1 Euroleague Women, 2 Eurocup Women, 13 Türkiye ligi, 11 Türkiye kupası, 8 Cumhurbaşkanlığı kupası ile branşın ülkedeki en başarılı iki takımından biri. Yerel kupalarda 37-32 Fenerbahçe üstünlüğü olsa da 3 Avrupa kupası ile farkı ortaya koymuştur ki akıl almaz bütçesi ile ortaya bir anda çıkıp bir sezonda eurocup-lig-kupa yapan Yakın Doğu hariç şu an için hiçbir Türk takımının elde etmediği bir başarıdır bu...
Bütün bu başarılarına rağmen her sene sistemli olarak üvey evlat muamelesi görüyoruz. Mütemadiyen her sezon hatta bazen sezon içinde falan küçülmeye götürülür idareci abilerimiz tarafından... Son 2 sezonda düzenli bir forma reklamı bile yoktur. 2018'de Eurocup şampiyonu olurken sadece final maçlarında göğüs reklamı alabilmiştir. Özellikle Avrupa kupalarında aşina olduğumuz, biz aralarda gidip gelirken hep aynı seviyelerde ya da bir öncekinden daha yukarda gördüğümz rakip takımlar her seferinde farklı bir isimde ve yeni sponsorlarla karşımıza gelirken 2015-2016 sezonu başında sona eren Odeabank döneminden beri 4 senedir böyle bir sponsorluk sağlanamadı bir türlü.
Daha da geriye gidildiği vakit 2010-2012 arası Medical Park ve 2013-2015 arası Odeabank dönemi haricinde ciddi bir sponsorluk olmadığını görüyoruz. Galatasaray Kadın Basketbol Takımı doksanlara tek başına ambargo koyup kadın basketbolun bu ülkedeki sınırlarını belirlerken maddi konular bu derece belirleyici değildi. Elbette yine şubenin masrafları oluyordu, sponsorlar oluyordu ancak
Doksanların sonlarına doğru Türk sporu birçok branşta makus talihini kırarken gelen başarıların yanı sıra kabuğunu kırıp dışarıda bu işlerin nasıl olduğunu da öğrenmeye başlamıştı. O yıllarda Aziz Yıldırım başta olmak üzere bu işe gerek maddi gerek manevi yatırımların olması gibi yapılmaya başlamasına hep uzaktan baktı Galatasaray amatör şubeleri. 1999'da Euroleague'de f4 yapan bu takım 6 sene sonra küme düşerken, maçta giydiği yırtılsa sporcusuna giydirebileceği ikinci bir yedek forması bile yoktu.
Bir sezonluk zoraki bölgesel lig ziyaretinden sonra başlayan ve şube tarihinde modern zamanlar olarak adlandırılan dönemin startında biraz o rezaletin verdiğ mahcubiyet çokça da
cafe crown etkisi vardı. Nitekim ilk sezonu kurtardıktan sonra ikinci sezon rotasyon dar olsa da çok ciddi bir kadro kuruldu. son 4 sezonda 3 şampiyonluğu olan Fenerbahçe ile son maçın son periyoduna kadar şampiyonluk mücadelesi verdi takım. Cumhurbaşkanlığı kupasıyla başlayan ertesi sezon da yapılan takviyeler sonrası Eurocup Women'de şampiyonluğa ulaştı.
Bu kupanın ertesinde erkek şubesinde patlayan
cemal nalga skandalının özellikle idari etkileri, kaptanın sakatlığı ve 2 sezonun iskeletinin dağılmasıyla bir geçiş süreci yaşandı. Derken 2010'da medical park ismini alan takım tekrardan iddialı bir hale geldi. özellikle 2011-2012 sezonu için kurulan kadro muhtemelen Galatasaray Kadın Basketbol tarihinin en üst seviye kadrosu idi. tarihin en büyük looserlarından Ceyhun Yıldızoğlu'nun üstün gayretleriyle bu sezonun kupasız tamamlanması Galatasaraylılar için kahır dolu olsa da Diana Taurasi- Sylvia Fowles-Tina Charles- Epiphanny Prince- Alba Torrens ayarında beş oyuncunun aynı anda Galatasaray forması giyebilmesini sağlayan medical park sponsorluk konusunda çıtayı aşmıştı.
2012 yazında Ceyhun Yıldızoğlu'nun yerine Ekrem Memnun'un göreve gelmesiyle bir yeniden yapılanma sürecine girildi. O sezon Sancho'nun son saniyede attığı unutulmaz buzzerla gelen Türkiye Kupası, Özlem Yalman'ın yıldızlaştığı ve futbolda bir şampiyonluk gününe gelen 5. maçta kaybedilen lig şampiyonluğu bir şeylerin habercisiydi belki de... Tam da bu dönemde Odeabank ile 5 yıllık bir anlaşma yapıldı. nitekim o sezon Galatasaray kadın basketbol tarihine altın harflerle yazıldı. Türk kadın basketbol tarihinde eşi benzeri olmayan Euroleague women-Türkiye ligi-Türkiye kupası üçlemesi geldi, üstelik üçünde de son 10 yılı domine ede ezeli rakip Fenerbahçe'yi yenerek... Euroleague women zaten Türkiye'de ilkti ama 14 yıl aradan sonra lig şampiyonluğu da gelmişti...
Tabi G
alatasaray'da hiçbir başarı cezasız kalmazdı, kalmadı da... Daha Euroleague finali sabahı televizyonlara "şube zararda. küçülmeye gideceğiz" diye beyanat veren abilerimiz boş durmadı. Kaptan'ın Kursk'a sezon ortasında imza attığı haberi tüm o havayı dağıtmaya yetti. Tarihi sezonun aslında idari anlamda ne büyük boşluklar altında oynandığı ortaya çıktı. Kim bilir belki de sponsorun desteğiyle takım o sezonu dağılmadan tamamlayabilmişti.
Ertesi sezon herşeye rağmen yine lig şampiyonluğu gelirken euroleague woman'a çeyrek finalde veda edildi. Jelena'nın Kayseri'de şampiyonluk sonrası verdiği unutulmaz röportajdaki "bu şampiyonluğu bizden daha fazla kimse hakedemezdi" haykırışı yine sezonun özeti gibiydi.
Sürüncemeler, kadro sıkıntıları ve idari yeterislizklerle boğuşulan 2015-2016 sezonunda takım mücadele etse de euroleague çeyrek finalinde şampiyon olacak Ekaterinburg'a denk geldi. Takımın skor yükünü çeken Jewell Loyd'un normal sezon bitiminde ödenmeyen parasını bahane ederek elden kaçırılmasıyla ligde de çeyrek finalden öteye gidemedi takım. Nitekim 5 yıllık olarak açıklanan sponsorluk 3. yılını göremeden sona erdi, Ekrem Memnun ile yollar ayrıldı, takımdaki yabancılar yine ayrıldı falan filan...
O tarihten bugüne geçen 4 yıllık süreçte herhangi bir sponsor bulun(a)madı. Her daim küçülmeden bahsedildi, 100 tane bilet satamıyoruz neyi nereye yatıracağız dendi. Şube menejerlik şirketlerinin, komisyoncuların eline bırakıldı. 2017'de 15 kat bütçeli Yakın Doğu Üniversitesi dışında takıma mağlup olmadı neredeyse. 2018'de özellikle Ocak ayına kadar 2005'teki gibi mi olacak acaba diye ciddi ciddi düşündüren kriz sezonun sonunda bile bir Avrupa kupası çıkarmayı başardık. Geçen sezon, modern tarihin en düşük bütçeli sezonuydu. Eurocup'ta çeyrek finalden bir önceki tura kadar gidildi, ligde ise çok çok uzun yıllardan sonra bir çeyrek final eşleşmesinde alt sıradan gelen takımın üst sıradan gelen takımı elemesi olayına imza attı takım...
Bütün maddi ve idari imkansızlıklara rağmen, değişen kadrolara rağmen bir şekilde aktarılan Galatasaray geleneğiyle yapabileceğinden fazlasını yapmaya devam ediyor takım. peki rakiplerimiz nasıl yapıyor bu işleri?
Eurocup women 2019 şampiyonu Nadezha Orenburg örneğin. Sadece internet sitelerinde 14 tane firmanın amblemine rastlıyorsunuz. Finalin diğer ekibi, bizi de eleme turlarında geçmiş olan "BLMA" Montpellier. 30 tane sponsoru var adamların. Yerel bir pizzacısından tut
aviva,
interspor gibi dünya çapına yayılmış markalara kadar gidiyor...
Bizim de 2018'de çeyrek finalde elediğimiz Girona.
Santa Eugènia ve
Vedruna takımlarının 2005'te birleşmesiyle kurulmuş.
Spar CityLift Girona olarak geçiyor.
Spar Hollanda menşeyli Avrupa çapında bir süpermarket zinciri.
CityLift ise 13 ülkeye yayılmış bir firma.
2008'de yarı finalde elendiğimiz, Euroleague'de de uzun bir dönem kafaya oynayan İtalyan Schio takımı örneğin.
Beretta Famila Schio olarak biliniyor.
Beretta malum İtalyan'ın ünlü silah üreticisi.
Famila da yine bir süpermarket zinciri. 2018'de finalde elediğimiz Venezia da
Umana Venezia adını kullanıyor, arkalarında 20 yıllk bir insan kaynakları firması
Umana var. Geçen sezon yarı finalde büyük bir süprizle elediğimiz Avenida bu yolda 3 kere isim bile değiştirmiş. ligi yıllardır domine ediyorlar, Avrupa'da her daim söz sahibiler.
Ve bu işin zirvesi,
UMMC Ekaterinburg.
Ural Mining and Metallurgical Company, Ural Madencilik ve Metalurji Şirketi. 2001 yılındaki kuruluşundan beri takımın sponsoru bu firma. Sınırsız kaynaklarından akıttığı parayla her sene bir all star kadrosu kurabiliyorlar. o takımlar da kıtada kadın basketbolun çıtasını belirliyor.
Bu takımların hepsi yıllardır oyndığımız takımlar. Tüm kıtada işler böyle yürüyor. Biz dönem dönem fedakarlıklarla, üstün performanslarla falanlarla filanlarla onlara yaklaşabiliyorken bu takımlar her daim oralardalar. Bizim süpriz olarak elde ettiğimiz başarılı ama kupa almayan bir sezon performansı onlar için sıradan hatta başarısız kabul edilebiliyor.
Dünyayı yeniden keşfetmeye çalışmanın bir esprisi yok. Bizi batırır bu iş, altyapıdan sporcu yetiştirelim saçmalığında takılmanın alemi yok. Bu kadar firma bu işlere paralar yatırabiliyorsa bizim için de yatıracak birileri illa ki vardır. Arabayla giden rakiplerini koşarak yakalamak zorunda kalan bu takımın o halde bile yapabildikleri, kazanma geleneği ortada. Gereksiz kuruntuların, tepeden bakmaların falanın alemi yok. "Batıya açılan pencere" Galatasaray, ve idareci abilerimiz, ve adından sanından çok gölgesi bilinen büyüklerimiz bu inatlarından ve şahsi kazançlarından vazgeçsinler.
Bu formayı ve armayı, ona en iyisini verebilecek profesyonellere emanet edelim. Her sene bizi bir şekilde gururlandıran bu takımı rakiplerle yarışında "yalın ayak başı kabak" bırakmayalım...
Bu yazıyı Galatasaray Sözlük'te de yazdım. Sponsorluk, ortaklık, isim hakkı satışı; artık adına her ne dersek onuna alakalı... Buraya da bırakmak istedim, belki buralara göz gezdiren yetkii birilerine ulaşır diye... Sezon için oyuncu önerilerinin yanında belki gelecek sezonları da kurtarmak adına bir fikir bile olabilirse ne mutlu... Kadrolar ne kadar değişirse değişsin her seferinde elinden gelenin en fazlasını veriyor bu takımın oyuncuları... Bu geleneğin, emeğin karşılığını en azından rakipleriyle aynı koşullarda yarışa başlama şansını vermek biraz da kulübün yükümlülüğü.
Bu konu her açıldığında önümüze koyulan finansal fair play, futboldan gelen parayı buraya aktararak dengeliyoruz, hatta sizin zevkiniz için kulüp mü batsın gibi argümanlardan sıkıldığım için kaleme aldım biraz da... Bütün kıtada işler bu şekilde yürüyor. Ligde yanıbaşımızda yer alan örnekleri kişisel ilişkiler üzerinden kulp takılmasın diye özellikle koymadım. Bu inattan, yanlıştan artık adı herneyse dönüp doğru formülü uygulamalıyız. Sponsorları bezdirecek, kaçıracak, sömürecek idari yapıdan vazgeçmeliyiz...
Gerisini halledecek gücümüz fazlasıyla var...