Hafızalardaki geçmiş ne kadar gerçekse, aşağıdaki olay da o kadar gerçektir.
Sanırım 5 veya 6 yaşlarındaydım... Sanıyorum çünkü henüz okuma-yazma bilmediğimi ve okula gitmediğimi hatırlıyorum. Gerekli gereksiz herşeyin koleksiyonunu yapma huyum erken yaşta başlamıştı; yanlış hatırlamıyorsam Günaydın gazetesiydi, her gün bir takımın toplu fotoğrafının yer aldığı stickerlerı ve albümü promosyon olarak vermişti. 18 gün boyunca babama aldırdım ve albümü tamamladım. Futbol olarak ne mi biliyordum? Pek bir şey değil. Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş adlarını biliyordum ama ne aralarındaki rekabetten haberim vardı, ne de bir takım tutuyordum. TRT Radyo spikerlerinin "3 puanı 3 golle alıyoooor" anonslarından dolayı her golün bir puan sayıldığını sandığım; depozitonun bir çeşit aroma olduğuna kanaat getirerek bakkala gidenlere "kola istiyorum ama depozitolu olsun bak unutma depozitosuzsa içmem" dediğim bilgi birikimine sahiptim.
Tamamlanan sticker albümüne belki de kendi yapmışlığımın (evet aslında yapıştırmışlığım demek lazım ama çocukluk işte, ben yaptım) etkisiyle her sayfasına hayran hayran bakarken babam o kritik soruyu sordu! "Senin takımın hangisi?"
Benim bir takımım yoktu ve aklıma gelen ilk ismi söylemek istemiyordum. Galiba bu bir eksiklik, bir kusurmuş gibi algıladığım için utana sıkıla bir takımım olmadığı söyledim. Babamdan hemen ikinci hamle geldi; "o zaman ordan bir takım seç, o senin takımın olsun".
Sayfaları tek tek (bu sefer stresle) çevirdim. Resimlere, formalara, renklere uzun uzun baktım. Belki bir ikisi arasında gidip gelmiş de olabilirim ama sonunda birinden o sıcaklığı aldığıma emin olduktan sonra parmağımı sayfanın üzerine koyarak babama gösterdim; "işte bu benim takımım olsun".
Cevap olarak o takımın ismini öğrendiğimden beri uçlarda gezmeyen ama kalbimde sevgisini barındırdığım bir Galatasaraylı'yım.