Not: Yazıyı Sialuai-Galatasaray maçının ardından, 14 Ekim Salı gecesi yazdım...
Resimdeki kadroyla bugünkü kadro arasında büyük fark var. Kafadan tüm yabancılar değişti bir kere. Milojevic, Gurovic, Zizic ve Graves kalite olarak Gaines, Owens, Hite, Dee dörtlüsünden çok daha üstün. Yerli rotasyonunda ise şüphesiz geçen seneki kadro bu kadroya fark atar. Cenk Akyol her zaman önemli bir silahtır. Keza Fatih'in Milli takımda oynadığı oyunu göz önüne alırsak, şu kadroda Cemal'e muhtaç etmezdi Özyer'i en azından. Yine sezonu kapayan bir Tufan var. Tufan'dan geçen yıl az çok bir katkı almıştı Galatasaray. Transfer edilen yerliler de vasat isimler. Polat ve Alican bu yerli rotasyonunda fena olmayan süreler alabilirler ama yeterli katkıyı vermeleri çok zor görünüyor. Kadroyu da geçelim, daha da önemli olan bir takım ruhu var. Galatasaray'da bu ruhun tavan yaptığı sezon geçtiğimiz sezondur. Ayrı ayrı baktığımızda ne Hite, ne Dee, ne Owens, ne Gaines aman aman oyuncular değil. Hatta tüm takım olarak ele alırsak, çoğusu ULEB Cup'ta Final-Four yapan takımlarda oynayacak yeterlilikte değillerdi. Galatasaray'ın Final-Four'u da bir sürpriz olarak görünüyordu zaten.
Galatasaray'ı bu akşam ilk kez izleme fırsatı bulduk. Bu maça gelene kadar elimizdeki veriler sadece hazırlık maçları ve Türkiye Kupası maçlarının istatistik kağıtlarıyla sınırlıydı. İstatistik kağıtlarında gördüğümüz şey; takımın genelde Gurovic, Zizic, Milojevic üçlüsüyle ayakta kalmaya çalışmasıydı. Zaman zaman bunlara Graves de ekleniyordu. Türk oyunculardan hiçbirinin de çift hanelere ulaşabildiğini göremedik. Nadiren Cüneyt. O da maç başına 10 tane üçlük sallayınca bunu normal karşılıyoruz.
Nasıl geçen senenin Galatasaray'ıyla bu senenin Galatasaray'ı arasından gece-gündüz farkı varsa, sahadaki oyun açısından da -en azından ilk yarı- bu fark vardı. Oyuncularda bir ciddiyetsizlik, rehavet, gevşeklik rahatlıkla görülebiliyordu. Maçın sonunda "Graves'le beraber en iyiydi" diyeceğimiz Milojevic'in kötü oyunu, Gurovic'in çemberi dövmesi -Gurovic sadece ilk yarı değil, maç boyu etkili olamadı-, Zizic'in hücumda eline top değmemesi -bu da aynı şekilde maç boyu devam etti-... İlk yarının sonunda 17 sayılık fark oluşurken, gemisini kurtarmaya çalışan bir tek Graves vardı. Ne Cüneyt, ne Strickland, ne de geriye kalan diğerleri vasat bile oynayamadı.
Aslında bakıldığında oyuncu performansı olarak 2.yarıda, Milojevic dışında pek değişen olmadı. Graves iyi oyununa devam etti, Gurovic de aynı şekilde kötü oyununa. Zizic'in eline hemen hemen top değmedi -ki zaten maçı da 2 sayıyla tamamladı-, Hüseyin, Cemal ve Erdem yine vasat noktasına bile gelemediler. Neydi peki Milojevic dışında değişen? Bir; Strickland, Cüneyt ve Gurovic'in kritik anlarda el üzerinden attığı 3-4 üçlük ki önemli olan nokta burası değil. Asıl önemli olan ikincisi; Galatasaray'ın bir takım kimliğine bürünmesiydi. İkinci yarının son 2 dakikasına kadar izlediğimiz Galatasaray, geçtiğimiz yıldaki Galatasaray'ı hatırlattı bizlere. Boğucu, sert bir savunma, hücumda ve savunmada alınan ribauntlar, konsantre ve birlik olmuş bir takım. Bu anlayışın üzerine Milojevic ve Graves'in kişisel performanslarıyla Galatasaray için gece, kısa bir süre sonra gündüze dönüştü. Milojevic sadece pota altına top indirdiğinizde sayı yapmıyor, kendisi topla dışarıda buluşup içeriye penetre edebiliyor. Bu da bolca faul almasına sebep oluyor, ancak burada es geçilmemesi gereken nokta Milojevic'in serbest atışlarda kötü bir yüzdeyle atması. Sanırım 7 serbest atış kullandı, bunlardan sadece 1'inde isabet kaydedebildi. Aynı şekilde Graves'in de serbest atışlarda sıkıntısı göze çarpıyor.
Mükemmel, herşey yolunda derken geldik son 2 dakikaya. Fark 10 sayı Galatasaray lehine. Rezalet bir son 2 dakika ve Siauluai'den gelen 10-0'lık bir seri, ki sondaki serbest atış kaçmasa, maç 1 sayı farkla da olsa kaybedilecekti. Aslında Galatasaray'da yaşanan bu son dakika sendromu bir alışkanlık halini aldı. Geçen yıl Murat Özyer'in en eleştirdiğim yönüdür, bu dakikalardaki beceriksizliği. Hadi, geçen sezon bu son dakikalardaki berbat oyunu tümüyle Dee'ye yıkanlar bir daha çıksın ortaya. Özyer sayı yiyor, mola alıyor. Diyorsun ki bir şeyi değiştirecek. Ancak ondan sonraki hücumda bakıyorsun, Cüneyt orta sahadan üçlük sallıyor, Graves içeriye penetre ederek topu kaybediyor, ardından da fast-break geliyor. Bu kadar mı zor şu son dakikada 24 saniyeyi olumlu şekilde kullanmak? Verirsin topu oyun kurucunun eline, son 7-8 saniyeye kadar topu elinde tutar, süre sona yaklaşınca içeriye indirir. Oradaki adamın da teke tek oynar, atar atamaz o ayrı ama hem süreyi düzgün bir biçimde kullanırsın, hem de geriye daha rahat bir şekilde dönebilirsin. Galatasaray bir an önce bu konunun üstüne yoğunlaşmalı, zira gittikçe can sıkıcı bir hal almaya başladı bu durum...