Böyle çok mutlu bir rüyanın içinde olup da bunun bir rüya olduğunu bildiğin an. Neyse ki uyanmak için biraz daha zamanım var. Fakat gırtlağıma kadar biliyorum ki uyanacağım. Zil çalıcak ve okul boşalıcak. İşte ondan sonra o tek başına bütün okulu temizleyen adamın psikolojisi. Merak etmiyorum çünkü yaşayacağım.
-
Bazen duvarların konuşamamamasının insanlığın en büyük şansı olduğunu düşünürüm. Mesela evimdekiler mevzuyu bi çıtlatsa bi daha kendimi kendime bile anlatamam. Neyse ki kendinden daha anlayışlı bir sırdaşın olamayacağı gerçeğinin farkındayım. Ve duvarların asla konuşamayacağının da.
-
Gemi batıyor. Öyle Titanic değil . Zaten Leonardo da değilim ben. Ama gemimdeki tek yolcum Kate Winslet'ten daha içli. Buz parçasına beni de alacak kadar büyük kalpli. Neyse zaten yakınlarda bi buz parçası yok. Öleceğiz. İşaret fişeği atmadım çünkü bu denizin yolunu bir tek ben biliyorum. Tek bilmediğim ise bu denizden çıkmaktı hep.
Gemiyi ben batırmadım. Hatta bi gemiyi ilk defa ben batırmadım. Aslında o da batırmadı. Gemi batması gerektiği için battı. Ve biz sudayız artık. Ama mutlu dünyamda bu gerçeği büyük bir hırsla reddediyorum. Neyse ki tek yolcum da rüyayı bozmak istemiyor. Neyse biraz daha yaşarız heralde donmadan.
-
Aslında o niye bu gemiye bindi bilmiyorum. Seni kimse çağırmadı diye çemkiresim yok değil. Ama içimdeki benliğimin bile beni koruyamadığı bir şey var. Bal gibi de çağırmak istedim onu bu gemiye. Ama çağıramadım ya batırırsam diye. Fakat batıyor yine de , üstelik bizim yüzümüzden değil. Keşke bizim yüzümüzden olsaydı demeyeceğim. En azından geçmişim bana bu cümleyi kurdurtmuyor. Çentik atmayı zaten oldum olası makul bulmam. Gerçek şu ki bu gemiyi batıranın ben olduğuma kendimi inandıramıyorum. Bir yalanı gerçek kabul etmek benlik için kolay ama bir gerçeği yalan kabul etmek öyle zor ki.
-
Kader kelimesi güçsüz ve kendini düşünemeyecek kadar vasıfsızlar için tanrının bir lutfudur. Bir an bile olsa bu kıyıya her insanın vurduğunu düşünürsek , kader tanrının insanlığa bir özür borcudur ; yarattığı bütün kötü olanlara karşılık.
-
Çocukluktan kurtulmak demek , bence herşeyi yapamayacağını ilk anladığın andır. Ama öyleyse sevmek çocukluk mudur ? Onu da boşver ; sevdiğin halde herşeyi yapamayacağını anlamak nedir ? Bunu umursamamak ve düşünmemek dünyadaki en sevimli doğru olabilir Zaten benim dünyamda da şu anki gerçeği kabul etmeme bir lüzum olmadığı düşüncesi hakim. Bu mantıksız mı ? Taşlar yerine oturuyor .
-
Bazen iç sesimin sesini haddinden fazla yükselttiği zamanlar oluyor. Ben de neyse ki gereken sert çıkışları veriyorum. Sonra kan gibi dışarı taşıyor . Gidip onu buluyor ; dün gibi. Bu topçu atışına surlar ne kadar dayanabilir. Dayandığı kadar. Hem zaten zaman dünyanın , saat insanlarındır. Zamanı ölçmek de insanların doğayı tanıma yollarından biridir.
-
İç sesimin laftan anladığını da düşünmeyin. Aslında bence hiçbir şeyi düşünmeyin. Yapabildiğimden demiyorum da ; hayali tatlı geliyor işte.
-
Elimden gelmeyeni kimsenin isteme hakkının olmadığını bilmek güzel. Ama onun için de öyle bu. Hakkım olmayanı istemeyi kendime yedirebiliyorum aslında. Ama işte ''çaresizlik''. Yazılışından daha büyük bir kelime.
-
Günler geçiyor , hatta koşuyor. Aslında suyun içindeyiz , İç dünyamda bile en olumlu tabloda gemi su alıyor. Bu gemiye niye bindin diyemem. Suçalayacak birşeyin olmaması ne kadar kötü birşey... Bizi kurtarabilecek biri yok ; yardıma gelme ihtimali olan da hiç yok. Zaten yardım çağıran da yok. Sen gemi batarken son ana kadar kemanını çalmaya devam et ; ben de kaptan köşkünün camlarını patlatan suyu bekleyeceğim .
-
https://www.youtube.com/watch?v=9bBRJUzZi8E
Benim yerime anlatmış bu müzik herşeyi aslında. Öyle güzel ki , sanki ismimi , hayatımı , yakın geleceğimi ve sonrasızlığı duyuyorum.