Bazen yazıyı yazar, başlığı atmak için uzunca düşünürsünüz. Hangi başlık yazının içeriğini yansıtır ve ana fikir hakkında okuyucuya fikir verir, bunu ölçüp biçersiniz. İçinde bulunduğumuz durumda ise her şey çok berrak, üzerinde saniye düşünmeye dahi gerek kalmayacak kadar açık ve başlığı atmak da zor değil: Galatasaray basketbol şubesi sadece 6-7 aylık süreçte bir enkazla baş başa bırakıldı, iflasa mahkûm edildi. “Bile bile lades”in en can acıtıcı deneyimini yaşadık, basketbol şubemizin sacayaklarından erkek basketbol takımımızın, tekrar ileri adım atacağı yerde tökezleyip düşmesini kahrolarak izledik… Yazıyı yazdığım dakikalarda ise Banvit karşılaşmasından da mağlup ayrıldık, play-off yarışından koptuğumuz gibi, ligin dibine sürükleniyoruz…
Basketbolda bir baş antrenörün önemini belirtmeye gerek dahi yok. Bütçenin kullanımı, oyuncu seçimi, kadro kimyası, vizyon, hedef, hırs… Her şey pratikten teoriye, teoriden de tekrar pratiğe sıçrıyor ve ilerliyor. Dolayısıyla coach seçimi, sezonun kaderi açısından en belirleyici hamle oluyor. Galatasaray basketbol şubesinde ise belirleyici olan, şubenin vizyonunu baltalamak ve yılların birikimini aylar içerisinde tüketmek için kullanıldı. Üst seviye basketboldan yıllarca uzak kalmış, Beşiktaş’ta (Ergin Ataman’ın üç kupalı sezonu ardından) 2012-13’te göreve gelip Beşiktaşlı basketbolseverleri ocak ayı itibariyle sinirden küplere bindirmiş Erman Kunter göreve getirildi. Pratik, Erman Kunter’in, Eurocup şampiyonluğu başarısını tekrarlamak isteyen Galatasaray’ın isteklerine cevap veremeyeceğini gösteriyordu. Tehlike çanı alabildiğine çalmaya başlamıştı ama yönetimimiz ve özellikle Can Topsakal, Türkiye’de ve Galatasaray taraftarı içerisinde popülaritesi giderek artan basketbolun ihtiyaçlarının farkında değildi. “Pratiğin uyarısı”na kulak asmamanın faturası çok ağır oldu; 2017 yılının basketbol ikliminde, bir yöneticimizin “hatırlı sevdiği” olduğu için göreve gelen Kunter uğruna Galatasaray erkek basketbol takımının bir sezonu ve bu sezona ayrılan 4 milyon euroluk bütçesi heba edildi.
Esasında, erkek basketbol takımının 2017-2018 basketbol sezonu, Eylül ayı başındaki transfer lansmanında Can Topsakal’ın hazırlık maçı yapacağımız Milano’yu Eurocup rakibimiz sandığında bitmişti! Beylik laflara gelince klişeleri ardı ardına sıralayan Can Topsakal, iş “güncel” olana geldiğinde ilk cümlesinde gaf yapmıştı. Anlaşılan o ki, Eurocup’ın genel görüntüsüne bir göz atma ihtiyacı bile hissetmemişti. En iyimser Galatasaraylının bile Kasım ortasına dek dayanabildiği bir dram sahneye kondu; oyun aklı bakımından defosu olan bir takım kuruldu (ki buna rağmen bir şeyler başarılabilirdi), her oyuncu hazırlık döneminin de gerisine gitti, haftalar ve aylar geçmesine rağmen eldeki malzemenin karşılığı “oyuncu toplamı”ndan “takım” olmaya bir türlü evrilemedi. Dilimizden düşürmediğimiz ve gerçekten de basketbolda başarıya giden yapının harcı olan “takım karakteri” kavramı hiçbir zaman somutlaşamadı ve kazanma iradesi gösterilemedi. Erman Kunter bu noktada Galatasaray’a hiçbir şey katamadı, ilerleme kaydedemediği gibi kenardaki umutsuz ve hedefsiz duruşunun takıma yansımasıyla şubenin en karanlık günlerini yaşamasına sebep oldu. Yetersiz bir coaching’ten de ötesi, Erman Kunter taraftarın da tüm enerjisini yok etti. Yaz aylarında dilinden düşürmediği “başarı için yeterli bir bütçe” klişesi yerini “bütçemiz azaldı ama”ya bıraktı. Eurocup’taki kötü başlangıcın ardından sözü “lige odaklanalım, oradaki durumumuz iyi”ye getiren Kunter, tablo tersine dönünce dümeni kırıp “ligde kötüyüz ama Eurocup’ta TOP 16 yaptık”a sarıldı. TOP 16’nın hemen öncesinde ise basketbolu göz ucuyla izleyen birinin dahi yapmayacağı bir hatayla teslim bayrağını çektirdi. Takımdan yolladığı iki uzun yerine 2,5 aydır pivot transferi yapamayan Kunter, çareyi forvet almakta buldu: “Kilo fazlası var” dediği Henry Walker. Son Darüşşafaka maçında doğal olarak takke düştü ve işine son verildi…
Sadece altı aylık bir süre zarfı içerisinde Galatasaray erkek basketbol takımının getirildiği can sıkıcı nokta budur. Euroleague sertliğine cevap veremeyen ve kimya bakımından sıkıntı yaşadığı dönemlerde dahi Maccabi’ye tarihinin en ağır hezimetini yaşatan, final four gediklisi Real Madrid’i (üstelik baştan sona kontrolü elinde tutarak) eli boş gönderen, Olympiakos’u hem içeride hem dışarıda yenebilen Galatasaray’ın yıllar içerisinde tırnaklarıyla kazıya kazıya geldiği yere ihanet edildi. Şubenin üstünde dimdik durmaya çalıştığı toprak çekildi, ölü toprağına çevrildi de camianın başından aşağı döküldü. Somut gerçek şudur: Topsakal&Kunter ikilisi, maalesef, 6 aylık zaman dilimine çok ciddi bir başarısızlık ve itibar kaybı sığdırdı!
Galatasaray taraftarının, basketbol şubesinin başıboşluğuna sessiz kalacağını sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Harçlığından, maaşından, ekmek parasından ayırıp Galatasaray basketbol maçına bilet ya da sezonluk kombine alan bizler, şubeye sürmeye çalıştığınız karaya karşı duracağız. Galatasaray basketbolu güzel günleri hak ediyor, hak ediyoruz! Her defasında bunu haykıracağız.
Semih NİŞANCI