Aslan kükremiş geliyor, üstünde forması…
Kötü bir deplasman karnen var, üstelik şimdiye kadar kaybettiğin tüm deplasmanların toplamından daha zor bir atmosfere gidiyorsun. Lokal ligde dahi sorunların var, sezon başı yaptığın planlamanın yarısı takımdan ayrılmış, gidenler arasında Türk rotasyonunun en değerli ismi de mevcut. Sponsorun yetersiz, aynı zamanda desteği de süreksiz, birincilik için yarıştığın diğer iki takım kısa rotasyonuna, Yunan ve Fransız milli takımlarının guardını alırken son hafta, sen 3 senedir insanların haritada yerini bile bilmediği bir şehirde basketbol hayatını surduren Justin Carter’a ikna oluyorsun. Nikola Tesla havalimanına iniyorsun, seni kontra-terör timi karşılıyor, yüzleri maskeli adamların eskortluk ettiği bir otobüsün en ön koltuğunda ilerliyorsun şehre doğru, yanlış bir anlaşılmanın veya eksik bilgilendirmenin getirdiği bir nefret var koca ülkede sana karşı; tarihsel bir düşmanlığı, güncelin ölümü ile birleştirip ateşi harlayan insanlarla dolu her yer.
Kişiseldir, benim dünkü maçtan hiç umudum yoktu. Maçtan önceki senaryom, hızlı başlayacak Kızılyıldız takımının, tribünleri de arkasına almasıyla beraber ikinci çeyrekte maçı bitireceği şeklindeydi. Özellikle deplasmanlarda alabildiğine kırılgan olan, işin savunma kısmında bir hayli yetersiz kalabilen, mücadele gücü düşük bir takım profilimizdi bana bunları düşündürten. Öyle ki, grupta sonuncu olması kesinleşen Valencia takımının, son maç sahaya karakter koyarak Neptunas’a çelme takmasıydı bizi buralara getiren; belki de, haketmememize rağmen. Üstelik İpekçi tribünü bu sahneye adımını atana kadar, Yunanlar ile beraber Avrupa’nın en ateşli taraftarı kabul edilen güruh bilenmiş bir şekilde bizi bekliyordu.
Ergin Ataman, böyle bir maçı kazandı.
Tarihi dakikaları hep beraber yaşadık, üzerine pek söylenebilecek bir şey de yok. Muhtemelen 1911 yılında kurulduğundan beri, en değerli, en özel deplasman galibiyetini aldı Galatasaray basketbolu. Murat Kosova’nın tabiriyle “en yeni Galatasaraylı” Justin Carter’ın dahi, Ali Sami Bey’in “bizden olmayan takımları yenmek” düsturunu dibine kadar sindirdiğini gördük içinde. Kimliğini oluşturan ögelere hizmet etti dün Galatasaray basketbolu; biraz daha büyüdü, kendisini “küçük olsun, bizim olsun” düsturuyla yönetmeye çalışanlara inat hem de. Bunun önüne geçme şansları olmadığını, kendilerine bir daha hatırlatarak.
Bunları konuşmak dahi üzücü olsa da, sezon sonuna kadar yönetimin en önemli görevi bu çocukların parasını zamanında ödemek olmalı. Zira dün Ergin Ataman ve öğrencileri gösterdi ki, ben dahil, kendisine inanmayanlara inat, bu takım bu sezon yine top8’e aday; hem de böylesine dev takımların yer aldığı bir grupta. Bu muhtemel başarıyı daha özel kılacak husus ise, sezon sonunda Euroleague’in katılım şartlarını yeniden düzenleyecek olmasıdır. Muhtesem tribün performansı ve parkede gelen üst üste başarılarıyla, Galatasaraysız bir Euroleague basketbolu olamayacağını yetkililere göstermek açısından bundan daha iyi bir zamanlama olmayacak.
Sesimiz salonlarda, kavgamız omuzlarda,
Sen sevdamızın adı, hayatın tek anlamı…
Bu dünyada bizden daha kırmızısı veya kızılı yok!
Öylesine mutlu ve gururluyum ki; sağ ol, var ol Ergin Ataman,
Galatasaray ulan!!!