Regular Season’ı şapkadan fil çıkararak noktalarken bir çok problem de kapımızda bekliyordu. Giden oyuncular, verim alamadığımız oyuncular ve takımın eksik yönleri üzerine bütçe dahilinde rötüşlar yapmak elzemdi. Bütçe-ihtiyaç-oyuncu denkleminde böyle bir dönemde rakiplerden oyuncu koparmak hayli zorken bir şekilde Aleks Maric ve Justin Carter transferleriyle dönemi noktaladık. Peki eksik yönlerimiz ve bölgelerimiz neydi?
Regular Season dönemine ve geride bıraktığımız zaman dilimine bakarsak çok ciddi savunma kaynaklı sorunlarımız mevcuttu. Uzunlarımızın savunma zaafları, savunma kaynaklı oyuncular (Nathan Jawai – Ian Vougioukas) olmaması göz önündeki net bir sorundu. Ama savunma anlamındaki birincil sıkıntımız rakip guard ve uzunun pick&roll hücumunda başlıyordu. High pick’te tepede çok kolay yeniliyor ve rakip kısaya bir şeyler üretme yönlendirme anlamında geniş alanlar ve düşünme süresi kalıyordu. Tepede geçilince arkada eksik kalıyor ve bu gibi durumlarda genellikle 4 numaralardan yardım istiyorduk. Zoran Erceg’in sürekli dışarıdaki kendi adamına karşı 3 sayı savunmasında zaafiyet yaşamasının temel sebebi buydu. Ergin Ataman’ın savunma sistemine baktığımızda gömülmenin ve rakibi boş bırakmamanın anahtar nokta olduğunu görüyoruz; özellikle son yıllarda benzer savunma sistemleriyle yola çıkıyor Ergin Ataman. Tepede ve perdelerde kısa oyuncularımız kolay yenildiği için topun ardına geçsek de rakibe geniş bir alan kalıyor ve savunma sistemi sekteye uğruyordu. Rakip doğru yerleşimle rahat sayı bulabiliyordu -ki bu seviyelerde böyle bir sıkıntıyı avantaja dönüştürecek oyuncular mevcut Avrupa basketbolunda.
Sistemden uzaklaşıp birebir savunmaya geçersek, boyalı alan savunmasını Patric Young ile biraz sertleştirdiğimiz söylenebilir. Young’ın çabuk ayaklarını savunmada avantaja dönüştürüyoruz. Young bize daha rahat switch yapma imkanı sağlıyor ve rakibin tepe P&R oyunlarında ayak çabukluğuyla kısa oyuncunun hareket alanını biraz da olsa kısıtlıyor.
Kısalarda savunmacı olarak adlandırabileceğimiz, birebir de yenilmeyen oyuncumuz maalesef mevcut değil. Carlos Arroyo ve Sinan Güler ikilisini bu yıl daha çok izliyoruz ve bu iki kısamız da perdelere çok takılıyor. Sinan’ın savunma noktasında toplum bazında abartıldığını olduğu düşünüyorum. Savunma açısından P&R oyunlarında mesafeyi doğru ayarlayamadığını ve adamını çok kolay kaçırdığını düşünüyorum. Kollarını iyi kullanabiliyor olması savunma konusundaki en büyük artısı fakat oluşturduğu dezavantaj çok daha ciddi sıkıntıları doğuruyor. Hücum anlamındaki sıkıntılarımıza bakacak olursak deplasmanlarda özellikle sert baskılı savunmalara karşı zorlandığımız ortada. Top 16 ‘da sertlik dozajı bir üst seviye çıkıyor. Deplasmanlarda özellikle Arroyo’ya yapılan baskılı savunmalar sonrası organizasyonumuzun dağıldığı dakikalar çok fazlaydı. Arroyo’yu ve onun en büyük silahı olan P&R oyunlarını engellemek adına birebir de sertlik uyguluyorlar ve perdeler de show up ile Arroyo’yu potadan uzaklaştırıyorlardı. Bu gibi anlarda organizasyona katkı da bulunacak kısamızın özellikle ‘combo guard’ımızın olmayışı bizi düzen dışına itiyordu. Yani Arroyo’ya yardım edecek bir kısa, atletizmi ve savunması ön planda olan 2-3 oynayabilecek bir kısa daha ve yine savunmada geri adım atmayacak iyi bir P&R bitiricisi uzun eksiklerimizdi.
Yenilmez Armada’ya Takviye: Justin Carter
Eksiklerimiz ve transferlerimize bakarsak biraz idare ettik denilebilir ama mevcut duruma ve şartlara bakarsak olumlu geçirdik bu dönemi. Uzun transferinde bu bütçeyle biraz Maric’e mecbur kaldık denilebilir. Maric’in bir an evvel form tutmasını ve 12-15 dakika katkı vermesini bekliyoruz. Maric’in en büyük artısı pozisyon bilgisi ve yer tutuşu. Kısa transferinde ise önümüzde iki yol vardı; Arroyo’ya back up guard veya atlet 2-3 numara. Bence doğru seçimi yaptık, şu an için ana ihtiyacımız bu pozisyonlarda biraz daha esneklik, sertlik ve atletizm. Bu şekilde Arroyo bağımlılığımızdan kurtulamamış olduk belki de ama elimizde tüm noktaları kapatacak imkanlar mevcut değildi. Her fırsatta Euroleague hayali olduğunu söyleyen, transfer tamamlanmadan tweet atıp silen, kariyer basamaklarını kazıya kazıya çıkan Justin Carter günün en mutlusu olsa gerek. Tire’den, Uşak’tan Euroleague’e uzanan hikayesinde artık gözler daha fazla üzerinde, bunun bilincinde olarak mücadele etmek zorunda. Mücadelen kaçmayan, çevresi tarafından sevilen ve düzenli aile hayatıyla bilinen Carter’ın uyum sorunu yaşamasını beklemiyorum. Çok üst düzey bir savunmacı olduğu söylenemez. Carter’ın gelişiyle topa baskı ve birebir de yenilme sorunumuzu tamamıyla kaldırdığımız da söylenemez. Ama Carter buraya niçin geldiğinin farkında. Atletizmiyle ve sertliğiyle mutlaka katkı vermesini bekliyorum. Yıldız oyuncu konumundan rol oyuncusuna dönüşümde belirli sıkıntılar beliriyor bu tip oyuncularda; bu dönüşümü kısa sürede atlatabilirse mutlaka çok faydalı olacağını düşünüyorum. Beklentlileri doğru ayarlamak, böyle bir atmosferde ilk defa oynayacağını unutmamak gerekiyor. Vladimir Micov, Sinan Güler ve Martynas Pocius ile beraber 2-3 numaralı pozisyonları dolduracak. Toplu oyunda özellikle deplasmanlarda Arroyo üzerine baskı varken penetreleri ile alan açmasını ve skor üretmesini bekliyoruz. Gelabele’den ziyade top kontrolü biraz daha yüksek olan Justin Carter’ın gelmesi bence daha önemliydi. Rol oyuncusu modelinde yıllarca oynayıp tamamlayıcı oyuncu olan Gelabele belki biraz daha ne vereceği belli bir oyuncuydu ama düşüşte olan performansı, mental sorunları hep soru işaretiydi benim açımdan ve buralara gelmemesine sevindim diyebilirim.
Top 16 öncesi takviyeler rotasyon açısından, teknik açıdan yarar sağladığı gibi koça ve taraftarlara da psikolojik katkıda bulundu. Camianın motivasyonu Top 16 öncesi biraz daha yukarılarda. Artık transferleri konuşmaktan ziyade takıma destek olma vakti. Ölüm grubunda her maçımız çok zor geçecek. Cezamız bittiği anda Abdi İpekçi’yi cehenneme çevirmek hepimizin görevi. Bu şölenin içinde bulunmak ve keyif almak gerekiyor.
Şimdi mücadele zamanı !… Haydi Aslanlar !… Haydi Yenilmez Armada !