İmparator Ceyhun Yıldızoğlu yine yapmış şovunu, son maçı gazozuna oynayıp dönüyor takım...
25 seneye yakın Botaş'ın başında kaldı. Botaş ne kısalan ne uzayan dengeli ekonomik yapısı ve İstanbul'dan uzak basketbol ortamıyla uzun yıllar sıçrama yapmak isteyen, kafasında sadece basketbol olan yerli oyuncuların ilk tercihi oldu. Her sezon bu hot prospect for future yerlilerin yanına 1-2 vasat üstü yabancı da alıp yerini hep korudu. Ceyhun hoca da bu hevesli gençlerin sorumluluk alarak yaptığı hücumları biraz savunma ile harmanlayıp yıllar yılı idare etti. Bize gelip tarihin maddi manevi en büyük kadrosunu ziyan etti, bu sezon herhalde 3'te 3 yapacak denen Çukurova ile aynısını becerdi. Doksanlardaki Galatasaray ve İkibinlerdeki Fenerbahçe hegomonyası arasındaki boşluk dönemde kaptığı iki şampiyonluğun referansı ne hikmetse bu beceriksizliklerinin önüne yazıldı ve göreve getirildi. Son 10 yılda belki de en coaching ihtiyacı olan turnuvaya milli takımı Ceyhun Yıldızoğlu ile göndermek mükemmel bir idarecilik anlayışı...
Kadro tercihi çok ezbere olmuş. Geçen sezon başında biri çıkıp bu turnuva için kadro seç dese muhtemelen aynı kadro çıkardı. Bir tek Birsel olurdu henüz basketbolu bırakıp bırakmayacağı belli olmadığı için. Beelki İnci yerine de İlayda olurdu. Koca bir sezon 8-9 aylık bir antreman ve performans dönemi. Bir lig dolusu basketbolcu. Ne yaptığının, nasıl bir performans gösterdiğinin hiçbir önemi yok. Bu hem milli takımın hem de federasyonun üstünde durması gereken bir olay. Atasporu futbolda 90 senede 1 büyük turnuva akreditasyonu alabilen bir ülke olarak rezillik demek belki abartı olur bu sonuç için ama ortada bir kötüye gidişat varsa sebebini de biraz buralarda aramak lazım...
Yeni nesil oyuncuları çok çalışmamakla, havai davranmakla itham ediyoruz hepimiz. İtham da değil belki bir miktar doğruluk payı var. Ama federasyon, lig ve milli takım bu konuda üstüne düşeni yapıyor mu? Bugün 16-18 hatta 16-20 yaş arası diyelim az biraz potansiyeli olan bir Türk kadın basketbolcunun yapıp yapabileceği nedir? Biraz da bunu düşünmek gerekiyor...
Her sezon ligi domine edip milli takım havuzunu toplayan 1-2 takım haricindeki "can derdinde" olan takımların formülü belli. 2 kısa 1 uzun ya da 1 kısa 2 uzun kıta dışını getir, taktik maktik hak getire onların üzerinden oyna. Becerir de erken işi kurtarırsan kadıncağızların parasını da vermeden ülkeden kovup son haftaları formalite icabı oyna. Bu kısır döngünün dışına çıkıp da herhangi bir genç oyuncuya gerçek anlamda şans verebilecek kadar istikrarlı ve sağlam bir ekonomik kulüp yapısı ya da o kadarcık serbestli sağlanabilen koç var mı?
Hadi bir şekilde şans güldü, öyle bir yapıya ve fedakar bir hocaya denk gelip fena olmayan bir form tutup iyi kötü adı anılır oldu. İyi kötü form dediği de en fazla işte bir kıtadışının yanında yardımcı oyunculuk. Hadi ona da eyvallah dedik. Bir sonraki adımı ne? 1 ya da 2 tane alternatif rota var önünde. Bir takımı seçip ona gidecek yapılan teklife göre. Gittiği kadroda bu havuzun en iyi ihtimalle üçte biri falan önünde sırada olacak. Üst kalite kıta dışı oyuncular da cabası.. Arada bir onlar nefeslensin diye yalandan süre alacak. İkinci hatalı kararında takım arkadaşları dahil bağırıp çağıracak. O da sinecek, yavaş yavaş kenarda havlu sallayıp evdeki camekanı dolduracak madalyaları bekleyeceği bir kariyere yol alacak.
Tıpkı şuanda 4-5 yıldır as oyuncu olmasına rağmen hala "yeni nesil" diye ezbere bir söylemle anılan A milli takımdaki ablaları gibi... İsim isim gidip de direk hater muhabbetine girmek istemiyorum. Bugün ligin en kalburüstü ya da isimli basketbolcuları diyelim. Hangisi için kendini geliştirmek bir zorunluluk? Sporcu etiğinden, adanmışlıktan falan bahsetmiyorum. Kariyerinin en kötü sezonunu oynasa hangisi kulüp takımı ya da milli takımdaki yerinden olur? Eğer ki kulüp içinde birileriyle horozlanıp ayağını kaydırmalarına sebep olmazsa ya da kulüp kapanmazsa hiçbiri...
Işıl, Esmeral, Birsel 16-17 yaşında A takımda çatır çatır oynuyorlardı. Esmeral 22 yaşında Fenerbahçe ile şampiyon oldu, ertesi sene gidip Botaş'ta bir şampiyonluk daha aldı. Birsel 21 yaşında Migrosspor'da takımı ayakta tuttu 2 sene. Işıl 20 yaşında MVP oldu bu ligde. Yetenekleri, çalışmaları, azimleri, fekadarlıkları elbette yadsınamaz ama bu isimler de analarının karnında basketbolcu doğmadılar. Oynaya oynaya geliştirdiler kendilerini. Oynayarak, deneyerek, hatalar yaparak büyüdüler.
Şimdi ne kadar yetenekli olursa olsun 20 yaşında bir Türk oyuncuya sırtını dayayıp sezona başlamaya cesaret edebilecek bir koç/takım var mı ligde?