Türk sporu için büyük hayal kırıklıkları yaşanıyor bu günlerde… Ülkenin yetiştirdiği en önemli futbolculardan biri, milli takım kaptanı önce uçağın kokpitine girmeye çalışıyor, izin verilmeyince THY genel müdürünü arıyor. Ülkede başka alanlarda da görülen keyfiliğin futboldaki örneğine bakar mısınız? Ancak yine de girmeyi başaramıyor. Sadece dakikalar sonrasında aynı futbolcu babası yaşındaki bir gazeteciye ağza alınmayacak küfürler savurarak, hakaretler ederek saldırıyor uçakta, etraftakiler tutmasa belki çok daha kötü şeyler yaşanacak. Şahitler, bu hazin olayın dakikalarca sürdüğünü anlatıyorlar, olacak iş değil ! Sonrasında da daha acı olan ise bütün bu olayların müsebbibi futbolcunun en ufak bir pişmanlık göstermemesi, hatta “kuş gibi rahatladığını” ifade etmesi….
Sözün bittiği yerdeyiz. “Sözün bittiği yer” ifadesi çok kullanılır, belki bu nedenle değerini de yitirmiştir ama bu olaya tam oturuyor gerçekten. Aslında bu duruma çok da şaşırmamak gerek, daha 1 ay öncesinde Başakşehir futbol takımının 4 oyuncusu bir gazeteciye, görevini yaptığı için saldırmadı mı? Bu oyunculara göstermelik 1-2 maç ceza verilip olay kapatılmadı mı? Bu olayın müsebbibi futbolcular güya özür dilemek için dövdükleri gazeteciyle bir araya geldiklerinde biri kibir içinde “bunu da kimse yapmaz ha” ifadesini kullanmadı mı? Bu saldıyı yapan futbolculardan biri, saldırıdan yalnızca 1 ay sonra hiçbir şey olmamış gibi Türk milli takımı kalesini korumadı mı? Atletizm’de almış olduğumuz birçok madalya doping nedeniyle iptal edilmedi mi?
Gerçekten de sözün bittiği yerdeyiz. Beni 2011 yılında futboldan soğutup basketbola yönelten unsurların arasında da aslında bu kalitesizlik, kaos, yönetim beceriksizliği ve spor ahlakı eksikliği vardı zaten.
İşte Türk sporu bu hazin tabloları yaşarken, kaptan kanaatimce sana çok ama çok teşekkür etmeliyiz. Profesyonel yaşamına başladığın ilk günden itibaren karakterin, sportmenliğin, spor ahlakın, dürüstlüğün, sporculuğun, gençlere örnek olman, ailenle beraber Güler Legacy ile yaptıklarınla çıtayı o kadar yukarı koydun ki bu ülke için.
30 yaşından sonra yeteneklerini geliştiren, bir rol oyuncusundan takımı taşıyan oyuncuya dönüşmenden bağımsız olarak söylüyorum, sahada yaptığın en ufak hareketten, verdiğin demeçlere içeriğine kadar, hepsi doğal, fair play içerisinde, sportmenlik içeren hareketler. Mesela her maçtan önce rakip takım koçunun yanına kadar giderek, ona başarılar dilemen çok şık ve sportmence bir yaklaşım, (Daha iyi bilen büyüklerim/renkdaşlarım düzeltebilir ancak) bu hareketin basketbolda kabul görmüş maç önü etkileşimi arasında olduğunu görmedim. ufak bir detay ancak sana has, başka kimsenin yapmadığı (en azından görebildiğim kadarıyla) bir hareket.
Bu mesajı yazarken aklıma hemen Mayıs 2015’te Fener ile oynadığımız çeyrek final maçı geldi. Zizis ile bir pozisyonda kafa kafaya çarpışmıştın. Zizis bir yaralanma olmadan kalkarken senin kaşın açılmış ve yedi dikiş atılmıştı. O hengamede, o adrenalin yüklü anda, o yoğun acıyı yaşarken, kalktıktan hemen sonra Zizis’in yanına gidip iyi olup olmadığını kontrol edip geçmiş olsun dileklerini sunman ise gerçekten söze yer bırakmamıştı.
Zizis’le yaşadığın o an senin karakterini ortaya koymak için yeterli. Şunu da ifade etmek istiyorum ki Galatasaray kaptanı olarak tepki koyman gerektiği anlarda tepki koymadığın için sana kızmışlığım da vardır. Tabiatıyla sportif olarak da eleştirilebilirsin. Ancak bunların hiçbiri senin o müthiş karakterini, centilmenliğini, “adamlığını” (tırnağa dikkat etmenizi rica ediyorum) gölgeleyemez !
Teşekkürler kaptan, yalnızca basketbolculara değil, tüm genç sporculara müthiş bir rol model olduğun ve basketbolun izlenilebilir olmasına katkı sağladığın için teşekkürler…