Bayern Munich maçı analiziyle yazıya başlamak istiyordum aslında ama inanın aklımda maçın içeriğine dair çok fazla birşey yok. Maçı nasıl izlediğimi hatırlamıyorum, hele son çeyreği hiç sormayın. Elde sadece o anlarda beni kayda alan arkadaşımın telefonundaki video var ve başka birşey yok. Video’yu açıp baktığımda yaptığım hareketlerin hiçbir anlamının olmadığını gördüm. Otur kalklar, anlamsız şekilde şınav çekmeler, yere kafa atmalar ve nicesi. Şimdi dönüp bu videoyu izledikten sonra “İyi varsın be Galatasaray” demekten kendimi alamıyorum. Muhteşem bir heyecandı, kelimeler kifayetsiz kaldı o anlarda. Hepimizin elleri ayakları titredi son çeyrek boyunca.
Karşıyaka serisindeki iki yazım daha çok teknik-taktik içerikliydi ama yine de son paragrafa en büyük beklentimi sıkıştırmıştım: Yumruk şov.. Nihayet geldi Ergin Ataman’dan yumruk şov. Galatasaray taraftarına verilebilecek en büyük güvenlerden birisi bu, koçun motiveyken çok elit düzeylere çıktığını ve istediğini aldığını biliyoruz hepimiz. Ergin Ataman Eurocup’ta kokuyu çok önceden aldı arkadaşlar. Dorsey’nin gidişi belki hesapları bozdu ama sonrasında gelen sinerji olayı bambaşka hale getirdi. Karşıyaka deplasmanıyla motive olana Ergin Ataman, yine aynı hafta U.Kazan’ın da elenişiyle G.Canaria’yı elersek şampiyon olacağımızı gördü aslında. Ve bu saatten sonra avını bekledi, Bayern’i kupanın dışına itti.
Çok motiveyiz ve çok inanıyoruz. O zaman şimdi daha yüksek sesle “Teker teker geçiyoruz turları, Avrupa’da alacağız kupayı”…
Yarı finaldeki rakibimiz beklediğimiz üzere Gran Canaria oldu. Uzun zamandır bu anı bekliyordum ve sonunda geldi çattı. Evet arkadaşlar “şampiyonluk maçlarına” çıkıyoruz. Gran Canaria’yı elersek kupa Abdi İpekçi’de yükselecek. Yarı finalin diğer ayağındaki Trento-Strasbourg eşleşmesinden kim çıkarsa çıksın saha avantajı bizde. Yani şöyle düşünelim; bir final serisi, ilk maç deplasmanda, ikinci ve kupa töreninin yapılacağı maç Abdi İpekçi’de. Finale kalırsak Eurocup 2015/2016 sezonunun son maçı Abdi İpekçi’de olacak ve kupa salona gelecek. Bir maç, bir kupa ve Abdi İpekçi.. Buradan kupayı kaybetme ihtimalimiz çok düşük. Bu açıdan Gran Canaria serisi ayrıca değer kazanıyor. Gelin 30 Mart’ta Abdi İpekçi’yi cehenneme çevirelim. Maç biletimi ve uçak biletimi aldım, geliyorum Abdi İpekçi’ye. Çünkü kader günü olacak belki de 30 Mart. Gran Canaria’yı İpekçi’de 10-15 farkla yenmek demek kupaya dokunmak anlamına gelebilir. Canaria deplasmanı gerçekten çok zor ve basketbolu bilen bir taraftar kitlesi var. İçeride tempoyu acayip boyutlara çıkarıp, bol ikinci şans sayıları kovalayıp, tribünleri de arkalarına alarak çok yüksek skorlara çıkabiliyorlar. Bu açıdan bakarsak ilk maç çift hanelerde bir farkla onları mağlup edersek onları ikinci maç telaşa sürükleyebiliriz. Bu şekilde çok yüksek tempo yapan takımlar eğer psikolojik rahatlığı alamazlarsa yüksek tempo ve telaş arasındaki çizgide kayboluyorlar. Ülkemizdeki malum üzücü olaylar dolayısıyla insanlarımız maçlara çağırmak, gönül rahatlığıyla “haydi omuz omuza” demek gerçekten çok zor. Ama Abdi İpekçi’nin dolacağını biliyoruz, bizi bu aşktan döndürebilecek çok fazla güç yok. Gitme deseler bile onları dinlemeyip maça gidecek birçok Galatasaraylı var. Biletler dün saat 16.00 itibariyle satışa çıktı ve yoğun bir ilgi var. Abdi İpekçi’nin tıklım tıklım dolacağı kesin gibi şu an için.
Tarihi bir akşam olacak 30 Mart’ta, bu turun kupa demek olduğunu tüm Galatasaraylılar olarak bilmemiz gerek. Tarihimizdeki en iyi tribün olmalı. Ha gayret, az kaldı..
Son olarak çarşamba günü “Hepimiz kırmızıyız, #kıpkırmızı“..
Oğuzhan Günebakan