Şiir Perisi

İçimden geldi böyle bir şeyler karaladım...

Aşkın Mantığı Olsa...
Aşkın tanımı,herkese göre farklıdır.Dünya'da ne kadar insan varsa aşkın da o kadar fazla tanımı vardır.Her ne kadar bazı tanımları birleştirip ortak noktada algılasak da,her tanım ayrıdır.Bu sadece bir kızın bir erkeğe ya da bir erkeğin bir kıza duyduğu aşk ile sınırlı değildir.Bir bebeğin annesine,bir yazarın kalemine,
bir sporcunun yaptığı spora,bir bahçıvanın bahçenin en güzel çiçeğine duyduğu aşk gibi daha da çok örneklendirilip önümüze sunulabilir.
Aşkın mantığı olsa...dedik.Evet aşkın mantığı olsaydı aşk esnasında sadece duygularımızı değil,düşüncelerimizi de konuşturabilirdik...Düşüncelerimiz dile gelebilseydi eğer;neleri değiştirebilirdik,hangi hatalarımızı ortadan kaldırabilidik kim bilir.Biz insanlar duygusal canlılarızdır.Düşündüklerimizden çok hissettiklerimiz bizi ele alır ve yönlendirir.
Mesela;bir bebek doğduğundan beri en çok paylaşımı annesi ile yaşar.Annesine büyük bir aşk ile bağlıdır.Bu yüzden de annesi ile arasına girmeye çalışsan her kişiye ya da her nesneye karşı kin duyar.Bu kin duymadan da en büyük payı baba kimliği alır.Çocuk annesini babasıyla paylaşmak istemez.Paylaşmak fikri bile onu oldukça üzer.Oysa ki baba kimliği;onun için çalışıp çabalamakta,fedakarlık göstermektedir.Ama çocuk babasının bu iyiliklerini hiç düşünmez çünkü;onun aklında ve bedeninde sadece annesine beslediği sonsuz aşk vardır.Yani hisler...Çocuk bir yandan annesine duyduğu aşkı güçlendirirken bir yandan da ikilem de kalmasına sebep olduğu için hem annesine hem de babasına kırgındır.Bu kırgınlığın derecesinin çokluğu çocuğun gelecekteki yaşantısını önemli derecede etkiler...
En basitinden bir bebek örneğinde olduğu gibi;duygularımızın yanı sıra mantığımızı da devreye sokabilirsek daha az sorunlu,kaygılı ve hırçın oluruz.Bir yandan aşk denen duyguyu güçlendirmeye çalışırken; bir yandan da kırılmamıza ve kırmamıza neden olan faktörleri ortadan kaldırmamıza yardımcı olacak olan tek silahımız;mantıktır...Duygu denen olguyu her insan konuşturabilir.Ama mantık denen olguyu konuşturmak zordur.Tıpkı;ileri derecede konuşma bozukluğu yaşayan bir bireye konuşmayı öğretmek kadar zordur.Ama önemli olan da zoru başarmaktır...

Hayatımızda önemsediklerimiz ve sevdiklerimiz adına zoru başarabilmek dileğiyle...
 
Fırsat bulup ancak inceleyebildim şimdiye kadar yazılanları, edebiyatımızın nadide şairlerine söz söylemek haddimiz değil ama yeni neslin edebiyata ya da şiire ilgi duyması çok güzel. Gerçi yazan kadar yazdıran da önemli bu noktada :).

Yazılanları okuduktan sonra bir kaç yorum yapmadan duramadım, meslek biraz fazla işlemiş içimize, kusura bakmayın artık. Eleştiri değil bir abi, arkadaş tavsiyesi kabul ederseniz sevinirim.

Burak, şiirlerin çok güzel. Günümüzde kafiye kullanarak şiir yazan pek çıkmaz. Bu yüzden tebrik edilmesi gereken bir yön. Yalnız hep bir karamsarlık, isyan vb. üzerine yazılmış ağırlıklı olarak. Tamam iyi bir durumda değiliz milletçe ama şairlerin bir görevide insanlara günlük hayatın derlerini bir nebze olsun unutturabilmek değil midir? Gün gelecek zehir akan nehirleri, bal nehri gibi göstereceksin ki, insanların yaşama umudu biraz daha artsın. Şairlerin sadece şair değil, birazda psikolog veya günümüzün tabiriyle yaşam koçu olması gerekir...
Şekil bütünlüğünü de korumanı öneririm, 4 dizeyle başladıysan 4 lü, 6 dizeyle başladıysan 6 lı bitirmeye çalış ki içerik kadar şekilde güzel olsun. Şiirinin birinde ölçü de vardı eğer özellikle yazılmış ise ayrı bir güzellik daha. Serbest şiirlerine nazaran kafiyeli olanları daha çok beğendim. Kesinlikle bu yönünün üzerine gitmeni öneririm. Şiir yazmak herkesin harcı değil, kendimizde böyle bir özellik bulmuşsak geliştirmek boynumuzun borcu.

Aslı, paylaştıklarından serbest yazmayı daha çok sevdiğini görüyorum. Biriyle konuşurmuş gibi, soru-cevap şeklinde yazman bütünlük açısından çok güzel. Okuyan, temayı kolayca anlayabiliyor. Benim sana tavsiyem, yazdıklarına tasvir, ikileme, betimleme, deyimler vb. edebî ürünler katarak daha da zenginleştirmen...

Örnekledirecek olursam:

"bakışların gözümü kör etti" yerine
"Veysel'e döndüm bakışlarından"

sanırım daha güzel olur.

Bitirmeden tekrar söyleyeyim, söylediklerimi eleştiri değil, abi yada arkadaş tavsiyesi olarak kabul edin lütfen. Kimseyi eleştirmek haddimiz değil şu durumda. Eserlerinizin devamını görmek dileğiyle...
 
Halil İbrahim' Alıntı:
Fırsat bulup ancak inceleyebildim şimdiye kadar yazılanları, edebiyatımızın nadide şairlerine söz söylemek haddimiz değil ama yeni neslin edebiyata ya da şiire ilgi duyması çok güzel. Gerçi yazan kadar yazdıran da önemli bu noktada :).

Yazılanları okuduktan sonra bir kaç yorum yapmadan duramadım, meslek biraz fazla işlemiş içimize, kusura bakmayın artık. Eleştiri değil bir abi, arkadaş tavsiyesi kabul ederseniz sevinirim.



Aslı, paylaştıklarından serbest yazmayı daha çok sevdiğini görüyorum. Biriyle konuşurmuş gibi, soru-cevap şeklinde yazman bütünlük açısından çok güzel. Okuyan, temayı kolayca anlayabiliyor. Benim sana tavsiyem, yazdıklarına tasvir, ikileme, betimleme, deyimler vb. edebî ürünler katarak daha da zenginleştirmen...

Örnekledirecek olursam:

"bakışların gözümü kör etti" yerine
"Veysel'e döndüm bakışlarından"

sanırım daha güzel olur.

Bitirmeden tekrar söyleyeyim, söylediklerimi eleştiri değil, abi yada arkadaş tavsiyesi olarak kabul edin lütfen. Kimseyi eleştirmek haddimiz değil şu durumda. Eserlerinizin devamını görmek dileğiyle...


Kendi payıma düşeni cevaplıyayım ben:)Söyledikleriniz için çok teşekkür ederim kendi adıma.Ayrıca söylediklerinizi eleştiri olarak algılasak da sorun yok sonuçta eleştiriler insanlara daha güzellerini yaptırır ama sizin de dediğiniz gibi Tavsiyeleriniz için çok teşekkürler tekrardan...Haklısınız serbest yazmayı daha çok seviyorum böylece kendimi daha rahat ifade edebildiğimi düşünüyorum.Tavsiyelerinizi dikkate almaya çalışacağım.Sağ olun....
 
Abicim eleştiri için teşekkür ederim.

Söylediklerinde haklısın sonuna kadar. Şiirlerde daha çok negatif duygular içeriyor bunun sebebi hayatımda yaşanan olaylarla paralel olduğu için. Şiirlerde halkı bilinçlendirmek, halkın dertlerini de mutlu etmek isterim ama önce benim üzerimde negatif hiçbir duygu olmaması gerekir.Şartlar olgunlaşırsa o tür şiirlerde yazarım ama ben amatör yazardan öteye gidemem. Her şairin kendine ait bir özelliği vardır, benimkisi anlık,yaşadığım olaya bağlı,1 hafta içerisinde ne yaşamışsam onu yansıtırım. Şiirlerde serbest yazmak kolay geliyor bazen akıcılığı kesmemek için serbest nazımı kullanıyorum, bazense kafiyeler ardı ardına sıralanıyor isteyerek yapmıyorum ama kendiliğince oluşabiliyor. Halktan,forumdan,çevreden herhangi bir konu için istek olursa makale,şiir gibi alanlarında yazarım hiç çekinmeden elim çalıştığınca. Diyorum ya kendimce düşünür,kendimce yazarım.Bu işi hobi olarak yapıyorum bir nevi. Ayrıca birşeyler yazmanın insanı rahatlattığını düşünüyorum.

'Kalem insanın dili, boş bir sayfa dostudur. . .' Burak CEYHAN.

Sağlıcakla kalınız.
 
GüN
Havada sonsuz bir hüznün kokusu
Yüreğimde sonu olmayan bir heyecan saklı
Gökyüzünün ıslaklığı sıyırıp geçiyor yüzümü
Bir esinti,hafif bir ıslaklık bırakıyor yüzümde

Sonra birden;geri çekilip saklıyor kendini heveslerim
Umutları bir kenara bırakıyor
"Kandırma kendini"..diyor
Bu kaçıncı alışkanlık ruhunda yer alan
Bu hangi çalkantı beynini bulayan
Durup düşünüyorum
Sonra hak veriyorum
Asiliği de,hırçınlığı da bir kenara bırakıp
Aciz bir varlık gibi kendimi rüyalar alemine bırakıyorum

Ardından sabah oluyor
Güneş doğuyor ama bulutlu ve buruk
Herkes gibi onda da bir hüzün
Aklımda yalnızca yaklaşan sarsıntının vereceği hasar
Ve yüreğimde yalnızca yeni alışkanlıklara uyum sağlama isteği var
Gün aynı döngüde gelip geçiyor
Zaman denen hazine uçup gidiyor
Ve geriye yalnızca ben ve alışkanlıklarım kalıyor;
Sonsuz,hüzünlü,kederli ve hırçın...

01:10
10.09.2009 perşembe

Aslı
 
Yağmur yağıyor;
Yine bir ıslaklık kalbimde
Hüznümde;
Eksik yarınların,
Yarım kalmış günlerin burukluğu....
Korkunun yokmuş faydası ecele
Sevmekten,kırmaktan,bırakmaktan korkan yürek
Şimdi sadece kendine tutsak kendine esir....

13.09.2009
Aslı


Kısa bir şiir belki ama kısalığı keyfi değil kendiliğinden eksik kaldı:)
 
Ağız dolusu kahkahalarla gülmek istemişimdir hep
Ama içten gelenlerle dilden çıkan hep bir olmuyor
Çeyrek gülümsemelere kalıverdim bir sabah
Oysa ki ne umudum vardı tebessüme dair
Unutmak daha fazla koymazdı unutulmaktan
Fakat her unutuşun farklı bir şekli varmış
Hani hep derler ya aklında olsa da unutmak istediğin
Unutmanın bin bir türlü yolu vardır...

14.09.2009
Aslı

Yine yarım bir şiir=(
 
O?nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz...
Ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin...
O?nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O?nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...
sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O?ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa,
ve O, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa...
dünyanın en güzel yeri O?nun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
hayat O?nunla güzel ve onsuz müptezelse...
elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, O?nun yüzü pembeyse,
kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...
her şiirde anlatılan O?ysa... her filmin kahramanı O... her roman O?ndan söz ediyor, her çiçek O?nu açıyorsa...
bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa,
iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...
iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O?nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın O olduğunu adınız gibi biliyorsanız...
mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O?na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...
kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
hem kimseler duymasın, hem cümlealem bilsin istiyorsanız...
O?nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse...
ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse...
gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de;
bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O?nun yüzü suyu hürmetine...
uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...
dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa,
nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız...
kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim...
gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...
Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız, sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...
...o halde yarın sizin gününüz!..
"Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.

Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.

Can Dündar.
 
Merhaba diyerek başlayan bir yazı daha.
Ama bu sefer hepsinden farklı bir konu...
Konu:çocukluk...
Aslında çok basit gelir bize.Doğduğumuzdan beri ya bebek ya da çocuğuzdur.
Her hatamız çocukluğumuza verilir;Affediliriz.
Sonra büyürüz.Birde bakmışızki kocaman olmuşuz.
Artık yaptığımız hatalar acizliğimize verilir,çocukluğumuza değil.
Artık şairin hiç bitmesin istediği horoz şekeri çoktan bitti.
Büyüdük artık.Bizimle beraber dertlerimizde büyüdü.
Bazen o kadar büyük oldu ki dertlerimiz ;boyumuzu aştı,altında ezildik.
Bazen de yerlerde geziniyordu biz ezdik küçücük dertlerimizi.
Sonra memnuniyetsizlikler başladı.Aslında hep vardı yaşamımızda.
Ya biz hep eksik kaldık birşeylerin yanında.Ya da sahip olduklarımız hep eksikti.
Zamanla uçurumlar oluştu memnuniyetsizliklerimizde.Hiçbirşeyi sevmez,beğenmez olduk.
Asidir deyip geçiştirdiler.Hep bir yerlerde vardı can kırıklıklarımız.Ama gizlemesini bildik.
Hep şanslıydık bazıların göre;hani sabah erkenden işe gitme derdimiz yok ya hani rahatmışız ya kimilerine göre.
En ufak bir çılgınlığımızı gördükleri anda yadırgadılar bizi.Hep aldatmacaları yaşamıştık aslında.
En basit oyunda bile asil olmayı beceremedik hep fasulyeden oynatıldık.Küskünlüklerimizi içimizde yaşadık.
İçten içe ağladık çoğu zaman.Sanki oturup hıçkıra hıçkıra ağlasak dışlanırmışız diye düşünerek...
Kapıyı çalıp kaçan çocuklar kadar yaramazdık bir zamanlar.Uslu ol! Doğru otur! Kuralları dayatılarak suskun olduk.
Bazen avazımız çıktığı kadar bağırmak geldi içimizden.Ama ters bir bakış, yüksek bir ses tonlaması bizi vazgeçirdi
Ama bizi uyaranlar hep kısıtlamadı mı çocukluğumuzu?Hep eksik kalmadık mı onların karşılarında?
Yaptıklarımızı çocukluk diye adlandıranlar;neden zamanı geldiğinde hatalarımızı çocukluğumuza vermediler ki...
Güzel şeydi ;
ÇOCUKLUK...Ama her güzel şey nasıl zamanı geldiğinde bitiyorsa çocuklukta yaşımız gelince uçup gidiyor elimizden.Yavaş yavaş çocukluğa veda etmenin vakti geldi.Yaşımız geldi.Çocuklukla yollarımız ayrılıyor;zaman yolculuğunda...
Herşeye rağmen çocukluk denen şey güzeldi.Şimdide gençlik denen olguyu deneyimlemek gerek:).....

23:56
05.06.2009
cuma
 
Bunu daha önce de okumuş ve gerçekten çok beğenmiştim.. Gelecek vadediyorsun Aslıcım belli oluyor.. =) Bu arada bu yazıyı doğum gününden bir gün önce kaleme alman da ayrı bir güzel..:)
 
Saadet Unal' Alıntı:
Bunu daha önce de okumuş ve gerçekten çok beğenmiştim.. Gelecek vadediyorsun Aslıcım belli oluyor.. =) Bu arada bu yazıyı doğum gününden bir gün önce kaleme alman da ayrı bir güzel..:)
Teşekkür ederim canım beğenmene sevindim..Gelecek vadetmek gibi bir düşüncem yok biliyorsun ben amatör hobiciyim...Benim bu konudaki düşüncelerimi sen çok iyi biliyorsun umarım planladığım şeyi yaza doğru yapıcam ama şimdilik şiirlerime ve yazılarıma uzunca bir ara verdim.Umarım tekrar yazmaya başladığımda yine istediğim gibi şeyler yazabilirim.
Bu yazı birazda planlı bir yazıydı doğum günümden 1 hafta önce tasarlayıp yazdığım bir yazı.Bayağı biriktirmişim ya içimde:):):):)
 
Topal Asker

Ey saçları ?alagorsan? kesik hanım kız!
Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!

Bacağımla alay etme pek topal diye.
Bir sorsana o topallık bana nereden hediye ?

Sen Şişli?de dans ederken her gece gündüz,
Biz ötede ne ovalar, çaylar, ne dümdüz

Yaylaları geçtik, karlı dağları aştık;
Siz salonda dans ederken bizler savaştık .

Ey dudağı kanım gibi kıpkırmızı kız,
Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!

Olan işler dimağını azıcık yorsun!
Biliyorum elbisemle eğleniyorsun;

Biliyorum baldırını o kadar nazla
Örten bir tek ipek çorap kıymetçe fazla

Benim bütün elbisemden... Hatta kendimden...
Biliyorum: Çünkü bugün şu dünyada ben

Neyim? Bir hiç... İşe güce yaramaz topal...
Sen sağlamsın, senin hakkın, dünyadan zevk al:

Çünkü orda düşmanlarla boğuşurken biz
Siz muhteşem salonlarda şarap içtiniz!

Ey gözünün rengi bana yabancı güzel,
Her yolcunun uğradığı ey hancı güzel!

Sen yabancı kucaklarda yaşarken her gün
Yapıyorduk bizde kanla, barutla düğün.

Sen o sıcak odalarda cilveli, mahmur
Dolaşırken... Biz de tipi, fırtına, yağmur,

Kar altında kanlar döktük, canlar yıprattık;
Aç yaşadık, susuz kaldık, taşlarda yattık.

Sen açılmış bir bahardın, biz kara kıştık;
Bizden üstün ordularla böyle çarpıştık...

Gülme öyle bana bakıp pek arsız arsız
Sen ey dışı güzel, fakat içi çamur kız!

Sana karşı haykıranı, mecbursun dinle;
Bugün hesap göreceğiz artık seninle:

Ben cephede geberirken, geride vatan
Aşkı ile bin belalı işe can atan

Anam, babam, karım, kızım, eziliyorken
Dağlar kadar yük altında... gel, cevap ver, sen

Bana anlat, anlat bana, siz ne yaptınız?
Köpek gibi oynaştınız, fuhşa taptınız!

Anavatan boğulurken kıpkızıl kanda
Yalnız gönül verdiniz siz zevke, cazbanda...

Ey nankör kız, ey fahişe unutma şunu:
Sizin için harp ederken yedim kurşunu.

Onun için topal kaldı böyle bacağım,
Onun için tütmez oldu artık ocağım.

Nazlı nazlı yatıyorken sen yataklarda
Sallanarak ölü kaldık biz bataklarda.

Kalbur oldu süngülerle çelik bağrımız,
Bu amansız boğuşmada öldü yarımız,

Ya siz nasıl yaşadınız? Bizim kanımız
Size şarap oldu sanki... Şehit canımız

Güya sizin mezenizdi! Yiyip içtiniz;
Zıpladınız, kudurdunuz arsız, edepsiz!..

Gerçi salonlarda senin ?yıldız?dı adın,
Hakikatte fahişesin ey alçak kadın!

Ey allıklı ve düzgünlü yosma bil şunu:
Bütün millet öğrenmiştir senin fuhşunu.

Omuzun da neden seni fuzuli çeksin?
Kinimizin şiddetiyle gebereceksin!..

Şair : Hüseyin Nihal Atsız
 
Zaman seni bensiz geçiyor bugünlerde
Durmuyor,durduramıyoruz
Akrep sen,yelkovan ben
Yetişemiyoruz zamana
Her saatte sadece bir dakika
O da yetmiyor ki bana
Şimdi zaman beni sensiz geçiyor
Her geçen dakikada sessizliğe boğuluyorum
Ne gören oluyor
Ne de zamanı durdurup sana kavuşturan.....

---------------------------------------------------------------------

Güneş geçti bir gece
Biraz yağmur yağdı bana
Biraz ben yağmura
Sevdiğim bir şarkı çıktı radyoda
Yarısına ben eşlik ettim
Yarısına gözlerim
Anlatmak istemiyorum ama
Ben seni burada çok çok özledim.....
---------------------------------------------------------------------

Öyle uzakta durup
Bakma bana
Durma dokun yüreğime
Gizli tebessümler ardında
Saklı yüreğim
Başkaldırır hep sevdalara
Özlemek sebepse aşka
Özledim delicesine
Yüreğimi sevda yaptım aşka
Şiirimi yağmurlarla yıkadım
Martılarla uçtum sana
Satırlar boyu
Yelkensiz gemilerle çıktım hep yola
Özlemek buysa
Özledim delicesine.....



Kendi rekorumu kırmışım vayyy beee tam 35 gün olmuş bu topicte birşeyler paylaşmayalı:)
 
Âsım bölümünden:

Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem...
Biri ecdadıma saldırdı mı,hatta boğarım...
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan koğarım.
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale,
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum.
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.
Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mâzlumu...
İrticânın şu sizin lehçede ma'nası bu mu?

Mehmet Akif Ersoy

Tam olarak Akif'i özetleyen bir bölüm.
 
;(

Veda Sahneleri

Anam tatlı açmıyor artık
İşi yok
Aşı yok
Ne su taşır
Ne çamaşır
Ne bulaşık, ne sökük, ne yırtık
Gece gün
Büsbütün
Susması tunç
Sözü korkunç
Anamın secdesi gözle şimdi
Namazı
Niyazı
Yüreğinde
Yürek zinde
Anamın teninde sır belirdi
Ocakta
Bucakta
Casus gezer
Anam kanser

Anamın alnında akşam ter ter feyizden
Anam bir gaybın sırdaşı
Anamın dilcağızı da sessiz sessizden
Benim anam sabır taşı
Bir soğuk güneş renk alır uçuk benizden
Sualdir anamın kaşı
Sorar hala mutfaktan
Hala evlat telaşı
Alır karanlığı gökler hanemizden
Hanemiz deryaya karşı
Köpük köpük saflar yürür Karadeniz'den
Bu bir tevekkül savaşı

Bir gam eser şimdi yamaçlardan aşağı
Yola düşer lambalar
Yolların zar zar ağlayışı bu kırağı
İz bırakır arabalar
Çözülüp savrulur bacaların sac bağı
Daha gür yanar sobalar
Taşıyor her biri bir değişik merağı
Efkar yüklenmiş babalar
Çekerler haneden artık eli ayağı
Uzak yakın akrabalar
Anam pişirmemiş buzdur bu aşın yağı
Kaşıkta donar çorbalar

Göz bebeklerim genişler
Durup durup
Toz altında menevişler
Vurup vurup
Pencerem bir kasvet işler
Sorup sorup
Adına akşam demişler
Grup grup

Anamın odasında akşam
Odası gam
Sedası gam
Edası gam
Anamın odasında akşam

En son ümide izin bitti
Gözler karabiber
Akşam kılındı, yasin bitti
Anamla beraber

Selaya tırmanır bu ezan
Ölüm kaç basamak
Görünür alnımıza yazan
Bir görünmez parmak
Yok yok böyle konuşmaz insan
Nedir bu yüz asmak
Hele baba bu nasıl lisan
Ne söyler bu susmak

Anamın benzi mehtap mehtap
Şekli var hazzı yok
Anamın gözü kitap kitap
Zeyli var yazı yok
Anamın gözü hitap hitap
Dili var ağzı yok
Anamın özü bitap bitap
Eli var nabzı yok

Ömer Lütfi Mete
 
Beyaz Melek
Bana Demir Ağlar Örersin
İçine Yüreğimi Hapsedersin
Sonra Umutlar Verirsin
Ardına Düşkırıklıkları Eklersin
Beni Alem'e eğlence edersin
Beni Bana Düşman edersin
Belki birgün bana'da gülersin
Beyaz Melek Benide sevindirsin.

Bayram Kurtulmuş
 
NE İÇİNDEYİM ZAMANIN

Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında.

Bir garip rüya rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgarda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.

Başım sükutu öğüten
Uçsuz bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş.

Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim.



Ahmet Hamdi TANPINAR
 

Üst