Tatlı bir rüyaydı, hala gerçek sanıyoruz...
Salondaki atmosfer, Galatasaray efsanesi beyaz forma, saha kenarında takıma taktik verecek kadar maçı yaşayan Bülent Korkmaz, her sayıda yumruklarını sıkıp havaya kaldıran Emre Aşık, Marina Kress'in çemberi yalayıp yalayıp içeri düşerek "aggregate" eşitleyen şutu, her serbest atışta pota arkasındakilerin birbirine vurduğu sarı-kırmızı plastikler, uzatmalarda az çok "kupa geliyor" kıvamı yakalanınca ateşlenen maytap irisi küçük meşalelerin kesif dumanı, Augustus'un tüm takımı teker teker yumrukladığı unutulmaz sevinç...
Ve şampiyon olur olmaz tüm salonun "Ayva çiçek açmış yaz mı gelecek, Fener Sami Yen'e nasıl gelecek" diye inlemesi...
Ayhan Şahenk'te muazzam bir taraftar vardı o gün var olmasına ama futbol takımının sezonu o derece boka batmasaydı muhtemelen o derece bir focus olmazdı camianın genelinde. Avrupa şampiyonu olur olmaz mikrofonların pazar günü oynanacak derbiye dönmesi bunun en bariz göstergesiydi. Bazı şeyler aslında hiç değişmiyor...
12 sene sonra bugün bakıldığı zaman "vay be o zamanlar şampiyonluk kovalıyordu takım" denebilir, hatta bugün sosyal medyada denecektir muhtemelen. Aslında o sezon hiç de öyle laylaylom bir sezon değildi. Bir önceki sezonun aksine takım oyun olarak geriye gitmişti, 5.5 kişiyle sezonu tamamlayan kadroya yapılan takviyelere rağmen. Bir sene önce güle oynaya 20-30 farka yatırılan deplasmanlarda 10 farkı arar olmuştuk. Kenarda Cem Akdağ ile başlandı, araya "Onursuz Zaferler istemiyoruz" vakası sıkıştı, yarı final ve final turlarında takımın başında Okan Çevik vardı.
O bakımdan çok çok sallantılı bir sezondu aslında. Belki de 2007-08 kadrosu çok daha fazla hak ettiği bu kupayı yarı finalde sayı farkıyla bıraktığı için ertesi sezon "bir şekilde" kupa müzeye geldi. Grupta tulum çıkarmıştık, bir sonraki tur da rahat geçmişti. Ama son 16 turunda Kıbrıs takımını deplasmanda kaybedip sadece 4 sayıyla eleyebildik. Hele yarı finalde Kursk'a ilk maçı 13 sayıyla kaybedip iç sahada da devre arasına 22-28 geride girip döndürdük. İkinci yarı sadece 11 sayı yiyerek 62-39 kazanıp da eleyebildik, Augustus 38 sayı atmıştı o gün. Hamburg faciasından birkaç saat önceydi o maç, hatta takım Sami Yen'e yetişmişti apar topar da tribünlerin önünde bir tur atmıştı...
O tarihte ilkti hem bizim için hem Türkiye'deki kadın basketbol için. Zaman içinde 9-14-18 Nisan unutulmaz oldu bizim için. Ama her üç sezon da birbirinden zor ve garipti. 2014'te sadece 1 çaylak transferle geçildi sezon. F8 öncesi hemen hepsi başka takımlara imza atmış şekilde çıkıp aldılar o kupayı. Hatta Aziz Yıldırım salon kapısında bizim taraftarla kavga ederken bizim yönetim ibra kovalıyordu İstanbul'da... 2017-2018 sezonu ise anlatılmaz yaşanır. Ocak'ta ligde küme düşme hattına gelmiş takım 3 ay sonra Avrupa kupası kaldırdı. Sezonun başı, oraya gelişi, oradan da Venedik'e uzanan süreç...
Galatasaray'ın böyle garip de bir kazanma geleneği var işte. Ezeli rakibin bir eli yağda bir eli balda, sofrasında bir kuş sütü eksik. Ama 3 kupa Galatasaray'ın müzesinde. Galatasaray kadın basketbolu hem kendisiyle, hem de bu işlerin doğasıyla kavga ede ede 3 Avrupa kupası kaldırdı. Bunu hiç gözden kaçırmamak, dilimiz dönüp klavyemiz bastığınca anlatmak lazım. O tarihleri o sezonları anarken buraları pas geçmemek lazım. Bu garip guraba yaklaşımlarla, en belki de olmayacak sezonlarda 3 Avrupa kupası kaldırabilmiş bir takımın iş bilir istikrarlı bir idare ve sağlam bir sponsorlukla neler yapabileceğini göstermek lazım..
Kör kütük sarhoştuk gençliğimizden bu maç oynandığında. Bir sene daha uzaklaşmışız gençliğimizden de o güzel günlerden de...
Emeği geçen herkese teşekkürler...
Salondaki atmosfer, Galatasaray efsanesi beyaz forma, saha kenarında takıma taktik verecek kadar maçı yaşayan Bülent Korkmaz, her sayıda yumruklarını sıkıp havaya kaldıran Emre Aşık, Marina Kress'in çemberi yalayıp yalayıp içeri düşerek "aggregate" eşitleyen şutu, her serbest atışta pota arkasındakilerin birbirine vurduğu sarı-kırmızı plastikler, uzatmalarda az çok "kupa geliyor" kıvamı yakalanınca ateşlenen maytap irisi küçük meşalelerin kesif dumanı, Augustus'un tüm takımı teker teker yumrukladığı unutulmaz sevinç...
Ve şampiyon olur olmaz tüm salonun "Ayva çiçek açmış yaz mı gelecek, Fener Sami Yen'e nasıl gelecek" diye inlemesi...
Ayhan Şahenk'te muazzam bir taraftar vardı o gün var olmasına ama futbol takımının sezonu o derece boka batmasaydı muhtemelen o derece bir focus olmazdı camianın genelinde. Avrupa şampiyonu olur olmaz mikrofonların pazar günü oynanacak derbiye dönmesi bunun en bariz göstergesiydi. Bazı şeyler aslında hiç değişmiyor...
12 sene sonra bugün bakıldığı zaman "vay be o zamanlar şampiyonluk kovalıyordu takım" denebilir, hatta bugün sosyal medyada denecektir muhtemelen. Aslında o sezon hiç de öyle laylaylom bir sezon değildi. Bir önceki sezonun aksine takım oyun olarak geriye gitmişti, 5.5 kişiyle sezonu tamamlayan kadroya yapılan takviyelere rağmen. Bir sene önce güle oynaya 20-30 farka yatırılan deplasmanlarda 10 farkı arar olmuştuk. Kenarda Cem Akdağ ile başlandı, araya "Onursuz Zaferler istemiyoruz" vakası sıkıştı, yarı final ve final turlarında takımın başında Okan Çevik vardı.
O bakımdan çok çok sallantılı bir sezondu aslında. Belki de 2007-08 kadrosu çok daha fazla hak ettiği bu kupayı yarı finalde sayı farkıyla bıraktığı için ertesi sezon "bir şekilde" kupa müzeye geldi. Grupta tulum çıkarmıştık, bir sonraki tur da rahat geçmişti. Ama son 16 turunda Kıbrıs takımını deplasmanda kaybedip sadece 4 sayıyla eleyebildik. Hele yarı finalde Kursk'a ilk maçı 13 sayıyla kaybedip iç sahada da devre arasına 22-28 geride girip döndürdük. İkinci yarı sadece 11 sayı yiyerek 62-39 kazanıp da eleyebildik, Augustus 38 sayı atmıştı o gün. Hamburg faciasından birkaç saat önceydi o maç, hatta takım Sami Yen'e yetişmişti apar topar da tribünlerin önünde bir tur atmıştı...
O tarihte ilkti hem bizim için hem Türkiye'deki kadın basketbol için. Zaman içinde 9-14-18 Nisan unutulmaz oldu bizim için. Ama her üç sezon da birbirinden zor ve garipti. 2014'te sadece 1 çaylak transferle geçildi sezon. F8 öncesi hemen hepsi başka takımlara imza atmış şekilde çıkıp aldılar o kupayı. Hatta Aziz Yıldırım salon kapısında bizim taraftarla kavga ederken bizim yönetim ibra kovalıyordu İstanbul'da... 2017-2018 sezonu ise anlatılmaz yaşanır. Ocak'ta ligde küme düşme hattına gelmiş takım 3 ay sonra Avrupa kupası kaldırdı. Sezonun başı, oraya gelişi, oradan da Venedik'e uzanan süreç...
Galatasaray'ın böyle garip de bir kazanma geleneği var işte. Ezeli rakibin bir eli yağda bir eli balda, sofrasında bir kuş sütü eksik. Ama 3 kupa Galatasaray'ın müzesinde. Galatasaray kadın basketbolu hem kendisiyle, hem de bu işlerin doğasıyla kavga ede ede 3 Avrupa kupası kaldırdı. Bunu hiç gözden kaçırmamak, dilimiz dönüp klavyemiz bastığınca anlatmak lazım. O tarihleri o sezonları anarken buraları pas geçmemek lazım. Bu garip guraba yaklaşımlarla, en belki de olmayacak sezonlarda 3 Avrupa kupası kaldırabilmiş bir takımın iş bilir istikrarlı bir idare ve sağlam bir sponsorlukla neler yapabileceğini göstermek lazım..
Kör kütük sarhoştuk gençliğimizden bu maç oynandığında. Bir sene daha uzaklaşmışız gençliğimizden de o güzel günlerden de...
Emeği geçen herkese teşekkürler...