GSbasket.org yazarları olarak erkek basketbol takımımızın sezon başından bugüne kadar oynadığı basketbolu, oyuncularımızın ve teknik ekibimizin durumunu, sezon başında yapılan ve yapılamayan hamleleri, gelecek adına yapılabilecekleri ve beklentilerimizi konuştuk.
Deniz: Fenerbahçe ile oynadığımız ve kazandığımız maçtan sonra takımın ileri gitmesini beklerken son süreçte oyuncularda ilginç bir enerjisizlik, sahada da kötü bir basketbol var. Ne düşünüyorsunuz?
Furkan: Aslında saha içine dair ileriye doğru bir gidiş beklemiyordum. Bu galibiyet takıma biraz özgüven kazandırdı ancak bu maçlar sürekli oynadığımız maçlar değil; gerek oyuncuların ekstra eforu gerek de atmosferi düşündüğümüzde her zaman bu tip maçlar görmemiz zor. Ancak bu kadar da kötü bir durum beklemiyordum. Geçmişte de bu tarz galibiyetlerden sonra serbest düşüşe geçen takımlarımız oldu pek tabii. Nasıl bir reaksiyon vereceğimizi merakla beklesem de tavanı çok kısıtlı bir takım olduğumuzu daha önce söylemiştim. Ancak sinerjiyi yeniden olumlu hale getirmek için önümüzde bir Malaga maçı var.
Engin: Takımın enerjisizliği en çok kafama takılan şey. Özellikle Harrison’ın fiziksel durumunun kötü olduğunu mimiklerinden anlayabiliyoruz. Sorumluluk almaktan çekiniyor gibi ama kötü basketbolun tek faktörü o olamaz. Takımda ciddi bir saha içi generali eksikliği var. Bunu ne Lazeric, ne Webster sağlayabiliyor. Zach’in verimsiz basketbolu da takımı aşağı çeken etkenlerden.
Yiğit: Çok da iyi oynamadığımız bir günde, sezonun hedef maçlarından birinde Fenerbahçe’yi 19 farkla yenmenin enerji boşaltan bir eylem olduğunu söylemek mümkün. Fakat zaten sezonun en iyi basketbolunu oynamamız gereken bir dönemde değiliz. Avrupa’da bu turda ya da ligin bu bölümünde bu tip yenilgilerinin normal olduğunu söyleyebiliriz. Tabii elimizden giden maçlar ise sezonun geri kalanı için daha olumlu bir perspektifte olmamızı zorlaştırıyor. Ben burada takım yapısının odaklı bir basketbola uygun olmayışı ve düzenli ödeme ortamı olmamasının oyuna olumsuz etki ettiğinden yakınabilirim
Yunus: Ben bunda rakiplerimizin seviyesinin artması ve Ertuğrul hocanın tercihlerinin direkt etkisi olduğunu düşünüyorum. Özellikle playmaker eksikliği ve Auguste’un atletik uzunlara karşı hiç etkili olamaması ,dengesizliği gibi sorunlar varken Ertuğrul Erdoğan’ın maç içi yaptığı rotasyonlar rakip takımların momentum yakalamasını sağlıyor. Sonuç olarak da seviyesi yüksek rakiplere karşı büyük sorun yaşıyoruz.
Anıl: Özellikle Fenerbahçe maçının 2.yarısındaki oyundan sonra takımın belli bir düzene geçeceğini düşünmüştük. Arka maçında da devamı geldi gibi gözüküyordu ama takımın genel büyümesinden ziyade atmosferin yarattığı maça odaklılık daha esasmış. Çünkü her şey bir anda tepetaklak oldu gibi. Takımdaki temel oyun yönlendirme eksiklikleri dışında ben hala takımdaki oyuncuların mental seviyesinin bizim düşündüğümüzden daha aşağıda olduğunu düşünüyorum. Dönemsel parlamalar var ama bunu genele yayamayınca oyunun hiçbir yönünde ipleri ele alamıyoruz.
Deniz: Hareket imkanı bulunmadığı koç tarafından açıklanmışken takım içinde neler değişebilir ve hangi konularda gelişim hedeflemeliyiz?
Furkan: Arapovic’in dönüşüyle birlikte pas oyununa yapabileceği katkı düşünülerek Zach Auguste’un kenarda tutmak, Lazeric Jones’un ön alan savunması ya da Yiğit Arslan’ın düşünüldüğü role adapte edilmesi Galatasaray için bulunduğu yerden çıkış noktası olabilir. Yerli katkısının sınırlı olmasından dolayı büyük bir değişim beklemek zor ancak yeniden geçtiğimiz sezon sonuna doğru yakaladığımız savunma kimliğine bu şekilde ulaşabiliriz.
Yunus: Takım içi yapılabilecek hamleler sınırlı. Öncelikle takımın enerjisinin artması gerekiyor ki bu tamamen motivasyonla alakalı. Ertuğrul hoca da ilerleyen süreçte switch sonrası yapılan büyük pozisyon hatalarını tolere etmek için antrenmanlarda kimyayı düzeltmeye çalışmalı. Hücumda ise Arapovic sağlık durumuna bağlı olarak takımla devam edip dönünce pota altındaki pas istasyonumuz olmalı.
Anıl: Topu yönlendirme takımın en büyük sorunlarından biri. Webster’ın skora gitmediği her dakika takıma zarar. Göksenin ve Harrison da bu konularda yeterli değiller. Jones iyi niyetli ama tek başına bu yükü çekebilecek kalibrede değil. Yiğit oralara göz kırpıyor. Maçta iyi ya da kötü oynaması fark etmeksizin özgüveni hiç düşmüyor ve sorumluluktan kaçmıyor. Bu rolü kendisine vererek ve üzerindeki sorumluluğu arttırarak bir çözüm bulunabilir. Farklı şeyler denemek zorundayız çünkü şu anda uyguladığımız plan sekteye uğramaya başladı.
Engin: Hareket alanı olmadan bir şeyin değişeceğine ihtimal vermiyorum çünkü temel problem oyunu sürdürülebilir oynayamamak. Fakat bu sürdürülebilirliğin sıradan bir guard almakla da çözülmeyeceğini söylemek lazım. Yani Lazeric’ten çıkıp tekrar vasat kısa almak hiçbir problemi çözmez hatta boşa para harcamış oluruz. Yapılması gereken belli. Yönetimin transfer için 150bin dolar civarında bütçe çıkartıp takıma destek olması gerekiyor ya da 3 aylık sözleşmesi bittiğinde Ben Moore ile vedalaşıp kendimize kaynak yaratmamız da tercihler arasında olabilir.
Yiğit: Hareket alanı düşünülenden daha kısıtlı esasında. Pozisyonların büyük kısmını Harrison ve Whittington’a bırakmak onları da yormuş durumda, keyif aldıkları işleri yaparken dahi mimikleri pek olumlu değil. Fakat topu Webster, Yiğit Göksenin üzerinden yönlendirirken yaşadığımız sorunların daha ciddi olması temel problem. Tempoyu düşürüp, savunma temelli 5’leri aramak bir ara formül olabilir.
Deniz: Sosyal medyadaki bazı eleştirileri de göz önüne alırsak Ertuğrul Erdoğan’ın şu ana kadarki süreçte yönetimi, yapabildikleri ve yapamadıkları hakkında neler düşünüyorsunuz?
Furkan: Basketbol bazı değişken dinamiklere sahip bir spor. Hiçbir zaman ”benim tarzım bu ya da yapabileceklerim bunlar” tarzında bir savunmayı kabul etmez. Medya önünde oyuncuları korumasını pek tabii doğru karşılıyorum ancak takımın bazı değişimler istediği bir gerçekken bunları yapmak da teknik ekibin sorumluluğudur. Taraftara içeriyi anlatmazsanız; sizi dışarıya söylediğinizle yargılar. Sizin Webster ve Lazeric Jones için verdiğiniz kararlarla değerlendirilmenize neden olur. Eğer ortada doğru bir teşhis yoksa, takıma uygulayacağınız tedavinin de doğru olmasını bekleyemezsiniz.
Engin: Galatasaray baştan aşağı organizasyon olarak olmasa da doğru bir yolda. Az bütçeyle kazanmanın, bir şeyler başarmanın tadı çok başka. Henüz kazanma noktasında o raddeye gelemedik ama insanlar Zalgiris’i, Baskonia’yı bu yüzden sevdi, seviyor. Koç da buna benzer bir yapı inşa etmek için çabalıyor. Sosyal medyada yer alan eleştiriler bence çok ağır. Bu konuda koça ve teknik ekibe büyük haksızlık yapıldığını düşünüyorum. İç sahada kaybedilen Trento maçı dışında matematik olarak bir problem yok. Evet, Oldenburg maçı alınabilir miydi? Belki ama esas enerjisizlik konuşulmalı. Malaga maçında sağlam reaksiyon bekliyorum takımdan. Mücadele edip kaybetmeye tamam ama 55 sayıda kalarak kaybetmek Galatasaray basketbol kültüründe yer almamalı.
Anıl: Ertuğrul Hoca kulübe gelirken imkanların kısıtlı olduğunu biliyordu. Geçen sene 2 milyon dolar olmayan bütçeyle bir de geç denebilecek bir zamanda yapılan transferlerden alınabilecek maksimum alındı diyebiliriz. Eurocup’ta üst tur da görebilirdik. Bu sezon başı ilgilendiğimiz oyuncularla anlaşamayınca bari eldekilerle devam edelim dedik ama eldekiler maalesef Webster ve Auguste özelinde iyi bir gelişim gösteremiyor. Geçen seneden beri belli olan hataları bu sene de görüyoruz. Eleştirilen kısımların bir çoğu haklı ama eldeki imkanlar dahilinde kısıtlı hareket ettiğimizi de unutmamamız lazım. Bu kısıtlı imkanlara rağmen Harrison’ı elde tutup üstüne Moore ve Whittington’ın alınması da bir o kadar olumlu. Fakat şu zamanda yapılan yanlışların, doğruların önüne geçtiğini görüyoruz. Evet imkanlar kısıtlı fakat yapılan yanlışları da kabul etmek gerekir.
Yiğit: Son dönem Galatasaray basketbolunu dair nitelikli bir yazı aradığınızda şunları görürsünüz : Sonunda şampiyonluğa ulaşacak bir projenin peşindeyiz başlığı, şubenin genel problemlerini çok iyi özümsemiş bir koç , bu paralelde bunları çözmek için çabalayan bir kenar ekibi ve hocanın temelde basketbola hizmet ettiğini betimleyen bir gsbasket makalesi. İkinci senesinde kadrosunun temel taşlarını korumuş, 2 Eurocup deplasman galibiyeti almış ve gruptan yüksek ihtimalle 2. sıradan çıkacak durumdayken yol ayrılığı hayli anlamsız bir talep. Bu tip bayağı talepler de hocaya dair nitelikli eleştirilerin önünü kapıyor gibi görünüyor.
Yunus: Koçu değerlendirmeye transferlerden başlarsak özellikle forvet transferlerinde 2 sezondur muazzam ve hatasız gitmesi büyük başarı, 5 numarada da Auguste gibi dengesiz bir oyuncudan alabileceğinin tamamını alması övülebilecek özelliklerinden. Ancak backcourt seçiminde alınan organizatörlerin yetersiz kalması, Webster’in deliciliğini hiç kullanamaması gibi sebeplerden başarısız olduğunu düşünüyorum. Yine de geçen sezonki Fenerbahçe maçından itibaren pas kanallarına baskı ve maçın çok büyük bölümünü başarılı switch’le geçtiğimiz savunma; hücumda ise pas kanallarının oturması sebebiyle ligde yarı final yapmayı başardık. Hocanın genel sorunları ise maç içi rotasyonda yaptığı 5-10 dakikalık makul olmayan denemeler ve en önemlisi de maç sonu açıklamalarda hatayı kabullenmeyip oyuncularını eleştirmekten mümkün olduğunca kaçınması. Sonuç olarak ben olumlu yanlarının ağır bastığını düşünerek Ertuğrul Erdoğan ile devam edilmesi gerektiğini düşünüyorum, istifa sesleri hele ki mevcut yöneticilerle çok saçma bir istek.
Deniz: Koç verdiği ropörtajda Arapovic – Moore arasında bir tercih yapmak zorundayız demişti. Marko Arapovic sezonun ortasında sakatlıktan döndükten sonra Moore – Arapovic hakkında nasıl bir karar almalıyız? İkisi arasında tercih yapmak dışında bir seçeneğimiz olabilir mi?
Furkan: Ben üçüncü opsiyon olarak Zach Auguste’den vazgeçilmesi gerektiğini düşünüyorum. Mevcut yapı bizi pivotsuz bırakacak ama bunun sıkıntılarını zaten sene başında yazmıştık. Ancak bu deplasmanlarda atletizmin değil aklın iş yaptığını düşünürsek Ben Moore ve sağlam kalabilecek bir Arapovic daha ayağı yere basan bir takım olmamızı sağlayabilir.
Engin: Orada düne kadar 4 uzunlu bir plan düşünüyordum. Yani; Greg-Marko / Zach-Moore gibi. Aslında koçun da yaz başında bu yönde bir düşüncesi olduğunu seziyordum ama şartlar planda değişikliklere sebebiyet verebiliyor. Her neyse, Galatasaray oyun kurucusuz, lidersiz o eşiği asla atlayamayacak. Zach’ten çıkmanın zor olacağını varsayarsak… Bunu yazdığım için çok üzülüyorum ama Arapovic nasıl dönerse dönsün Moore’dan çıkmak mantıklı olacak.
Anıl: Ben Moore geçen seneki ribaund ve delicilik problemlerine ilaç gibi oldu. Oyundan düşmüyor, mücadeleyi bırakmıyor, iyi niyetli bir oyuncu. Arapovic ise yine bir sakatlıktan dönecek. Fakat bu seneki iç saha maçlarında kenarda gördüğümüz Arapovic herhalde bizdeki kilo olarak en zayıf hali olabilir. Bu yüzden ben geçen senekinden bile iyi dönmesini bekliyorum. Arapovic’in oyun aklı, pas özelliğinin olması, dış şut tehditi ve oyun isteği de bizim şu anda ihtiyaçlarımızdan biri. Eğer Moore’u sezon sonuna kadar tutabilirsek ve Arapovic de beklenildiği gibi dönerse burada kesik yemesi gereken isim Auguste. Size olarak düşeceğiz ve pivot diyebileceğimiz bir yabancı oyuncumuz olmayacak ama Auguste’tan aldıklarımız ve alamadıklarımızı tartarsak bence eksiye düşmeyiz.
Yiğit: Ben Moore’dan çıkmanın takım savunmasında ve hücumda delicilik açısında takımı geri adım attıracağını düşünüyorum. Fakat Arapović’le aralarında olan maaş farkının, lehimize bir kısa transferi olarak dönme ihtimali mevcutsa burada dönemin oyun kurucu marketine göre karar değişebilir. İçerideki durumu tam olarak bilemediğimiz için zor bir soru olduğunu belirtmem gerek.
Yunus: Bu noktada en önemli mesele Arapovic’in sağlık durumu olacak, en az %75’i ile dönebilecekse pas yeteneği ve oyun görüşü takıma çok şey katar. Moore ise savunmada hem aklı hem de atletizmiyle önemli bir oyuncu ki switch yaptıktan sonra doğru pozisyon alabilen tek kişi. İşin sonunda Arapovic’in sağlık durumu direkt olarak belirleyici olacak, iyi dönebilirse maalesef Moore’dan çıkmak zorunda kalacağımızı düşünüyorum.
Deniz: Teknik ekibin özellikle çok istediği Perez transferi girişimi başarısız olduktan sonra size göre ne tarz bir strateji izlemeliydik? Yaz döneminde hamlelerimizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Furkan: Transferde ne kadar paran olursa olsun her istediğin oyuncuyu almak gibi bir durum söz konusu olamıyor maalesef. Bu durumlarda alternatif senaryolarının da hazır olması gerekiyor. Röpörtajımızda elimizden kaçan oyuncuları ve bütçe durumunu konuşmuştuk ancak ben en azından Lazeric yerine beklenmesini tercih ederdim. Aslında sezonun özeti Perez’in ya da diğer oyuncuların alınamamasından daha çok Webster’le henüz çok erken denilebilecek bir noktada sözleşme imzalayıp, yanına bir oyuncu ekleyememekti.
Anıl: Webster’ın tutulması ve Arapovic’in sakatlığı sonrası oyun kurucu transfer bütçesinin ikiye bölünmesi buradaki iki faktör. Webster skora gittiği zaman takıma olumlu katkıda bulunuyor. İyi niyetli, sorumluluktan kaçmıyor. Fakat bizim temel ihtiyacımızı değil yan ihtiyacımızı karşılayan bir oyuncu. Tutulması baştan hata. Arapovic’in sakatlığı sonrası bütçenin daha ihtiyaca göre paylaştırılması ise maalesef hocadan çok kulübün hatası. Jones yerine daha iyisi bulunması zor mu, evet. Fakat özellikle NBA’den düşecek oyuncuların beklenmemesi yerine Jones’un alınması mantıklı mı, hayır. Aslında Alex Perez tipi bir oyuncuyla teşhis doğru konuldu ama geçen seneki mantıkla alınan Webster ne kadar doğruysa bu sene tutulması da bir o kadar yanlış.
Yiğit: Esasında Perez gittiği gibi hemen oyunu iki forvetten yönlendirelim formülüne dönüş olmadı. Yine iyi Guard alınamadı eleştirisini baz alırken tarihsellikten zaman zaman kopuluyor. Perez’den beri ilgilenilen oyun kurucu isimleri alt alta yazıldığında liste hakikaten uzun ve yaz aylarını tüketti. Üstüne gelen Arapović’in sakatlığı ile birlikte daralan bütçeyle transfer stratejisi ve takım yapısı kenar yönetimini buna mecbur bıraktı gibi gözüküyor. Perez ve Jekiri’den istediği cevabı alamayınca opsiyonlar da bu kadar daralmışken belki de Webster ve Zach ile de yollar ayrılıp, daha agresif bir transfer dönemi geçirilebilirdi. Lazeric Jones’a 1 yıl kontrat vermeninse bu şube için hayli bonkör bir tavır olduğunu söylemeliyim.
Engin: Dönülebilirdi ama mesela Kilpatrick ayarında oyunculara bütçemiz yetmezdi. Ben bu soruya farklı pencereden bakmak istiyorum. Galatasaray’ın bozulan imajının düzeldiğini sanan insanlar var. Oyuncular Galatasaray’a gelmek için can atmıyor. Nigel Hayes’i EuroLeague oyuncusu yaptığımız için 2 günde Alba Berlin olmadık. Koçun siteye verdiği röportajı hatırlayın. Josh Gray, Derrick Walton, Alex Perez, Mantas Kalnietis, Chasson Randle ve Jerian Grant. Herhangi birinin geldiği senaryoyu düşünün. Çok farklı şeyler konuşabilirdik ama yaz döneminde de söyledik. Webster’i tuttuğumuz her denklemde hücum veya savunma asla 4×4’lk olmayacaktı. Bence temel hata orada yapıldı. Ancak şu an geçmişi konuşmanın çok da yararı yok. Biraz da geleceği konuşalım. Bu takımın potansiyeli gerçekten seneye EuroLeague bileti alabilecek kapasitede. Elbette bu kısalarla değil. Önemli bir kısa eklemesi yapılıp sonra çeyrek finale kendimizi atabilirsek, 15000 kişinin salonda olduğu ateşli ortamda Eurocup seviyesinde öyle bir atmosferden çıkabilecek takım yok.
Yunus: Perez girişimi başarısız olduktan sonra Webster’ı tutmak gibi büyük bir hata yapıp kalan bütçeyi de organizatör gard için kullanacakken Arapovic’in sakatlığı sonrası bu bütçeyi Lazeric+Moore’a kullanmak zorunda kaldık. Dolayısıyla da Webster hamlesi sebebiyle pek bir seçim şansımız kalmadı.
Deniz: Yiğit Arslan’ın yaratıcılık rolünde geçen sene Tofaş’taki rolüne göre daha fazla kullanıldığını görüyoruz. Kendisi bu rolü ne kadar kaldırabilir?
Yunus: Yiğit’i altyapılardan beri takip eden birisi olarak kendini çok geliştirdiğini belirtmem gerek. Ceza kesiciden zamanla hem topu yere vurabilen hem de savunmada daha dikkatli bir oyuncuya dönüştü. Ertuğrul Erdoğan ise kendisine yardımcı yönlendirici rolü vermek istese de bunu şu an kaldırabileceğini düşünmüyorum. Hele takımda hem guard hem forvet olarak net bir organizatör yokken rolü daha da artıyor ve sorun yaşıyoruz. Arapovic’in dönüşü ile Yiğit’in de bu konuda rahatlayacağı ve kendini geliştireceğini düşünüyorum.
Furkan: Yani bunu konuşmuştuk daha önce. Yiğit’in bu rol için epey yol katetmesi gerekiyor. Takımın genel yapısını düşündüğümüzde bu süreç bizim için biraz sancılı geçecek ancak Yiğit Arslan gibi bir değeri elinde tutmak başlıca bir artı sayılır. Elinden geleni yaptığını düşünürsek, sezonun ilerleyen bölümünde daha iyi bir Yiğit Arslan göreceğimizi düşünüyorum.
Anıl: Yiğit aslında Tofaş’tayken top yönlendirme işinde rol alabileceğini göstermişti. Sadece şut atabilen yerli oyuncudan topu yere vurabilen bir oyuncuya dönüşmesi sayesinde Milli Takım’a kadar yükseldi. Gerçekten özgüveni yüksek, sorumluluktan kaçmayan bir oyuncu. Galatasaray’ın geleceği adına gerçekten iyi bir değer olacak. Şu an takımımızın top yönlendirme sorunu olduğu için ekstra bir sorumluluk da almaya başladı. Fakat hala genç diyebileceğimiz bir oyuncu. Takımın belli aşamaları kaydetmesi gerekiyor fakat bu uğurda da Yiğit’e bir anda takım liderliğini vererek ağır bir sorumluluk yüklemek Yiğit’in gelişimine de sekte vurur. Bu yüzden teknik ekibe burada büyük bir sorumluluk düşüyor.
Engin: Yiğit’ten beklentinin tam olarak ne olduğunu kimse bilmiyor. Yiğit boş şutları sokan, savunmada kararlı yapısıyla sertlik gösterebilen 3&D olarak tanımlayabileceğimiz bir oyuncu ama takımın kısalarının basketbol IQ’su o kadar düşük ki, Yiğit kendisini aniden oyun kuran, ikili oyun oynayan bir rolde buldu. Ben bunu çok yanlış buluyorum. Elbette ikincil, üçüncül yönlendiriciliği yapabilmeli ama topu getirip oyun kurmasını beklemek, hata yaptığında da homurdanmak ona yapılacak en büyük yanlış olur. Bu arada geçtiğimiz günlerde altyapıları yakından takip eden Ömür Özcan’ın bir tweetine rastladım. Yiğit’in FB maçında attığı şut üzerine: “Yiğit’in repertuarında çok önemli yer alır bu şut. Çok uğraştı bu şutu repertuarına katmak için. Geri adım sonrası şuta kalkarken bacaklardan alacağı kuvvetin hep dengeli ve önemli olması gerektiğini bildiği için çok çalışmıştı. Kısacası kesinlikle o ana özel bir şut değil bu.” Bu yorumu Yiğit’in nasıl çalıştığının göstergesi olarak ekleyelim buraya.
Yiğit: Galatasaray’da Yiğit’in sadece set şutörü hali, hele de bu takım için yeterli olmaz. Yiğit’in yardımcı yönlendirici rolünü öğrenme süreci devam ediyor ve bu bağlamda performansının dalgalandığını da söyleyebiliriz. Bu yolun sonunda Emir Preldzic gibi topu yere vurduğunda sadece kendisi ve perdede olan oyuncu ile kontak kurmayı başarabilen bir kısa olur ya da bu geçişi başarmış Hidayet Türkoğlu gibi 5 oyuncunun düzen içinde verim verdiği bir takımın liderine dönüşür. Bu görev için ayak hızı ve oyun zekası gibi handikaplarının üstüne gitmeli ve kendisini geliştirmeye devam etmeli. Teknik ekibin ise saha yerleşimi açısından Yiğit’e bu konuda destek olması gerektiğini düşünüyorum. Hepsinin ötesinde Yiğit Arslan Galatasaray basketbolunun yüzü olabilecek potansiyele sahip ve her röportajında çok başarılı demeçler veren bir Galatasaraylı. Umarız üstesinden kalkacak.
Deniz: Greg Whittington gösterdiği performans ile taraftarın kısa sürede gönlünü kazandı. Onun kısa forvette de iyi performans vereceğini düşünüyor musunuz?
-Bu soruya bu yazıda katkısı olan herkes aynı fikirde cevap verdiği için, yazıda gereksiz kalabalık yaratmamak adına tek ve ortak bir cevap paylaşıyoruz.-
Engin: İlk olarak şunu söyleyeyim. Açıkçası bu performansı bana sürpriz oldu. Ben daha bencil, daha sorumsuz bir oyuncu olarak bekliyordum Whittington’ı ama alakası yok. Takım için ne gerekiyorsa onu yapmaya çalışıyor. İkinci olarak, 3 numarada verim vereceğini düşünmüyorum. Whittington yüzü dönük, sırtı dönük oyunlarıyla ve şutuyla (bu sezon Eurocup’ta %50, ligde %70 ile üçlük atıyor) komple bir oyuncu ama onu 3 numaraya çektiğinizde konfor alanından çıkarıyorsunuz. Elbette birkaç dakika olabilir fizikli savunma adına ama Hayes gibi uzun süreler 3 numarada oynaması bence mümkün değil.
Deniz: Son olarak sezon başındaki hedefleri ve beklentileri şu an ne derecede revize etmeliyiz? Şu anki tabloya göre takımın başarı kıstasları neler olmalıdır?
Yunus: Sezona iyi girsekte fikstürün zorlaşması sonucu daha kötü performans ortaya koyduk. Yukarıda da bahsettiğimiz çözümleri uygulayabilirsek takımın hedef maçlarda da beklenen sonuçları almaya başlayacağını ve toparlayacağımızı umuyorum. Kadroda ki net organizatör eksiğine rağmen benim beklentim Eurocup’ta çeyrek final ve ligde yarı final görmek. Bu iki kulvarda daha düşük bir başarının kimseyi tatmin edeceğini düşünmüyorum.
Yiğit: Sezon başından bu yana sonuçları simülasyona soktuğumuzu düşünüp şu an sonuçlara baksak ben cidden memnun olurdum. Benim için gerçekçi hedefler Eurocup çeyrek finalinde Sinan Erdem’i hınca hınç dolduran tribün önünde sezonun en iyi basketbolunu oynayan takım ve Lig yarı finalinde ilk maçı deplasmanda çalınca geri kalan maçları planlamaktan o gece uyuyamayan teknik ekip.
Engin: Takımın başarı kriteri çok detaylı cevapları olan bir soru. Örneğin kaç büyük maç kazanmışız? Sezon sonu açıp bakmak isterim. Fenerbahçe galibiyetinin başarı kriterleri arasında öncelik olduğunu söyleyebilirim. Eurocup’ta TOP 16’da elenirsek bunun aslında başarısızlık sayılmayacağını söylemek mümkün. Türkiye Kupası gerçeği de var. 3 maç oynayıp kupa alabiliyorsun. Neden olmasın? Ligde play-off’ta Karşıyaka, Telekom, TOFAŞ gibi takımlara elenmemeyi başarı olarak sayabilirim.
Anıl: Ligdeki beklentiler geçen seneki ile aynı. Ligi ilk dört sırada bitirip en az yarı final oynamak. Geçen senekinden tek farkı yarı finalde 3-0 elenmek değil maç ya da maçlar kazanıp elensek dahi sonuna kadar mücadele ettik ama olmadı diyebilmek. Eurocup’ta da en azından bir çeyrek final görmek. Geçen sezon daha ilk gruplarda elenmiştik. Çok ilerlemeyi beklemiyorduk ama ilk gruplarda elenmekte üzmüştü. Ama bunu ligde de lehimize kullanabilmiştik. Bu sene büyük bir aksilik olmazsa gruptan çıkacağız ve üst grupta daha zorlu maçlar oynayacağız. Takımın hem lig hem Avrupa’da beraber nasıl götüreceğini bu sene tecrübe edeceğiz. Şu an matematiksel olarak çok olumsuz bir tablo olmasa da takımın beden dili olumsuz. Bu yüzden sadece galibiyete değil bir refleks göstermeye ve başkaldırmaya ihtiyacımız var. Malaga maçına bu iki parametreden de bir anlam bindi. Burada göstereceğimiz ya da göstermemiz gereken reaksiyon da takımın yolunu çizmesi adına da belirleyici olacağını düşünüyorum.