Euroleague ön elemedeki Rytas maçı ve Cumhurbaşkanlığı Kupası finalindeki Fenerbahçe Ülker galibiyetinden sonra büyük maç kazanamadığımız doğru. Bizim kendi aramızda konuştuğumuz sorunlardan bir tanesi bu ama ben bir maç kazandıktan sonra arkasının geleceğini düşünüyorum. Maçları değerlendirirken de bu maçlardaki oyunumuzu aynı kefeye koymamak gerekiyor mesela Beşiktaş Milangaz karşısında aldığımız yenilgi ile Fenerbahçe Ülker deplasmanında aldığımız yenilgi çok farklı yenilgiler, aynı şekilde Abdi İpekçi’deki Anadolu Efes yenilgisi ile Sinan Erdem’de aldığımız yenilgi de farklı noktadalar. Bu maçları bütün olarak değil de, ortaya koyduğumuz oyunları tek tek değerlendirmek gerekiyor. Bazı takımlarda bu problem vardır ama galibiyete çok yakın olduğumuzu düşünüyorum ve ilk galibiyetten sonra da arkası gelecek bu galibiyetlerin.
Anadolu Efes maçı özelinde çok fazla temiz şut bulduğumuzu düşünmüyorum, bizim istediğimiz setler sonucunda istediğimiz oyuncuların boş pozisyon bulup şutu göndermesi bizim için istediğimiz şutlar anlamına gelir. Bir mola çıkışı Jaka köşeden 3’lük bulmuştu, bizim bulmaya çalıştığımız atışlar da bu tarz atışlar. İyi oyuncunun doğru yerden yüksek yüzdeyle attığı şutları set sonucunda topu hızla çevirip bulması gerekir ve bunu da çok iyi yapamadı Anadolu Efes maçında. Maçtaki temel problemin de başında geliyor bu temiz şut bulamama sorunu. Tutku’nun olmaması da bizi bu noktada etkiledi çünkü Ender de sağlıklı değildi ve onun açığını kapayamadı.
Top 8 ya da BBL’de final hedeflerinden niye birisini seçmek zorunda olduğumu anlayamadım doğrusu. Çalışma sistemimizi, maçlara bakış açımızı değiştirmez ki bunlardan biri seçilse bile. Önümüzdeki maçları sırayla kazanmayı hedefliyoruz daima rakip fark etmeksizin. Bizim takdir gören noktalarımızdan birisi de taraftarın pek önem vermediği Bandırma Kırmızı maçı ile Euroleague’deki Barcelona maçına aynı ciddiyette hazırlanmamız zaten bu da sanırım açıklayıcı olur.
Sizin adını koyduğunuz ‘son topa kadar’ mı dersiniz ya da önümüzdeki maçın son dakikasına kadar çok mücadele etmek mi dersiniz, nasıl ifade ederseniz bunu, her maç için gerekli emek veriliyor ve antremanlarda da ciddiyetle çalışılıyor. Bunu yapmadığımız gün eleştirilmemiz son derece normal ama 1.5 senelik çalışma süremde eve bunları yapmayarak döndüğüm gün sayısı belki parmakla sayılıdır. Dolayısıyla ben de bu tip konulara pek girmek istemiyorum ve daha çok işin teknik konularını konuşalım istiyorum maç sonu sorularınızda. 68-62 biten ve 3 çeyreğinde toplam 39 sayı yenilen bir Top 16 karşılaşmasında, insanların istemedikleri, yapamadıkları bir ortamda bu durum olamaz zaten. Sorunu da daha teknik detaylarda aramak lazım bir çok maçta olduğu gibi. İnsanların bizim emeğimizi görüp desteklemelerinden çok memnunuz, bugüne kadar kaybettiğimiz maçlardan sonra bile taraftarımız sürekli alkışladı ve bundan da mutluyuz ama sizin dediğiniz homurdanmalar olsa bile biz aynı ciddiyette çalışmaya devam edeceğiz, bu bizim görevimiz ve en iyi şekilde de yapmaya çalışacağız.
Taraftar organizasyonları içerisinde gördüğümüz kuvvetli örgütlenmelerden biriydi, Sinan Erdem deplasman olmayacak sloganını sahaya yansıtan ve bu noktada oldukça üstünlük kurduğumuz, hoparlörlerden patlayacak kadar müzik çıkmasına neden olacak bir üstünlük vardı tribünde.
Maçların başlarında size olarak büyük başlamak ile maçların sonlarında size olarak büyük oynamak farklı baya. Maçın başında Göksenin ile baskı altına alıyoruz rakibi son dönemlerde ama oyunun sonlarında daha çok karar veren bir oyuncuyu tercih ederiz o pozisyonda, yani oyunu yönlendiren 2 oyun kurucu daha öncelikli tercihimiz. Ayrıca Anadolu Efes’in sistemi de oynadığı ekol sebebiyle rakibin sahadaki ters eşleşmesinden yararlanmak ve onun üstünden hücum etmek üzerine kurulu. O pozisyona pas atıyorlar ve o oyuncu ya kendisi hücum ediyor ya da hücum o oyuncu üzerinden kuruluyor. Dolayısıyla Haluk ya da Shumpert’ı bu maçta 3 numarada tercih etmememizin temel sebeplerinden birisi de buydu. Maçın kritik noktasında o noktadan yenecek bir sayı da bizim dengemizi bozabilirdi çok iyi savunma yaptığımız dönemlerde. Ama artık size olarak büyük 5 ile oynadığımız dönemler oluyor, bunun da ilerleyen dönemde artmasını bekleyebilirsiniz. Temel nokta fizik olarak küçükken de büyükken de o sertliği yakalayabilmek ve onların avantajlarını kullanabilmek. Fizik olarak küçükken daha yaratıcı ve hızlı olabilmek, büyükken de daha çok yer kaplayarak rakibi daha çok dışarı püskürtüp belki zaman zaman alan savunması denemek çözüm olabilir. Aslında bu maçı Ender tam sağlıklı dönemediği, Tutku da olmadığı için 1,5 guard ile oynadık adeta normalde 3,5 guard ile oynarken. Oyunun gidişatı ile itibariyle de o an başkasını oyuna almak zor gözüküyordu Jamon çıktığında Evren’i de dahil etmek zordu o ana kadar hiç girmediği için.
Göksenin bu maçı en iyi oynayan oyuncularımızdan birisi, ilk maça göre Kerem Tunçeri’nin efektifliğine bakacak olursanız da onun ne kadar yavaşlatıldığını görebilirsiniz ve bunda da Göksenin’in büyük payı oldu. Her şeyin ötesinde 20 yaşında Galatasaray alt yapısından çıkmış bir oyuncunun Türkiye’nin en iyi guardı Kerem Tunçeri karşısında dimdik ayakta durup yaptığı savunma eleştirilecek değil takdir edilecek bir durum. Caner hafta boyu hastaydı ve kadroya da bu yüzden alınmamıştı, Evren de rotasyona yeni yeni giriyor, kendisi aşama gösterirse daha çok oynama ihtimali var elbette. Ayrıca Göksenin de dış şut olarak iyi bir oyuncu, bu maçta da 2 tane 3’lük attı ve sahada kesinlikle dış şut denemesinde sakınca görmüyoruz.
Cevher’i ilk çeyrek Savanovic’in iyi de oynadığı dakikalarda oyuna soktuk ama gerek ortadaki topların hala rakibe gidiyor olması, gerek hücumda istediğimiz akışkanlığa ulaşamamamız sebebiyle daha efektif olduğumuzu düşündüğümüz Preston’ın oynadığı 5 ile oynamayı tercih ettik genelde. Bu maçta da o pozisyon 3 oyuncu arasında bölüşüldü ama bu 3 oyuncumuzun performansı Savanovic ile eşleşemedi ve maçın genelinde o pozisyonda oynayan Savanovic’i yoramadık, o pozisyonda yenildik dolayısıyla.
İlk oynadığımız Anadolu Efes maçına bakacak olursak 2 problemimiz vardı, bunlar Kerem Tunçeri’nin rahatlıkla oyun kurabilmesi ve alçak postta özellikle Barac’ın bize üstünlük sağlamasıydı. Alçak postta bu maçta aldığımız önlem 1-2 bireysel hata dışında oldukça başarılı oldu, Kerem Tunçeri’yi de Göksenin ve Jamon Gordon ile sürekli baskı altında tutup yormaya çalıştık ama bu noktada Lafayette’in o noktada verdiği katkı bizi zorladı diyebilirim. Özünde müdafa stratejisi olarak belirlediğimiz noktalar bunlardı ve başarılı da olduk genelde. Hücumda ise açık sahayı biraz daha iyi oynamak istiyorduk ama ortada kalan toplarda ribaundlara hakim olamadık ve açık saha oyununu ortaya koyamadık. Anadolu Efes’in bu ortada kalan toplarda çok etkili olduğunu biliyorduk maçtan önce de konuşmuştuk ama o topları almayı başaramadık. Az da olsa o noktada başarılı olduğumuzda daaçık sahada etkili olduk bazı pozisyonlarda. Yarı saha oyunumuzda ise guardlarımız yorulana kadar oraları iyi yönettik ama sonlara doğru yorgunluk birikti ve statik kaldık hücumda. O da maçı kaybetmemize sebebiyet verdi. Genel anlamda savunmadaki hedeflerimize ulaşırken, hücum stratejimizde ise çok başarılı olamadık ve kaybettik.
İdari kısımlara benim cevap vermem doğru olmaz ama Anadolu Efes’i yenebilecek bir takımız, yenildiğimiz maçlarda da kesinlikle bütçe ile ilgili bir özür ya da bahane yaratmayacağımızdan emin olabilirsiniz.