Tarihin Arka Odası

10 saat yazıyosun sonra silinip gidiyor ya yazdıkların sinir oluyorum.Neyse...

Dün gece sabah 5 e kadar sürdü program. Üç sayfa boyu not aldım.
Bu arada dün bir abim ile(Onur Yavuz abi tarzı sana benzeyen zat) mesajlaşırken bayağı rezil oldum,öylesine bir mesajdı ama sonar rezillik zirveye vurdu. Sizinle paylaşmak istedim,özellikle Onur Abi ile...

Alperen:2.Abdülhamit içki içer miydi?
mYs:Yok,o doldururdu ben içerdim. Tövbe tövbe banane abim içiyorsa da kendine içmiyorsa da... ki peygamber olmadığı için içme olasılığı var.
Alperen:Evliya değil mi ki?
mYs:Alperen ağlatacaksın beni evliya olup olmadığını Allah hariç kim bilebilir?
Alperen:Ama öyle diyolar ya hani.
mYs:Millet uydurunca evliya olunmuyor yalnız,problem o.
 
Programda da söylendiği gibi. Abdulhamit'in içki içmesinin onun siyasi kişiliğini gölgelemesi gibi birşey olamaz. Sonuçta senin abinin de dediği gibi peygamber olmadığına göre.
Ancak Murat Bardakçı'nın da dediği gibi bazı şeylerin körü körüne savunulması, kraldan çok kralcı izhniyetinden vazgeçmek gerekir. Sonuçta Abdulhamit bir insandır ve onun özel hayatı ile siyasi kişiliğini karıştırmamak gerekir. Sonuçta Abdulhamit'in torununun söylediği bazı gerçekler var. Heralde Osman Ertuğrul Efendi büyük dedesine iftira atmaz...
 
Herhalde,mesele o değil zaten; o an ben bir şaşkınlıkla(bugüne kadar okuduklarımdan dolayı) o kişiye yazdım;en güzel cevabı da verdi bana... :)

Bu arada o odalı site hangisi idi Uğur?
 
Alperen Kaplan' Alıntı:
Herhalde,mesele o değil zaten; o an ben bir şaşkınlıkla(bugüne kadar okuduklarımdan dolayı) o kişiye yazdım;en güzel cevabı da verdi bana... :)

Bu arada o odalı site hangisi idi Uğur?
Ne demek istediğini anlamadım Alperen... :roll:
 
Çok doğal zaten... :)

Programı takip ettin sanırım,şu bundan önceki programda Türk müziğinin aslı bizans müziğidir vs. gibi zırvalayan birisi vardı kanıt diye bir yazı yazmış bir siteye,o site hangisi anladın mı?
Pelin Batu herkes anladı dedi ama ben anlayamamıştım.
 
Alperen Kaplan' Alıntı:
Çok doğal zaten... :)

Programı takip ettin sanırım,şu bundan önceki programda Türk müziğinin aslı bizans müziğidir vs. gibi zırvalayan birisi vardı kanıt diye bir yazı yazmış bir siteye,o site hangisi anladın mı?
Pelin Batu herkes anladı dedi ama ben anlayamamıştım.
Evet şimdi hatırladım. Bende o siteyi bilmiyorum. Sen söyleyince ben bu lafı bir yerden hatırlıyorum dedim şimdi sen söyleyince hatırladım. Açıkçası ben de hangi site olduğunu anlamamıştım.
 
Bu arada dün itibari ile Habertürk Gazetesi yayım hayatına başladı. 1 Mart Pazar günü ilk gazetelerini çıkardılar. Ancak aylardan beri bu gazetenin denemeleri yapılıyordu. Açıkçası benim hoşuma gitti. İlla şu gazeteyi alır okurum diyen biri değildim. Ancak bu gazeteyi takip etmeyi düşünüyorum. Tabi bunda Murat Bardakçı etkisi önemli... ;)
Murat Bardakçı'nın 1 Mart 2009'da çıkan Habertürk Gazetesi'nde işlediği ilk konu ve yazısı;

İki gün boyunca devam edecek bu dizide, son dönem Türk Tarihi?nin en
önemli ama öneminin aksine ayrıntıları bir bilinmezlik bulutunun altında kalan evliliğiyle, yani Gazi Mustafa Kemal Paşa ile Lâtife Hanım?ın izdivacıyla ilgili olan ve 80 küsur seneden buyana saklı kalan belgeler ilk kez yayınlanacak.
Yazı dizisinde yeralan belgelerin bazıları, bu uzun süre zarfında
Atatürk?ün yakın çevresindeki bir kişinin ailesi tarafından muhafaza
edildikten sonra, geçtiğimiz yıl yapılan bir açık arttırmada satışa kondu ama
satışları, müzayededen hemen önce, resmî makamlar tarafından durduruldu.
Zira, bir devletin kurucusuna ait şahsî yazışmaların özel kolleksiyonlarda değil, o kişinin eseri olan devlette bulunması gerekirdi. Belgeleri tarafların tarihteki büyük önemlerine ve hatıralarına gösterdiğim derin saygıdan dolayı hiçbir yorumda bulunmadan yayınlarken, kopyalarına sahip olmamı sağlayan ama isimlerinin açıklanmasını istemeyen zarif dostlarıma da teşekkür ediyorum.

Atatürk ile Lâtife Hanım?ın evliliği konusunda bugüne kadar çok şey yazıldı ama tarafların kaleminden çıkmış tek bir belge bile yayınlanamadı. Şimdi tarih
yayıncılığında bir ilke imza atıyor ve Mustafa Kemal Paşa ile Lâtife Hanım?ın
boşanmalarının hemen öncesinde ve sonrasındaki bazı yazışmalarını burda
yayınlıyorum.

REİSİCUMHUR Gazi Mustafa Kemal Paşa ile eşi Lâtife Hanımefendi arasında, 1925 yılının 21 Temmuz gecesi Çankaya Köşkü?nde büyük bir tartışma yaşandı. İki buçuk senelik evlilikleri sırasında daha önce de
defalarca tartışmışlardı ama 21 Temmuz gecesi çıkan münakaşa, öncekilerden çok şiddetliydi ve olan oldu: Mustafa Kemal Paşa, Köşk?ü terketti ve istasyondaki bir büroya yerleşti. Paşa, o gece Lâtife Hanım?a ve kayınvalidesi Adeviye Hanım?a birer mektup yazdı Lâtife Hanım?ın
İzmir?e dönmesini istedi. O hafta İzmir?e dönen Lâtife Hanım, 15 gün sonra Mustafa Kemal Paşa?dan bir ?talâkname?, yani ?boş kâğıdı? aldı. Evlilikleri,
artık nihayet bulmuştu. Paşa ve Lâtife Hanım, 1925?in 21 Temmuz gecesinden sonra birbirlerini hiç görmediler ama ?evlilikleri hakkında konuşmama?
vaadine hayatlarının sonuna kadar sadık kaldılar.
Lâtife Hanım, sabık eşine hasretini ve sevgisini aksettiren mektuplar göndermekten kendini menedemedi. Mektupları, Paşa?sının hitap ettiği biçimde, yani ?Lâtif? şeklinde imzalıyordu. Mektuplardan birini,
boşanmalarından iki ay sonra, Paşa?nın İzmir?e gelişi sırasında yazmıştı. İzmir, Paşa?yı ağırlarken Lâtife Hanım da şehirdeydi ve iki buçuk sene önce, muzaffer kumandan ile nikâhının kıyıldığı köşkünde terkedilmiş ve yapayalnız bedbaht bir hanım olarak yazıyordu.

Yanda, Lâtife Hanım?ın kimbilir nasıl hummalı bir ıstırap ve hicran ateşi içerisinde yazdığı mektubun bazı bölümleri yer alıyor...

Kastamonu. Bursa, Balıkesir, Akhisar, Manisa, nihayet benim güzel
yurdum, kokusu ölmeyen güller gibi kokan temiz İzmir... Sana hissiyle, fikriyle, bütün mevcudiyetiyle, ebediyyen mağlûb ve merbut (bağlı) bir âşık sıfatıyla! Bütün geçtiğin yollarda, seni hatve hatve (adım adım) takip ettim. Ne ilâhi bir adamsın.

Hepimizin vazifesi hitabelerinin her kelimesini vatanın müdafileri olacak olan genç neslin tâ kalbine hakketmektir.
(...) Kıblemizsin... Büyük, küçük, hep sana müteveccihiz (yönelmişiz).
Bir zamanlar ?Hedefimiz Akdeniz... Düşmanı harîm-i ismetinde
(vatanın kutsal koynunda) boğacağız... İleri? dedin, ve, ordularının başına
geçerek, misli görülmemiş bir sür?atle, İzmir?e girdin. Hatırlıyor musun.
Orada, esir Türk kızı, kara zincirlerle bağlanmış, ağlıyordu. Sen
doğruca ona gittin. Onu istiklâline kavuşturduğun İzmir?in, ?zafer kızı?
yaptın.
Fakat elindeki, ayağındaki zincirleri çözen sen... Onun gönlünü müebbeden
(sonsuza kadar) kilitledin.

BUNLARI ANACIĞIN YAZDIRDI


Evet. Zafer sana aşıktır, büyük adam!
Sen ?Zafer, ?Zafer benimdir? diyenindir? dersin. Kendinde bu kuvvet ve kudreti
bihakkın (hakkıyla) görecek bir dâhiyi, saatler, günler değil... Asırlar yaratır.
Bu gün de, azîz reisim, yüksek dehâ tepesinden ?Hedef medeniyet...
Daima ileri? diyorsun.
Muvaffak olacağına eminim.
Zafer sana âşıktır. Fakat bu defaki mücadele zamanladır.
(...) Büyük reisim! Hitabelerin baştan başa birer şâheserdir. Fakat İzmir?de söylediğin sözler, ancak derin his sahiplerinin telâffuz edebileceği bir şiir mecmuasıdır. ?Hissî?dir. Benim güzel yurdumun aziz misafiri ! Haklısın, İzmir his ve vefa memleketidir. Bilsen ne kadar mahzunum. Vefâdan bahsedenler bizzat vefâkâr olanlardır.
İzmir?e ilk gidişinizde bir otele misafir olmanız...
Ve... ?İzmir?e her
geldiğimde ben çok mütehassis oluyorum?.
?Beni bir tesadüf Karşıyaka?ya daha fazla rabtetmiştir
(bağlamıştır)...? ?Arkadaşlar! Bilirsiniz ki hissiyat denilen şey aklın, mantığın,
muhakemenin çok fevkinde (üstünde) bir kuvvet ve kudrete mâliktir...? İşte,
bütün bu incelikler, yalnız sana hastır.
Bana bu satırları yazdıran anacığındır. Bunu tekrar ediyorum. Ondan bahsetmek onu ziyaret etmek benim en büyük zevkimdir. Unutma: Ki, seni bana veren, o aşk ile sevdiğin anandır. Unutma: Ki, sana koca demeden, ben ona ?anne? dedim ve ölüm yatağında, onu derin hiss-i muhabbetle (muhabbet duygusuyla), ebedî bir sadakat ve merbutiyetle (bağlılıkla), hakiki bir evlâd gibi, vekilin olarak kalbime bastırdım.

O CESARETİ BEN GÖSTERDİM

Evet, o muazzez kadının dizinin dibinde yazdığım bir cümleyi tekrar ediyorum.
?Beni senin mavi gözlerinden hiçbir kuvvet ayıramaz?. Bütün İzmir sana arz-ı sadakat ederken (bağlılığını gösterirken), sen de onları sevdiğini söylerken, kendimi bu sürüden ayrılmış addetmiyorum. ?İzmir?i, İzmirliler?i bütün millet bir
hedef-i istihlâs (kurtuluş hedefi) telâkki etmiştir buyuruluyor...
Bu halâs (kurtuluş) güneşinin doğduğu gün, karşına, genç bir Türk kızı olarak
çıkmak cesaretini evvelâ ben gösterdim. Bundan dolayı çok mazrurum (zarar
içerisindeyim). Çünki karşıladığım sensin.
**********
NOT: Yazı haberturk.com'dan alıntıdır. Murat Bardakçı'nın orada yayımladığı kısmıdır. Yazının tamamı gazetededir...
Gazetenin ilk günü için bu konunun seçilmesi gerçekten güzel...
''Mavi gözlerinden beni hiçbir kuvet ayıramaz.''
 
İşin açığı konu beni pek ilgilendirmiyor,bir insan büyük hizmetler etmişse bize özel hayatında da abeslikler yoksa niye ilgileneyim ki zaten... Ha yazının güzel yanı saçma sapan konuşan adamlara cevap oluşu,yoksa bu işi zerre kadar bile takip eden insanlar için çok önemli değil yani...
 
Son Tarihin Arka Odası programında işlenilen konu ilgi çekiciydi. İdamlar ve işkenceler. Zaten o gün Miami-Cavs maçı vardı. Arda arda iyi bir kombinasyon olmuştu.
Ayrıca Teke Tek Özel'de oldukça güzel bir program oldu. Hüsamettin Cindoruk ile çok iyi bir program oldu...
 
Murat Bardakçı'nın Kitabı New York Times'ta!
ABD?nin saygın gazetelerinden New York Times, Gazete Habertürk yazarı Murat Bardakçı?nın Ermeniler?in 1922?de katlettikleri Sadrazam Talât Paşa?nın belgelerine dayanarak yayınladığı ?Talât Paşa?nın Evrak-ı Metrûkesi? isimli kitabına geniş yer ayırdı. Gazetenin, Bardakçı?nın ?Zamanın hükümeti Ermeni nüfusu başka yerlere göndermek zorundaydı? şeklindeki sözlerine yer vermesi, Ermeni iddialarını desteklemesiyle bilinen New York Times?ta bir ilk olarak değerlendiriliyor.

ABD?nin önde gelen gazetelerinden New York Times?ta, Gazete Habertürk yazarı Murat Bardakçı?nın 1922 yılında Ermeniler tarafından katledilen Sadrazam Talât Paşa?nın özel arşivine dayanarak yayınladığı ?Talât Paşa?nın Evrak-ı Metrûkesi? isimli kitabı ile ilgili olarak geniş bir haber yayınlandı.

Bardakçı, gazeteye verdiği demeçte ?Tehcir Nazi benzeri bir politika yahut soykırım değil, bazı kanlı olayların sonucuydu ve zamanın hükümeti Ermeni nüfusu başka yerlere göndermek zorundaydı? dedi. Murat Bardakçı?nın tehcir kararında bazı Ermeniler?in Birinci Dünya Savaşı yıllarında Ruslar?la çatışan Türk birliklerine saldırılar düzenlemesinin büyük etkisinin bulunduğunu söylediğini de yazarken, Ermeni tezlerini ve soykırım iddialarını desteklemesiyle bilinen New York Times?da, bu yönde bir açıklamanın ilk kez yer alması da dikkat çekti.

Gazetenin Türkiye muhabiri Sabrina Tavernise imzasıyla yayınlanan haberde, Bardakçı?nın açıklamalarının ve kitabındaki ayrıntıların yanısıra, Ermeni iddialarını destekleyen bazı tarihçilerin görüşlerine de yer verildi. New York Times, Murat Bardakçı?nın ?tehcirin bir soykırım olmadığı? ve her iki taraftan da hayatını kaybedenlerin gerçek sayısının hiçbir şekilde belirlenemeyeceğini söylemesine karşılık, Ermeni tezlerini destekleyen tarihçilerin karşıt sözleri de gazetede yeraldı.

New York Times?ta çıkan haberin tamamını okumak için:

http://www.nytimes.com/2009/03/09/world ... kci&st=cse

Alıntı: haberturk.com
 
Allah razı olsun kendisinden,ne diyim. Büyük bir hizmette bulunmuş.
Bunun yanında bu hafta program kısa sürdü son haftalara oranla,ben de bire kadar falan uyuyup öyle uyanınca tadı damağımda kaldı diyebilirim. Yaprak Hanım'ın yokluğu da hissedildi,belirtmeden geçmeyeyim...
 
Alperen Kaplan' Alıntı:
Allah razı olsun kendisinden,ne diyim. Büyük bir hizmette bulunmuş.
Bunun yanında bu hafta program kısa sürdü son haftalara oranla,ben de bire kadar falan uyuyup öyle uyanınca tadı damağımda kaldı diyebilirim. Yaprak Hanım'ın yokluğu da hissedildi,belirtmeden geçmeyeyim...
Alperen, Yaprak sayar yine vardı fakat bu sefer şarkılarını söyledikten sonra gitti. Kıza da yazık oluyordu. Sabahın 5'ine kadar. Bir kenarda otup duruyordu. Dediğim gibi işlenen konu ilgi çekiciydi...
 
Dün siteye girmediğimden dolayı yazamadım. Pazar günü Teke Tek Özel'de konu Abdulhamit'ti. Abdulhamit ile ilgili bir çok konu konuşuldu. Konuk da Prof. Dr. Vahdettin Engin'di. Gayet güzel bir program oldu. Tam senlik bir programdı Alperen...
 
Uğur YILMAZ' Alıntı:
Dün siteye girmediğimden dolayı yazamadım. Pazar günü Teke Tek Özel'de konu Abdulhamit'ti. Abdulhamit ile ilgili bir çok konu konuşuldu. Konuk da Prof. Dr. Vahdettin Engin'di. Gayet güzel bir program oldu. Tam senlik bir programdı Alperen...

Seyrettim Uğur,seyrettim. Çok hoştu bence de...

Bu vesileyle uzun zamandır paylaşmayı düşündüğüm birşeyi de geçeyim burda...

Murat Bardakçı ne yazık ki çok kötü bir ekiple çalışıyor,yazmış olduğu son derece doğru şeylerin içerisinden cımbızla bazı şeyleri alıyorlar ve spekülatör bir şekilde yazının önüne sonuna koyuyorlar o kısmı. Doğal olarak da yanlış anlaşılıyor kendileri... Murat Bardakçı yazıyı yazan kişi olduğu için farketmesi çok çok zor olur bu olayı ve bunu da kullanıyor ne yazıkki gazete.

Aynı şey TV programı için de geçerli,iki saat konuşuyorlar sonra tek cümleyi büyük büyük yazıyorlar oraya. Seyretmesem yanlış anlayacağım,o derece yani. Şu nükte demek istediğimi daha iyi açıklayacaktır.


"Bir Derviş'e neden namaz kılmadığını sormuşlar,hemen yanıtlamış:
Kuran'da namaza yaklaşmayınız yazıyor çünkü...
Olayın aslı mı,aslı ise şu:
Uygun olmayan bir halde iken namaza yaklaşmayınız.
"

Bilmem anlatabildim mi? :)
 
Evet dediğin gibi zaman zaman öyle olaylar oluyor. O kadar laf ortada dönüyor, ardından birşey yakalandığında o çarpıcı bir şekilde sunuluyor. Programı seyrettiğimden dolayı o yandaki yazılara falan pek aldırış etmiyorum...
Bu arada Murat Bardakçı'nın gazetedeki yazısını da buraya koyalım;
Türkiye'nin önde gelen tarihçilerinden Prof. Dr. Vahdettin Engin tarafından Osmanlı Arşivleri'nde yeni bulunan belgeler, Ortadoğu'nun, özellikle de İsrail'in tarihinin yeniden yazılmasını gerektiriyor. Belgeler Abdülhamid'in adı etrafındaki bir efsaneye de son veriyor ve hükümdarın Filistin'de Yahudi devleti kurulmasını isteyenleri söylenenlerin aksine huzurundan kovmadığı, aksine "Yahudiler, Mezopotamya'ya yerleşsinler" dediğini gösteriyor.

Türkiye'de tarihçiler, tarih meraklıları ve özellikle de Sultan Abdülhamid'i neredeyse evliya mertebesine yükseltenler arasında, 80 küsur seneden bu yana efsane gibi anlatılan bir hadise vardır:
Filistin'i bir Yahudi vatanı haline getirmek için mücadele veren, bu maksatla Dünya Siyonist Organizasyonu'nu kuran ve bugün İsrail'in manevi kurucusu kabul edilen
Dr. Theodore Herzl, güya Abdülhamid'in huzuruna çıkıp Filistin'i satın almak istemiş ama Abdülhamid'den tokat gibi bir cevap almıştır: "Devlet-i Ali-ye'min satılık tek bir karış toprağı yoktur" diyen hükümdar, Herzl'i huzurundan kovmuş ve konuyu kapatmıştır.

SARAY'DAN YALANLAMA

Sultan Abdülhamid ile Herzl arasındaki görüşme, söylentilere bakılırsa böyle neticelenmiştir ama Osmanlı Arşivleri'nde yeni ortaya çıkan belgelere göre, işin aslı başkadır. Abdül hamid ve yakın çevresi ile Siyonizm'in en önemli ismi olan Herzl arasında 1896'dan başlayarak altı sene boyunca yoğun temaslar yaşanmıştır. Herzl saray ile bağlantı halinde olmuş, 1901'in 19 Mayıs'mda Abdülhamid'in huzuruna çıkmış, hükümdara devamlı olarak raporlar ve teklifler göndermiş, hattâ iş Türkiye'nin o dönemdeki dış borçlarının bir kısmının Yahudiler tarafından ödenmesinden Abdülhamid'in muhaliflerinin ortadan kaldırılmasına kadar uzanmış ama bu girişimlerden bir sonuç çıkmamıştır.

Ve, konunun çok daha önemli tarafı: Theodore Herzl, Osmanlı Arşivleri'ndeki belgelere göre, Sultan Ab-dülhamid ile görüşmüş ama bu görüşme sırasında Herzl'in Filistin'de bir Yahudi Osmanlı Arşivleri'nden 19 Nisan 1900 tarihli bir belge Yahudi göçüne izin verilmiyor (İ.HUS.81/1317Z.48)

Prof. Dr. Vahdettin Engin vatanı kurulması, dolayısıyla da Abdülhamid'in bu talebi tek bir cümleyle reddetmesi gibisinden bir olay yaşanmamış; Abdülhamid, aksine, "Filistin'e değil, Mezopotamya'ya yerleşin" demiştir.

Söylentiler, Herzl'in 1901'de İsviçre'nin Basel şehrinde toplanan Siyonist Kongresi'nde ortaya attığı bir iddiaya dayanmaktadır ve iddia, Yıldız Sarayı tarafından üç gün sonra yalanlanmış ama iş bizde dönüp dolaşmış ve "Abdülhamid, Filistin'de Yahudi vatanı kurmak isteyen Herzl'i huzurundan kovdu" şeklini almıştır. Theodore Herzl'in Sultan Abdülhamid ile temaslarının ayrıntılarını gözler önüne seren ve bazılarını bu sayfada iki gün boyunca yayınlayacağım belgeleri, Osmanlı Arşivleri'nde Marmara Üniversitesi'nin tarih bölümü hocalarından Prof. Dr. Vahdettin Engin buldu. Prof. Engin, bu belgeleri çok yakında bir kitap haline getirecek ve Abdülhamid dönemindeki temaslardan, yani "İsrail'in kuruluşunun ilk aşaması" demek olan ama bugüne kadar karanlıkta kalan 100 küsur sene önceki girişimlerden bilim dünyasının yanısıra konuya ilgi duyan herkes haberdar olacak.

GERÇEK TARİHİ YAZIYOR

Arşivlerde ortaya çıkardığı ve bugüne kadar yayınlanmamış belgelerden bir kısmının kopyalarını bu yazı dizisinde kullanmam için bana veren dostum Prof. Dr. Vahdettin Engin'e teşekkür ederken, önemli bir hususu da hatırlatmak istiyorum: Modern Ortadoğu'nun, özerlikle de İsrail'in kuruluşunun gerçek tarihi, Prof. Engin'in yakında bu belgelere dayanarak yayınlayacağı kitapla öğrenilecektir.

'Size tek karış bile toprak vermem' sözü efsaneymiş

Yahudiler, 19. yüzyıl Avrupası'nda sefalet içerisindeydiler. Sanayileşmiş ülkelerde gerçi zengin Yahudi aileler vardı ama özellikle Doğu Avrupa memleketlerinin ve Rus-ya'daki Yahudiler' in hali perişandı.

Yahudi entelektüeller, o devirde bağımsız bir Yahudi vatanının nerede ve nasıl kurulacağını düşünüyorlardı ve aralarında, Avrupa'da gazetecilik yapan Theodore Herzl adında bir genç de vardı. Hayali, Yahudi devletinin o sırada Osmanlı împaratorluğu'nun toprağı olan Filistin'de kurulmasıydı.

Herzl, Sultan Abdülhamid'e bu konudaki ilk teklifi dostu olan Polonyalı aristokrat Phillip de Nevlinsky vasıtasıyla yaptı ama bir sonuç çıkmaması üzerine 1896'da İstanbul'a bizzat geldi. İstanbul'a tarihten sonra dört defa, daha gelecek ve 1902'ye kadar Yıldız Sarayı ile bağlantısını kesmeyecekti

BABA ŞEFKATİ GÖSTERMİŞ

Aynı dönemde, Filistin'e az da olsa bir Yahudi göçü vardı. Osmanlı yönetimi bölgeye göçün yasak olduğunu söylerken, karşı taraf 1867'deki Islahat Fermam'nın yabancıların toprak almasına izin verdiğini iddia ediyor ve Avrupa ülkelerinin uyruğunda bulunan zengin Yahudiler fermana dayanarak toprak alabiliyorlardı. Bu, Yahudiler arasında Avrupa'nın en zenginlerinden olan Baron Rotschild de vardı.
Theodore Herzl, İstanbul'a 1896 ve 1898 yıllarında yaptığı ilk iki seyahatte, Sultan Abdülhamid'in yakın çevresi ile temas kurdu, Abdülhamid'in huzuruna ise 1902'deki üçüncü seyahati sırasında, 19 Mayıs 1902 günü kabul edildi.

Abdülhamid'in adı etrafındaki "Devlet-i Âliye'min satılık tek bir karış toprağı yoktur" efsanesi, işte bu görüşmeden sonra ortaya çıktı.
Herzl, Sultan Abdülhamid'e daha sonra, 16 Şubat 1902'de gönderdiği bir mektupta bu görüşmenin ayrıntılarını hatırlatıyordu. Herzl, "Majesteleri, memleketinde
yaşayan Yahudiler'e gös-i terdiği âlicenaplığı mazlum ve mağdur durumda bulunan diğer Yahu diler'e de göstermekte, onları bir peder gibi himaye altına almakta
ama toplu olarak bir yerde yaşamaları yerine, değişik bölgelerde bulunmalarına izin vermektedirler" diye yazmaktaydı.

MEZOPOTAMYA TEKLİFİ

Prof. Dr. Vahdettin Engin'in ortaya çıkardığı belgelerde, bu görüşmenin ve diğer temasların ayrıntıları açıkça görülüyor: Herzl, Yahudiler için "toprak" istemiyor, toprak satın almak gibi bir talepte de bulunmuyor, aksine Filistin'de "özerk" bir Yahudi devletine izin verilmesini istiyor. Abdülhamid ise, Yahudi-ler'in Filistin yerine Mezopotamya'ya yerleşmelerini ama tek bir yerde değil, değişik bölgelerde yaşamalarına sıcak bakabileceğini söylüyor.
Gelişmeler sonraki senelerde bu şekilde olsaydı, İsrail'in bugün nerede olacağını bilmem hayal edebildiniz mi?
Kuzev Irak'ta...

İsrail'in manevî kurucusuydu
"Modern Siyonizm" kavramını hayata geçiren Dr. Theodore Herzl, 1860"ta Maca- / ristan'da doğdu. Hukuk okudu ve meslek olarak gazeteciliği seçti.

Bazı Fransız ve İngiliz gazetelerinde muhabirlik yaptıktan sonra kendisi gazeteler çıkardı. Daha sonra bazı edebi eserler de kaleme aldı ama 1896'da yazdığı "Der Judenstaat" yani "Yahudi Vatanı" isimli kitabı en önemli çalışması kabul edildi. Herzl'in gençlik yıllarından itibaren asıl meşgalesini dünyanın dört bir tarafında dağılmış olar. Yahudiler'in toplu halde yaşayabilecekler: bir toprak bulunması ve bu topraklar üzerinde bir Yahudi devleti kurulması yolundaki çalışmalar teşkil edecekti.

Herzl'in bu yoldaki çalışmalara öncülük etmesi maksadıyla kurduğu "Dünya Siyonist Organizasyonu" ilk kongresini. 1897 Ağustos'unda İsviçre'nin Basel şehrinde yaptı ve toplantılar sonraki senelerde de devam etti.
Theodore Herzl, bu arada, dünyanın herhangi bir yerinde Yahudiler için vatan toprağı bulabilmek amacıyla Avrupalı liderlerle temaslara başladı ve Musevi dini terminolojisine "vaad edilmiş topraklar" olarak geçen Filistin için çalışmalar yapıldı. Herzl, o sırada Osmanlı İmparatorlu-ğu'na bağlı olan Filistin'de özerk bir Yahudi devleti kurulması için toprak sağlayabilmek amacıyla 1896 ile 1902 yılları arasında beş defa İstanbul'a geldi ve 19 Mayıs 1901'de Abdülhamid'in huzuruna kabul edildi. Altı sene boyunca, Sultan Abdülhamid ve Yıldız Sarayı'nın ileri gelenleri ile devamlı temas halinde olacaktı.

1904'te, 44 yaşındayken Avusturya'da ölen Herzl, bu devletin kuruluşunu göremedi. Hayali seneler sonra gerçek oldu ve İsrail'in kuruluş bildirisi, 14 Mayıs 1948 günü, ülkenin ilk devlet başkanı olan David Ben Gurion tarafından Theodore Herzl'in büyük boy bir fotoğrafının altında okundu. Kemikleri, 1949'da Avusturya'da-ki mezarından alınarak İsrail'e getirildi ve büyük bir askeri törenle Kudüs'te kendi adının verildiği tepeye defnedildi.

Alıntı: habertürk.com
 
Geçen hafta Murat Bardakçı'nın söylediğine göre bu hafta Tarihin Arka Odası'nın konuğu İlber Ortaylı olacak... Kaçırılmamasını tavsiye ederim...
Bakalım şu çevre tartışması bu hafta da sürecek mi? :)
 
Uğur YILMAZ' Alıntı:
Geçen hafta Murat Bardakçı'nın söylediğine göre bu hafta Tarihin Arka Odası'nın konuğu İlber Ortaylı olacak... Kaçırılmamasını tavsiye ederim...
Bakalım şu çevre tartışması bu hafta da sürecek mi? :)

Pelin Batu seviyeyi ciddi manada düşürüyor ya,seviyeden kastettiğim seviyesiz oluşu değil anladın herhalde.Konuşmalarda falan genelde konuyu bilmeyen taraf oluyor. :)

Geçen hafta gece 1:30 civarı elektrik kesildi evde,çok kötü oldu. Tam da birşeyler yiyordum,kısır domates çikolata üçlüsünü yerleştirmiştim masaya. Elektrik gidince,bayağı zor durumda kaldım anlyacağınız... :)
 
Açıkçası bu çevre tartışması benim hoşuma gitmişti.
Murat Bardakçı şakayla ''Kavga edecekseniz devam edin, yoksa programın asıl konusuna geçelim'' demişti :)
Ayrıca tabi ''Zamanı boşa harcamak israftır. İsraf haramdır. Bu yüzden çevrecilik de haramdır.'' tarzı lafı da güzeldi.
Yani bu aralardaki atışmalar ve genelde konuyla ilgili konuşan Erhan Afyoncu'nun da bu konuda olaya katılması hoşuma gitti.
Yalnız Alperen dikkat et! Bu yemekler hazımsızlık yapabilir... :)
 

Üst