Biz çok memnunuz. Hani kendi aramızda konusurken de bunu dile getirdik. Hocamız Oktay Mahmuti de bunu bu şekilde dile getirdi. Tüylerimiz diken dikendi. Oyuncular, teknik heyet, idari kadro, taraftar olarak bir bütün olarak görüyoruz, bütünün tüm parçaları neredeyse bir makine düzeninde çalışıyor. Bir aile olarak görüyoruz, ailemiz her geçen gün sağlıklı bir şekilde büyümeye devam ediyor, bununla orantılı olarak insanların memnuniyeti artıyor. Şimdiye kadar evimizde oynadığımız 3 seyircili maçı kaybettik ama bence bundan sonraki maçlarımızın bir çoğunu kazanacağımızın habercisi mahiyetindeydi. Biz Barcelona’ya Kazan’a karşı seyircisiz oynamayı tercih etmezdik. Tribün bazı takımlarda bazı durumlarda ters etki yaratıyor, ama bizde işler kötüye giderken nasıl bir dirilme olduğunu gördü herkes. Oyuncular da çok memnun, idari kadrolar da çok memnun, herkes memnun. Şu anda tek eksiğimiz galibiyet ve galibiyetler, onlar da gelecek zaten. Tribünlerde hiç eksik yok, her şey gayet muhteşem. Tek dileğimiz taraftarımızın kendi içimizdeki huzuru koruyarak bu şekilde desteklemesidir. İnsanın tüylerini diken diken eden bir ortam var yani.
Serbest atışlarda susma geleneği ile ilgili literatürde de çeşitli fikirler var biz bunu kendi aramızda da konusuyoruz, özellikle kondisyoner Semih Ağabeyimizin de bizimle paylaştığı bir durum var: Oyuncular en iyi özelliklerini alıştıkları ortamda doğuruyorlar. Hani böyle salonda ani bir sessizlik olduğu zaman, aslında onlara çok yardımcı olmuyor bu durum, bu konuda böyle bi sal var. Bu yaklaşım çok makul geliyor açıkçası. Oyuncularında bunu ayırması çok çok kolay değil aslında ama bence Avrupa´da vs. çeşitli yerlerde de bunu görüyoruz. Serbest atışlardasessiz bir ortam yaratmaya gerek yok. Hani aynı ortamda duydukları desibelde bir ses duyarak, arka planda o coşkuyu yaşıyarak atsalar daha faydalı olacağını düşünüyoruz, ben şasen bunu bir deneyelim derim.
Zaza konusunda bizim takımımız 12 kişilik bir takım. 12 kişilik kurduk, 12 kişilik paylaşıyoruz, 12 kişilik yaşıyoruz, nasıl 25 dakikadan fazla süre almak anormal bi durumsa, 5 dakika süre almak da bizim takım için normal bir durum. Ama şöyle 3-4 hafta sahalardan uzak kalmış takımdan ayrı kalmış oyuncuların durumu toparlamaları için bir adaptasyon dönemine ihtiyacı var ama Zaza şu anda takımla birlikte düzenli idman yapıyor, sağlığına kavuşmuş durumda. Biz de onu kullanıyoruz. Ama şunu anlamak lazım; 12 kişilik ciddi rotasyonu olan takımlarda bir ya da daha fazla oyuncunun 5 dakikadan fazla süre alamaması çok anormal bir durum değil.
Tutku Navarro’nun ayağına bastı bileği döndü oynayamadı, o an tekrar girmemesinin sebebi sakatlığının müsade etmemesi.
Lakovic Euroleague şampiyonluğu olan, benim gördüğüm en iyi profesyonellerden biri. Bir kere bu duygusallığın, böyle bir profesyonelliğin olduğu yerde, oynadığın takımın formasına dahil olmaktan başka bir ihtimalin yok. Lakovic’de de böyle bir etkilenme yok. Diğer oyuncularımızda da yok, öncelikle o pencereyi bir kapatalım Lakoviç ile ilgili. Lakoviç şutu yakıcı bir oyuncu olduğu için şütörlerde ritim çok önemli bir şey. Genelde büyük şutörlerin tamamı böyle belli sayıda şut kullandıkları zaman ya bir çoğunu sokarlar ya da hiç sokamazlar. Şu anda bir ritim problemi yaşadığı aşikar ama bunun üstesinden gelmek içinde elinden geleni yapıyor. Şöyle bir durum var aslında; bizim için şutu kimin attığından ziyade atılan şut doğru şut mu bu daha önemli. Lakoviç de net bir şekilde şu var; Olimpia maçının ilk yarısında da görüleceği gibi bir sürü arkadaşına pozisyon hazırlıyor. Bir de basketbolda istatistik her şeyi yansıtmaz. Kendi çerçevesinde sokacağı bi şut vardır ama bakar yanındakinin biraz daha kolay bir şutu var, o pası vermekten de çekinmeyen bir oyuncu. Bu çok önemli bir özellik. Şöyle anlatayım bizde asistten önceki pas çok önemlidir. Atıyorum bir oyuncu bir şekilde kendi oyuncusunu eksiltir dışarıya bir pas çıkartır sonra ekstra bir pas daha çıkartır o şut sayı olur mesela. Tamam o ekstra pası yapan oyuncu öenmli ama delen oyuncu da çok önemli ama onun hanesine yansıyan bişey olmaz. Böyle baktığın zaman bizde Tutku’nun, Ender’in bu maç çok iyi oynayan Jamon Gordon’un böyle bir duruşu var. Kimin attığını çok önemsemeyen oyuncular bunlar. Lakoviç’in bir ritim sorunu var mı, var ama çözülmeye çok büyük bir aday. Zaten ritim buldukça da şutlarını gönderecektir, yani bizim düzenlerimizde onun atmasına uygun geldikçe atacaktır. Şu anda atamadıkça atamamak gibi bir durumda oluyor ama şunu net olarak söyleyebilirim ki bunun duygusallıkla falan hiç alakası yok.
Biz geçen sene ribaund sorunu olan bir takımdık, bundan canımız çok yandı bizim. Şimdi bunu çözmek için iki tane yola gittik biz, daha doğrusu iki tane şey yapmak lazımdı; bir tanesi sahada ribaundcu bir oyuncu bulundurmak, ikincisi ise ribaundun bir oyuncu işi değil takım konsepti olduğunu anlamak lazım. O yüzden Zaza’nın sahada az bulunmasına rağmen ribaund sorunu yaşamamamız görüşü benim tam olarak aynı fikirde olduğum bir görüş değil, çünkü bizim yani hem müdafa anlayışımız hem kademeli defans anlayışımız gereği oyuncuların hepsi birbirine çok yardım ederek oynuyorlar. Dolayısıyla ribaund pozisyonunun kime denk geleceğini bilmek lazım ya da oyuncular bir karakter gösterip bir sertlik gösterip orada Ndong gibi Vaquez gibi kendini çok göstermese de Lorbek gibi ondan öncesi kısa pozisyonda Michael gibi Edison gibi pozisyonuna göre çok çok iyi ribauncu olan bir takıma karşı oralarda çok iyi savaştık yani. Bir çok zaman uzun oyuncunun kendi oyuncusuna ribaund aldırmamak, oraya gelen kısa oyuncunun ribaundu almasıdır. Shipp’in aldığı bir sürü ribaund böyle bir şey. Ribaund havadadır kimin olduğu belli değildir. Her şeyden çok parmak hassasiyeti ve doğru pozisyon ve istemekle alakası var. Dediğim gibi iki tane şey var; birisi sahada ribaundcu oyuncu bulundurmak, -Türkiye liginin en iyi genç ribaundcusu olan Furkan Aldemir’i şu anda kadromuza kattık, iyi ribaundcu oyuncularımızı muhafaza ettik kadromuzda- buna ek olarak bir takım konsepti olarak ele aldık durumu. Hatırlarsınız maçın en kritik ribaundlarından bir tanesini Lakoviç aldı çemberin altından. Net gözünüzün önüne gelecektir o sahne, yani bu bir takım konsepti. Baktığınızda da genelde köşeden atılan atışların ribaundları kısaların bulunduğu çemberden uzak noktalara düşer, oralarda kısaların hükmetmesi çok önemli. Barcelona her pozisyonda bizden çok daha büyük takım, buna rağmen onlardan çok daha fazla ribaund almış olmamız maçı dengelememizdeki en büyük faktörlerden biriydi.
Alan savunması ile ilgili olarak bu bir felsefe meselesi. Biz adam adama savunmamızla gurur duyduğumuz, izleyenlerin, taraftarlarımızın gurur duyduğu hale getirmek istiyoruz. Yani o seviyede yapmak istiyoruz ve bunun için çok uzun mesai harcıyoruz. Herkes şunu bilir ki bizim temel savunmamız, adam adama yaptığımız savunmadır. Bunun içinde ufak tefek taktiksel değişiklikler oluyor ama genel olarak prensiplerimiz maçtan maça fazla değişiklik göstermiyor. Aynı şeyi yaparak tekrardan verimli olmaya çalışıyoruz savunma anlamında, bizim temel savunmamız bu. Buna ek olarak da belirli rakiplere karşı maçların belirli bölümlerinde belirli durumlarda alan savunması uyguluyoruz. Yani bu illa geride olduğumuz zaman yapılması gerekecek diye bir kaidemiz yok. Öyle denk gelmiş, bi sonrakinde farklı olur. Bizim genel anlayışımız baskı içeren, agresif olan, yere sağlam basan adam adama savunma olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Gereken yerlerde de alternatif olarak alan savunması yapıyoruz. Her anlamda da alternatiflere de çok kıymet veriyoruz, o maç hiç yapmasak bile o hafta alan savunmamıza da çalışıyoruz.Nitekimde öyle bir yer denk geliyor, o zaman yapıyoruz ama bunun geride olmakla ilgisi yok. Genelde momentumu değiştirmek için yapıyoruz.
Herkes bize savaşan bi takım olduğumuz için teşekkür ediyor, bugün Oktay hoca çok kıymetli bi laf etti onu paylaşmak isterim; bizim sahada savaşmak uğraşmak işimiz malzemecisinden point guardına, pivotundan asistan koçuna, ondan head koçuna orada gördüğünüz insanların işi. Yani bu minumum bir standart. Savaşan bir takım olduğumuz için teşekkür ve takdir görmek çok hoşumuza gitse de bir yandan da bunun bizim işimiz olduğunun bilinmesini istiyor Oktay Mahmuti. Bu olması gereken şey, başka türlü oynanmıyor ki bu oyun. Bu bizim gibi kanama odaklı büyük takımların minumum standardıdır. Bunun için takdir gördüğümüzden dolayı sizlere teşekkür etmekle beraber diğer yandanda bunun bizim işimiz olduğunun bilinmesini isteriz.
Haluk Yıldırım bu takımın kaptanıdır öyle olmayada devam edecektir Euroleague’nin tevellüt itibari ile en tecrübeli oyuncusudur. Hiçbir idman eksiği olmadan basketbol kariyerine devam etmektedir, sezonda uzundur onun da dakikası onun da zamanı gelecektir.
Açık alan savunması ile ilgili fast break savunması ile ilgili söylemek isteyeceğim şey ise bizim üzerinde durduğumuz bir konu ama bu da aynı ribauntta söylediğim gibi bir takım konsepti. Herkesin adamı ile koşması değil de bütün takımın adamından bağımsız toptan önce bir şekilde kendi yarı sahasına dönebilmesi ile alakalı bir şey. Bu konuda bazen sıkıntı yaşıyoruz. Barcelona bu konuda üstün beceri sahibi bir takım, açık saha oyununu çok çok iyi oynayan bir takım. Özellikle Navarro’nun doğru karar verme becerisi ile çok kolay bir şekilde hızlı hücumu şekillendirebilen bir takım. Bu takımdan bir miktar fast break sayısı yememiz gayet doğal ama fast break sayısı yemenin genel sebebi kötü atış tercihidir. Biz ne zaman iyi atış tercih edemezsek onlar cezayı bir şekilde kesiyorlar.
Biz boş şutu sokamadığımız zaman değil boş şutu bulamadığımız zaman üzlüyoruz. Baktığınız zaman maçları genelde daha çok temiz atışları bulan takımlar kazanır, yani herkesin aklında Navarro’nun soktuğu Lorbek’in potalı gönderdiği üçlük var ama maçın kazanılıp kaybedildiği yer orası değil. Navarro’nun açık sahada bizi yakalayıp 1´e 0 turnike attığı top, Wallece’ın iki tane soktuktan sonra çembere penetre edip çember altında Ndong’u bulması. Bunlar da basket yani o da iki sayı bu da iki sayı.
Erken form tutma ile ilgili birkaç şey söyleyecek olursam; işte tam da bu yüzden biz 12 kişinin oynayacağı bir düzen kurduk. 12 artı kadroda olmayan oyuncularımızla geniş bir kadromuz var. Biz bu sezon içindeki inişleri çıkışları minimuma indirmek için bunu yaptık. Böyle bir bahaneyi biz kabul edemiyoruz. Euroleague’de oynamayı bu kadar istedik, mesela işte ne bileyim sezon başında form tuttunuz düştünüz şimdi. E bunlar maç değil mi? Şimdi tabiki bir takımın sezon boyunca bütün maçlarını kazanması gibi bir durumun çok nadir olduğu gibi, bütün maçlarını kaybetmesi gibi bir durum da olamaz. Burada bir denge var, maçlarınızın büyük bölümünü kazanmak için oynuyosunuz. Biz bu güne kadar hiçbir maça bu maçı kaybetsek de olur, bu maç düşüşümüze denk geldi demedik. Erken form tutmamız lazımdı erken form tuttuk, şimdi formumuzu devam ettirmemiz gerekiyor onun için çabalıyoruz, bu kadar basit bi mesele aslında.
Soyunma odasında olanların bazılarını dışarıda konuşmakta bir sakınca olmasa da biz onların genede aramızda kalmasından yanayız.
Aldığımız oyuncuların hem saha içi hem saha dışı karakterleri hakkında bir çok kaynaktan bilgi topluyoruz. Bu temel işlerimizden birisi bizim.Yoksa oyuncunun ne tarafa doğru daha güçlü gittiğini, üçlük yüzdesini falan internetten de görebiliyoruz. Biz kendi kimyamıza uyacağını düşündüğümüz oyuncuları alıyoruz. Bir sürü çok yetenekli oyuncu olduğunu düşündüğümüz yıldız isimlerin, Avrupa´nın elit kulüplerinde oynamıyor olmasının temel sebeplerinden biri bu. Artık bu gün saha içindeki beceri, yaratıcılık kadar takım kimyasına uygunluk da önemli. Biz iki senedir kadromuza kattığımız oyuncuların bu özelliklerine çok önem verdik. Özellikle insani anlamda saha dışı ilişkilerinde çok sağlıklı bir takım olduğumuzu düşünüyorum.
Pozisyonumuz ve durumumuz itibari ile her şeye cevap veremiyoruz lütfen sorularınızı sormaktan vazgeçmeyin cevap verebildiğimiz soruları cevaplarız zaten, sizin o heyacanınıza ortak olmak bizim çok hoşumuza gidiyor, kişisel olarak da ekip olarak da.