Bu iddia Doğru mu Yalanlama Yapıldı mı?

http://www.kartalhaber.com/haber/13...el-takdimimdir-iste-sok-belgeler-.html#galeri

YUKARIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR. BASKETBOL YAZARI AHMET KURT DEFALARCA YAZMIŞTIR. NELER OLUYOR.....

Sevgili okurlar,

Bugün sizlere Basketbol Federasyonu Başkanı Mukbir Turgay Demirel'den bahsedeceğim. Bu yazıma bir itiraz olursa eğer cevap hakkını da seve kullanacağımı belirterek yazıma başlıyorum.

Cumhuriyet Gazetesi'nde yaklaşık 3 hafta önce Ahmet Kurt'un yazdığı köşe yazısı dikkatimi çekmişti; 'Enseye Şaplak! başlıklı yazıda Ahmet Kurt, Turgay Demirel için şu ifadeleri kullanıyordu;
"Kimse 17 yıldır 'ne ile geçindiğini' bile sorgulamıyordu. Hatta aramızda diyorduk ki, "Ne yer ne içer bu çocuk nasıl ayak uyduracak villa komşusu Aziz Bey'e, bir formül bulalım da futboldaki gibi maaş bağlayalım bizim Başkan'a...
Ne yalan söyleyim bu yazı sonrası uzun yıllardır Basketbol Federasyonu Başkanılığı'nı kimseye bırakmayan Mukbir Turgay Demirel için bir araştırma yapmaya karar verdim.
Öncelikle şunu belirteyim, Bay Mukbir Turgay Demirel 24 Kasım'da yapılacak seçimlerde Basketbol Federasyonu Başkanlığı yeniden olduğunu açıklamış.
Ancak Gençlik ve Spor Müdürlüğü Çerçeve Statüsü'nde bir madde dikkatimi çekti; Bu madde aynen şöyle; "KESİNLEŞMİŞ SİGORTA VE VERGİ BORCU NEDENİYLE TAKİBATA UĞRAMIŞ OLANLAR FEDERASYON BAŞKANLIĞINA ADAY OLAMAZLAR"...
Bendeniz basketbol Federasyon Başkanlığı gibi ulvi görevde bulunan bir kişinin devlete borcu olduğunu aklıma bile getirmezdim. Ancak elde ettiğim bilgiler benim de ağzımı açık bıraktı.

Sayın Mukbir Turgay Demirel'le ilgili yaptığım araştırmada kesinleşmiş vergi takibine uğradığını ve en son eşi Şebnem Demirel ile şoförü Kazım bal adlı kişiye devrettiği aşağıdaki iki şirketine haciz takibi ile toplam 16 milyon YTL borç ödemekle sorumlu tutulmakta olduğunu gördüm. Gözlerime inanamadım.
Şimdi sorum şu... Bu madde madem hala yürürlükte Spordan sorumlu Devlet Bakanlığı ve Gençlik ve Spor Müdürlüğü'nün kamu parası Bay Mukbir Turgay Demirel'e nasıl emanet ediliyor?
Elimdeki diğer belge ise Şekerbank'a ait. Bay Mukbir Turgay Demirel'in bu bankaya birikmiş borç ve faiziyle 5 milyon YTL borçlu olduğunu görüyorum. Banka bu borçu tahsil edemediği için İstanbul'da Akaretler yokuşunda faaliyetlerine devam eden LBT AŞ'ye yetki vermiş. LBT'nin ceoları Uzay kozay ve ve Çağlar Oray icra takibine başlamışlar. Ne rastlantıdır ki Şebnem Demirel ve Mukbir Turgay Demirel'in bu icra takibinden hemen önce Kandilli'deki kayıtlı villalarını yani oturdukları villayı Murat Dedeman adına devrettiklerini öğrendim. Ne rastlantı değil mi?

Mukbir Turgay Demirel'in kesinleşmiş vergi borcundan takibe uğramış olduğu Roka Ayakkabı ve Turel Tekstil San ve Tc. A.Ş Şirketleri üzerinden 03.01.2005 tarihi Fon ve hazine alacaklarına ilişkin T.C Ziraat Bankası'nın takibinde 10..654.370 YTL (Eski deyimiyle 10 trilyoncuk) kamu borcu olduğu ve ödeme planına uyamadığı gerekçesiyle yurt dışı yasakları uygulandığını gözlerimle gördüm. Demirel'in Yurtdışına çıkışına yasaklama getiren Belgesini yine sizlerin huzuruna sunuyorum.
Hatırlarsanız 2005 Ocak ayında yapılan Genel Kurulda Mukbir Turgay Demirel seçimi Lütfi Arıboğan'dan 3 oy farkla kazanmıştı. İşin ilginci bu seçimde Turgay Demirel'in 'Kesinleşmiş vergi ve sigorta borcundan Takibata Uğramamış Olma' hükmünü, Bağ-Kur'dan kişisel emeklilik sigortasına borcu olmadığı dair aldığı belge ve kişisel vergi kimlik numarası üzerinden aldığı belgelerle aştığı konuşuluyor. Eğer tüm bu konuşulanlar doğru ise 'pes' diyorum.

O dönem Spordan Sorumlu Devlet Bakanı olan Mehmet Ali Şahin ve Gençlik Spor Müdürü Sayın Atalay'ın bu durum gözlerinden kaçmış anlaşılır gibi değil!

Şu anda Spordan sorumlu Devlet bakanı Murat Başeskioğlu ve Gençlik ve Spor Müdürleri federasyonlarda başkanlık yapacak ve başkanlığa aday olacak kişilerde aranan şartlar ve hükümleri bilmediklerine ihtimal bile vermek istemiyorum. Hele hele çok deneyimli politikacı Başeskioğlu'nun bu işlerde tecrübesine inanın çok güveniyorum.
Ama nacizane ben yine de hatırlatayım;
Türkiye Basketbol Federasyonu şimdiye dek ana statüsünde GSGM'nin son üç yılda getirdiği değişiklik maddelerini uygulamadan 03.05.2005 tarih ve 25804 sayılı resmi sitede yayınlanan ve halen yürürlükte olan eski Ana Statü ile seçimlere gitmektedir. TBF Ana Statüsü'nün geçerli olmayan 18. maddesi (d) bendi Olağan Genel kurul tarihi ilanından itibaren başkan adaylarında aranan şartlarla ilgili evraklar içinde yer alan 7 (yedi) gün içerisinde Federasyona bizzat ibrazı öngörülen eski ibare ile; "Vergi ve sigorta borcu bulunmamak" hükmünü içermektedir
Ve başka bir ayrıntı 24.12.2005 tarih ve 260333 sayılı resmi Gazete'de yayınlanan GSGM Özerk Spor Federayonları Çerçeve Statüsünde değişiklik yapılmasına dair Yönetmenliğin Ek Madde 2" ile yine 11.01.2007 tarip ve 26400 zayılı Resmi Gazete'de yayınlanan "GSGM Özerk Spor Federasyonları Çerçeve Statüsünde Değişiklik Yapılmasına Dair Ek 1/c maddesi" ile bu eski ibare değişmiş ve yerini; "kesinleşmiş vergi ve sigorta borcundan takibata uğramış olanlar Federasyon başkan Adayı olamazlar"hükmü yer almaktadır.

Peki Sayın Bakan ve Sayın Gençlik Spor müdürüne buradan sesleniyorum; Sayın Mukbir Turgay Demirel bu şartlarda nasıl aday oluyor? Yoksa bizim bilmediğimiz başka bir şeyler mi var?
Bu nedenlerle TBF Ana Statüsü'ndeki 18. maddesi (d) bendinin mevcut ibaresiyle 24 Kasım günü yapılacak genel kurulda uygulanması mümkün değildir. Başka bir deyişle Mukbir Turgay Demirel'in aday olması maalesef mümkün değildir.

Bu yazıyı kaleme birçok avukata danıştım.
TBF'nin Ana Statüsü'nde yer alan 18 (d) maddesindeki adaylık şartları diye bir şey var. Tam Mukbir Turgay Demirel'in istediği şartlar. 24.12.2005 tarih 26033 sayılı Resmi Gazete ile getirilen Ek Madde 2 hükmü gereği değiştirlmesi gerekmektedir. Ne hikmetse bu değişikliğe gidilmiyor. Avukat arkadaşlarım küçük dillerini yutacaktı.
Burada da ister istemez insanın kafasında soru işaretleri bırakıyor. Sayın Bakan ve Sayın Atalay'ın bu değişikliğin olmamasını görmezden geldiklerine inanmak istemiyorum.

Bay Mukbir Turgay Demirel'in bombaları bunlarla da bitmiyor. Elimde Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin tutanağı var. Bir vatandaşımız eski iş ortağını sahtekarlık yaptığı gerekçesiyle mahkemeye vermiş. Mağdur olan ve mahkemeyi açan kişi Yusuf Bahar. Sanık ise maalesef Mukbir Turgay Demirel, başka bir deyişle 17 yıldır Basketbol Federasyonluğu koltuğunda oturan şahıs!
Suç tarihi 19/01/2006... Mahkeme 2008 yılının Şubat ayında sonuçlanmış.
Sonuç maalesef Mukbir Turgay Demirel suçlu...
Mahkeme suçun sabit görmüş ve sanığın cezalandırılmasına karar vermiş.
Demirel'e 31.674 YTL adli para cezası verilmiş. Ve mahkeme Mukbir Turgay Demirel'in bir yıl çek kesmesini yasaklamış. Ne kadar acı değil mi!
Yusuf Bahar'la görüştüm, bana başka şeyler de anlattı. Burada anlatmaya kalksam sayfalar yetmez.

Yine elimde başka bir mahkeme tutanağı var. Bay Mukbir Turgay Demirel Şişli 9. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından görülen celsede yine karşılıksız çek kesmekten 60.000 Amerikan Doları (o zamanki kur üzerinden 80.000 bin YTL) para cezasına çarptırılmış. Bu mahkeme celsesinin tarihi de 10.12.2007...
Ve elimde başka bir ibret verici belge daha var. Türk Basketbolunu Geliştirme ve Eğitim Vakfı'nın çeki... Üzerinde Bay Mukbir Turgay Demirel'in imzası var.
Kanuna göre vakıfların hamiline çek kesme hakkı yoktur. Ama Mukbir Bey kendi imzasıyla hamiline çeki kesivermiş.

İlginçtir, Bay Mukbir Turgay Demirel'i başta Fenerbahçe ve Galatasaray olmak üzere birçok kulüp destekliyor. Sadece Beşiktaş ve birkaç kulübümüz kendisine karşı çıkıyor. Ne hikmetse Beşiktaş hakem hatalarından hep dertli!
Aziz Yıldırım, Kandilli'de kapı komşusu Bay Mukbir Turgay Demirel için kulisler yapıyor. Efes Pilsen ve Ülker Grubu bir o yana bir bu yana gidip geliyor. Başka bir deyişle suya sabuna karışmıyorlar. Turgay Demirel ne yapıp ne ediyor koltuğunu sağlamlaştırıyor. Olan Türk basketboluna oluyor.

Spordan Sorumlu Bakan Murat Başeskioğlu ve Gençlik Spor Müdürü Mehmet Atalay'ı göreve çağırıyorum. Sayın bakan işte belgeler... dilerseniz bu belgeleri size de gönderebilirim. Eğer bilmediğimiz bazı şeyler olacaksa biz de bilelim. Ama şu şartlarda siz Mukbir Turgay Demirel'in seçime girmesine izin veremezsiniz.
16 trilyon (16 milyon YTL) kamu borcu olan bir kişi 2009 yılı için 35 milyon YTL bütçeli Basketbol Federasyonu'nu nasıl emanet edeceksiniz merak ediyorum. Bu bakımdan Demirel'in adaylığını iptal etmelisiniz.

Eğer 24 Kasım günü aynı tiyatro oyunu sahnelenirse basketbulumuzu kaos dolu günler bekler. Baskebolumuz mahkeme salonlarına taşınır.
 
Aziz Yıldırım Turgay Demirel'i seçtirmek için elinden geleni yapacaktır. Yeni yönetimimizin sergileyeceği tutum çok önemli burada.

Efesliler de pek hoşnut değil sanırım kendilerinden. Galatasaray da güvenoyu vermezse seçilmesi zor görünüyor. Tabi ne oyunlar döner bilemeyiz ama şu adamdan kurtulduğumuz gün Türk basketbolu çok daha ilerilere gidecek, kulüp düzeyinde Avrupa'da müthiş başarılar yaşanacak.
 
Aziz Yıldırım Turgay Demirel'i seçtirmek için elinden geleni yapacaktır. Yeni yönetimimizin sergileyeceği tutum çok önemli burada.

Efesliler de pek hoşnut değil sanırım kendilerinden. Galatasaray da güvenoyu vermezse seçilmesi zor görünüyor. Tabi ne oyunlar döner bilemeyiz ama şu adamdan kurtulduğumuz gün Türk basketbolu çok daha ilerilere gidecek, kulüp düzeyinde Avrupa'da müthiş başarılar yaşanacak.

dileklerin çok hoşta bu adamı göndermez aziz yıldırım.yani işimiz allaha kaldı.umarım yeni seçilecek yönetimimiz bu adama oy vermez.eğer verilerse kafadan benim için bitmiş olurlar.
 
Galatasarayımız,BJK ve Efes Pilsen birlikte hareket ederse ki etmelidir Turgay Demirel'Den kurtuluruz. Bir kampanya başlatalım Efesli ve Bjkli basketbol önde gelenlerini ve forumlarını bu kampanyaya davet edelim Turgay Demirel'e güle güle diyelim artık.
 
Galatasarayımız,BJK ve Efes Pilsen birlikte hareket ederse ki etmelidir Turgay Demirel'Den kurtuluruz. Bir kampanya başlatalım Efesli ve Bjkli basketbol önde gelenlerini ve forumlarını bu kampanyaya davet edelim Turgay Demirel'e güle güle diyelim artık.

12 Eylül'de çifte zafer diyen adamı ordan indirmek o kadar kolay olmaz abi.
 
Biz-Beşiktaş-Efes bir araya gelsek , görürdün aslında ne kadar kolay olduğunu. Şu aziz yıldırımı gözünüzde büyütmeyi ne kadar çok seviyorsunuz anlayamıyorum ya .
 
belkide bu dediğinin ilk adımı pazar günkü yürüyüş olacak. inşallah yoğun bir katılım olur da tepkisiz olmadığımızı görürler.
 
Bu kadar haksızlığa yıllardır FB 'ye her şekilde desteğine, daha yakın tarihte, göz göre göre doping olayında uyduruk kaydırık bir şekilde dopingte geri adım atılmasına, ben 17 yıl her türlü hukuk müşavirliği, avukatlık, danışmanlık, tff il ceza kurulu başkan vekilliği yaptım. Ama "D.Taurassi'nin doping numunesi geri çekilmiştir" şeklindeki bir sözün içeriğini anlayan spor hukukçusu ya da spor hekimi var mıdır? Bilemiyorum.... Bu söz ne demektir? Nereye çekersen oraya gider.... Üstü bu şekilde kapatıldı, unutturuldu....Aynı olayda diğer oyuncuda niye aynı hata olmamıştır örneğin....
Bu bile bu adamın o yerden ayrılmasını gerektiren bir durum olmalı......
 
YİĞİTER ULUĞ 'UN YAZISI:

http://www.potaforum.net/showthread.php?t=24649

Güzel Türkçemizin gözünü seveyim… Sözcükler arasına ne de güzel görünmeyen sınırlar koymuştur. Gündelik kullanımda onları pek fark etmeyiz de, birinin ağzından yanlış bir şey çıktığında sağdan-soldan itirazlar yükselir. Sözgelimi gerçek ve hakikat. İlk bakışta aynı şeyden söz ediyor ikisi de, ama öyle mi? Gerçek ile hakikatin aynı anlama geldiğini, hayatımızda bire bir aynı yerleri doldurduğunu kim söyleyebilir?
Gerçek şimdiki zamandır, hakikat geniş zaman… Gerçek bir kabulleniştir, hakikat sürekli bir arayış… Birinin ayaklarını yere basmasını istediğimizde “Gerçekçi ol” deriz mesela… Ama “hakikatçi” olunmaz. Hakikatin peşinden koşulur sadece…
Yaklaşık üç buçuk aydır içinde debelenip durduğumuz doping çukurunu düşününce, sözcükler arasında böylesi kılcal farklara daha çok ihtiyaç duyduğumuza inanıyor insan…
Modafinil: Amerika’da serbest, Avrupa’da yasak
Her şey 13 Kasım 2010 günü başladı. O gün Fenerbahçe kadın basketbol takımının İstanbul Üniversitesi ile oynadığı maçtan sonra doping kontrolü vardı. Kurada 12 ile 13 numaralar çıktı ve sarı-lacivertlilerin bu numaraları giyen iki oyuncusu, Anna Vajda ile Diana Taurasi’den idrar numuneleri alındı. Her zaman olduğu gibi, numuneler kargo yoluyla Ankara’ya, Hacettepe Üniversitesi Doping Merkezi’ne gönderildi. Aralık ayında Taurasi’nin Fenerbahçe maçlarında forma giymediğine şahit olduk. Sakatlığı yoktu ama oynamıyordu. “Takım içinde bazı sorunlar var” dedikoduları yayılırken, 23 Aralıkta bomba patladı: Doping!
O noktadan sonra her şey çok hızlı gelişti. B numunesi de pozitif çıktı, Basketbol Federasyonu durumu Fenerbahçe’ye bildirdi ve oyuncuyu tedbirli olarak disiplin kuruluna sevk etti, bu tip durumlarda verilen cezanın iki sene olacağı öne sürüldü… Ve Avrupa’da şampiyonluk hedefiyle yola çıkan sarı-lacivertli kulüp en önemli kozundan vazgeçti, Ocak ayı başında Taurasi’nin sözleşmesini feshetti. Taurasi’nin takımdaki en iyi arkadaşı Penny Taylor da bir haftaya kalmadan İstanbul’u terk etti.
Analiz sonuçları, Taurasi’nin Modafinil adlı uyarıcıyı kullandığını söylüyordu. Bu Amerika’da reçetesiz satılmayan ama özellikle jet pilotları arasında kullanımı yaygın bir ilaç. Dikkati yoğunlaştırıyor. Bir özelliği daha var: Taurasi’nin yazları oynadığı WNBA Ligi’nin yasaklı ilaçlar listesinde yer almıyor!
Taurasi ilk günden itibaren kesinlikle böyle bir ilaç kullanmadığını ve bir hata yapıldığını söyledi. Doğrusu, ben de yüreğimin bir yanıyla hep ona inandım. Karşımızda “günümüz kadın basketbolunun Michael Jordan’ı” diyebileceğimiz, olağanüstü bir yıldız vardı ve böyle büyük bir sporcunun böyle küçük bir hataya kurban gitmesi hiç akla yakın gelmiyordu.
Krizi yönetmek
Fenerbahçe yönetimi, Taurasi’nin yalvarışlarından etkilenmemiş olacak ki, iki hafta gibi kısa bir sürede kontratı feshetme yoluna gitti. Aslında onları eleştirmek de kolay değil çünkü peş peşe zorlu maçlarla dolu bir takvimleri vardı. Daha da önemlisi, geçmişte adı dopinge karışan sporcularıyla hemen yolları ayırmışlar ve bunu kulübün yazısız bir kuralı haline getirmişlerdi (Kambala örneği). Ancak şu soruları da sormak mümkün: Taurasi sakatlansa, diyelim kasında bir yırtık tespit edilse ve 3-4 hafta sahalardan uzak kalmak durumuna düşseydi, Fenerbahçe onun yerine birini arayacak mıydı? Madem ki, en çok güvendiğiniz sporcunuz masum olduğuna kuvvetle inanıyor ve vereceği mücadele sonunda haklı çıkacağını söylüyor, ona birkaç haftalık bir süre verilemez miydi? O sürede Taurasi antrenmanlarını İstanbul’da sürdürse, Penny Taylor kaçar mıydı? Günlük kaygılar ve panik sonucu krizin iyi yönetilemediği aşikâr. Basketbol Federasyonu’nu suçlamak da yersiz çünkü WADA tarafından kabul edilmiş 35 laboratuardan biri “Doping testi pozitif çıkmıştır” derken, o oyuncunun sahaya çıkmasına değil Turgay Demirel, Muammer Kaddafi bile izin veremezdi.
Bu kısa zaman diliminde Taurasi’nin avukatı Howard Jacobs ile bu dava için özel olarak tuttuğu ünlü anti-doping uzmanı Lauren Vivier, Ankara’ya geldiler, Hacettepe yetkilileriyle beraber B numunesini tekrar incelediler, sonra da teşekkür edip gittiler. Ardından, Jacobs WADA’ya bir itiraz dosyası gönderdi, içine Vivier’in “Modafinil analizinde numunede üç noktadan ölçüm yapmak gerekiyor. Oysa Hacettepe, bu ölçümü tek noktadan yapmış ve elde ettikleri veri ile rapor sonucu uyuşmuyor” görüşünü de koydu.
Sonrası malum… WADA, Hacettepe’ye “Raporunuzu geri çekin” dedi, onlar da çekti. Türkiye’nin en saygın bilim ve spor adamlarından Uluslararası Olimpiyat Komitesi üyesi ve Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Uğur Erdener, 21 Şubat günü ne yazık ki hiçbir şeyi açıklayamayan açıklamalar yaptı ve hatayı kabul etti. Bu arada Hacettepe cephesinden “A ve B numunelerinde varılan sonuçlar doğru. Ancak prosedürde hata yaptığımız için raporları çekmek zorunda kaldık” cümleleri de duyuldu.
Kargoda geçen 9 gün
Dopingle Mücadele Ekibi’nin, Diana Taurasi’den idrar numunesini aldığı 13 Kasım Cumartesi günü, Türkiye uzun bir tatile adım atmıştı. 16 Kasım Salı günü Kurban Bayramı’nın ilk günüydü. Pazartesine denk gelen arife günü pek çok yer gibi Hacettepe Doping Merkezi de kapalı olduğu için, kargoyu İstanbul’dan Ankara’ya taşıyan şirket teslimatı yapamadı. Numuneler, bayram tatilinin bittiği 22 Kasıma kadar kargo şirketinde kaldı.Hangi koşullarda bekletildiği belli olmayan bu numuneler üzerinden Hacettepe’nin analizde sağlıklı sonuçlara ulaşamayacağını söyleyenler var. Ancak Taurasi’nin avukatı Jacobs’un itiraz dilekçesi bu teze dayanmıyor.
Baştan başlamak mümkün mü?
Geldiğimiz noktada iki ayrı tez çarpışıyor…
Birinci grup, Fenerbahçe’nin bir komplo ile karşı karşıya olduğu görüşünde. Doping Kurulu’nun Taurasi-Taylor ikilisini özellikle baskı altına almaya çalıştığını, Basketbol Federasyonu resmi açıklama yapmadan doping haberlerinin ve bu durumda verilecek olası cezaların medyaya sızdırıldığını, Hacettepe’nin de hatasıyla resmi tamamladığını öne sürüyorlar. Onlara göre, federasyonun şu anda Taurasi’nin dönüşüne özel izin (çünkü Fenerbahçe’nin yabancı hakkı dolmuştu) vermesi bile timsah gözyaşlarından başka bir şey değil. Zaten takım Avrupa’dan elendi. Üstelik olup bitenlerden sonra Taurasi’nin İstanbul’a dönmesi de düşük bir olasılık.
Karşı görüş, öncelikle Taurasi’nin masum olmadığına inanıyor. Kontrolde bir hata varsa, aynı gün numune veren Anna Vajda’da niye bir şey çıkmadı? Üstelik Hacettepe, bir yöntem hatası yapmışsa, bu hatadan dönmek mümkün. Neticede numuneler hâlâ ellerinde. Taurasi’yi suçlayanlar, Amerika’da kadın basketbolunun sevilmesinde, yayılmasında ve para kazanmasında büyük pay sahibi olmuş, WNBA’in marka değerine katkı yapmış bu yıldızın, ülkesinin gücü sayesinde kollandığı görüşünde. Taurasi’nin sportif saygınlığını koruması, gelecek yıl göğsünde “USA” yazılı formayla olimpiyatlarda yer alabilmesi, bizim şu an içinde bulunduğumuz kayıkçı kavgasından daha “derin” bir mevzu. Amerika, yetiştirdiği en büyük sporculardan birinin, adını telaffuz bile edemedikleri bir “üçüncü dünya laboratuarı” tarafından verilen raporla iki yıl zorunlu tatile çıkarılmasına razı olmadı. WADA’ya bastırdılar, o da Hacettepe’yi sıkıştırdı. Çalınan minareye de uygun bir kılıf bulundu. Bilimsel anlamda Hacettepe’nin başına “çuval geçirildi.”
Peki, bunca toz dumanın ortasında hakikati istiyor muyuz? Cevabınız evetse Taurasi’den alınan numuneler hâlâ orada, Hacettepe’nin kilitli kasalarında duruyor. İster orada, ister başka bir merkezde bu defa analizi doğru yöntemle yapıp, hakikate ulaşmak mümkün. Numuneler bozulmuşsa ve analize uygun değilse, en azından bir bilim adamı tarafından yapılacak tatmin edici bir açıklamayı hak ediyoruz herhalde…
Yok, “Hayatın gerçekleri, dünyanın güç dengesi çok başka, onlara karşı çıkmak bize mi kaldı?” diye düşünüyorsanız hakikatle alâkanız yok demek ki…
 

Üst