Tunç Özgörener'in 17.11 tarihinde star gazetesindeki yazısı...
En sonunda Galatasaray da bir maç kazandı ve mutlu olduk!.. Ligin ilk 3 haftasını kendisi gibi sıfır çekerek geçiren Türk Telekom'u yenmiş olmaları içimizi rahatlattı. Tabii ki, Telekom'un ligde 4, Avrupa'da da 2 maçını kaybedip 6'lık bir kaybetme serisi yapması ayrı bir konu.
Ankara'daki maçı gsbasket.org'dan takip ettim; hani seyretsek bu kadar heyecanlanırdık. Telefonla ne olup bittiği soruluyor, anında yazılıyor. 3-5 kişi neredeyse, tura çıkacak kadar sevindik hani!
Ne garip değil mi? Spor Sergi'deki günler çok geride kaldı... Üstüste 2 şampiyonluk alınan, sonra 1 şampiyonluk daha görülen, Cumhurbaşkanlığı Kupası, Türkiye Kupası... O dönemden, ne günlere geldik. İşin kötü tarafı, şimdi ligi üçüncü bitirip, yarı final oynadığımız 2 sezon öncesi ballandıra balladıra anlatılacak halde.
Yaşı 30 altında olanlar Spor Sergi günlerini, Fenerbahçe'yi kaç maç üstüste yendiğimizi filan hatırlamaz ki... O kadroda kaç Mehmet vardı ve Paul Dawkins oğluna neden Mehmet ismini verdi, onu da pek çoğu bilmez. Faruk Süren'in neler yaptığını, Allah gani gani rahmet eylesin ''Baba'' Özer Salnur'u, Mehmet Çetin Ataünal'ı, Mehmet Vardar'ı, o günleri...
Şimdi, bunlardan 3 sezon önce Spor Sergi'de Turgay Demirel'li İstanbul Bankası Yenişehir'i (Ankara takımıydı sponsora takılmayın, Meysu da oldu) yenip uzun zamandan sonra play-off'a çıktığımız için nasıl da sevindiğimizi; ondan önce ben çocukken güç bela kümede kaldığımızı da... Bırakın şampiyonluk günlerini, küme düşmemeye oynarken bile tribünler doluydu . Az buz değil, 3-4 kesin, 5 bin de gelirdi... Şimdiyse, salonda ''Soldan say!'' diye bağırsa 50 bilemedin 60 çıkar ki, o da ne nimet!..
Daha yakın zamanlardan da bahsedebiliriz; mesela Bayan Takımı'nın Türkiye'nin ilk EuroLig'de Final-Four oynayayan ve üçüncü olan takımı olmasından; üstüste şampiyon olurken, 15 sayıdan az fark atarsa prim alamadığı günlerden... Öyle ezici bir iktidarı kurabilen olmadı daha...
Bakınız, bir kez daha yazayım. Şu anda Bayan Takımı'nda oynayan oyuncuları takdir ediyorum. Bunca ilgisizlik, boşverilmişlik içersinde ellerinden geleni yapıyorlar. Kümede kalmaları bile başarıdır. Fakat, kimse de ilerisi için hayale kapılmasın, bu kadro ileride efsane takım falan olmaz. Avrupa'da kupa filan getirmez, öyle bir kadro kurmaya kalkışsanız hadi ismini vermeyeyim ama ikisi dışında oynayamaz. Eski kadronun yerli starlarıyla mukayese kabul etmez. Biliyorum, kızacaklar ama durum budur. Üstüne üstlük onların yaşadıkları sıkıntılar ve ilgisizlik ne kadar acıysa, ligde kalmayı başarıyorlar diye teşekkür borçlu olmak da acı.
Erkek takımına dönelim... O eski günleri çok ama çok iyi bilen Coach Halil Üner'in dolduruşuyla bir maç alındı. Devamı gelir mi? Gelse bile söylüyorum, bu takım, ancak ve ancak play-out oynar. Kimsenin içine sinecek bir takım değil. Forumlara bakıyorum, sadece oralarda değil, başka yerlerde de konuşuluyor. Halil Üner'i sevmeyen, onu istemeyenler var. Olabilir.
Peki, vakti zamanında takımın otobüsünden inip, sokak ortasında rakip taraftarları kovaladığını bilen var mı? Hangi takımdı yazmıyorum, gereksiz bir husumet olmasın diye... Yahut da tur gitti denilen play-off maçında kardeşiyle yaşadıklarını? Profesyoneldir Fener'i de çalıştırmıştır ne olmuş? Herkes hakkında herşey söylenebilir. Kimse de, sütten çıkmış ak kaşık değildir!
Evet, Erman Kunter iyi ve başarılıydı... Bizans entrikalarıyla gönderildi. Bu da, doğru. Şimdi de, Asvel'in başında... Bu kadroyla, bu ilgisizlikle Erman Abi mi çıkıp oynayacaktı? Emin olun oynasa, bazılarına ders verir hâlâ ama o mu oynayacaktı? Parçaya takılmadan, bütünü görmek gerek! Tanjevic'i getirsen ne yazar!..
Kulüp takımları bir ruhla oynar, Mehmet Şenova, Mehmet Ali Tlabar, Turgut Tayyar, Mehmet Altıoklar gibi adamlar gerekir, başlarında da ''Zımtak'' çektirecek unutulmaz insan Baba Özer ... Galatasaray'da bu ruhun geri gelmesi gerek.
Tabii para da gerek. Basketbolu Galatasaray'ın kaptanı olarak bırakan Lütfi Arıboğan'ın sözüdür: ''O zamanlar Galatasaray'ın bütçesi müessese takımlarıyla eşitti neredeyse.'' Bugün ne acaba? Faruk Süren, daha başkan değilken yıllarca o şube için herşeyi yaptı. Erkek takımıyla, bayan takımıyla A'dan Z'ye...
Öyle ya da böyle o takım Galatasaray, kulüp spor kulübü. Bir kez daha söylüyorum misket ligi olsa, iddialı olmak zorunda lamı cimi yok. Dahası o formanın bir şerefi, bir haysiyeti var. Koskaca camiayı temsil ediyor. Gittiği yerde en iyi otelde kalmak, en iyi koşullarda oraya gitmek, en parıltılı görüntüyle sahaya çıkmak zorunda. Bayan takımı deplasmana gittiğinde bu hafta uçakla gidiyoruz diye sevinmek yahut da sandviç parasını takımdaki ''Abla'' oyuncu vermek zorunda değil! Yaşanan bir sürü şey var. Ben, yazmaktan utanıyorum!
Alt yapıda oynarken, o gençlik günlerini, babam Çelik Özgörener ve Abiler'im sayesinde içinde yaşadığım o muhteşem günleri biraz anmak istedim, biraz da vefa borcu olarak kayıt düşmek.
Kimse, öküzün altında buzağı aramasın...
Tekrar ediyorum... Geçen yıl ''Ey Galatasaraylılar kızlarınıza sahip çıkın!'' diye yazmıştım. Şimdiyse, içim burkularak ''Baba Özer'in kemikleri sızlıyor!'' diyorum. Anlayan anlar!
17.11.2004 13:09:00