Işıl Alben

Bizler bir umutla iyi ya da kötü transferler beklerken bunlar bizim çok sevdiğimiz Işıl'ı küstürüyorlar.

Bıktık harbiden bıktık.1 sezonada minimum sıkıntıda başlayıp minimum sıkıntıyla bitirelim.

Futbol haricindeki branşlara yalandan değer verilmesinden bıktık.Sevdiğimiz isimlerin küstürülmesinden ve itibarsızlaştırılmasından bıktık.
 
Metin beye ek bire bir kaynağımdan şunu söyleyeyim. Kesinlikle bu yönetici grubu Işıl Alben'le devam etmek istemiyordu. Florya'dan (İmparator Fatih Terim) Işıl'ı bırakmamamız lazım diye haber gelince 1 milyona el sıkışılmıştı fakat gelinen süreçte yine dönüp dolaşıp bu rezilliği yaşattılar. Gerçekten söylenecek bir şey yok. Taraftarı sürekli yönlendirme yapıyorlar Mustafa Cengiz çok akıllı hamleler yapıyor kendi içinde ama maalesef burası GS. Kolay kolay yönlenmez kimse bunu yönetime gelince unutuyorlar :) ...


Oktay Mahmuti suçlu, Gomis suçlu, Işıl Alben suçlu ama yönetim çok masum :)

Ömer Yalçınkaya'nın bu tavırlarını Başkan'ın bilmediğini haberinin olmadığını sanmıyorum doğruysa vebali üzerine,bildiği halde zaten gönüllü olmadığı Basketbol şubesine gereken önemi vermiyor vermediği için bu sorunlu şahsın takımlarımız da iş yapan ve yapacak koç olsun oyuncu olsun önemli İnsanları ayrılmaya zorlayıp akılları sıra bir kaç sorun çıkarıyorlar,hem emellerine ulaşmayı hemde bu İnsanları camia nezdinde itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar,futbol konusunda gösterdikleri çabayı inkar edemeyiz ama şubeler konusun da mevcut yönetimin özbek yönetimiyle yarışıyor olmasını görmek çok sinir bozucu,işin içine yalanıda kattılar.*call me*
 
Armayı temsil eden bayrak sporcular çok kıymetlidir, kaybedince sadece bir sporcu kaybetmezsiniz geleceğe yara verirsiniz. Bugün kadın basketboluna başlayan çoğu kızın idolü Işıl Alben gibi olabilmektir. Işıl ile parayı yan yan koyacak duruma getirmek yönetimin çok büyük bir hatası ve ayıbıdır. Bu durumun ivedilikle düzeltilmesi gerekmektedir.

İki taraf durumla ilgili açıklama yaparsa ve birbirini suçlarsa da inanacağım kişi kesinlikle Işıl Alben'dir. Bu yönetimin söylediği yalanlar, sürekli başkalarını suçlamalar hiç bitmiyor çünkü.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Profilinden Galatasaray’ı sildi diyenlere profilime tekrar bakmayı tavsiye ediyorum. Silmiş olduğum herhangi bir paylaşımım yok. Ülkem ve benim için çok önemli olan Dünya Şampiyonası hazırlık süreci başlamış bulunmakta ve şuanda tüm konsantrasyonum Milli Takımda başarılı olmak.

Kulübümle ve şahsımla ilgili yazılanlara resmi bir açıklama yapılmadığı sürece lütfen inanmayın.

(via@isilalben10)
 
Işıl konusunda kariyeri boyunca performasını aşırı iyi bulmadım. Kariyerinin önemli bir bölümü Birsel'in gölgesinin altında geçse de Ekrem Hoca'dan sonra tablo tamamen tersine döndü. ama mevcut piyasanın durumuna ve Işıl'ın sadece saha içi değil saha dışında da bu kulübe pozitif etki ettiğini düşünürsek bir orta yol bulunacağına inanıyorum.

Kursk'a gittiği yıl bile Galatasaray'a dair hiçbir şeyi silmemişti profilinden. İsimlerden ziyade yönetimin ciddi bir iletişim problemi olduğu bir gerçek. Medyadaki maşaları aracılığıyla problemin paraymış olarak gösterilmesi hoş değil. Bir oyuncu para yüzünden kalmak istemeyebilir, daha iyi bir teklif aldıysa gitmek de isteyebilir. Ama Kursk'a gideceği zaman bile maddi olarak daha düşük bir teklifi kabul ederdi Işıl. O yıl yönetimimizin Mart ayında oyunculara "kendinize kulüp bulun" demesine rağmen gelen Euroelague şampiyonluğu da ayrı bir konu.
 
Sakinleşemeyeceğim, belki de objektif olamayacağım bir konu olduğu için yazmak istemiyorum. Zaten böyle günlerde benim gibilere pek sıra gelmiyor...

Şu an için sadece şunu yazmadan geçemeyeceğim. Bu süreci onun bunun maşası üç kuruşluk twitter fenomenlerinden ya da "benim duyduğum" diye başlayan yazılardan değil kulübün resmi açıklamasından, en azından bir yöneticinin kendi açıklamasından öğrenmemiz gerekiyor. Oktay Mahmuti için Galatasaraylı değildi indirim yapmadı dediniz, camianın önüne attınız. Işıl için de mi Galatasaraylı değil diyeceksiniz?

Yediğiniz boku üstlenecek kadarcık bile yüreğiniz yoksa yöneticilik falan yapmayın...

İşyerinde apar topar yazmıştım bunu. En azından yazı yazabilecek kadar sakinleştiğim için klavye başına geçiyorum... Yine de ağır olursa özür dilerim peşinen...
Bu mesaj hakkında iki arkadaşımız atışmış. Oktay Mahmuti konusu Galatasaray Basketbolunu yakınen takip eden kişilerin olduğu bu formda bile tartışmalara sebep olabiliyor. Şubeyi çok takip etmeyen kamuoyunda yaratılan algı kuşkuşuz bu cümle üzerinden. Eleştirdiğimiz, canımızı yakan kısmı da zaten o. Böyle polemikler ve kırgınlıklar yaşanmadan güzelce veda edilebilirdi. Bu algıyı yaptıran, yaptırmasa bile meydan bırakan net şekilde Mustafa Cengiz yönetimi. Kimin gelip gittiğinden daha önemli olması gereken bu konuda sürekli hata yapan bir zihniyet var.

Işıl konusunda da yaşananlar ortada. Onun bunun maşası üç kuruşluk twitter fenomenleri bir kenara, hayatı boyunca basketbolun "b"sinden bahsetmemiş olan kaşarlanmış futbol yazarları bile konuya müdahil olup "ya tutarsa" diyerek birkaç tık alma peşinde olta sallıyorlar. Kulüpten başka herkes ama herkes konuşuyor. Bu da müthiş bir bilgi kirliliğine yol açıyor. Üstelik bu konuda kulüp Mahmuti konusundan daha kabahatli. Işıl ile kulüp ve bizler arasındaki bağı da bir kenara bıraktım. Sezon bitiminde sözleşmesi sona ermişti. Aradan geçen 3 ayda bu sorunun halledilmesi gerekirdi. Hiçbir sporcunun bonservisi 3 ay boyunca müzakere edilecek bir konu değil. Senin bütçen bellidir, sporcunun talep ettiği para bellidir. İki bilemedin üç görüşmede kapanır bu konu.

Üstelik fesih bedeli vb. gibi bir zorunluluğun da yok. Sebebi maddi olur, idari olur hatta keyfi bile olabilir hiç farketmez, nasılsa Galatasaray alıştırdı kendisini takip edenleri böyle şeylere... Dersin ki durumumuz bu kusura bakma... En azından sporcu da kendi yolunu rahat çizer. Ağustos'a geldik artık. Olayın konuşulduğu gibi olduğunu varsayıyorum. Milli takım kampları başlayacak, Ekim ayında turnuva dönüşü lig hazırlıkları falan başlayacak. Bu işleri ne ara halledecek muamma... Manevi yönden olsun insanın efsane sporcusuna biraz saygısı olur, o da yok...

Asıl sorun şu ki her ne sebeple olsun Işıl'ın isminin üstünü çizse bile o tercihinin bedelini ödemeye afbuyur götü yemeyen karakterde bir yönetim var. Kariyeri boyunca defalarca indirim yapmış bir sporcuyu bile paragöz diye damgalatmaktan çekinmeyecek kadar acz içindeler. Tasarruf, küçülme hatta ekstrem olsa da şube kapatma bile bi yerde kabul edilebilir ama bu davranış biçimi asla...

Onu da geçtim, geldik Ağustos ayına. Tasarruftan, bütçe indiriminden falan bahsediyor yönetim. Tasarruf yapmak istiyorsan fiyat/performans oranı azami oyunculara yönelmek zorundasın. O oyuncuların hepsi takım bulduktan sonra transfere girişsen ya yetersiz olduğu için düşük fiyatlı oyuncuları dolduracaksın, ya da geçen yaz son anda süpriz bir şekilde son gücünle transfer edip sezonun üçte ikisinde sahaya çıkaramadığın Allie Quigley ayarında bir yıldız süpriz yaşayıp da boşta kalsın diye bekleyeceksin... O da artık seni parmağında oynatıp duracak...

Tabi bir de 11 senedir tartışılmaya doyulmayan bu Işıl iyi mi kötü mü konusu ve Birsel ile karşılaştırılmaları olayı var.

Bu konuda temel problem şu, biz beğenmek ve sevmeyi birbiriyle karıştırıyoruz. Bunlar biribirinden bağımsız şeyler aslında. Beğenip beğenmeme tartışılabilir olsa da sevmek ya da sevmemek tartışılabilecek bir konu değil...

Işıl ve Birsel Türk kadın basketbolunun son 13-14 yılına damga vurdular mevki itibarı ile. Aynı dönemlerde boy göstermeye başlamaları ve aynı sezonda birinin Fenerbahçe diğerinin Galatasaray'a transfer olması bu rekabeti biraz daha körüklendiren bir konu oldu, en azından taraftar gözünde. Milli takımda da Nilay ve Esmeral'den bayrağı devraldılar zaman içinde, gerçi Nilay hala daha devam ediyor o da ayrı bir maşallah konusu ya...

Her rekabette olduğu gibi bu rekabette de herkesin bir tarafı oldu. Işıl diyebilen Fenerliler ya da Birsel diyebilen Galatasaraylılar da oldu. Hala daha olmaya devam ediyordur. Bu rekabetlerin en çekilmez tarafı da herkesin kendi tuttuğunu yüceltip karşısındakini ikna edebilme çabasıdır. Sanki karşısındaki he derse rekabetin iki tarafı da bir an duraksayıp "öyle valla ya" diyecekmiş gibi gelir...

Işıl'ın basketbolunu beğenmeyen, yerden yere vuran, işin aksi tarafı tepki çektikçe daha da inada bindiren hatta "o parayla bunu bunu alırdık" diyen bir kitle var camia içinde. Ezelden beri bu böyle oldu... Dediğim gibi bu biraz da tercih ve beklenti meselesi. Mutlu etmese de doğal bir durum...

Işıl her zaman Birsel'in gölgesinde kaldı lafı bence biraz da bu ekolün yansıması. Belki tartışılır olsa da çok vicdansız bir cümle.

Işıl-Birsel rekabetini bence 3 döneme ayırmak mümkün: 2007-2009, 2009-2012, 2012-günümüz...

2007-2009 arası bence rekabetin en zirve yaptığı dönemdi. Birsel'in şutunun net bir şekilde Işıl'dan iyi olduğu dönemlerdi. O dönemlerde Işıl da deliler gibi turnike kovalıyordu ki neredeyse şut sokmadan çift haneleri görebiliyordu. Asist konusunda ikisi de iyiydi. Savunmada Birsel şimdikine göre gayet daha istekliydi. Birsel Esmeral gibi oyun kurucuyla yedekleşe oynarken Işıl hemen her maç çıkmadan 40 dakika oynamak zorunda kalıyordu. İlk sezon bir maçı son topta kaybettiğimiz seriyi 3-2 kaybederek Fenerbahçe'ye kaptırdık. Ertesi sezon yarı finalde 4. maçta, hem de hayatının en iyi basketbollarından birini oynayıp kaldırdığı her topu soktuğu bir gecede Işıl sakatlandı.

2009-2012 arası dönemin ilk 1.5 yılını sakat geçirdi Işıl. Bu dönemde Birsel yavaş yavaş Esmeral'den bayrağı devraldı. Formu günden güne artan Nevriye ile birlikte müthiş bir uyum ve formül yakaladılar. Birsel>Işıl algısını yaratan asıl dönem de aslında bu dönemdir. Önce ağır sakatlıklar yaşayan, bir dönem neredeyse yürümeyi unutan, sonradan anlattığı üzere basketbolu bırakma noktasına gelen Işıl sakatlık sonrası eski günlerine yavaş yavaş yol aldığı dönemde 2012 Londra Olimpiyatlarında Türk Milli takımı ile yer almayı başararak kendince bir tarih yazmayı başardı. Yine de o ürkekliğini atabimesi doğal olarak uzun bir dönemi aldı. Güvensiz geçirip asist olarak da standartlarının altına düşmeye başladı.

2012 yazında ise bu sefer Birsel tarafında önemli bir kırılma noktası oldu. Nevriye Fenerbahçe'den Galatasaray'a geçti. Hem Fenerbahçe hem de Birsel yıllardır alıştığı Nevriye rahatlığından bir anda sıyrılınca bir bocalama dönemine girdi. Işıl ise o kötü günlerin etkilerini silmeye devam etti. Hem Nevriye hem de Alba sakatlıktan sağlam ve aç bir şekilde dönünce, üzerine bir de Sancho Lyttle faktörü eklenince 2013-2014'te nirvanaya ulaştı. Birsel'li Fenerbahçe'ye karşı hem Euroleague hem Türkiye Ligi hem de Türkiye kupasını kaldırdı. Bir sene öncesine kadar sorulsa Birsel diyecek olan Galatasaraylıların yerini Işıl diyecek Fenerbahçeliler almıştı...

Sonrasında malum transfer gerçekleşince 2014-2015 sezonunda sadece Euroleague F4'te karşı karşıya geldiler. Orda da bronz madalyayı Kursk ve Işıl kazandı.

2015'ten günümüze kadar süreç aslında farklı bir boyutta bile incelenebilir. Rusya'da farklı bir rol ve konumda oynayan Işıl Türkiye'ye döndüğünde son 2 sezonda oynadığı kadrolardan çok daha zayıf bir kadro buldu. Kariyerinin son sezonunu oynayan sakat bir Nevriye, dengesiz Jelena, Bahar Çağlar ve Jewell Loyd'dan ibaret bir takımla yine de Euroleague'de çeyrek görmeyi başardı. Işıl hala 30+ dakikalarda süre alırken Birsel yavaş yavaş 25 dakika civarına inmeye başlamıştı. 2016 Rio'da ikisi yine Türkiye adına beraber mücadele ettiler. Ayşe Cora, Olcay Çakır hatta Pelin Bilgiç'in katılımıyla bir kısa rotasyonu oluştuysa da Işıl'ın Birsel'den daha fazla rol aldığını söylemek yanlış olmaz...

Son 2 sezona gelirsek Fenerbahçe YDÜ ile girdiği rekabette hayatta kalabilmek için her pozisyonda çok iyi oyuncuları olan bir kadro kurdu. Birsel hala daha takımın kaptanı olsa da Ayşe ve Pelin'in gün geçtikçe rol çalmaya başladığı gerçek. Sahada olduğu dönemde özellikle asist anlamında bazı maçlarda iyi işler yapsa da enerji anlamında çok birşey katamadığı bir gerçek. Özellikle geçtiğimiz sezon Quigley ve Epoupa'nın varlığında hatta sakatlanmasalardı Ayşegül ve Jefferson'u da sayarsak ilk defa bol alternatifli bir sezon geçirecekti Işıl. Yine de sakatlığı dışındaki dönemde Epoupa'ya rağmen 30 dakikalarda devam etti. Üstelik neredeyse her atakta önce benche doğru bir gidip hocadan taktiği alıp sonra da seti bağıra çağıra anlatıp uygulatmak gibi bir görev tanımı oldu bu sezon. Son 2 yılda fizik olarak çok çok güçlendi, hem kadın hem de beyaz olmasına rağmen hatırı sayılır bir adale kazanımı yaşadı. Asist konusunda belli bir sayının altına kolay kolay düşmüyor. Şut konusunda hala çok iyi olmasa da gününü bulduğu zaman 5/5 üçlük falan atıp en azılı savunucularını bile şaşırttığı nice maçlar yaşadık bu sezon. Ki bu aslında Rusya günlerinin en büyük kazanımı. Sakatlık sonrası, o ilk zamanlardaki delicesine penetreleri azalarak bitti belki ama kariyerinin ilk zamanlarını bilenler için bu seviyede şut yüzdesi bile mükemmel. Savunmada hala daha yabana atılamayacak etkinliği var, özellikle oyunun belli dönemlerinde karşısındaki rakibi de gözü kesiyorsa rakibini çok kolay bezdirebiliyor...

Artık bu şu anda kimin daha üstte olduğunu net bir ölçeğe koyabilmek kolay değil...

İkisi için de geçerli olan bir durum var. Hem ligin doğası hem de takımları gereği her zaman çok iyi shooting guardlar ile oynadılar. Özellikle şut yüzdesi bakımından süreki bu isimlerle karşılaştırıldılar. Bu bakımdan dolayı her iki takım taraftarının da kendi oyuncusunu yetersiz görmesi kaçınılmaz oldu bir yerde. Yine de çok büyük isimlerin gelip geçtiği Türkiye Ligi'nde Courtney Vandersloot'u bir kenara koyarsak ikisinden daha etkili yabancı bir safkan point guard gelmediği aşikar. Alttan genel nesilden Ayşe Cora ve Olcay Çakır var. Ayşe Fenerbahçe ile sözleşme yenilediğine göre geriye bir tek Olcay kalıyor yerli olarak. Onun da yetenekleri olsa da "oldum" diyebilmek ve dedirtmek için bir takımda bir sezonu ilk alternatif olarak geçirmesi gerekiyor artık...

Değer-değmez konusunu ben bilmem. Aslında basketboldan da çok anlamam salonları bok eden futbol seyircisi olarak. Sağdan soldan okuduğumuzla caka satıyoruz başka bişey değil...

Uzun yazı yazmak da zor ya sonuna gelene kadar başını unutuyorsun hedefi kaçırıyorsun....

Sanırım Işıl hakkında bundan daha objektif bir yazı yazamazdım :)
 
Son düzenleme:
Işıl 2014'e kadar bariz bir şekilde Birsel'in gerisindeydi. Tabii bu dönemde ağır sakatlıklar da yaşadı, kendine güveni azaldı. 3 kupalı sezon ve ondan sonra önüne geçti bariz bir şekilde. Şu an Birsel bitik durumda, Işıl da çok iyi değil belki ama ona nazaran daha formda. Genel olarak baktığımız zaman ikisinin de profilleri farklı. Mesela Işıl savunma anlamında daha iyi özellikle top çalma konusunda. Belki de bu alanda Avrupa'nın en iyisi. Ama hücum olarak baktığımız zaman Birsel oyun içinde daha fazla sorumluluk alıyor. Işıl'ın hücum repertuarı o kadar geniş değil, zaten bu da onda olsaydı WNBA'e giderdi herhalde.
 
Bir kadın basketbolcu fiziğine bakmadan sahada kendisinin en iyisini vererek herşeyi yapıyorsa, takımını ayakta tutmak için sürekli uyarılarda bulunmaktan kaçınmıyorsa, sorumluluk alıyor ve skora bakmadan neredeyse hiç geri adım atmıyorsa, fanatik bir taraftar gibi kulübüne bağlıysa, Atatürk'ün sporcu tarifine uyan en önemli ve başarılı türk sporcu ise herzaman saygı duyulması ve sadece görüldüğü yerde alkışlanması gerekir. Işıl Alben iyiki varsın. İyiki Galatasaraylısın. Ayrıca gelecekte sporcu olmalarını arzu ettiğim çocuklarıma örnek gösterdiğim tek türk sporcusun.
 
Kadın Basketbol'u en sevdiğim spor, yaklaşık 17 yıldır yakından izliyorum, iki oyuncuyuda Fenerbahçe ve Galatasaray'a gelmeden izlemişliğim var, Işıl Alben 2009 yılında sakatlandığı yarı final (Fenerbahçe maçında muazzam oynarken) maçına kadar zaten Birsel'den daha iyiydi, isatatistik olarakda önündeydi. (Geçmiş dönem istatistiklerine ulaşmak zor ama bulursam onlarıda paylaşacam). Cem Akdağ'lı beş kişiyle finalde şampiyonluğu çalınan Galatasaray'ı kısalarda Işıl taşıyorken, Fenerbahçe'yi Pondexter taşıyordu, Birsel değil. Sakatlık süresi ve Ceyhun hocanın saçma sapan antrenörlük performansı döneminde Birsel ön plana çıktı. Ki zaten Ekrem Memnun geldikden sonra hangisinin daha iyi olduğu ortaya çıktı.

Birsel'in Işıl'a göre en büyük şansı sakatlanmaması ve her zaman daha iyi kadroların içinde yer almasıydı, buna rağmen Işıl kaptan olarak 3 Avrupa şampiyonluğu gördü, hepsinde 40 dakika sahada kalarak, ya Birsel?

Savunma olarak Işıl ile Birsel kıyaslanamaz zaten, Işıl Avrupa'da kadın basketbolunun gördüğü en iyi savunmacı kısalardan biri. Hücumda Birsel'in Işıl'dan iyi olan tek yanı şutu. Genel anlamda Işıl her zaman daha iyi, daha komple basketbolcu oldu, en önemlisi Işıl winner, Birsel loser, istatistiklerde ortada.

lZZRaB.png



LDDX2G.png
 
Son düzenleme:
Işıl'la basketbol şubesinin o zamanki yetkilileri arasında, Işıl'ın Kursk'a gitmesi öncesinde de buna benzer transfer kaynaklı anlaşmazlıklar baş göstermiş ve Işıl'ın 1 senelik ayrılığına mal olmuştu. Ancak o zaman, hatırladığım kadarıyla, daha dürüst davranılmış, Işıl da dahil oyunculara kendilerine kulüp bulmaları çok önceden söylenmişti. Yani, kartlar daha açık oynanmıştı. Bugünkü anlaşmazlıkta ise, anladığım kadarıyla, yönetimce; bir oyalama, bir zaman kazanma, bir tepki ölçme, belki de muhatap oyuncuya zaman kaybettirerek alacağı alternatif kararların azalmasına ve daralmasına neden olup, oyuncuyu "ya bu fiyata imza atarsın, ya da gidersin" seçimine zorlama taktiği mi güdülüyor acaba?!.. Bu soruların yanıtını, Işıl ve Yönetim resmi bir açıklama yapmadan bulmak çok zor olsa da, ortadaki tablo ve birazcık akıl, neyin ne olduğu hakkında fikir veriyor. Ancak, olayın Galatasaray seyircisini son derece üzdüğünü söyleyebilirim. Ve eğer, ilgili açıklamalardan sonra da, vicdanlar Işıl'dan yana tavır alırsa, kendi adıma konuşmak gerekirse; bu yazdıklarım sadece ısınma turu anlamına gelir, söyleyeyim!.. "BİR KULÜBÜ BÜYÜK YAPAN, ÖNCELİKLE SEMBOL OLMUŞ SPORCULARIDIR"...!!! İnanmayan kendi kulübü de dahil, bütün büyük olma sıfatını hak etmiş diğer kulüplerin tarihine bakabilir... Yardımcı olması için şu örnekleri verebilirim: "Baba Hakkı", "Ordinaryüs Lefter", "Taçsız Kral Metin Oktay"... (Özellikle, isimlerinin önlerindeki lakapların nasıl hak edildiklerini düşünmelerini isterim, çok sevgili yönetimimizden)
 
Son düzenleme:
Işıl'la basketbol şubesinin o zamanki yetkilileri arasında, Işıl'ın Kursk'a gitmesi öncesinde de buna benzer transfer kaynaklı anlaşmazlıklar baş göstermiş ve Işıl'ın 1 senelik ayrılığına mal olmuştu. Ancak o zaman, hatırladığım kadarıyla, daha dürüst davranılmış, Işıl da dahil oyunculara kendilerine kulüp bulmaları çok önceden söylenmişti. Yani, kartlar daha açık oynanmıştı. Bugünkü anlaşmazlıkta ise, anladığım kadarıyla, yönetimce; bir oyalama, bir zaman kazanma, bir tepki ölçme, belki de muhatap oyuncuya zaman kaybettirerek alacağı alternatif kararların azalmasına ve daralmasına neden olup, oyuncuyu "ya bu fiyata imza atarsın, ya da gidersin" seçimine zorlama taktiği mi güdülüyor acaba?!.. Bu soruların yanıtını, Işıl ve Yönetim resmi bir açıklama yapmadan bulmak çok zor olsa da, ortadaki tablo ve birazcık akıl, neyin ne olduğu hakkında fikir veriyor. Ancak, olayın Galatasaray seyircisini son derece üzdüğünü söyleyebilirim. Ve eğer, ilgili açıklamalardan sonra da, vicdanlar Işıl'dan yana tavır alırsa, kendi adıma konuşmak gerekirse; bu yazdıklarım sadece ısınma turu anlamına gelir, söyleyeyim!.. "BİR KULÜBÜ BÜYÜK YAPAN, ÖNCELİKLE SEMBOL OLMUŞ SPORCULARIDIR"...!!! İnanmayan kendi kulübü de dahil, bütün büyük olma sıfatını hak etmiş diğer kulüplerin tarihine bakabilir... Yardımcı olması için şu örnekleri verebilirim: "Baba Hakkı", "Ordinaryüs Lefter", "Taçsız Kral Metin Oktay"... (Özellikle, isimlerinin önlerindeki lakapların nasıl hak edildiklerini düşünmelerini isterim, çok saygılı yönetimimizden)

O günde bugün yapılan yapıldı. Final Four öncesi tüm anlaşma beklentilerine rağmen Işıl bekletildi ve o da mecburen Kursk'la anlaştı ki o'nun için iyi oldu. Keşke kalsaydı orada kafayı dinlerdi huzur içinde yaşardı.
 
İşin basketbol tarafını yazmışsınız ama benim için daha önemli olan noktalar var. İnsanlar bana soruyor neden Işıl'ı bu kadar korumaya çalışıyorsun diye. Çünkü biliyorum ki Işıl da Galatasaray'ı korumaya çalışıyor elinden geldiğince. Biz nasıl Galatasaray'ı savunuyorsak o da bizim gibi içerde yapmaya çalışıyor bunu. Ve bu kulüpte şu anda bunu yapan tek tük insandan biri belki de. Bilirim ki Işıl bir şey istiyorsa asla kendi için istemiyordur, Galatasaray için istiyordur. Bu benim için iyi bir sporcu olmaktan daha kutsal bir şeydir. Benim için Galatasaray Fatih Terim'dir, Işıl Alben'dir. Fatih Terim'e geçen sezon denk geldiğimde şunu söylemiştim; "Hocam şampiyon olamayacaksak bile sizinle olmayalım canınız sağ olsun." Aynı şeyi Işıl için de söylerim.

Marina Maljkovic ile hiç bir muhabbetim yok. En fazla gördüğüm zaman "Hi coach" der geçerim. Venedik'de kupayı aldıktan sonra asansörde karşılaştık ve bana tek bir cümle söyledi; "Bu kupayı Işıl sayesinde aldık". Bunu söylerken tabiki de final maçında yaptığı 12 asistten yada kritik anda kaldırıp orta sahaya yakın yerden soktuğu üçlükten bahsetmiyordu. Karakterinden, liderliğinden ve Galatasaray'a sahip çıkmasından bahsediyordu. Zaten bu yüzdendir ki, Fenerbahçe bu sene Avrupa'dan elendiğinde Didem Akın "Işıl bizde olsaydı her şey çok farklı olurdu" diye söyleniyordu ve daha önce defalarca olduğu gibi ertesi gün anında kapısı çalındı Işıl'ın. Ve yine her zaman olduğu gibi görüşme bile olmadı. Aynı şekilde Ekrem hocanın da bir lafını hiç unutmam; "Savaşa gitsem yanıma ilk Işıl'ı alırım."

Galatasaray Işıl için fedakarlık yapmıştır, sakat olarak geçirdiği yaklaşık 2 sene boyunca sabırlı bir şekilde beklemiştir. Sonrasında da Işıl bunun karşılığını da fazlasıyla vermiştir. Her transfer döneminde çok daha fazla teklifler olmasına rağmen piyasasının çok altında Galatasaray ile imzalamıştır. İstenen indirim taleplerine hep olumlu yaklaşmıştır. Işıl ile Birsel'i kıyaslıyorsunuz ama maddiyat olarak baktığınız zaman Birsel bütün kariyeri boyunca Işıl'dan ortalama iki katı fazla kazanmış ve hep daha iyi oyuncularla beraber oynamıştır. Üstelik Euroleague şampiyonu Işıl olmasına rağmen.

Gelinen noktada Işıl ve para kelimesini yan yana getirmek, çok para alıyor bunu hak etmiyor demek bana görü büyük bir hakarettir. Kariyeri boyunca para konusu yapmamış bir sporcu için siz kim oluyorsunuz da bu lafları ediyorsunuz? 2014'de Fenerbahçe'yi rezil ederek kazandığımız Euroleague Şampiyonluğu sonrası "Al kızım boş mukavele, basketbolu bırakana kadar bütün sözleşmelerine ne istersen sen yaz bitsin bu iş" denmesi gerekirken şu anda bunların konuşulması bile çok büyük bir ayıptır.

Ben artık Işıl'ın burada kalmasını istemiyorum. Çünkü burası ne olduğunu bilmeyen, cahil insanlar dolu. Aptalca konuşmalar, davranışlar. Git kızım adam gibi paranı kazan, sorunlarla uğraşmadan kafan rahat bir şekilde basketbolunu oyna. Belki o zaman değerini anlarlar senin.
 
Son düzenleme:
Önder abim gerekeni yazmış söyleyecek bir şey yok. Maalesef devam etmesi zor... Etse bile bu yönetici ekibi yollamak lazım. Ömer Cansever ve Recevik net olarak Işıl'ı istemiyorlardı. Bunu herkes biliyor. Topsakal'dan kaçarken bu insanlara tutunduğumuz için hem kahroluyorum hem de üzgünüm...
 
Mart-Nisan ayında "kendinize kulüp bulun" diye dağıtılan takım Euroleague'de şampiyon oldu. Ondan sonra yönetimin vizyonu sayesinde Euroleague şampiyonu olduk dendi. Kimse bilmiyor ki o yönetim bu takımı dağıtmak için neler yaptı da Ekrem Hoca onlara rağmen bu takımı şampiyon yaptı.

Cengiz'i dürüst bir adam olarak düşünüp destek olmuştum. Başarılı/başarısızdan ziyade Mahmuti ve Işıl konusunda oyuncuları direkt olarak taraftarın önüne atmasını yakıştıramadım. ve bu tavrının da düzeleceğine inanmıyorum. Her şeyin altından Cansever ve Yalçınkaya'nın çıktığı bir ortamda bunlarla çalışmaya devam etmek bu taraftara ihanettir.
 
Galatasaray ismi,gelenegi,genleri ne kadar büyük ki her seferinde mezara gömülüp üstüne beton atılmasına rağmen o mezarın içinden bir umut fizili yeşilleniyor hepimize umut oluyor.Branş fark etmeksizin kendimi bildim bile parasızlık,yönetimsiz,hocasız ve sürekli bir kaos ortamından ne yapıyor ediyor bu Galatasaray kimsenin şans tanimadiği artik toparlanamazlar denilen ortamlarda bi bakmisınız namaglup rakini yenip kupa alıyor bir bakıyorsun ezili rakibinin sahasında şampiyon oluyor.Başkansız hocasız dagılir denilen takım şampiyon olur.Ve hala şu koca Galatasaray'ın potansiyeline,ismine, büyüklüğüne yakısır yönetimler bir türlü oluşturulamıyor.Şikayet duymaktan bıktık.Futbol takımınin bile hala sırt kol sponsorlukları boş,gögüs sponsorunun çapı belli.Ama sosyal medyayı dünyada en cok kullanan 5. klup diyorsunuz,En cok forma satan ilk 15 klupten biri diyorsunuz ama bu takımı bir adım ileri göturmek icin bisey yapmiyorsunuz.İnsan gerçekten hayret ediyor..
 
Işıl kafayı mı yedin hala bu takımda kalıp kendine eziyet edeceksin? Bu utanmazlar ilk kötü oynadığın maçtan sonra yanlarına bazı karaktersiz taraftarları da alıp para istemesini biliyor ama top oynamıyor diyecekler bilmiyor musun?
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Üst