Yeni formatıyla ilk defa tecrübe ettiğimiz Euroleague Top 16 gruplarında, ilk yarı maçlarını bitirme arifesinde, 5. sırada kendimize yer bulduk. Grupta şimdiye kadar oluşan tablo, olağan dışı olaylar yaşanmaması durumunda ilk 3 sıranın şimdiden belli olduğunu gösteriyor. Dördüncü sıra için ise 3 tane aday bulunuyor. Şüphesiz bu adaylar içerisinde en şanslısı İpekçi deplasmanından galibiyet ile dönen Kuban olarak değerlendirilebilir.
Futboldaki saygın markasını basketbola da taşıyarak bir spor kulübü olarak anılma arzusunu ortaya koyan Bayern Munich ise Top 8’deki son pozisyon için yarışan 3 takımdan şansı en düşük olarak hesaplanabilir. Bu iki takım yarın birbiriyle oynayacak, Kuban bir direkt rakibinin deplasmanından daha galibiyet çıkartırsa yolu yarılar.
Bizim önümüzde ise iki adet seçenek mevcut:
- Son ana kadar mücadeleci kimliğimizi ortaya koymak ve Top 8 hedefinden dönmemek.
- Bu sene ilk defa tecrübe ettiğimiz bu özel ortamın doyasıya keyfini çıkarmak.
Galatasaray’ın yarışmacı kimliği ve adının var olduğu her yere umut kavramını taşıması benim için çok değerli. Diğer taraftan, Top 8 yarışından bağımsız, bazı maçlar sadece ismiyle dahi beni alabildiğine heyecanlandırıyor.
Kişisel tarihimde, şimdiye kadar görme şansımın olduğu yerler arasında beni en çok Belgrad şehri etkilemiştir. Zira Kızılyıldız ve Partizan taraftarları arasında resmen paylaşılmış olan Slav başkenti, hemen her bir sokağında bu rekabetin izlerini taşımaktadır. Duvar yazıları, sokaklara resmedilmiş bayraklar, katiyetle ebedi bir dostluk içermeyen bu ezeli rekabetin geçmişleri üzerine betimlemeler, tüm öğeleriyle şehre sanki büyükçe bir tribünmüş havası katmaktadır. Herhangi bir renk topluluğuna ve armaya gönül vermiş insanlar için bir hac vazifesi niteliğine bürünmüşçesine farklı bir coğrafya Belgrad ve onun fanatikleri.
Galatasaray basketbolu, bugün tarihinde ilk defa Pionir Arena’ya çıkacak; armamızı o büyülü mabette onurlandırmaya. Maalesef 1980 ile 2010 yılları arasında, 30 senelik bir fetret dönemi yaşadı Galatasaray basketbolu. İşin üzücü tarafı ise Euroleague organizasyonunun tam olarak bu süreçte varlığını ortaya koymasıydı. Uzun bir dönem kalbi bu arma ile çarpan yürekler televizyon başında yasadı devotion tadını. Arada Efes Pilsen ile sevindi, fakat ağzında acı, buruk bir tatla. O sebeple, böyle isme sahip maçlar, ayrı bir keyif veriyor bana; buraları oynamaya başladık diye, basketbolun en doyasıya yaşandığı mecralarda, bayrağımızı şevkle dalgalandırarak!
Şubede sorunlar olduğu aşikar, lakin sadece 5 sezon içerisinde geldiğimiz noktayı göz önüne alırsak, ümitvar olmamak için hiçbir sorun yok. Çıkacağız ve sonuna kadar mücadale edeceğiz! Benim muhtemel en güzel senaryom, iddiamızı Rusya deplasmanına kadar taşıyıp, hedef maçımız olan Kuban karşısında yeni bir destan yazmak; tam da Galatasaray tarihine yakışacak cinsten. Sonrası zaten Top 8 ve Katalan diyarı Barcelona…
Akşam saat 21.45…
Saat bile Galatasaray’ın içini gıdıklamaya, aklını kurcalamaya yarayacak cinsten.
Zaferler sizin ruhunuzda var beyler, arkanızda da bu büyük taraftar!
Haydi Galatasaray,
Galatasaray ulan !!!