Her şeyden önce, maçı izlemek, odaklanmak, sevinmek ya da üzülmek çok zordu. İki gün önce Ankara’da can pazarı yaşanmışken, o alçak katliamın üstüne maç heyecanını hiç yaşayamadım, yaşayamadık. Canımızdan can gitti, kahrolduk. O yüzden pek sağlıklı bir maç yazısı olmayacak belki… Yine de bir şeyler karalayacağım.
KSK’yı geçtikten sonra açık söylemek gerekirse Münih deplasmanında daha kora kor bir mücadele bekliyordum. Daha iyi savunma yapacağımızı umuyordum, beklentim hem B.Münih’in hem de bizim 70 ila 80 sayı arası bulacağı, maçın da yakın bir skorla biteceği yönündeydi ama neredeyse tüm maç boyunca savunmada felakettik. En basitinden, Savanovic gibi bir şutörü rahatsız edemememiz çok can sıkıcıydı. Green de Chuck Davis de bu kadar kolay sinmemelilerdi. Verdiğimiz hücum ribaundları, Savanovic’in üçlükleri, Bryant –ki faul problemine de erken sokmuştuk- ve Renfroe’nun bulduğu sayılar ilk yarıyı kabusa çevirdi bizim için. Öyle ki, Schilb’in son iki hücumda çıkardığı 6 sayı, skoru ancak 50-44’e getirebildi. Deplasmanda, oyuncularımızın kişisel beceriyle de olsa, 44 sayı bulmak iyiydi fakat, işin savunma ve karakter koyma kısmı büyük problemdi. Bu sezon bazı deplasmanlarda takımın savunma yapmak yasakmış gibi oynama hastalığı yine nüksetti. Kısalarımız kolay geçildi, forvetler silikti, Lasme hariç pota altını domine edebilen olmadı.
Üçüncü periyotta geri dönmüşken -ki yanlış hatırlamıyorsam Micov’dan ard arda üç tane üç sayılık isabet bulduk ve Bayern Münih’i ufak çaplı bir krize soktuk- Lasme’nin faul problemine girmesi kırılma anlarından biri oldu. Lasme’nin dördüncü faul kararında hakemler de “sağlam” saçmaladı. Hem basket faul yedik, hem Lasme dörtledi hem de stiliyle sumocuları andıran Bryant’ın dirseği Lasme’nin suratında patladı, yüzündeki kanama nedeniyle oyuna dönemedi Gabonlu pivotumuz. Bir pozisyonda, üç talihsizlik yaşadık! Green-Davis yan yana oynarken switch denedik bolca ama adam değişimi sonrası şutlara kalkmayan eller ve savunmadaki anlamsız sinmişliğimiz 10 sayılık farkı getirdi. Tabii 10 sayılık fark demişken, Sinan Güler’in maç boyu yaptığı yanlış şut tercihlerinin üstüne fast-break denemek isterken gerçekleştirdiği top kaybı tuz biber oldu, onu da atlamamak gerek… Tüm olumsuzluklara rağmen 5-6 sayı farkla bitirebileceğimiz maç 99-89 tamamlandı maalesef…
İstanbul’da senaryonun çok farklı gelişeceğini tahmin etmek zor değil. Abdi İpekçi dolduğunda, o atmosferin takımı nasıl ittiğini, rakibi nasıl sindirdiğini hepimiz biliyoruz. Ayrıca Abdi İpekçi’de hücumda topu çok iyi dolaştırdığımız, daha iyi hücum ettiğimiz, savunmada switchleri daha iyi yaptığımız, daha çok ribaund çektiğimiz gerçeği de var. Atmosfer takımı hem oynatıyor, hem savunma yaptırıyor, her oyuncu çok daha özverili oynuyor. Aynısını yaşayacağımıza inanıyorum, Ataman’ın da maç sonu söylediği gibi, içeride çoğu maçımızı çift haneli farklarla kazanıyoruz. Takım kesinlikle her şeyini verecektir yarı final için.
Tribün ve takım yeniden bütünleşirse yarı final uzak değil. Başarılar aslanlara.
Semih Nişancı