2011-12 Galatasaray basketbol tarihinin en güzel ama en buruk sezonlarından biriydi. Cumhurbaşkanlığı kupası ve Euroleague vizesiyle sezona müthiş bir giriş yaptık. Ligde ve Avrupa'da tribün de takıma muazzam bir destek verdi, Abdi İpekçi rakipler için cehenneme döndü. TOP 16'ya çıktık ve TOP 8'in kapısından döndük...
Futboldaki gerilimli haftalar ve sonrasında gelen Kadıköy şampiyonluğundan mıdır bilinmez, play-offlarda Abdi İpekçi'de çok tuhaf bir atmosfer vardı. Sanki basketbolda şampiyonluk garantiymişcesine bir rehavet, bir sakinlik hakimdi... "Geliyorum" diyen tehlike kendini Tofaş maçından belli etmişti sanırım. Boş tribünler, gündemin daha çok futbol ve şike olması, "Yeter Demirören" tezahüratları...
Tofaş'ı geçtik ve arkasından Beşiktaş'la eşleştik malum. İlk maçta salonda atmosfer fena sayılmazdı, ama yine de yeterli değildi. İlk maç öyle ya da böyle kazanıldı ve sıra ikinci maça geldi. Yanlış hatırlamıyorsam biletler bitmemişti, atmosfer hepten kötüydü. Üçüncü periyotta geri düşmemize rağmen tribün bir türlü devreye giremiyor, takıma itici güç olamıyordu. Son periyotta bitime 3-4 dakika varken salonu terkedenleri görmekse büyük bir hayal kırıklığı oldu. İki üç ay önce cehennemi yaşattığımız Abdi İpekçi görüntüsünden eser yoktu, takımın formsuz halinden çok daha büyük bir hayal kırıklığıydı hepimiz için...
Bu sezona gelelim. Üç-dört maç haricinde (içerideki Kuban, Beşiktaş, Efes maçları) takıma yeterli kadar destek olamadık. Bize en çok ihtiyaç olunduğu maçlarda ise cezamız yüzünden takımı yalnız bıraktık. Basketbol takımımız o maçları "biz üzerimize düşeni yapıyoruz, sıra sizde" dercesine oynadı ne mutlu ki.
Yarın Tofaş maçıyla bu sezon katettiğimiz yolun en önemli, en kritik virajına giriyoruz. Galatasaray basketbol tarihine bir kez daha mahçup olamayız. Üzerimize düşeni yapma vakti geldi...
Ergin Ataman'a ve basketbolcularımıza destek olma zamanıdır.
Yenilmez Armada'nın yükünü omuzlamaya! Haydi salona!
Futboldaki gerilimli haftalar ve sonrasında gelen Kadıköy şampiyonluğundan mıdır bilinmez, play-offlarda Abdi İpekçi'de çok tuhaf bir atmosfer vardı. Sanki basketbolda şampiyonluk garantiymişcesine bir rehavet, bir sakinlik hakimdi... "Geliyorum" diyen tehlike kendini Tofaş maçından belli etmişti sanırım. Boş tribünler, gündemin daha çok futbol ve şike olması, "Yeter Demirören" tezahüratları...
Tofaş'ı geçtik ve arkasından Beşiktaş'la eşleştik malum. İlk maçta salonda atmosfer fena sayılmazdı, ama yine de yeterli değildi. İlk maç öyle ya da böyle kazanıldı ve sıra ikinci maça geldi. Yanlış hatırlamıyorsam biletler bitmemişti, atmosfer hepten kötüydü. Üçüncü periyotta geri düşmemize rağmen tribün bir türlü devreye giremiyor, takıma itici güç olamıyordu. Son periyotta bitime 3-4 dakika varken salonu terkedenleri görmekse büyük bir hayal kırıklığı oldu. İki üç ay önce cehennemi yaşattığımız Abdi İpekçi görüntüsünden eser yoktu, takımın formsuz halinden çok daha büyük bir hayal kırıklığıydı hepimiz için...
Bu sezona gelelim. Üç-dört maç haricinde (içerideki Kuban, Beşiktaş, Efes maçları) takıma yeterli kadar destek olamadık. Bize en çok ihtiyaç olunduğu maçlarda ise cezamız yüzünden takımı yalnız bıraktık. Basketbol takımımız o maçları "biz üzerimize düşeni yapıyoruz, sıra sizde" dercesine oynadı ne mutlu ki.
Yarın Tofaş maçıyla bu sezon katettiğimiz yolun en önemli, en kritik virajına giriyoruz. Galatasaray basketbol tarihine bir kez daha mahçup olamayız. Üzerimize düşeni yapma vakti geldi...
Ergin Ataman'a ve basketbolcularımıza destek olma zamanıdır.
Yenilmez Armada'nın yükünü omuzlamaya! Haydi salona!