Divan Edebiyatından Seçmeler

Bir aylık herşeyi silip süpüren arızanın kurbanlarından biri de "En Güzel Beyitler" başlığı olmuştu. :( Başlığı tekrar açmak zoruma gitmişti,sonra yeniden açmaya karar verdim.

Başlığı "Divan Edebiyatından Seçmeler"olarak değiştirdim,bu başlıkta sadece beyitleri değil eski edebiyat ile ilgili herşeyi paylaşabiliriz.


Cümleler doğrudur sen doğru isen
Doğruluk bulunmaz sen eğri isen
(Yunus Emre)
...........................

Kazara bir sapan taşı bir altın kâseye değse
Ne taşın kıymeti artar ne kıymetten düşer kâse
(Laedri)
...........................

Halkı rencîde eden âlemde
Kendi rencîde olur son demde
(Şeyhülislam Yahya Efendi)
...........................

Atılma dur, sühan-ı ehl-i hâli anlamadan,
Cevâba etme tasaddî suâli anlamadan
(Nâcî)

sühan:Söz
tasaddî:Başlamak
............................


Pâdişâh-ı âlem olmak bir kuru kavga imiş;
Bir veliye bende olmak cümleden a'lâ imiş!
(Yavuz Sultân Selim)

bende:Köle
.............................

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
(Kanuni Sultan Süleyman)
 
Dest-bûsı ârzûsıyla ger ölsem dostlar
Kûze eylen toprağum sunun anunla yâra su


Açıklaması;

Dostlarım! şayet onun elini öpme arzusuyla ölürsem, öldükten sonra toprağımı testi yapın ve onunla sevgiliye su sunun...

Dip Not; Lise 2'de öğrenmiştim ve bu beyit hâlen ezberimdedir...

Su Kasidesi şiirinden alıntıdır.

Yazar: Fûzuli
 
Su Kasidesi'nin bütün beyitleri güzel,ama en güzellerinden birkaç tane de ben yazayım.O birkaç taneyi seçmek baya zor.

Hâk-i payine yetem der omrlerdir muttasil
Başini tastan tasa urup gezer avare su

"Su,ayağının toprağına ulaşayım diye başını taştan taşa vurarak ömürler boyu, durmaksızın başıboş gezer."
..................................

Dest-bûsı arzusuyla ger ölsem dustlar
Kûze eylen toprağım sunun anunla yâre su


"Ey dostlar, benim hayattaki en büyük hedefim Peygamberimizin elini öpme arzusudur. Eğer bu emelime ulaşamadan ölürsem siz benim bedenimin toprağını kâse yapıp onunla ona su sunun"
.................................

Suya virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâra su

"Bahçıvan gül bahçesini sele versin su ile mahvetsin, boşuna yorulmasın; çünkü bin gül bahçesine su verse de senin yüzün gibi bir gül açılmaz."
.................................

Bende yok sabru sükûn, sende vefadan zerre,
İki yoktan ne çıkar fikredelim bir kerre
(Nâbî)
................................

Yûsuf-ı Mısr ile sen da'vâ-yı hüsn et ey sanem
Edeyin hüzn içre ben Ya'kûb-ı Ken'ân ile bahs
(Şeyhülislam Yahya)

ey sanem:Ey put gibi güzel sevgili.
...............................

Şeb-i yeldâ-yı muvakkitle müneccim ne bilir
Mübtelâ-yı gama sor ki geceler kaç sâat
(Sâbit)

şeb-i yeldâ:En uzun gece
mübtelâ-yı gam:Gama düşmüş
.............................

Çün azîz-i Mısr-ı aşk olmak dilersen ey gönül
Yusûf-ı Mısrî gibi zindâne hoş gelmek gerek
(Hatâyî)
............................

Âşıkım dersen gönül şart budur âşıkların
Her ne kim cânân kılsa câne hoş gelmek gerek
(Hatâyî)
............................

Senden bilirim yok bana bir fâ'ide ey gül
Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül
(Nedim)
 
Ehl-i temkinem beni benzetme ey gül bülbüle
Derde sabrı yok anın her lahza bin feryadı var
(Tabiki Fûzuli)

"Gülüm!Beni bülbül ile karıştırma sakın!Ben temkinli bir aşığım;onun ise derde sabrı kalmamış,her an binlerce feryat eyliyor."


Cânı kim cânânı içün sevse cânânın sever
Cânı içün kim ki cânânın sever cânın sever
(Tabiki yine Fûzuli:) )

Söz konusu şair Fûzuli olunca üzerine çok şey yazılabilecek harika bir beyit.
 
Beyhude gamlanma divane gönül
Cümle alemin rızkını veren vardır
Yaptığın hatayı görmüyor sanma
Kalpte gizli en derin sırları bilen vardır
Mal-ı emlakım var deyu güvenme
Arkam var deyu dayanma
Sırt üstü insanı yere varan vardır

Beyhude gamlanma divane gönül
Cümle alemin rızkını veren vardır
Derdime vakıf değil canan
Beni handan bilir
Hakkı vardır şad olanlar
Herkesi şadan bilir

Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil
Çektiğim alamı bir ben bir de Allah'ım bilir
(Fûzuli)

handan:gülen
şad:mutlu
şadan:mutlu,bahtiyar

--------------------------------------

Ne bilginler geldi, neler buldular
Mumlar gibi dünyaya ışık saldılar
Hangisi yarıp geçti bu karanlığı
Birer masal söyleyip uykuya kaldılar
(Ömer Hayyam)

Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz:
İki başımız var, bir tek bedenimiz.
Ne kadar dönersem döneyim çevrende:
Er geç baş başa verecek değil miyiz?
(Ömer Hayyam)

--------------------------------------
Böğürtlen açılsa bağ oldum sanır
Türk şehre gelse beğ oldum sanır
(La edri)
 
Halk içre bir ayineyim herkes bakar bir an görür
Her ne görür kendi yüzün ger yahşi ger yaman görür
.(Sezai-i Gülşenî)

..............................

Cihân-ârâ cihân içredür ârâyı bilmezler
O mâhiler ki deryâ içredür deryâyı bilmezler
. (Hayali)

"Evreni süsleyen(Allah) evrenin içindedir, ama onlar aramayı bilmezler. tıpkı denizin içinde olup da, her tarafı deniz olduğu halde denizi bilemeyen balıklar gibidirler.."

..............................

Ey kimsesizler, el veriniz kimsesizlere
Onlardır ancak el verecek kimse sizlere
(Yahya Kemal)

.............................

Yahya Kemal aşağıdaki beyitlerinin yer aldığı Bebek Gazeli'ni ölümünden iki yıl önce yazmış ve bu şiirde de ölüme hazır,kabullenen bir ruh hali gözüküyor.

Sükûn-ı lâyetenâhîye varmamız yeğdir
Nedir hayat uzayan ıztırâbdan başka
(Yahya Kemal)

"Hayat uzayan bir ıztırap haline gelince biz böyle bir hayata sonsuz sessizliğe varmayı tercih ederiz."

Mevleviler ölüm kelimesi yerine "Sükûn-ı lâyetenâhî" kelimesini kullanırlarmış,Yahya Kemal'de ölüm kelimesi yerine "Sükûn-ı lâyetenâhî" kelimesini kullanıyor.

...................................

Felekten istemeyiz yer yüzünde varsa huzûr
Kemâl semt-i hamûşanda hâbdan başka
(Yahya Kemal)

"Felekten yani kaderden,eğer yeryüzünde huzur varsa dahi istemeyiz,biz artık huzuru suskunlar semtindeki uykuda bulacağız."

Yine burada da mezarlık yerine "semt-i hamûşan" kelimesini ve ölüm yerine "hâb"yani uyku kelimesini kullanıyor.
..........................................................
 
Hak söyleyen evvel dahi menfûr idi gerçi
Hainlere amma ki riayet yeni çıktı
(Ziya Paşa)

"Gerçi doğruyu söyleyen eskidende beğenilezdi,ama hainlere uymak,onlara saygı beslemek adeti yeni çıktı."

Sâdıkları tahkîr ile red kaide oldu
Hırsızlara ikram ü inayet yeni çıktı
(Ziya Paşa)

"Sadık kişileri hakaretle küçük görüp huzura almamak kaide oldu,hırsızlara ikram ve ihsanda bulunma yeni çıktı."

...
 
Gencinen olsam vîrân edersin
Âyînen olsam hayrân edersin
(Şeyh Galip)

Genc:Hazine
..........................................

Zannetme ki şöyle böyle bir söz
Gel sen dahi söyle böyle bir söz
.
(Şeyh Galip)

.........................................

Kimi ar'ar dedi kadd-i dildara kimi elif
Cümlenin maksudu bir amma rivayet muhtelif
...(Muhibbî, Kanuni Sultan Süleyman)

ar'ar: Dağ selvisi.
kadd-i dildar: Sevgilinin boyu
elif: Divan edebiyatında sevgilinin boyu çoğu zaman elife benzetilir.


..........................................

Gül gülse daim ağlasa bülbül acep değil
Zîra kimine ağla demişler kimine gül
(Zâti)
 
Divan edebiyatı'nın usta şairi FUZULİ'nin beyitlerinden seçmeler...

1) bende mecnundan füzun aşıklık istidadı var
aşık-ı sadık benem mecnunun ancak adı var
2) kıl tefahür kim senin hem var ben tek aşıkın
leylanin mecnunu şirinin eğer ferhadı var

3) ehl-i temkinem beni benzetme ey gül bülbüle
derde sabrı yok anın her lahza bin feryadı var

4) öyle bed-halem ki ahvalim görende şad olur
her kimin kim dehr cevrinden dil-i naşadı var

5) gezme ey gönlüm kuşu gafil feza-yı aşkta
kim bu sahranın güzer-gahında çok sayyadı var

6) ey fuzuli aşk men'in kılma nasihten kabul
akl tedbiridir ol sanma ki bir bünyadı var

Açıklaması

1) bende mecnundan daha fazla aşıklık özellikleri var
sadık olan aşık benim, mecnunun sadeece adı var

2) ben senin aşığınım ki bununla övünmelisin
nasıl leylanın mecnunu şirinin ferhadı var

3) aklım başımda ey gül beni bülbüle benzetme
onun derde sabrı yok her an feryadı var

4) öyle kötü haldeyim ki halimi görenler mutlu olur
zamanın çarkından kimin neşesiz bir gönlü varsa

5) ey gönlümün kuşu, aşk aleminde boş boş gezme
cunku bu alemin her yolunda birçok avcısı var

6) ey fuzuli! aşkı yasaklayan nasihatçıya uyma
o aklın tedbiridir sanmaki onun bir temeli var
 
Çıkarmak etseler tenden çekip peykânın ol servin
Çıkan olsun dil-i mecrûh peykân olmasın Ya Rab!
(Fuzûlî)

peykan:Okun ucundaki sivri demir.
serv:Selvi
dil-i mecrûh:Yaralı gönül
ol: O

.............................

Neşv ü nemâ bulamaz düşmeyicek hâke nebât
Mütevâzı olanı rahmet-i rahmân büyütür.
(La edri)

hâk:Toprak
nebât:bitki

.............................

Gülü vermen için gülü vermem mi gerek
Haydi gülüm gülüver de, gülü vereyim.
(Havace)


.............................
 
Ne beyân-ı hâle cür'et, ne figâna tâkatım var

Ne recâ-yı vasla gayret, ne firâka kudretim var

Açıklaması:

"Ne hâlimi arz etmeye cür'et edebiliyorum, ne de feryat etmeye takatım var. Ne vuslat umudu için gayrete geliyorum, ne de ayrılığa güç yetirebiliyorum."

Pür-âteşim açtırma benim ağzımı zinhâr

Zalim beni söyletme derûnumda neler var

Açıklaması:

" ( Acımasız sevgili!) Beni söyletme ki içimde neler neler var! Öyle ateş doluyum ki sakın ağzımı açtırma (yoksa dünya tutuşacak)! ''
 
Gafletlere, zilletlere, zulmetlere lanet
Sen doğ bize, sen doğ bize ey fecr-i hakikat
(Tevfik Fikret)

................................

Bekayı hak tanıyan, sa'yi bir vazife bilir,
Çalış, çalış ki beka sa'y olursa hak edilir
(Mehmet Akif)

sa'y:çalışma

................................

Cânan dileyen dağdağa-i câna düşer mi;
Cân isteyen endişe-i cânana düşer mi
(Seyyid Nigâri)
 
Charles Verne (Paris 1842-1866 ?? )

19. yy da divan şiirine ilgi duymuş çok ilginç bir şahsiyet gerçekten.İnternetten de hakkında bulduğum birkaç bilgi:

ELLER DİVÂN'A, BİZİMKİLER...

On dördünde bir divan şairi gibi şakımıştır ta uzak diyarlardan...
1842 doğumludur Charles Verne.
Aşk şehri diye Paris'i turlayanlar, Eyfel'e çıkarken tur operatörleriyle, Verne'nin dudak uçuklatan şiir serüveninden haberdar mıdırlar?

Tam anlamıyla deha olan bu "sıradışı" insan on bir yaşında fransızca şiirlerini yayınlattı.

Şarkiyata duyduğu ilgi yakasına yapışmış, bırakmıyordu.
Osmanlı'nın kuvvetli ayak sesi avrupa'yı inletirken Verne bu sesin tılsımına fazla direnemedi.
Farsça şiirleriyle ışıldadı Paris'ten...

İbnülemin M. Kemal İnal, "Son Asır Türk Şairleri" adlı eserinde bu kadri kıymeti bilinmeyen, kendi ülkesinde bile yitip gitmiş "yanlız" şaire hak ettiği ilgiyi, sevgiyi;
"Paris'te kendi kendine Türkçe ve Farsça tahsil eden ve üstünde hoca hakkı olmayan bir Fransız çocuğunun, o iki lisanda nazım ve nesir yazması takdir ve teaccübe şayandır" yazarak göstermiştir.
toprağın bol olsun Charles Verne...

-------

Şairin, çocukluğunda okuduğu tarih kitapları nedeniyle Osmanlı ile İran dilleri ve kültürlerine
ilgi duyduğu söylenmektedir. Kendi kendine öğrendiği bu dillerde yazdığı şiirlerini
yayınladığında henüz 16 yaşındadır. Zamanın Osmanlı padişahı Abdülmecid'e de bu kitaptan
bir kopya gönderdiği kayda geçmiştir. Zamanın koşullarında Arapça harflerle ve dekoratif
süslemelerle düzenlediği kitap sayfaları ancak litografya yöntemiyle basılabilmiştir. Başında
uzunca bir giriş metni olan kitap, toplam 112 sayfadır ve 20 sayfasında Farsça şiirler vardır.
Bu kitabın giriş bölümünde şairin yaşamı konusunda ayrıntılı bilgiler bulunmaktaır. Hiç okula
gitmeyen şair, aldığı özel eğitimi sırasında küçük yaşta Avrupa?da konuşulan çoğu dili
öğreniştir.
Burada yazılanlara göre, Doğu şiirini anlamak amacıyla 1856 yılında altmış saatte
Osmanlıca öğrenmiştir.
Bu çabaları sayesinde sadece edebiyat alanında değil fizik ve mantık
alanında da bilgisini arttırmıştır.
19. yüzyılda çoğu Osmanlı aydınının Fransız sanat ve edebiyatı etkisi altında olduğu
biliniyor. Ancak aynı dönemde bunun tersinin olduğu, örneğin İrlandalı şair James Clarence
Mangan (1803-1848) gibi, bir Fransız gencinin de, daha çocuk denecek yaşta, Doğu dilleri ve
edebiyatıyla ilgilendiği, Osmanlıca ve Farsça şiirler yazdığı pek bilinmiyor. Charles Vernay bu
şiirleri, adının okunduğu biçimiyle, "Verne" diye imzalamıştır

Dünya Edebiyat tarihinde, harika çocuk Charles Vernay'a pek fazla ilgi gösterilmediği
anlaşılmaktadır. Türkçe'de ise şairin "Vernay" olan soyadı "Verni", "Verne" (Fransızca okunuşu), "Verney" ya da "Vernet" biçiminde yazılıyor.1860'lı yıllardan sonra şair ile ilgili bir bilgi yoktur.Ahmet Atilla Şentürk?ün bildirdiine göre, Charles Vernay,olasılıkla Sultan Abdülmecid için yazdığı bir kaside
nedeniyle İstanbul?a davet edilir. Hayrullah Efendi?nin Bebek?deki konağında kalır ve akşamları yazdığı şiirleri gündüzleri ona okur. Hayrullah Efendi, Abdülhak Hamit Tarhan?ın (1851-1946) babasıdır ve bu sırada Tarhan
henüz yedi yaşındadır. Ayrıca Hayrullah Efendi Tahran elçisi iken, 1866 yılında Vernay?ın öldüğü haberini almıştır.Bu bilgiler Abdülhak Hamit Tarhan?ın Süleyman Nazif?e yazdığı bir mektuptan alınmıştır

..............

Yanlış hatırlamıyorsam 26 yaşında vefat ediyor ve bu yaşına kadar rahat on tane dili öğreniyor,daha fazla da olabilir ve çoğunu o dilde şiir yazabilecek şekilde.Herhalde daha uzun yaşasaydı neler yapardı?

Ondan birkaç beyit yazalım.

Verne râ Paris ü Tehrân ü Sitânbul
Hâcesiz on dört yaşında şir oldum Türkîde

Ola bustân-ı fesâhat menzîl-i efkârımız
Ravza-i zikri-i dîle atsın nİgâhın mihr-i cân

Kangı hâme lâyık olsun medhini söz etmege
Kangı elfâz ola kâdir kılmaga vaslin ayân
 
Ehli diller arasında aradım, kıldım talep.
Her hüner makbul imiş, illa edep illa edep.

..............
Dervişlik dedikleri hırka ile tac değil
Gönlün derviş eyleyen hırkaya muhtac değil

...............
Adımı Yunus taktım, sırrım âleme çaktım,
Bundan ilerü dahi, dilde söylenen benem...

..............
Suyum alçaktan çekerim
Dönüp yükseğe dökerim
Gördün ben neler çekerim
Derdim vardır inlerim

...........
Ben ayımı yerde buldum.
Ne isterim gökyüzünden
Bana rahmet yerden yağar
Benim yüzüm yerde gerek

...........
Benim burda kararım yok
Ben burdan gitmeye geldim
Bezirgânım metaim çok
Alana satmaya geldim


Ben gelmedim davi için
Benim işim sevi için
Gönüller dost evi için
Gönüller yapmaya geldim

............
Işkun aldı benden beni bana seni gerek seni
Ben yanaram düni güni bana seni gerek seni


Işkun aşıkları öldürür ışk denizine taldurur
Tecelliyile toldurur bana seni gerek seni


Sufilere sohbet gerek ahilere ahret gerek
Mecnun?lara Leyli gerek bana seni gerek seni


Cennet cennet dedikleri bir kaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver onları bana seni gerek seni

..............
Diliyile ışk diyenler bilmezler ışk neydüğini
Işkdan haber eyitmesün kim dünya izzetin seve


Her kim izzetten geçmedi aşıklık bühtandur ana
Hergiz girdüği yok-durur ışk ile izzet bir eve


bühtan: Birisine yalandan bir şey isnad etme.
..............
Bunca varlık var iken
Gitmez gönül darlığı

..............
Ölmekten ne korkarsın
Korkma ebedî varsın.

.............
Ten fanidir can ölmez
Dün gitti geri gelmez
Ölür ise ten ölür
Canlar ölesi değil

.............
Benem ol aşk bahrisi, Denizler hayran bana
Derya benim katremdir, Zerreler umman bana

(YUNUS EMRE)
 
Züleyha-yı murade nail olmak hayli müşküldür
Azizim Yusufasa bend-i zindan olduğun var mı
(Fehim)

...........

Afv ile mübeşşer midir ashâb-ı merâtib,
Kanûn-i cezâ âcize mi hâs demektir?
( Ziya Paşa)

mübeşşer: Müjdelenmiş
ashâb-ı merâtib: Mertebe sahipleri

...........

Tesâdüf eyledikçe bir fakîr ebnâ-yı âdemde
Edip taltîfîne himmet bırakma berzah-ı gamda
Ne buldun saklamakla surre-i dînâr u dirhemde
Gerek sahn-ı kenîsâda gerek Beyt-i mükerremde
Hüner bir kalb-i mahzûnu sevindirmektir 'âlemde
Sakın bir dîdeyi ağlatma handân olmak istersen
Dokunma hâtır-ı mûra Süleyman olmak istersen
(Fenni)

Açıklaması: [İnsanoğullarından bir fakire rastladığında]
[Gönlünü al, işini gör; üzüntü koridorunda bırakma onu. Desin ki iyi insanlar hâlâ var]
[Parayı pulu biriktirip saklamakta ne gibi bir fayda olabilir? Ölüp gideceksin; arkandan bir sürü dava, dedikodu ve saire]
[Nerede olursa olsun; gerek Kâ'be-i Şerîf'in civarında, gerek kilisenin avlusunda]
[Hüzünlü bir kalbi sevindirmektir hüner.]
[Kimseyi ağlatma ki gülebilesin. Başkalarının felâketi üzerine saadet bina edemezsin. Acımayana acınmaz duymadın mı]
[Karıncayı incitmezsen ancak, Hazreti Süleymana benzeyebilirsin.]

......................

Divan edebiyatının bu güzel beyitlerini birde "Can Veren Pervaneler" adlı programda Hayati İnanç'ın yorumundan dinlemenizi tavsiye ediyorum, nasıl bir zenginliğe sahip olduğumuzu hatırlatan ender programlardan biri. Önceden cumartesi akşamları çıkıyordu ama artık değişmiş , her pazar saat 20:10'da TRT HABER'de. 50 dakika ayırmaya değer.

AŞKIN HİKAYESİNİ DURMAKSIZIN FERYAT EDEN BÜLBÜLE DEĞİL? SESSİZ SEDASIZ Can Veren Pervanelere Sor Demişler?
 
Erbab-ı kemali çekemez nakıs olanlar
Rencide olur dide-i huffuş ziyadan
(Ziya Paşa)

"Yarasanın gözleri nasıl ışığa dayanamazsa, cahil insanlar da olgun kişilere tahammül edemezler.."

Âşıka tan eylemek olmaz, mübtelâdır neylesin
Ademe mihrî muhabbet bir belâdır neylesin
(Nef'i)

"Âşık oldu diye âşığı ayıplamak olmaz; tutulmuştur bir kere elden ne gelir..."

Düşman ne denlü saht ise de şâd ola nedim
Seng üzre gösterir zer-i kâmil ayarını
(Nedim)

saht: Güçlü
şad: Sevinçli, mutlu
seng: tartı
zer: altın

Râğıbâ düşmanın aldanma tevâzularına,
Sel, dıvarın ayağını öperek hedmeyler
.
(Ragıp Paşa)
 
Erbab-ı kemali çekemez nakıs olanlar
Rencide olur dide-i huffuş ziyadan
(Ziya Paşa)

"Yarasanın gözleri nasıl ışığa dayanamazsa, cahil insanlar da olgun kişilere tahammül edemezler.."

Âşıka tan eylemek olmaz, mübtelâdır neylesin
Ademe mihrî muhabbet bir belâdır neylesin
(Nef'i)

"Âşık oldu diye âşığı ayıplamak olmaz; tutulmuştur bir kere elden ne gelir..."

Düşman ne denlü saht ise de şâd ola nedim
Seng üzre gösterir zer-i kâmil ayarını
(Nedim)

saht: Güçlü
şad: Sevinçli, mutlu
seng: tartı
zer: altın

Râğıbâ düşmanın aldanma tevâzularına,
Sel, dıvarın ayağını öperek hedmeyler
. (Ragıp Paşa)
 
Bî-vücûd olmak gibi yokdur cihânın râhatı
Gör ki Simurg'un ne damı var ne de sayyâdı
(Ragıp Paşa)

sayyâd: avcılık yapan

Edemem terk Fuzûlî ser-i kûyın yârin
Vatanımdır vatanımdır vatanımdır vatanım
( Fuzûlî )

Kimi ar'ar dedi kadd-i dildara kimi elif
Cümlenin maksudu bir amma rivayet muhtelif
... (Kanuni Sultan Süleyman)

ar'ar: dağ selvisi
kadd-i dildar:sevilinin boyu

Günde bir taşı bina-yı ömrümün düştü yere
Can atar gafil, binası oldu viran bîhaber
(Niyazi-i Mısri)

Sözü bilen kişinin, yüzünü ak ede bir söz
Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz
Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı, yağ ile bal ede bir söz
(Yunus Emre)

...
 
Bed asla necabet mi verir hiç üniforma
Zerdüz palan ursan eşek yine eşektir
. (Ziya Paşa)

Âşinâ-yı aşk olandan âh u zâr eksik değil
Keşti-i bahre demâdem rûzigâr eksik değil
(Niyazi-i Mısri)

"Âşık olanın ah ve inleyişleri eksik olmaz. Denizde giden gemiye elbette her an bir rüzgâr gerekir "

Ne lâzım hasmı ta'kîb eylemek ta'dîl-i efkâr et
Gelirse nefse hiddet kibriyâ-yı Hakk'ı tezkâr et
Edip mahv-ı enâniyyet 'ubûdiyyette ısrâr et
Leyâlîde le'âlî-i şirişki durma îsâr et
Garaz kâşânesin yık hıtta-i 'irfânı i'mâr et
Sakın bir dîdeyi ağlatma handân olmak istersen
Dokunma hâtır-ı mûra Süleymân olmak istersen
(Fennî)

hasm: düşman
tezkar: zikretmek
şirişk: gözyaşı
dide: göz
handan: gülen
 
Cihanda adem olan bîgam olmaz
Anınçün bîgam olan adem olmaz
(Necati)

Gönül yap yıkmağa cehd etme abad olmak istersen
Beyim sahib-eser ol hayr ile yad olmak istersen
(Talib)

Nadan ile konuşmak zordur bilene,
Çünkü nadan ne gelirse söyler diline
(La Edri)

Vir serüni Niyazî sırrını verme yâda
Nâdâna sırrın viren kalur vebâl içinde
(Niyazî Mısri)

ser: baş

Nâdanlar eder sohbet-i nâdanla telezzüz
Nâdanların hemdemi hep nâdan gerektir
(La Edri)
 

Üst