Alba Torrens, maalesef seneye Galatasaray’da olamayacak. Bu sabah, yaşlı gözlerle yolcu ettik son Euroleague MVP’sini. Giderken son söylediği şuydu: “Don’t say bye, let’s say GÖRÜŞÜRÜZ! I hope I will comeback to Galatasaray one day…” yani “Hoşçakal demeyelim, GÖRÜŞÜRÜZ diyelim. Umarım birgün Galatasaray’a geri gelirim…” Alba bize ve Galatasaray’a veda etmedi, sadece ara verdi! Bu ara, Galatasaray ve Alba için hayırlısı olsun. Biz Galatasaray’lıların, yaşattıkları için teşekkür etmekten başka yapacak birşeyi yok maalesef.
Ayrılmadan önce Alba ile son görüşmemizde birkaç kaç saat sohbet ettik. Alba’nın Galatasaray’dan giderken tek bir kişi yada kurum hakkında tek bir kötü sözü olmadı. Hep güzel hatıraları beraberinde götürüyor. Basketbolunun yanında, karakterine de hayran olmamız da bu yüzden değil mi?
2011 yılında Dünya’nın en iyi oyuncuları Galatasaray’da bir araya toplanıyor denildi ve Alba Galatasaray’a transfer edildi. Transfer edildiği sezonda Halcon Avenida ile Euroleague’i kazandı ve Euroleague MVP’si yani En Değerli Oyuncu seçildi. Takımımıza katılmak için İstanbul’a gelişinde birkaç kişi Alba’yı havaalanında karşıladık. O gün İspanya Erkek Milli Basketbol Takımı’nın maçı vardı ve maç Alba havadayken sonuçlanmıştı. Ülkesinin kazandığını Alba’ya İngilizce söylemeye çalıştığımda tam olarak anlayamadı. Bir arkadaşımız skoru parmak işaretleri ile anlatmak zorunda kalmıştı. Karşımızda basketbol oynamak için ilk defa ülkesinden çıkan, İngilizce bilmeyen, henüz çok genç birisi vardı. Şüphesiz alışma süreci onun için kolay olmayacaktı ancak, zeki, hırslı, çalışkan ve çok ama çok pozitif olan Alba bu süreci de en kısa sürede atlattı. Bir erkek basketbol maçında Galatasaray’lı olarak ilk kez Abdi İpekçi Arena’ya geldiğinde adını haykıran 10.000 kişiye hayranlığını her zaman dile getirdi. Alba, Galatasaray’ı çok sevmişti! Epiphany Prince, Diana Taurasi, Tina Charles gibi belki de transition’ı en iyi oynayabilecek kadın basketbolculardan kurulu bir kadroya geldiği o sezonda kendi basketbol tarzını bu takım ve sistem ile en iyi şekilde yansıtıyordu. Taraftarın da sevgilisi olmuştu. Takımda Diana Taurasi gibi bir yıldız varken bile, takımın en sevilen iki oyuncusundan biri konumuna sadece birkaç ay içinde gelmişti. Bu sevginin kaynağı, oynadığı basketbol kadar, karakteriydi aynı zamanda. Herkes için çok özel bir basketbolcu ve çok özel bir kişiydi Alba.
Sonra 19.01.2012’de Polonya’da oynadığımız Lotos Gdynia deplasmanında kendisi için çok büyük bir sınav olacak o malum sakatlığı yaşadı ve yine bir hızlı hücumda Dee’nin alley-hoop pasını tamamlarken yapılan faul sonrası yere düşünce çapraz bağları koptu. Bu sakatlık konusunda ilginç bir anekdotu paylaşayım: O dönemki coachumuz Ceyhun Yıldızoğlu beni defalarca Florya’ya davet etmişti ama maalesef gidememiştim. Bir maçta yine Ceyhun Hoca beni Florya’ya davet etti ve, “Bu sefer gel!” diyerek ekledi. Ertesi gün o sezon ilk kez Florya’ya gittiğimde sabah idmanında Işıl hafif bir sakatlık geçirdi ve tedbir amaçlı olarak Polonya’ya götürülmedi. Bir gün sonra Polonya’da yapılan idmanda Gülşah’ın, maçta ise Alba’nın çapraz bağları kopmuştu! Yorum sizlerin…
Sahalara dönmesi 1 yılı bulacak bu sakatlık sürecinde bile perde arkasından Galatasaray için çok faydalı işler yaptı Alba. Örneğin, fizyoterapiden ve ödevlerinden kendisine kalan çok az vaktini de Galtasaray’ın Final 8 ilk maçındaki rakibi Rivas’ın maçlarını izleyip scouting yaparak Galatasaray için harcıyordu. Kaç yıllık İspanyol arkadaşları yapma diyormuş ama onları da dinlemiyordu.
Neredeyse bir sene oynamadığı halde sözleşmesinden doğan haklarını doğal olarak alırken, Alba yan gelip yatmıyordu. Bazı günler günde 3 kez fizyoterapiye gidiyor, kalan zamanlarında da fizyoterapide verilen ödevlerini yapıyordu hiç aksatmadan. Çapraz bağların kopmasını bırakın, kolunuzu, bacağınızı bir yere çarptığınızda bir süre sadece hareket ettirmek istediğinizde bile nasıl bir acı hissettiğimizi hepimiz yaşamışızdır. Acılar içinde ve hatta bazen gözü yaşlı olarak aylarca çalıştı Galatasaray’a dönmek için. Yazın tatil zamanlarında bireysel antrenmanlarını aksatmak bir yana, açığı kapatmak için daha fazla çalıştı. Galatasaray cephesinde ise “Alba ile aynı tarihte sakatlanan Gülşah idmanlara başlamışken, Alba neden hala başlayamadı?” diye Alba suçlanıyordu ama. Tıp bilimini milyon euroluk ayakların emanet edildiği, Barcelona’nın doktoru olan Ramon Cugat’tan ve ekibinden çok daha iyi biliyordu tabii ki buradakiler! Göksenin’de yapılan hata gibi ya erken döndürselerdi Alba’yı?
Sakatlığı döneminde Alba’yı ziyaret etmek için Barcelona’ya gittiğimde ve bu forumdan kendisine yazılan mesajları okuduğumda çok mutlu olmuştu. Önümüzde duran laptop üzerinden bir benzetme yaparak, kendisinin zaten şarjının olduğunu ancak, bu mesajlarla birlikte şarjının tekrar tam dolu seviyeye ulaştığını söylemişti. İlk geldiğinde İngilizce’yi bile minimum seviyede bilen Alba, kendisine iletilen mesajların olduğu çıktıları almış ve Türkçe öğrendiğinde tekrar okuyacağını söylemişti! 1-2 sezon Galatasaray’da oynayacak birisi o mesajları okuyacak kadar Türkçe öğrenmeyi düşünebilir mi? Alba’nın Galatasaray’da uzun yıllar kalma isteği ve hedefi bu basit örnekten de kolayca anlaşılmaktaydı. Galatasaray taraftarının kendisine yaptığı “Alba TORRES” (TORRENS değil) tezahüratı hakkında ne düşündüğünü sorduğumda “Beni kastettiklerini. Gerçekten inanılmazlar!” dedikten sonra “Sarı Kırmızı Şampiyon Cimbombom” ve “Rerere Rarara Gala Gala Cimbombom” diye eklemişti birden!
Sezon başında İstanbul’a döndü ve takımla çalışmalara başladı. Tabii dizi hala yeterince iyi değildi. Diğer yandan da Galatasaray’da kendisine güvenilmiyordu. Forma şansı için ocağa kadar bekledi. Antalya’da Fenerbahçe’yi 1 sayıyla yenerek kazandığımız Türkiye Kupası Finali’nde 06.01.2013 tarihinde, yani yaklaşık 1 yıl sonra ilk maçını oynayan bir oyuncu olarak verdiği katkı bence beklentinin üzerindeydi. Bir çok kişi Alba’nın her drive’ında dualar eder, soğuk terler dökerdik. O birkaç saniye bize birkaç dakika gibi gelirdi. Ama Alba, sanki sakatlıktan yeni çıkan kendisi değilmiş gibi korkusuzca oynuyordu. Yeteneklerini ortaya koyması için gereken mental desteği kendi içinde buluyor ve karakterinin ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha gösteriyordu herkese. O sezonun kalan birkaç aylık döneminde sıkça 5. yabancı olarak kadroya giremedi ancak, her geçen gün eski formuna yaklaşıyordu MVP Torrens.
Yazın Milli Takım ile sakatlık sonrası ilk ciddi sınavını verecekti. İlk maçta 30 sayı atarak başladı Avrupa Şampiyonası’na. Turnuvayı uzun süre en skorer isim olarak götürdü. İspanya’nın Avrupa Şampiyonu olduğu final maçında da en skorer isimdi. Sancho ve Alba arasındaki MVP yarışını Sancho kazanırken, tüm otoritelerin turnuvanın en iyi ikinci oyuncusu olduğu yönünde fikir birliğine vardığı Alba ise zaten turnuvanın en iyi 5’ine seçilmişti.
Bu dönemde biz hala Alba’dan kendisine kulüp bulmasını istiyor ve (rakamlar tamamen benim uydurmamdır) 500 bin alırken, 100 binlik bile oynamadığını, zamanında bu oyuncuyla 2 senelik sözleşme yapmanın ne kadar büyük hata olduğunu ve bu sebepten Alba’dan KURTULAMADIĞIMIZI söylüyorduk! Buna karşılık Alba, Galatasaray’ı seviyor, İstanbul’dan ayrılmak istemiyor ve oynamadan geçirdiği süreyi de düşünerek Galatasaray’a faydalı olmak için oynamak istiyordu.
Bu sezon ise her ne kadar yeni bir başlangıç olsa da, daha birkaç ay önce kendisine kulüp bulması istenen bir oyuncunun yerine koyun kendinizi. Herşey güllük gülistanlık ve takım namağlup devam ederken bir sorun yok gibi gözüküyordu. Mağlubiyetler başlayınca, özellikle de deplasmandaki Fenerbahçe mağlubiyeti sonrası hoşnutsuzluklar iyice ortaya çıkmaya başladı. Yine Alba’dan hoşnutsuzdu Galatasaray! Ankara’da Türkiye Kupası’nı Alba olmadan FB’yi yenerek kazanınca zaten Alba’nın gereksizliğini!!! ve Alba’sız da şampiyon olabileceğimizi anlamış olduk. Zaten Alba, ellerinde olsa takımda olmaması gereken bir oyuncuydu.
Neyse ki Alba’nın sözleşmesi devam ediyordu ve UMMC maçında da oynayacaktı. Müthiş bir giriş yaptığımız bu maçta yine en skorer ismimiz Alba olmuştu ve Dünyanın En İyisi olarak gösterilen Taurasi’yi maç boyunca gölgede bırakmıştı. Bu olağanüstü galibiyet aynı zamanda Türk rakibimiz ile oynayacağımız Euroleague Finali öncesi takımımıza ekstra bir motivasyon ve inanç da kazandırmıştı. Bize Euroleague Şampiyonluğunu kazandıran Alba değildi dendiğini de duydum. Alba yerine kim UMMC’ya 30 atacaktı ve Dee’yi gölgede bırakacaktı? Ama bana ve oylarıyla Alba’yı bir kez daha Euroleague MVP’si seçen otoritelere göre Alba UMMC’ya 29 atarak GALATASARAY’a EUROLEAGUE ŞAMPİYONLUĞU kazandırdı!
Sonra final serisi geldi. İlk maçı kazanmıştık ve bence kazananın çok büyük bir avantaj elde edeceği kritik bir 2. maç oynayacaktık. 2. maçta 3. çeyrek sonucunda 0 sayıdaydı Alba. Benim bir uğurum vardır, her ne kadar UMMC maçında hiç umudum olmadığı için yapmasam da, önemli maçlar öncesi erken kalkar ve güneş doğmadan önceki aydınlığı seyrederim çünkü bu doğa olayının adı Katalanca’da Alba’dır. İşin garibi bu uğurumu ilk defa final serisi 2. maçından önce Alba’ya söylemiştim ve “Bugün senin günün!” demiştim. Konsantrasyonunu bozduğum için pişmanlık içindeydim 3. çeyrek sonunda! Ama başa baş girilen 4. çeyrekte 9 sayı atarak bir anda farkı açmamızı sağladı ve maçı kopardı Alba!
Sonra final serisinin 5. maçı, yani Şampiyonun belli olacağı maç geldi çattı! Maçın hemen başında farkı açarken bu ilk dakikalarda en çok skor katkısını veren oyuncumuz yine Alba’ydı. Rakibimize tarihi bir fark atarak kazandığımız Şampiyonluk maçında en skorer isim 21 sayı ile Alba oldu. Maç sonu sahada sevinirken benden ricası arka planda taraftarların olduğu bir fotoğrafını çekmemdi! İstanbul’u, Galatasaray’ı, Galatasaray taraftarlarını çok sevmişti ve maalesef bu forma ile son maçını yapmıştı. Her fırsatta mükemmel bir sezon ile Galatasaray’dan ayrıldığını belirtiyor ve giderken arkasında 3 kupalı bir sezon bırakmanın mutluluğunu yaşıyordu.
Koyu harflerle yazdığım 3 önemli maçta da görüleceği üzere büyük maçların büyük oyuncusu, tam bir “Winner”. Her ne kadar kendisi kabul etmese de otoritelere göre Avrupa’nın en yetenekli ve en iyi oyuncusu. Kendisi bu tartışmasız gerçeği asla ama asla kabul etmeyecek kadar da mütevazi.
Bu sene bu takım 3 kulvarda Şampiyon oldu ama bu başarının asıl sebebi ne Ekrem Hoca’nın teknik bilgisi, ne de oyuncuların yetenekleriydi. Bu başarının asıl sebebi coachtan, ulaşım sorumlusuna kadar Tüm Takımın Karakteriydi. Ben şunu biliyorum ki, Alba giderken hiç kimse ile kötü ayrılmadı, hiç kimse de onu kötü olarak hatırlamayacak. Alba’nın seneye takımımızda olmayacak olmasından dolayı en büyük üzüntü de, basketbolu belki çok iyi ama karakteri çok daha iyi olan bir oyuncuyu kaybettiğimiz içindir.
Kulüp mü gönderdi, Alba mı gitti? Galatasaray Alba ile “KONUŞTU” İki tarafın kararı ile bu sonuç ortaya çıktı. Alba Galatasaray’ı hep çok sevdi ama Galatasaray Alba’yı ŞİMDİ seviyor! Galatasaray ve Alba için hayırlısı olsun. Bu yazıyı revize ettiğim şu dakikalarda (12.05.2014 10:45) UMMC, Alba’nın seneye Avrupa’nın en iyi takımında olacağını resmi olarak açıkladı. En iyi takım en iyi oyuncuyu, en iyi oyuncu da en iyi takımı hak ediyor! GRACIAS POR TODO SENORITA TORRENS…