Kimileri için gerçeğe dönüşmesi zor bir hedefti, oluru yoktu ama Galatasaray her şey bir yana yarın akşam Eurocup finalinin ilk maçında Fransa’da Strasbourg karşısına çıkıyor.
Kolay bir yol değildi, Valencia, Kazan gibi çoğu Euroleague takımından daha kaliteli ekipler bu kupadaydı, Euroleague’den bu kupaya ise Maccabi Tel Aviv gibi bir ekol düşmüştü, üstüne üstlük en zor kura yolu denk gelmişti Galatasaray’a ama bunlar Ergin hoca ve oyuncularını durduramadı. Tabii finale gelene kadar unutulması kolay olmayan, ömrümüzden yıllar götürecek kadar adrenalin dozajı yüksek hücum ve savunmalara da şahit olduk. Bu yazımda Eurocup finaline geliş sürecimizi ele aldım.
Geçen yılki maaş krizi, sezon ortası bazı oyuncuların ayrılması sonrası zaman zaman ilk 5 çıkarmakta bile zorlanacak bir kadro ile sezon sonunu getirmiş ve neticede playoff ilk turunda dışarıda kalmıştık. Tüm bu olumsuzluklara Darüşşafaka Doğuş’un Euroleague’e verdiği uçuk meblağlı sponsorluklar da eklenince wild card uzun yıllardan sonra ilk kez TBL oynayıp playoff ilk turunda elenen bir takıma gitmişti. Ergin Ataman bu kararla beraber bu sezonun sloganını koymuştu bile: “Bu sezon Eurocup’ı kazanacağız.Bakalım seneye Euroleague’de oynamamızı nasıl engelleyecekler!“.Bu doğrultuda transferde ince eleyip sık dokuyan Ataman ve yardımcıları ana parçaları Euroleague seviyesinde ama dar bir kadro kurmayı; ana parçaları daha ucuz ama daha geniş bir kadro kurmaya tercih etti.
1.TUR-İLK GRUPLAR
Grup kuraları sonunda takımımız Neptunas Klaipeda-AEK Atina-Hapoel Jerusalem-Krasny Volgograd-Nizhny Novgorod’un bulunduğu F grubuna düştü. Bu grup da içinde bulundurduğu takımlar göz önüne alındığında kupanın ilk turunun en zor grubu olarak görülüyordu. Bir önceki sezon Euroleague’de flaş işler yapan Novgorod,
İsrail Liginde bir süredir Maccabi Tel Aviv üzerinde gözle görülür üstünlük kuran Hapoel Jerusalem, bir önceki yıl Euroleague’de başımızı ağrıtan Neptunas ve Yunan Liginde flaş işlere imza atan AEK Atina kesinlikle daha ilk turda eşleşmek istenecek takımlar değildi. Ama Ergin hoca Eurocup standartlarının oldukça üstünde olan bu grupta hedefi liderlik olarak koymuştu bile. Nitekim takım sadece içerideki Neptunas maçı ve liderlik garantilendikten sonraki grubun son maçındaki Nizhny Novgorod mağlubiyetleriyle takım grubu 8 galibiyet-2 mağlubiyetle hedeflendiği gibi lider bitirdi. Kupanın ilk turunun sürprizi ise favorilerden Valencia’nın bu aşamada elenmesiydi.
2.TUR-İKİNCİ GRUPLAR
İkinci tur grubunda ise rakiplerimiz CAI Zaragoza,Dinamo Sassari ve Olaj ekipleri oldu. Caleb Green ve Errick McCollum’un uzun süreli sakatlıkları takımı rotasyon açısından sıkıntıya sokarken bir de bunlara Joey Dorsey’nin Euroleague transfer dönemi kapanmadan oraya transfer olmak istemesi nedeniyle saha içinde isteksiz ve laubali hareketler eklenince takım rotasyon açısından bir anda beklenmeyen şekilde zor duruma düştü. Bu dönemde sezon başı transfer bütçesinin kullanılmış olması sebebiyle Green ve McCollum’un yerlerini doldurabilmek için düşük bir ücrete mal olacak isimler arayan staff tercihini biraz da mecburiyetten dolayı Jerrels-Chuck Davis ikilisinden yana kullandı. Tur takımımızla beraber liderlik için favori gösterilen İspanyol CAI Zaragoza karşısında alınan 103-68’lik görkemli bir galibiyet ile başlasa da gerek sakatların rotasyonu daraltması gerekse onların yerine gelen Davis-Jerrels’ın uzun süreli maç eksiği ve takıma adaptosyanlarının henüz başında olmaları sebebiyle grup boyunca dalgalı bir performans ile grup aşaması devam etti. Özellikle Sassari ve Zaragoza deplasmanları rotasyon eksiklerinin en açık şekilde ortaya çıktığı maçlar oldu. Olaj maçları ise beklendiği gibi sorunsuz geçildi. Bu turun alınan skorlar haricinde göze batan bir diğer önemli olayı ise zaten takım ile ilişkileri pamuk ipliğine bağlı olan Dorsey ile iplerin tamamen kopması idi. Özellikle Zaragoza maçında savunmada el dahi kaldırmaması,yaptığı
enteresan bir hücum faul sonrası hakeme top fırlatma mimiği ile aldığı teknik faul sonucu takımı oyundan düşürmesi belki de bardağı taşıran son damla oldu ve buyout karşılığı Barcelona’ya gitmesine izin verildi. Bu Lasme’nin omuzlarındaki yükün ise daha da artması anlamına geliyordu. Tüm bu olaylar içerinde Abdi İpekçi’de
oynanacak son grup maçı iki takım adına da final anlamına gelmekteydi.Böyle önemli bir maç günü Dursun Özbek’in seneye bütçeyi daha da düşürme planına dair açıklamaları pek çok basketbol taraftarı tarafından hayretler ile karşılanırken takım ve oyuncular yine yapmaları gerekenin farkındaydı.Lasme ve 2.yarıdaki Sinan’ın oyunuyla büyüdükleri maçta Chuck Davis-Jerrels ikilisi de daha sonraki turlar için rotasyona dahil olup ciddi katkılar vereceklerinin sinyalini çoktan veriyorlardı. Sahadışı her türlü demece kulanığını tıkayan takım final niteliğindeki bir maçını daha İpekçi’de beklenen daha kolay bir şekilde üçüncü çeyrek rakibin fişini çekerek bitirmişti. O gün sezonun final maçı olabilir denen bir maç gerçek finale giden aracı bir maç olarak hafızalarımızda kaldı umduğumuz gibi. Tur geçilse de Eurocup transfer sezonu bittiği için kalan turlarda takımın rotasyonda süre alabilen tek pivotu olarak Lasme kalmıştı.
SON 16
Son 16 trubundaki rakibimiz ise ligimizin geçen sezonki şampiyonu Pınar Karşıyaka oldu. Şampiyonluk sonrası Euroleague bileti alıp hiç de fena bir başlangıç yapmayan İzmir ekibi haftalar ilerdikçe gerek oyuncu kadrosu, gerek staff gerekse camia olarak Euroleague baskısını kaldıramayak sezona Eurocup da devam etmiş ve
Reggio Emillia’yı grubundaki son maçında farklı şekilde mağlup ederek takımımızın rakibi oldu. İki takımın özellikle taraftarları arasındaki geçmiş sezonlardan kalan gerginlik, Ergin Ataman-Ufuk Sarıca arasındaki yıllardan beri süregelen arkadaşlık ve koç-yardımcı koç ilişkisi göz önününe alındığında değişik anlamlar yüklenecek bir serinin tarafı olmuştuk. Özellikle Dorsey’nin ayrılışı sonrası ebatça büyük olan pivotlara karşı savunmada sıkıntı yaşama tehlikesi yaşayan takımımızda seri boyunca Colton Iverson’ın savunmasının hangi stratejilere dayanacağı merak konusuydu ve takım adına en büyük çekincelerden biriydi.Olumlu haber olarak ise McCollum ve Green’in takıma dönüş haberleri gelmişti.İzmirde oynanan ilk maçta sakatlıktan dönen McCollum amiyane tabiler boyundan büyük işler yaptı. Zaten skorer özellikleri bilinen McCollum için belki 21 sayı olağandı ama sahanın en kısası olarak 13 ribaunt-3 blok belki de maçı izlemeyip istatistikleri kontrol eden birisi için hatalı
istatistik tahminine konu olacak kadar şaşırtıcı ve gerçek dışıydı. Iverson-Kerem Gönlüm-Kenny Gabriel gibi isimlere karşı inanması güç şekilde çember etrafında hakimiyet kuran ve takımın İzmir’den 3 sayılık makul bir farkla dönmesini sağlayan isim olmuştu Errick McCollum. Son 1 dakikada kaçan turnikeler ve boş atışlar olmasa
galibiyet ile bile dönülebilecek bir maç olsa da 3 sayı Abdi İpekçi atmosferi için Karşıyaka adına herhangi bir anlam ifade etmiyordu. Rövanş maçında hınca hınç dolu salonda,o muhteşem atmosferde muhtemelen Karşıyakalı oyuncularda parkeye adımını attıkları anda o 3 sayılık avantajın onları oradan kurtaramayacağını hissetmişlerdi belki de. Nitekim ikinci periyodun ortalarında maçın kontrolü akıcı hücum planıyla takımımıza geçmiş, üçüncü periyotta ise düğüm çözülmüştü. Kutlama havasıyla geçen son periyot ile beraber takımımız İzmir ekibi adına Avrupa macerasının sona erdiğini bildiriyordu. Bireysel performans bazında Errick McCollum İzmir’de kaldığı yerden devam ederken Chuck Davis sezonun kalanında rotasyonun en önemli parçalarından biri olduğunu haykırıyordu, Lasme ise Dorsey’nin yokluğunda performasını 1 kademe daha da yukarı çıkarıp taraftarla özel bir bağ kurdu. Kısacası Schilb ve Micov’un oldukça iyi hücum performansları göz önüne alındığında tüm ana parçaların çift haneli sayı ürettiği, Ataman’ın kafasında kurduğu kadar iyi bir iç saha maçı çıkarıp her geçen gün Eurocup hedefini daha da somutlaştırıyordu takım. Bu turda bizim tur atlamamız kadar bizi sevindiren bir diğer haber ise kupanın açık ara en büyük bütçeli ekibi Unics Kazan’ın deplasmanda yendiği Zielona Gora’ya iç sahada sezonun en büyük sürprizlerinden biri sonucu farklı şekilde yenilip elenmesiydi.
Bu turun ardından kupanın en çok göze batan 3 ekibi olarak Galatasaray,Bayern Münih ve Gran Canaria kalmıştı ve kupa yolunda sırasıyla çeyrek ve yarı final etaplarında her ikisi de kura yolumuzdaydı. Kupayı almak için bu kararlılıkla devam eden bir takım kura mızmızlığı yapacak değildi tabii ki. Ergin Ataman’ın ilk gün söylediği gibi bir kupayı almak için orada yer alan her takımı yeri geldiğinde sürklase edebilmek ve bunu yapabileceğine inanmak geliyor.
ÇEYREK FİNAL
Çeyrek final rakibimiz Münih pek çok basketbolseverin çok yakından tanıdığı Euroleague seviyesi oyuncular ve çok tecrübeli Euroleague seviyesi bir koça sahip bir ekipti. Savanovic, John Bryant, Alex Renfroe, Deon Thompson gibi isimlere sahip, koçu ise Pesic olan bu ekibe karşı 2.gruplarda daha fazla galibiyet alan takımımız 2.maçı iç sahada oynayacak şekilde avantaja sahipti. Tıpkı geçen turda olduğu gibi bu turda da rakibin büyük ebatlı pivotu John Bryant’ın sorun çıkarma ihtimali göze batıyordu. Almanya’daki maç beklendiği gibi rakibin size olarak üstün uzunlarının hücum ribaundlarını sürekli kovalayıp pota altını kullandıkları bir maç oldu. Deon Thompson-John Bryant ikilisinin pota altındaki etkili oyunlarına dıştan da Renfroe-Savanovic’in yüzdeli dış atışları eklenince 10 sayılık bir avantaj ile İstanbul’a geliyordu Münih. Normal şartlarda İpekçi atmosferinde 10 sayılık bir fark eritilemeyecek bir fark değildi tabii ama bu 10 sayının takım üzerinde bir baskı unsuru oluşturması ihtimali biraz hepimizi geriyordu doğal olarak. İpekçi’deki maçta takım kendi içerisinden bir kahraman daha doğurmuştu bile. Chuck Davis Banvit günlerindeki hücum performanslarının bir benzerini sergilerken üstüne üstlük faul problemi ile uğraşan Lasme’nin olmadığı dakikalarda post up savunmasında kendisinden çok daha fazla kilodaki rakipleri John Bryant-Deon Thompson’a şaşırtıcı derecede iyi savunmalar yaptı. Göksenin’in X-Factor olarak rakip guardları bunalttığı, hücumda ana parçalardan katkı alarak hakimiyeti kuran takımımız son 5 dakikaya maçı koparabilecek şekilde girse de net bir top yönlendiricisinin olmaması neticesinde bir türlü bitirici hamle gelemedi. Son dakikalarda insiyatif alan Chuck Davis post up esnasında kazandığı serbest atışları sayıya çevirip 11 sayılık avantaj 30 saniye kala ekibize geçmişti. Sezonun en kritik savunmalarından birinde Micov’un Savanovic’i harikulade savunması ve akabinde alınan savunma ribaundu sonrası Errick McCollum’un serbest atışları sayıya çevirmesiyle 13 sayılık fark Münih’in mola dönüşü maçı uzatabilmek için tek ihtimalinin kısa sürede bulacağı bir üçlük olduğunu haykırıyordu. Kenardan başlayan top sonunda Taylor çok zor bir pozisyonda hepimizin yüreğini ağzına getiren düzgün bir atış yapsa da belki de binlerce kişinin yarattığı o sinerjiyle o şut girmedi ve devamında dışa açılan topta Micov-McCollum’un can-ı siper blok için atladığı,Ergin hocanın ise kendini frenlemese bloğa çıkacağı bir pozisyon sonucu McCollum topu Renfroe’nun elinden kırıcı bir blok ile alıp maçın ve turun bittiğini herkese haykırıyordu.Transferi dönemi burun kıvrılan Chuck Davis ise oyuncu ayrımı yapmak doğru olmasa da turun en sivrilen ismi olmuştu.
Yıllardır bütçesiyle her sezona iddialı girip sonrasında beklenilmeyen başarısızlıklar yaşayan Milano ise geleneği bozmayıp Euroleague’in ardından Eurocup’tan da yine bir İtalyan takımı olan Trento’ya elenmekten kurtulamıyordu.
YARI FİNAL
Yarı final ise tüm Avrupalı ve Türk basketbolseverler için erken final olarak nitelendirilen Galatasaray-Canaria eşleşmesine sahne oluyordu. Diğer turların aksine bu kez ilk maç iç sahada,ikinci maç ise deplasmanda oynanacaktı. Canaria o güne dek basketbolseverler açısından sempatik bir takım olarak dikkat çekse de gün onları üzme günüydü Ergin Ataman ve oyuncuları için.Ergin Ataman, Canaria’nın içeride yarattığı atmosferin
de bilinciyle alışılagelmiş sosyal medya kullanımının yine bir örneği gösterip taraftarı salona 21 fark için çağırıyordu. Kusursuza yakın çalışılmış bir maç oynayan takımımız Salin’in yavaş ayaklarını-Pangos’un savunma zaafiyetini oldukça iyi bir şekilde kullandı.X-Factor olarak Münih serisinde dikkat çeken Göksenin aynı savunmasını yanı sıra soktuğu ekstra şutlara ciddi katkı verirken takımın ana parçaların da oyunun içine girmesiyle farkı 20 sayılara dayandırsak da Caleb Green’in sakatlık dönüşü kayıp şut ritminin de etkisiyle belki de farkı 30’a dayandıracak boş şutları sokaması neticesinde fark bir anda 10 sayılara erise de maç sonu yeniden insiyatif alan Davis-McCollum ikilisi ile maçı 14 sayılık avantajla bitirip turu Canaria’daki maça taşımayı bildik. Gerek yarattığı atmosfer gerekse haritadaki konumu ile bile Avrupa’nın en sert deplasmanlarından birine giderken Ergin hocanın istediği 21 fark yakalanmasa da 14 saylık ciddi bir fark marjıyla deplasmana gidiliyordu.
Her şey istediğimiz gibi başlamıştı,rakibi uyuta uyuta geçilen ilk periyot sonu Canaria’nın cephanelerinin yavaş yavaş tükendiği düşünülüyordu. Nitekim 2.periyot da uyutarak geçilirken son 10 saniyede Sinan’ın kaça serbest atışlarının akabinde yenen son saniye 3’lüğü Canaria’yı soyunma odasına moralli şekilde götürüyordu.Üstelik
Lasme’nin faul problemi yaşadığı günde Chuck Davis de aynı problemi yaşıyordu. DJ Seeley ilk yarıda sinyaller verse de kimse kariyer maçını oynayacağını ummuyordu. Uzunları faul problemi yaşayan Galatasaray’a karşı Seeley-Aguilar-Salin-Pangos gibi doş atıcılarda da devreye girince yürekler yavaş yavaş ağızlara geliyordu.
Nitekim 4.periyodun ortalarında Canaria 14 farkı buldu ve o dakikada adeta yarım periyotluk yeni bir maç başlamıştı. Üstelik 2 uzunu 4 faullu Galatasaray’a karşı Canaria bu yeni başlayan maçta seyircisi ile beraberdi. İbrelerin Canaria’yı göstermeye başladığı bu dakikalarda McCollum-Micov üzerinden oynanan hücumlar McCollum’un çizgiye gelmesi ve buradan bulduğu kolay sayılar takımımızı maçta tuttu. Bitime 4 saniye kala Aguilar’ın mantık sınırlarını zorlayan el üstü üçlüğü suratlarımızı assa da son 4 saniyede elleri titremeden penetre eden Micov maçı uzatıyordu.Maçın sonunda 5’leyen Lasme-Davis kilisinden yoksun Caleb Green’in 5 numara pozisyonunda olduğu bir beşle oynanan uzatma yine iki takım adına da birebir ile geçildi. Ergin Ataman maçın son dakilaraında Curtis Jerrels’ı sahaya sürerek tartışılabilir bir karar ile risk alan hamle de bulundu ve aynı Jerrels insanların heyecandan nefes almayı dahi unuttuğu son savunmada Albert Oliver’ı geçirtmedi ve maçın tüm
kritik anlarında sihirli kahraman edasıyla ortaya çıkan Micov’un bloğu Galatasaray’ı finale çıkaran dokunuş olup ekran başındaki bizleri, staffı ve oyuncuları tarif edilmesi güç bir mutluluk noktasına götürüyordu.
Evet şimdi finalde rakibimiz Strasbourg. Daha zor takımları eleyerek geldik ama rehavete girecek bir noktada değiliz .İki maç sonunda o kupa buraya gelecek!
#kaldıiki
Onur Gürel