Salı, Mart 28, 2023
  • Login
GSbasket.Org
  • Anasayfa
  • Yenilmez Armada
    • Kadromuz
    • Kupalarımız
    • Eski Kadrolarımız
    • Forum Sayfası
  • Sarayın Sultanları
    • Kadromuz
    • Kupalarımız
    • Forum Sayfası
  • Engelsiz Aslanlar
    • Kadromuz
    • Kupalarımız
    • Forum Sayfası
  • Forum
  • Altyapı
    • Forum Sayfası
  • Köşe Yazıları
No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Yenilmez Armada
    • Kadromuz
    • Kupalarımız
    • Eski Kadrolarımız
    • Forum Sayfası
  • Sarayın Sultanları
    • Kadromuz
    • Kupalarımız
    • Forum Sayfası
  • Engelsiz Aslanlar
    • Kadromuz
    • Kupalarımız
    • Forum Sayfası
  • Forum
  • Altyapı
    • Forum Sayfası
  • Köşe Yazıları
No Result
View All Result
GSbasket.Org
No Result
View All Result
Home Genel

YA SEN YA HİÇ!

Erdoğan Selkan by Erdoğan Selkan
25 Şubat 2022
in Genel, Kadın Takımı, Köşe Yazıları
0 0
0
Facebook'da PaylaşTwitte'da PaylaşPinterest'te Paylaş

Bendeniz’in 1993 yılında piyasaya sürülen, kendi adını taşıyan çıkış albümündeki klip parçalarından biriydi. Seksenlerin sonunda doğmuş bir çocuk olarak birkaç notasına denk geldiğim zaman devamı kendiliğinden gelen şarkılardan biridir. Bir de görseli yıllar sonra internete düşen pankart hali vardır. Tribünün en önünde yan yana davullar, bol bol meşale ateşi ve tıklım tıkış tribünler gibi sette demirlere güç bela tutunan yamuk yumuk bir pankart. Tipik doksanların başı “hell” enstantanesi…

Galatasaray olarak zor ve garip bir sezon geçiriyoruz. Pandemi, ekonomi falan derken zaten ayakta kalmak zorlaştıkça zorlaşırken tek dayanağımız Galatasaray’ın da farklı bir yandan üstümüze geldiği garip bir dönemdeyiz. Her branşta sportif başarısızlık ayrı, saha dışı skandalları ayrı, yönetimin hali ve gidişatı apayrı şekilde birincilik mücadelesi veriyor adeta. Tüm bu “ahval ve şerait” altında sezonun girişini ve gelişmesini pas geçtik zaten. Kağıt üzerinde olmasa da diğer her açıdan sonucun kendini belli ettiği dönemde bari bir şeyler karalamak ihtiyacı kendini bir yazıya çevirecek kadar birikti.

Aslında ağdalı beylik lafları bir kenara bırakıp gerçekleri konuşmak gerekiyor belki de. Korona bitmiş olsa, ekonomi çok iyi olsa, takım da en azından geçen sezonki kadar başarılı olsa da muhtemelen yine aynı yazı performansıyla geçip gidecekti sezon. Kendi kırgınlıklarımız ve yorgunluklarımız bir kenara, en ufak bir yazının bile nereye gideceğinin tahmin edilemeyeceği kadar yoğun bir spekülasyon ortamındayız camia olarak. Geçen sezon yıllar sonra takıma sezon giderken 1-2 takviye yapılınca teşekkür yazısı yazdık diye hesabı olan her platforma “SATILMIŞ” yazan gereksiz tiplerle boğuşmuştuk. 20 milyonluk camianın içine düştüğü bu girdapta kimin hangi yazıdaki hangi kelimeyi nereye çekip kaç yüz kişiye linç ettirebileceğinin limiti yok.

Yine de başlıktaki gibi ilişkim(iz) devam ediyor bu takımla. Sezon başından beri aynı yoğunlukla takibe devam. Skorlara, gelenlere, gidenlere, kaçanlara şaşırmadan sadece ekrana bakıp duruyoruz genelde. Sezon başında soranlara “Şubat sonunda devrede kalır, Mart’ta takımı dağıtır, sezonun sonunu formalite icabı bitiririz” dedirten bir takım izlenimi vardı. Bir şekilde kamuya açık yazılmadığı için bu öngörüler sadece birkaç kişinin ötesine geçmedi. Hoş bir yazı yazılsa da olabildiğine iyimser cümlelerle “hadi çocuklar” kıvamında bir yazı olacaktı. Bunun sebebi de “SATILMIŞ” değil sadece taraftar olabilmekti.

Yok…

Bu takımın aklı başında birkaç tanecik bile taraftarı yok. İç sahada ısınmaya çıktığında görüp de selamlaşabileceği, arada sırada bir deplasmanda kendisine sürpriz yapabilecek, eline telefonu aldığında biraz moral biraz motivasyon bulmasına sebep olabilecek birkaç tanecik bile taraftarı yok. Tıpkı yıllardır doğru düzgün bir tane sponsoru olmadığı gibi…

Bazı şeyleri yazıp durmanın da bir alemi yok, çünkü bir muhatabı yok. Bu suskunluğun bir sebebi de o aslında. Seçim pazarlıklarından başkan yardımcılığı verilen bir yönetim kurulu üyesine +2 arkadaş kontenjanı ile teslim edilmekten öteye geçemeyen bir misyonu var bu takımın. Yanlış kadro mühendisliğinden ötürü çıkmadan oynayan oyuncular teker teker dökülüp can çekişirken “zaten sahaya 5 kişi çıkabiliyor takviyeye gerek yok” diye caka satan ama taraftarın tepkisi diğer branşlardaki hadiselerden ötürü üzerine dönünce bir wnba starını apar topar transfer edebilen bir akıldan bahsediyoruz.

Yıllardır artık ezbere oturmuş bir terane var. Bu şubenin hatta şubelerin zarardan başka bir şey getirmediği, başarı hedefinin olmadığı masalları bu sene de yüksek perdeden dillendirilmeye devam ediliyor. “Başarı hedefi olmadan”(!) yapılan transferlerle kurulan takımın artık klasikleştiği üzere şapkadan tavşan çıkarıp hem ligde hem Avrupa’da tepeye çıktığı bir dönem yaşandı. Sonrasında sade ve sadece aşırı yüklenmeye dayalı sakatlıklarla takım dağılınca yavaş yavaş ama hiç durmadan aşağılara doğru yolculuk başladı.

Takım yorgunluktan tel tel dökülürken yapılmayan takviye ise her kulvarda tren kaçtıktan çok sonra yapıldı. Hem de sezon başında diğer transferlerle beraber yapılsa “lan nasıl” dedirtebilecek bir isim getirildi. Meyve suyu firmasının sponsorluğundan bu transferi finanse edebilecek anormal bir para mı gelmişti, yeni transfer ablamız “hayrına” gelip oynamaya mı karar vermişti, yoksa Fatih Terim olayı sonrası şube dışı(!) taraftarın da tanıyıp topa tuttuğu şubenin sahibi ablamız elini rahatlatmak için böyle bir hamle mi yapmıştı?

Dediğim gibi açık açık da yazılmıyor artık. “İyi” yazınca teşekkür için telefonunuz çalabiliyor. O telefon çaldığı için de SATILMIŞ olabiliyorsunuz. “Kötü” yazınca telefonunuz bile çalmıyor. Başka telefonların çaldığını, o telefonların sahibinden öğrenebiliyorsunuz. Kendi maceranı bir kenara koysan, ufacık bir paylaşım bile yeni bir linç sebebi. Sezon boyu iç sahada yazı ile on kişiye oynayan bir takımın ve oyuncularının sosyal medya hesaplarında yüzlerce kişi bekliyor kendi maçını oynamak için. Sırf biraz daha yıpranmasınlar diye bile kendi kendime söylenip geçeyim diyor insan. Dibin dibi, beterin beteri belki de burası işte…

İki Word sayfasını geçtik, tek kelime basketbol yazmadan. Çünkü içinde olduğumuz buhranda basketbol sadece bir teferruat gibi kalıyor. Tıpkı bu şubenin yönetimi için de, kamuoyu için de, kamuoyuna akil adamlık yapmaya çalışanlar için de olduğu gibi. Bu yazıyı yazmaya başladığım gün bir maç vardı, bitirmeye çalıştığım bugün de başka bir maç var. Teknik, taktik, rotasyon vs. konuşmak imkansız. Daha maça kimin çıkıp kimin çıkamayacağını bile ısınmada öğrenebiliyoruz çünkü…

Gerçi o konulara gelsek de kimseyi tatmin etme şansım yok. Bugüne kadar ne bir hocaya/yöneticiye transfer listesi vermişliğim var, ne bir basketbolcuya özelden taktik vermişliğim var. Hem de yıllardır iletişim halinde olmama rağmen. Bir tek meşhur Avenida eşleşmesi dönemindeki maceralarım var. Onu da bu aralar popüler olan bir sosyal medya akımıyla açıklayalım. Bir şekilde turun geçilmesi gerekiyordu, biz de “kendimizce” gereğini yaptık :).

Ancak var olan “taraftar”a, günümüzde sosyal medyanın hepimizi getirdiği noktada, bu kadarı yetmiyor işte. Sporcuların, teknik heyetin hatta idari heyetin daha alçakgönüllü davranması ve daha ulaşılabilir olması aslında güzel ilişkiler doğurabilecekken maalesef işleri daha da sorunlu hale getiriyor. Bu da işin ayrı bir boyutu olmakla beraber hem yazının konusu, hem de değil ama kronik sorunlardan bir başkası…

İçinden geçtiğimiz buhranın yansımalarıyla dağınık ve içinde basketbol olmayan bir yazı oldu. Anlatmak istediğimin bunlar olduğundan da emin değilim, okuyanın ne anlayabileceğinden de. Şubelerle ilgili “Kapatın” seslerinin hiç olmadığı kadar yükseldiği bugünlerde başlıkla mesajımızı vermiş olalım yine de. Özelde “Ya şekerim bana kalsa anında kapatırım, zarar etmeme şansı yok” noktasına gelen “ekonomik olarak sürdürülebilir değil” ve “sportif başarı hedefimiz yok” teranesiyle ilgili de net bir cevabı teklif yoluyla vermiş olalım…

Seneye Arifecan’la, Berna’yla, Eda’yla, Mısra’yla, Miray’la, Simge’yle, Sude’yle oynayalım.

Bugün beğenilmemekten öte hakaret edilen bu çocuklar bütün sezon gücünün sonuna kadar oynar. Yine yerden yere vurulan koç da bütün sezonu bu çocuklarla oynar. En azından kendi adıma bir taraftar olarak ben de bu kadroyla sezonu geçirmekten gocunmam.

Ama tenhada “ya şekerim bana kalsa anında kapatırım” deyip seçim pazarlığında eşine dostuna kadro açmak için şubeyi kullananlar, her sezon aynı hatalarla aynı maddi zararları verip günün sonunda ekonomiden dem vuranlar, kendi zevkü sefasını finanse etmek için sponsorluk adı altında kulüp üyesini bile dolandırmaktan geri kalmayanlar, ihtiyaç doğrultusundan değil kendi itibarını kurtarmak için bomba transfer yapanlar, taht savaşı uğruna takımı dağıtmakta bile beis görmeyeler bunu göze alabilir mi?

İşte bütün mesele bu…

İsimlerden bağımsız olarak bu samimiyetsizlikten kurtulduğumuz gün, belki saha içini konuşmak da mümkün olur kadın basketbol takımımız adına…

Erdoğan Selkan

Erdoğan Selkan

Hakkımızda

30.08.1998 - ∞ Tam 22 yıl önce bir avuç Galatasaraylının hayaller kurarak açtığı gsbasket.org Yıllar içerisinde bünyemizde bulundurduğumuz kaliteli üyelerle, hiçbir maçı kaçırmayan, görülmemiş şekilde deplasman yapan ve bir araya geldiğinde basketboldan başka bir şey konuşmayan Galatasaray sevdalılarıyla bugünlere geldik.

Her hakkı saklıdır. GSBasket.Org

No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Yenilmez Armada
    • Kadromuz
    • Kupalarımız
    • Eski Kadrolarımız
    • Forum Sayfası
  • Sarayın Sultanları
    • Kadromuz
    • Kupalarımız
    • Forum Sayfası
  • Engelsiz Aslanlar
    • Kadromuz
    • Kupalarımız
    • Forum Sayfası
  • Forum
  • Altyapı
    • Forum Sayfası
  • Köşe Yazıları

Her hakkı saklıdır. GSBasket.Org

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In