacağım. Yapacağız. Yapabiliriz" dediğim zaman onların gerçekten yapabileceğime inanmıştır. Nitekim Sakarya Muharebesi başlamadan evvel "Düşmanı memleketimiz içinde boğacağız" demiştim. Bana bazı mühim sayılan yerlerden müracaatlar vâki olarak "milleti beyhude yere kırdırmayınız" demişler; Romenlerden, Bulgarlardan, Yunanlılardan bahsederek kurtuluşumuzu geleceğe bırakmanın uygun olacağını söylemişlerdi. Fakat milletin kabiliyetini, imanını gözönüne alarak onlara "Hayır, yapacağız!" demiştim. Şimdi de milleti refaha, ilerlemeye, memleketi mutluluğa sevketmek için mevcut kabiliyetimizi gözönünde alarak "Bunu da yapacağız!" diyorum.
1923

Hiçbir sözümde milletime karşı geri alma durumunda kalmadım. Onları söylerken bir hayal peşinde koşan gibi, hayal şakıyan bir şair gibi değil, onları söylemekliğim bu milletteki kabiliyet unsurlarını bilmekliğimden idi.
1923

Türk milleti kahramanlıkta olduğu kadar, istidat ve liyakatte de bütün milletlerden üstündür.

Mühim bir vazifenin yapılışında benden evvel işe girişen, millet olmuştur. Benim şu veya bu sebeple tehir ettiğim mühim vazifeyi millet bana ihtar etmiş ve yaptırmıştır. Bunu milletin müşterek ruhundaki yükseklik ve erginliğe parlak bir misal olarak anmayalım.
1925

Benim için en büyük korunma noktası ve şefaat kaynağı milletimin sinesidir.
1919

Bu millet kılı kıpırdamadan dava uğruna ve benim uğruma, canını vermeğe hazır olmasaydı ben hiçbir şey yapamazdım.

Ben binbir müşkül karşısında yılacak bir insan olsa idim büyük işlerin rehberliğinde, milletim beni yaya bırakırdı. Milletimin iyi niyetine daima minnettarım.

Ben gerektiği zaman en büyük hediyem olmak üzere Türk milletine canımı vereceğim.

Haziran 1937

Hayatımın bütün safhalarında olduğu gibi, son zamanların buhranları ve felaketleri arasında da, bir dakika geçmemiştir ki, her türlü huzur ve istirahatimi, her nev'i şahsi duygularımı, milletin selameti ve saadeti na***a feda etmekten zevk duymayayım.
1937

Dünya üzerinde yaşamış ve yaşayan milletler arasında demokrat doğan yegâne millet Türklerdir.
1937

Kudretsiz dimağlar, zayıf gözler, hakikati kolay göremezler. O gibiler büyük Türk milletinin yüksek seviyesine nazaran geri adamlardır.
1925

Millet, muasır medeniyetin bütün milletlere temin ettiği hayat ve vasıtaları, esasta ve şekilde aynen ve tamamen gerçekleştirmeye kati karar vermiştir. Millet, yenilik ve ıslahat sahasında gösterdiği gayretlerin asırlardan beri olduğu gibi, türlü yalan ve dolanla biran bile durmasına müsaade etmemek azmindedir.
1925

Millet, milletlerarası umumi mücadele sahasında hayat sebebi ve kuvvet sebebi olacak ilim ve vasıtanın ancak muasır medeniyette bulunabileceğini, sabit olmuş bir hakikat diye benimsemiştir.
1925

Millet, saydığım değişiklikler ve inkılapların tabii ve zaruri icabı olarak umumi iradesinde ve bütün kanunlarında, ancak dünya ihtiyaçlarından mülhem ve ihtiyacın değişmesiyle değişip gelişmesi esas olan dünyevi bir idare zihniyetini hayat düsturu saymıştır.
1925

Bu büyük millet, arzu ve istihdadının yönelmiş olduğu istikametleri göstermeye çalışan ve görebilen evladını daima takdir ve himeya etmiştir.
1926

İki Mustafa Kemâl vardır. Biri, ben, fâni Mustafa Kemâl; diğeri milletin içinde yaşattığı Mustafa Kemâller idealidir. Ben onu temsil ediyorum. Herhangi bir tehlike ânında ben ortaya çıktımsa, beni bir Türk anası doğurmadı mı? Feyiz milletindir, benim değildir.
1935

Türk milletinin istidadı ve katî kararı medeniyet yolunda, durmadan, yılmadan ilerlemektedir.
1924

Türk milleti şuurla ve bunca bin senelerin açtığı devasız yaraları acele tedavi etmek ıstırabiyle, hakikat denilen cevheri bulmuş olduğuna inanarak, uzun adımlarla kurtuluş aramaya karar vermiştir. Bunun önüne sed çekmek isteyeceklerin âkıbeti Türkün kuvvetli ayakları altında ezilmektir.

Silâhı ile olduğu gibi aklı ile de mücadele mecburiyetinde olan milletimizin birincisinde gösterdiği kudreti, ikincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur. Milletimizin sâf seciyesi istidat ile doludur.
15 Temmuz 1921

Samsun'a ayak bastıktan sonra derhal memleket ve milleti yokladım. Gördüm ki, memleketin ve milletin temayülü istiklâl müdafaasında tereddüt edenleri utanılır mevkiinde bırakabilecek mahiyettedir. Filhakika iki seneden beri bütün dünyanın şahit olduğu olaylar düşüncelerimde isabet ve milletin azim ve imânında hakikî salâbet olduğunu ispat etti.
23 Nisan 1921

Hiçbir zafer gaye değildir. Zafer ancak kendisinden daha büyük bir gayeyi elde etmek için belli başlı vasıtadır. Gaye fikirdir. Zafer bir fikrin istihsal ve hizmet nisbetinde kıymet ifade eder. Bir fikrin istihsaline dayanmayan zafer payidar olamaz. O boş bir gayrettir.

Bizi diğer medeni milletler arasında geri bıraktıran adlî, siyasî, iktisadî, malî zincirler kırılmıştır. Parçalanmıştır... Bugüne kadar kazandığımız muvaffakıyet, bize ancak terakki ve medeniyete doğru bir yol açmıştır. Yoksa terakki medeniyeti henüz ulaşılmış değildir.

Büyük davamız, en medenî ve müreffeh millet olarak varlığımızı yükseltmektir. Bu yalnız kurumlarında değil düşüncelerinde temelli bir inkılâp yapmış olan Büyük Türk Milletinin dinamik idealidir. Bu idealin en kısa bir zamanda kavramak için, fikir ve hareketi, beraber yürütmek mecburiyetindeyiz. Bu teşebbüste, başarı ancak, süreli bir planla ve rasyonel çalışmakla mümkün olabilir.

Türkiye'nin gerçek sahibi ve efendisi, hakiki üretici olan köylüdür. O halde, herkesten daha çok refah, mutluluk ve servete hak kazanmış ve lâyık olan köylüdür.
1922











Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunlarin geregine, dogruluguna herkesten çok inanmistir. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemistir. Bunlari güçsüz düsürecek en küçük ya da en büyük bir kipirti ve bir davranis duydu mu, ?Bu ülkenin polisi vardir, jandarmasi vardir, ordusu vardir, adalet örgütü vardir? demeyecektir. Elle, tasla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapitini koruyacaktir.



Polis gelecek, asil suçlulari birakip, suçlu diye onu yakalayacaktir. Genç, ?Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi degildir? diye düsünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktir. Mahkeme onu yargilayacaktir. Yine düsünecek, ?demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek?



Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karsi çikislarda bulunmakla birlikte bana, basbakana ve meclise telgraflar yagdirip, haksiz ve suçsuz oldugu için saliverilmesine çalisilmasini, kayrilmasini istemeyecek. Diyecek ki, ?ben inanç ve kanaatimin geregini yaptim. Araya girisimde ve eylemimde hakliyim. Eger buraya haksiz olarak gelmissem, bu haksizligi ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.?













Ey Türk Gençliği!


Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.


Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur.
Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir.


İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır.


Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin!


Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir.


İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.


Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.


Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler.


Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.


Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.




Ey Türk istikbalinin evlâdı!


İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!


Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!














Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
Siz toprak altında derin uykudayken
Düşmanı çağırdılar,
SATILDIK!!!
UYAN DERİN UYKUNDAN TÜRK MİLLETİ UYAN!!!

Türkiye Cumhuriyeti; laik,Demokratik,sosyal bir hukuk devletidir.
Türkiye Cumhuriyeti; bir ulus devlettir, öyle de kalacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti; Atatürk ilke ve devrimlerinin izindedir, öyle de kalacaktır.
Bunun için gerekirse içimizdeki hainlerle ve dışımızdaki düşmanlar ile yeni Kurtuluş Savaş'ına hazırız.








NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!!!







Bu bilgiler yazılı basından derlenmiştir.

Bunlar arkadaşlarımızla birlikte uzun süre araştırma yaptık ve derledik çok uzun oldu farkındayım. Okumanızı tavsiye ederim karar sizin .

Bu Protesto Ulke elden giderken sus pus olan önce Basına Sonra da İlgisiz Türk İnsanınadır .

Bunların hiç birini okumam diyorsanız altta ki iki linki dinleyin ne demek istediğim yerine ulaşır.

http://www.youtube.com/watch?v=65_S-5GB ... ed&search=

http://www.youtube.com/watch?v=Fvh6CISJ5ck
 
Re:

Burak Barut' Alıntı:
Bu kadar duyarlı olacağınızı tahmin etmemiştim :?
Burak önemli bir konuya değinmişin ancak ayrıntılara fazla yer vererek konunun detayda boğulmasına neden olmuşun. İstatistiklere baktığımda konu şu ana kadar 26 kez görüntülenmiş ancak hiç kimsenin sonuna kadar okuduğunu sanmıyorum.

Eleştirmek kolay, çözüm önerin nedir dersen; Yazının dikkat çekici bölümlerinin haricinde kalan yerleri silerek bir nebze de olsa konuya olan ilgiyi artırabilirsin.
 
EsraGerçek' Alıntı:
>>ATATÜRK niçin büyük insandır<<
gönderen EsraGerçek tarih 29 Kasım 2004, 13:20

Arkadaşlar lütfen herkes okusun...çünkü herkesin okuması gereken bi yazı...

YAZI "Atatürk niçin büyük insandır" sorusuyla başlıyor:
"Çünkü Atatürk gençliğinde kot pantolon giymemiş, sevgilisinin elinden tutup hasılat rekorları kıran filmlere gitmemiş, ülkesi ve devleti için cephelere giderken, lüks uçakların first class koltuklarında viskisini yudumlamamış, halkına bağımsızlık fikrini anlatabilmek için, memleketi bir baştan bir başa kortej eşliğinde, Mercedes'lere kurularak gezmemiş, 19 Mayıs'ta memleketi kurtarmak için Samsun'a ayak bastığında ayağında, marka spor ayakkabı ya da kovboy çizmesi yokmuş, kazandığı her savaştan sonra, savaş alanına fırlayıp oynayan ponpon kızlar da yokmuş...
Tarih kitaplarına bakılırsa, o ve arkadaşları Yunanlıları İzmir'de denize döktükten sonra timsah dansı da yapmamışlar.
Atatürk'ün, yapacağı devrimleri unutmamak için bir cep bilgisayarı olmadığı gibi, kendisine suikast girişiminde bulunacakları daha önceden öğrenecek cep telefonu da yokmuş.
***
ATATÜRK için üzülüyorum!
O dağ gibi insan, bir radyo programına faks çekmeden, Safiye Ayla'dan, İsmet Paşa için bir şarkı istemeden gitmiş...
Lozan zaferinden, ya da Cumhuriyet ilanından sonra arabasına atlayıp, sabahlara kadar korna çalıp, elinde bayraklarla tur atmamış, Çankaya'nın balkonuna çıkıp bir şarjör mermiyi havaya sıkmamış...
Atatürk için üzülüyorum!
Dört kadınla evleneceği bir dönemde, bunun değerini bilmeyip tek kadınla evlilik sistemini getirdiği için üzülüyorum.
Çılgın diskolara gidip, sabahlara kadar içip, tepinmek varken, babasının Mercedes'ini alıp Emirgan turu çekmediği için üzülüyorum.
Atatürk bunların hiçbirini yapmadı, keyif çatmadı, tüm hayatını ülkesinin kurtuluşuna ve uygarlaşmasına harcadı.
Atatürk işte bunun için büyük adamdı."

Not: yazı bana ait değil...bi yerden alıntı...<<<

Eski yazılara bakarken buldum. 29 Kasım 2004 tarihinde Esra tarafından alıntı yapılmış bir yazı.
 
Bu şerefsizlere söylenecek en ağır laf bile çok hafif kalır. En iyisi susmak. Yaptıkları şeyleri akıl almıyor. Ama elbet birgün cezalarını çekecekler.
 

Üst