• Sitemiz şuan güncelleme aşamasındadır, karşılaşabileceğiniz teknik sorunlar için şimdiden özür dileriz.

Babam ve Oğlum (2005)

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan Burak Barut
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
  • Okuma süresi: 2:11
Puanları 0
Çözümler 0
Katılım
13 May 2005
Mesajlar
8,169
Tepkime puanı
134
@Burak Barut
9064.jpg


1980 darbesinde annesini kaybeden küçük Deniz (babası o dönemde bir çok erkek çocuğa verilen ismi koymuş) yedi yıl sonra hiç görmediği dedesinin Ege?deki çiftliğine doğru bir yolculuğa çıkar. Deniz?in dedesini hiç görmemesinin nedeni dedesiyle babasının yıllardır küs oluşudur. Hüseyin Efendi (Çetin Tekindor) okumaya diye gönderdiği oğlunun politik olaylara karıştığını öğrenince onu evlatlıktan silmiştir çünkü. Sadık?ın her şeye rağmen baba evine geri dönüşünün nedeni Deniz?den ayrılmak zorunda oluşudur; küçük oğlunu babasına emanet edecektir. Kelimenin tam anlamıyla Deniz bu çiftlikte hafif tatlı kaçık bir ailenin ortasında bulur kendini. Evin yanaşmaları, küs teyze (Şerif Sezer), traktör kullanan ve telsizle konuşan müthiş bir babaanne (Hümeyra), bileğinden boğazına kadar bilezikle dolaşan gelin Hanife (Binnur Kaya) ve saf bir amca (Yetkin Dikinciler). Düşünsenize hepsi bağırarak ve hep bir ağızdan konuşuyor. Sadık, uğruna savaştığı bir Türkiye?ye ve terk ettiği sevgilisiyle ve kendiyle kasabada yüzleşirken; çocuk, dedesinin ve babasının arasındaki tüm buzları eritecektir.


Yönetmen=Çağan Irmak
Senaryo=Çağan Irmak

Oyuncular;

Ege Tanman=Deniz
Fikret Kuşkan=Sadık
Çetin Tekindor=Hüseyin Efendi
Yetkin Dikinciler=Salim.


İlerleyen Türk Sinemasının son yıllardaki en mükemmel filmlerinden biri.Hiç bitmesin istedim saatlerce sürse izleyebilirdim.Özellikle film makinesinde çoçuk babasının küçüklüğünü gördüğünde baba deyişinde artık neredeydim bilmiyorum ve ne haldeydim kelimelere dökemedim boğazımda düğümlendi.


İnsanlar Büyüdükçe Hayalleri Küçülür bu filmde unutmayacağım en büyük ders bu olacak.


Küçük arkadaşımızın adı Ege Tanman umarım büyüyünce hayalleri küçülmesine rağmen oyunu ve oyunculuk yönü hep büyür.

9936.jpg


Şahsi Puanım 9.7/10
Imbd Puanı 8.9/10

Benim kırdığım 0.3 puanın sebebine gelince.Çağan Irmak'tan biraz daha farklı şeyler bekliyorum sürekli darbe yıllarına yönelik filmler ve diziler yapıyor böyle güzel bir filmi senaryoyu siyaset içine çekmek ya da siyasetten yola çıkarak yazmak eh işte dedirtti bana.

Büyük olasılıkla çoğu kişi izlemiştir fakat izlemeyenlere şiddetle tavsiye edilir...

İyi Seyirler.
 
Re: Babam ve Oğlum(2005)

Tek kelimeyle muhteşem bir yapıt...

Baba, insanlar büyüdükçe hayalleri küçülür mü?
 
Re: Babam ve Oğlum(2005)

Birkaç sahnesi ve diyalogları dışında fazla birşey bulamadığım, tahminen insanların beni "sen ne duygusuz adamsın" diye suçlayabilecekleri, zaman zaman insanın içine dokunan sahneleri olsada "kim ne kadar ağlayabiliyor" testi niyetine ağızdan ağıza dolaştığı için fazla haz etmediğim bir filmdir. Ama izlenmesi gerekir o ayrı :)

Benden 7 puan
 
Mesaj verme kaygısıyla çekilmeye başlanıp sonrasında ağlatma duvarına döndürülen bir yapım bence. Dede bitirmişti beni kim ne derse desin.
 
Hayatımda izleyip de en cok begendiğim filmlerden biri. Çok fazla sinema izleme ve eleştirme gibi huylarım olmasa da bu film için bikaç bişey yazmak istedim. En son geçenlerde izleyip yine duygu seline boğulmuştum :)
 
Semih Bey duygu seli deyince aklıma geldi...

Adana´dan dönerken otobüste Babam ve Oğlum´u izlettirdiler. Filmi 3. kez izlememe rağmen musluğun ayarını yine tutturamadım. İşin kötü yanı, yan tarafımdaki çocuk film yerine beni izlemeyi tercih edince iyice strese girdim : )
 
Kesinlikle izlediğim en iyi Türk filmi. Onur Abi merak etme musluk ayarında senden daha başarısız olanlar da var :? En az 5-6 kez izledim ve her seferinde de musluklar sonuna kadar açıktı. Çağan Irmak, bir röportajında "Eğer izleyiceler filmden sonra babalarını aramayı aklından geçiriyorlarsa, o zaman amacıma ulaştım." demişti veya en azından buna benzer bir şey söylemişti :P Kendimden yola çıkarak söylüyorum, bence amacına fazlasıyla ulaştı. Uzun yıllardır babamdan ayrı yaşıyorum ve o dönemlerde konuşmamama ve çok kırgın olmama rağmen film sırasında bile, bitse de babamı arasam diyordum. Ayrıca komik sahneler de olmasa insanlar etkisinden hiç kurtulamazdı herhalde. Özellikle Salim Amca'nın (Yetkin Dikinciler) olduğu sahneler koparmıştı beni :P
 
Az bir bütçeyle,ama iyi oyuncularla bizde iyi şeyler yapabilirizi kanıtlamış bir filmdir.

Eğer bu senaryo ve oyunculuk bir amerikan filminde olsaydı kesinlikle oscar alırdı.
Emeği geçenlere teşekkürler.
 
İzlediğim en iyi Türk filmi.Oyuncuların performansı tek kelimeyle olağanüstü.
 
çağan ırmak ı çağan ırmak yapan film
herkesin hayatında bu senaryodan izler vardır
kişisel notum:10 üzerinden 11
 
9936.jpg
28052008045922.jpg


bana göre bu ikisi geleceğin yıldızları.biri hasılat rekoru kıran filmde (babam ve oğlum) diğeri reyting rekorları kıran dizide(aliye) oynadı.şu sıralardada iki sevilen çocuk dizisinde oynuyorlar.
 
bu filmi askerdeyken izleme şanssızlığını yaşamışımdır.. 2000 küsür babasından ayrı adam bu filmi aynı anda izlerse ne olur ? göz yaşları sel olur.. bu kadar basit.. sonra gelince tv de izleyip yine ağladım ama orasını karıştırmayın:)
 
kesinlikle çok beğendiğim filmlerin başında gelir..
bence bu filmde hem dilediğimizce ağladık hemde dilediğimizce güldük(yada ben bu kadar gülüp ağlamayı dilemiştim)
herşey dozundaydı bence..
tıpkı hayat gibiydi.. bir yanda sevinçler ve bir yanda hüzünler...
daha sonraları sadık karakterinin diyaloglarını baya bir dilimize dolamıştık hatta..
yetkin dikiciler'in performansı tartışılmazdı bence
 
Ne kadar çok tartıştırdı kendini 78? liler..

Aşklarıyla, hayalleriyle, yitip giden özlemleriyle, pişmanlıklarıyla, bunalımlarıyla, yılgınlıklarıyla, yaralarıyla, birey olamamanın yarattığı acılarıyla..

12 Eylül gören bir memleketin insanları olarak izledik Çağan Irmak ?ın filmini. 12 Eylül ?ün kobayı bir kuşağın insanı olarak izledik. En azından bize ayrılan koltuklarda biz bu kimliğimizle oturuyorduk. Kim hangi koltukta oturursa otursun, bunun bir 12 Eylül yarası olduğuna da emindik..

Belki bir mahkeme salonuydu sinema ve tanık olarak dinlenecektik birazdan. Ekranda gördüğümüz işkencenin görüntüleri akıyordu mahkemeye delil olarak. Öyle hissettik belki bir an, belki de hissetmek istedik..

Kafanıza yediğiniz ağır bir darbenin ardından geçici bir bellek kaybı ve ? Ne oldu bana? ? dan sonra anlatmaya başladığınız kareler gibi geldi biraz Çağan Irmak?ın dili..

O dönemin çocuğudur Çağan Irmak. Yıllar sonra belleğinde kalan izleri aratıyor filmin kahramanı küçük Deniz ?e..

Bir hayatı olmayan Deniz.. Okuduğu kitaplarda yarattığı hayal aleminde yaşayan Deniz.. Büyüklerinin suskunluğunu, telaşını, durgunluğunu, huzursuzluğunu, mutsuzluğunu kavrayamayan Deniz..

Ve kilit soruyu soran Deniz: ?İnsan büyüdükçe, hayalleri küçülür mü??

Ne kadar çok iz bıraktı belleğimizde 12 Eylül.. Parçalanmış kişilikler, çelişkiler, yalnızlıklar, korkular, kaygılar.. Ülkemizde ne kadar çok şey değiştirdi..

Kimileri başı dik çıkmasını bildi, kimileri parçalandı. Kimileri açıkça ? yenildik ? dedi, kimileri
? Aslında her şey tatlı bir rüyaymış ?
dedi, ? Devrim güzel bir hayaldi ? dedi. Hayatlarındaki derin izlerin teorisini kendi gerçekliği dışında arayarak yapanlar, acınacak duruma düşenler, birey olmanın heyecanı ve sınırsız özgürlüğüne kendini kaptıranlar ve bunu kutsayarak cuntacıların ekmeğine yağ sürenler..

Ne çok şey götürdün ve getirdin 12 Eylül!

Filmde de 12 Eylül ?ün getirdikleri ve götürdüklerine ilişkin bir kesit izledik..
Filmin esas karakteri Sadık ( Fikret Kuşkan ) 70 ?li yılların devrimcilerindendir. Babasının kendisinden beklentisi ziraat fakültesinde okuması ve bir mühendis olarak çiftliğin başına geçmesidir. Sadık, okumak amacıyla gittiği İstanbul ?da devrimci mücadeleye katılır.. Babasının deyimiyle ? anarşik olaylara ? Babası bu nedenle Sadık?ı evlatlıktan reddedecek, o ise yoluna devam edecektir..

Evlidir ve bir bebek beklemektedirler eşiyle birlikte. Bebeğin doğumunu müjdeleyen sancıların geldiği gece gelir 12 Eylül cuntası. İşte o gece eşini kaybeder Sadık. Oğlu Deniz o gece dünyaya gelir..

12 Eylül 1980 tarihinde doğmuş olmak Deniz ?in bütün kaderini çizecektir. 12 Eylül, Deniz ?e ilk darbeyi annesini öldürerek vurur. Daha sonra Deniz?in gözünden izlediğimiz o günler, yani 12 Eylül sonrası yıllar, filmdeki en objektif sahnelerdir bir çocuk saflığıyla, masumluğuyla..

Geçirdiği acı dolu yıllar, eşinden daha fazlasını da kaybettirecektir Sadık ?a.
Kucağında bebeği ile kalakalır.. Hayal kırıklıklarından örülmüş bir hayat, işkence ve hapislik dolu yıllar başlayacaktır. Artık finale doğru yaklaşmaktadır..

12 Eylül?ün yenik devrimcilerinden biridir Sadık ve oğlu Deniz ile birlikte baba evine doğru bir yolculuğa çıkar. Baba evine gitmesinin bir nedeni vardır. Ailesiyle ve kendiyle yüzleşecek, oğlunu babasına emanet edecektir. .

Yeniktir Sadık. Bir türlü netleşememiş bilinci, korkuları, kaygıları ve bu eksikleriyle birlikte devrimciliğe devam edememenin yarattığı psikolojiyle boğuşan, bütün bunları aşamayıp ? benden bu kadar ? diyen birini izledik Sadık ?ta..

Bir dönemin devrimcisi olan ancak düzene angaje olmuş, tabiri caizse köşeyi dönmüş, yozlaşmış, alçaklaşmış yol arkadaşlarından bahseder, babasıyla aralarında geçen konuşmada. Ancak böyle olmayan arkadaşları da vardır muhakkak. Örneğin katledilmiş, idam edilmiş, işkencede sakat kalmış.. Devrimciliğin bedelini en ağır haliyle ödemiş yoldaşları vardır belki de. Bunlardan bahsetmez. Bunlardan bahsetmesi pek mümkün de değildir çünkü idealleri de dahil her şeyini yitirmiştir. Çocuğuyla trende konuşurken söylediği ? ben bir zamanlar çok heyecanlıydım ? sözünde bunu açıkça ifade etmektedir..

Bu durumuyla Sadık, o dönemin bütün yükünü sırtlayanların, her türlü bedeli çekinmeden ödeyenlerin de içinde olmamış, olamamıştr. Ki bu bir filmdir, yönetmen böyle bir karakter de izletebilir bize. Hiç yenilmeyen başı dik bir karakteri de izletebilirdi. Tercih meselesidir, bunu tercih etmiştir. Ancak ne kadar objektiftir ?

Karakterin hayat öyküsünde ülkemiz solunun gerçekliğini, 12 Eylül sonrası yılların bunaltan havasını, korkunun ve yorgunluğun izlerini gördük. Doğru ve gerçekti hepsi..

12 Eylül sonrası yıllarda, sadece bunlar yoktu elbette. Yönetmen, hikayesini böyle kurmuş. Ancak gerçeklikler fonda dahi verilmezse bu durumda objektiflikten de bahsedilmesi mümkün değildir..

Aile bağları, bizim gibi feodal değer yargılarının hala etkin olduğu ülkelerde çok güçlü bir bağ olarak karşımızda duruyor. Sadık ?ın evi terkettiği dönemi dış seslerle verirken yönetmen, Sadık üzerinden o dönem devrimcilerini karikatür tipler olarak yansıtıyor. ? Sen sermayenin kölesi olmuşsun! ? diyor babasına Sadık mesela. ? Ne alakası var? ? diyor insan duyunca..

Devrimcilerin, onların ailelerinin birbirleriyle ilişkilerinin üzerinden master yaptığını, bu konularda bir duayen olduğunu sanmıyorum. Irmak ?ın devrimcilerden kastı 68? liler, 78? liler gibi çokça vakit geçirdiği tiplerse, o çevreden çıkıp biraz etrafına bakmasını, bu mücadeleyi hala sürdürenlerle tanışmasını, gazete - dergi - kitap okumasını şiddetle tavsiye etmek ihtiyacı hissediyorum. ? Değil ? diyorsa da o zaman ? bugünü de, bugünün devrimcilerini de anlat ? diyeceğim. Anlatabilmesinin yolunun da, bugünün devrimcilerini tanımasından geçtiğini söyleyeceğim..

Politik film yapmak, politik bir birikim gerektirir ve hayatın içindeki duruşuyla ilgilidir insanın. Devrimci bir bakış açısına sahip olmak gerekir. Çağan Irmak, devrimci bir bakış açısına sahip değildir muhakkak. Ama devrimcileri anlatan filmler yapmak istiyorsa devrimcileri de tanımak zorundadır..

Kendisine ? solcuyum ? diyen birinin çektiği - yönettiği hemen her dizide - filmde yılgınlığın, mutsuzluğun, boşvermişliğin teorisinin yapılması ilginç, ilginçten öte çelişkidir. Ya da Çağan Irmak?ın amacı bu mudur bilemiyorum. Bunu, bundan sonraki pratikleri gösterecek..

Bir röportajında ? Herhalde ben de biraz kendi ruhumu tedavi etmek istedim ? diyor Tedavi edebildi mi bilinmez. Ama dedim ya, bu ülkede 12 Eylül ?ün ruhunu yaralamadığı kaç kişi vardır ki? Ve kaç kişi bu yaraları iyileştirebilmiştir ? Bunun cevabını vermek çok zor, ancak tedavi olmak isteyenin, bunun yollarını pekala bulacağını söyleyebilirim rahatlıkla. Bu tedavi sinemada da mümkündür ve buna Çağan Irmak ?lar da dahildir..

Kendisi, o bahsettiği tedavinin nereden geçtiğine ikna olursa, bugünün gerçekliğinin de filmini yapacaktır. Yani dünün Deniz ?leri, bugün de yaşıyor aynı acıları. Sorun, bakmasını bilmekte.. Yani Deniz? in sorusunu cevaplayamak gerekirse; İnsan büyüdükçe, hayalleri de büyür, büyümelidir, hayallerini büyütenlerin filmi de yapılmalıdır.. Bence solcu birisi, insana-kavgaya dair daha güzel değerlerin filmini yapmalıdır..

Başarılı oyunculuklar, iyi kurgulanmış bir senaryo, sürükleyici bir hikaye bizi bir duygudan diğerine sürüklüyor. Gözlerimizin dolmasına engel olamadığımız sahnelerden, kahkaha attığımız sahnelere geçişimiz çok hızlı oluyor. Hüznü, acıyı ve sevinci iç içe anlatıyor film. Duygularımıza hitap etmeyi iyi başarıyor. Bu noktada oyuncuların ve bu projede çalışanların başarısını takdir etmek gerekiyor. Film başarılı bir melodram olarak karşımızda duruyor..

Son olarak bir gerçeği de vurgulamak gerekir ki, uğruna ölünesi idealleri olanlar yıkıp geçti 12 Eylül ?ü. Onlar olmasaydı, belki 12 Eylül, ruhumuzu tarumar edip geçecekti. Ruhumuzda onulmaz yaralar açacaktı. O günlerin Deniz 'leri olan bizler başımızı bugün dik tutamayacaktık. Ve bu satırlar ortaya çıkmayacaktı belki de..

Bir şeyi hayal etmek güzeldir. Bazı şeyler vardır ki hayalden öte idealdir, uğruna ölünür. Uğruna ölünmesi gereken ideallerdir bizimkiler. Yüzlerce kez, binlerce kez ölmenin de yetmediği görülmüştür. Bu gerçekler filmde yoktur ama hayatın içinde vardır. İsteyen herkes görebilir bu gerçekleri, sorun bakmasını bilmektedir..


Kişisel Not 'um : 9.2 / 10


Kerem
 
Okurken sanki filmi izledim yeniden, kareler canlandı gözümde...

Film kadar enfes bir yorum, teşekkürler Kerem.
 
Bir filmin ancak özeti açıklaması bu kadar güzel yapılır bu yazıyı okuduktan sonra şu anda filmi yeniden izlemeye başlıyorum.Bu yazının ışığı altında filme bambaşka açılardan bakarak.
 
dün akşam bir daha izledim ve farkettim ki beni ağlamaya zorlayan her sahnede çetin tekindor varmış.. üstad...özellikle deniz'in attan korkup dedesinin ilk elini tuttuğu sahne.. balkondan babası ve babannesi izlerken gözlerin dolması..beni çok vurmuştur bu sahne her seferinde..

bir de özge özberk'in sahneleri ve sözleri.. ağlamaz mı insan, unutmaz mı insan v.b..

nasıl bir hançer saplandıysa artık içimize, çıkaramadık.. ne hüzünmüş be abi..
 
7.sınıfta sınıfça gitmiştik. girişte ağlamadan çıkmayacaksınız yazıyordu ve ben de he he diyip geçmiştim :).Filmin sonlarına doğru boğazım düğümlenince yeter artık diyip salmıştım gözyaşlarımı :).
 
Geri
Üst