GSbasket yazarları olarak takımımızın lig ve Eurocup olmak üzere üst üste aldığı 7 galibiyetlik bölümüne değindik. Eurocup’ta ki oluşabilecek muhtemel senaryoları konuştuk, takımın mevcut eksiklerini masaya yatırdık fakat en önemlisi geleceğe ümitle baktık.
Deniz: Monaco maçı öncesi çoğunluk maçı kazanamayacağımızı düşünüyordu fakat çok da iyi olmayan bir oyunla rahat denebilecek bir galibiyet aldık. Bu maç ve etkileri hakkında neler söylemek istersiniz ?
Anıl: Açıkçası maça biraz tutuk başladık. Eurocup ilk gruplar sonrası ligde Efes harici hiç üst seviye maç oynamamış olmamız dezavantajımıza oldu. Bir de Monaco’nun son Asvel maçında net bir galibiyet alması da biraz gözleri korkutmuş olabilir. Ama Monaco ile bizim aramızda yetenek farkı gerçekten açık ara bizim lehimize. Norris Cole harici oyuncuları hep belli bir seviyede ama kritik anlarda kilit çözebilecek isimler değiller. İkinci yarıda kendi oyunumuzu oynayınca da maç direkt lehimize gelişti ve rahat galibiyet aldık. Böyle bir başlangıç da herhalde en iyi senaryo diyebiliriz. Hem takımın öz güveni açısından hem de taraftarların salona gelme hevesi açısından büyük avantaj.
Furkan: Kazanamayacağımızı düşünenlerden biri olarak hedefi daha çok makul bir skor üzerine kurmuştum. Ancak geçtiğimiz seneye göre vasat da olsa iç sahada sadece Bologna’ya kaybetmiş ve kendi liginin lideri bir takım var. 40 dakikanın önemli bir bölümünde kendi oyununu kabul ettiren ve Monaco’yu oyunun dışına iten bir takım gördüm. Özellikle Poythress ve Whittington’un sahada olduğu dönemde takımda savunma tavanının yukarı çıkması ve Harrison’un üretmediği anlarda gelen savunma temelli sayılar oyun direncimizi yukarı çekti. Takıma özgüven aşılayacağı ve takımı kendi hesabını yapabilecek konuma getirdiği bir gerçek. Artık bu öz güven üzerine inşa edilecek bir deplasman oyunu grup ve sonrasına yönelik kaderimizi belirleyecek.Şunu ekleyeyim. Monaco’nun kötü dış şut atan bir takım olması ve boyalı alanda bariz bir üstünlüğü olmaması, savunma yerleşimimizi epey kolaylaştırdı. İç sahada daha dirençli bir takımla karşılaşacağımızı da unutmamak gerek.
Yiğit: Monaco maçının zor olacağını düşündüren temelde Monaco’nun bir kaç gün önceki Asvel galibiyetindeki gösterdiği fiziksel sertlik ve bu sezonu hayli iyi geçiyor olmasıydı. Fakat maç başladığı anda gördük ki hayli kazanılabilir bir ortam ve rakibin zaaflarına iyi odaklanmış bir oyun planımız var. Bas hakem ve Monaco’nun sahibinin aynı ülke vatandası olması ise pek sorun yaratmadı aleyhimize. Özellikle ikinci devre oynadığımız oyun gelişime hayli açık ve üstüne bir yapı kurulabilir bir görüntüydü. Galibiyetin bu kadar önemli olmasını sağlayan ise ta yarı finaldeki ev sahibi avantajına kadar uzanan fırsatların önünü açmış olması esasında. Bu kadar genç bir takımın hem oyun aklı koyması hem de kolej havasına yakın arkadaşlığı heyecanımızı katladı. Her gün olur mu sorusunu düşünen bizler için sanırım biraz da artık olurunun olduğunu dillendirme vakti.
Oğuzhan: Monaco’nun iyi iç saha kimliği bu düşünceye itti insanları. Aslında Asvel karşısında almış oldukları etkileyici galibiyet sonrası insanların böyle düşünmeye başladığını söylemek daha doğru olabilir. Öncelikle teknik ekibi tebrik etmek gerekir çünkü bu tip sert deplasmanlarda, rakibin de fizik avantajını göz önünde bulundurduğumuzda, karakter koymak iyi bir psikolojik ön hazırlığın olduğunu gösterir. Bu takım bu yıl kaybettiği maçlarda dahil hiçbir zaman reaksiyondan kaçmadı Avrupa da. Bu anlamda karakterli bir takım yaratıldığı için bu tip maçlarda her zaman söz söyleme hakkınız oluyor.
Poythress ve Whittington kendi standartlarında oynayınca, Eurocup seviyesinde yarattığı fark her ikisinin de ortada. Burada önemli olan bu ikiliye, hatta Zach’i de katarsak bu üçlüye kısaların eşlik etmesi. İlk yarıda Tai Webster, kritik anlarda da Harrison ve Yiğit Arslan bunu yaptı ve skor kendiliğinden geldi. Rakip kısalara üstünlük kurduğumuzda, bu seviyelerde çoğu maçımız bu şekilde geçecek. Umarım galibiyetin getirdiği hava diğer maçlara da yansır.
Engin: Maç öncesi içimden “ya şu maçı alalım” gibi cümleler kuruyordum. Çok da heyecanlıydım.
Maç öyle başladı ki, hatalar-skor olarak oyunda kalma-Aaron’un bir türlü devreye girememesi… Çalınacak deplasman gibi durup her an avucumuzun içinden uçup gidecekmiş gibiydi aynı zamanda.
Tai acayip maç çıkarttı mesela. İlk yarı bizi oyunda tutan temel faktör oydu. Ve öyle bir 3. çeyrek oynadık ki; Greg, Yiğit, Aaron, Poythress. Galatasaray maça kafaca iyi hazırlandığında gayet iyi bir savunma takımı olduğunu gösterdi. Greg geleni geçeni tokatlıyordu. Bir ara Monaco oyuncularıyla senli benli oldu. Ben uzun zamandır böyle dominant performans izlemedim. Oyunculara tek tek değinirken Zach mesela maçın verimlilik puanı en yüksek oyuncusuydu ama öyle kritik hatalar yaptı ki. Ne uzun savundu; ne kısa karşılayabildi. Yiğit’e nazar boncuğu yazmak isterdim ama sakatlandı Telekom maçında. Kısaca çeyrek final için inanılmaz bir galibiyet oldu. Şimdi bu galibiyeti iç sahada 3/3 yaparak süslemek gerekiyor.
Deniz: Bu maçtan sonraki ilk maçımızda ilk yarıda yenildiğimiz Türk Telekom karşısında rahat bir galibiyet aldık. Gerek ilk yarıdaki mağlubiyeti gerekse Eurocup dönüşlerindeki geçmiş performanslarımızı düşündüğümüzde bu galibiyet bizim açımızdan taşların yerine oturmaya başladığını gösteriyor mu?
Furkan: Türk Telekom’un bireysel olarak görünen oyuncu kalitesi ile alakası olduğunu düşünmüyorum. Birbirinden çok kopuk ve organize olmayan bir yapıları var. Fark beklediğim bir maçtı ve ilk çeyreğin 5. dakikasından itibaren maç tahmin ettiğim gibi gitti. Direkt rakiplerimiz Karşıyaka ve Tofaş’ı bir kenara koyarsak Eurocup’un devam ettiği ve iddiamızın olduğu bir durumda oyuncuları bu maçlara motive etmek zor. Deplasman performansı konusunda zaman zaman konuştuğumuz ve eksik gördüğünüz noktaların aksine, iç sahada rakip kim olursa olsun kendi temposunu kabul ettiren ve kendi oyununu oynayan bir takımız. Zaman zaman savunmadan şikayet ediyorum bu durumlarda çünkü takım bu maçlarda bazen savunma yapmak istemiyor gibi. Hem ilk maçı kaybetmiş olmamız hem de teknik ekibin rakibi iyi çalışmış olduğunu düşünürsek bence disiplin anlamında önemli bir galibiyet.
Anıl: Monaco maçından sonra bu maçı farklı kazanmak bence takımın adım adım büyüyeceğine dair işaret. Bu maça da aslında Monaco maçına benzer başladık ama maç içinde vitesi bir anda arttırınca Telekom hiç cevap veremedi. Bu tabi biraz Telekom’un da kırılgan bir takım olmasından kaynaklanıyor. Ama takımımızda en olumlu gelişmelerden biri de birde fazla sorumluluk alabilen oyuncularımızın olması. Harrison, Webster, Whittington, Yiğit neredeyse herkes belli bir dönemde bu sorumluluğu alabiliyor. Toptan kaçan oyuncu pek gözükmüyor. Bunda da teknik heyetinde payının olduğunu düşünüyorum. Oyuncularımız genç ama yeri geldiğinde olgun bir oyun ortaya koyabiliyorlar. Ama işin savunma kısmında seçicilik yapabiliyoruz bu da hala ufak bir sıkıntı olarak görünebilir.
Yiğit: Açıkçası taşların yerine oturmadığını hissettiren bir kaç maç oynadık ligde. İtü maçının son topa kalması, Büyükçekmece maçındaki rehavet ya da Buducnost deplasmanında oyuna girememek gibi gibi. Besbelli ödeme probleminin kulübe gelen haczin etkisi takıma yansımıştı ki neyse ki geriden gelen ödemeler tamamlanmış, hocanın da sıkıntılar yaşıyoruz cümlesini sık kurduğu bir dönemdi bu. Fakat Bursa, Gaziantep, Monaco ve Telekom maçlarındaki netlik taşların yerine oturduğunu ve büyüme sinyalini hissettiriyor. Bugün özelinde Telekom’un oyun içi yapısal problemlerinin de iyi kullanarak rahat bir galibiyet aldık ama Monaco’dan dönüşü zafer sarhoşu bir oyunla da geçebilirdik, bu açıdan bugüne dair fazlasıyla olumluyum. Harrison’ın devre arası röportajında arkadaşlarımın oluşturduğu alan paylaşımı ile bu üçlüğü bulabildim cümlesi ise birbirine inanan ve oyundan keyif alan bir takım olduğumuzun göstergeleri an itibariyle.
Oğuzhan: Açıkçası Telekom galibiyetini Monaco maçına bağlamak ne kadar sağlıklı olur emin değilim. Zira ligde son 6 maçımızı kazandık. Son iç saha maçlarımızda, Banvit-Bursa-G.Antep gibi ligin hatırı sayılır takımlarına karşı da rahat galibiyetler aldık. Telekom’un bu yılki form durumu ve bizim iç saha performansımızı düşününce, Monaco sonrası Telekom galibiyetindeki neden sonuç ilişkisi benim açımdan biraz havada kalıyor. Tabi ki bu, Monaco maçı ile tamamen bağımsız demek değil. Monaco galibiyeti sonrası oyuncularım sevinci ve kenetlenmiş olmasını görmek oldukça sevindirici ve bu maça yansımış olması da doğal. Taşlar oturdu mu derseniz, bu, takımdan beklentimiz ile alakalı. Ben dağınık, bazı bireylerden performans alamayan, kopuk bir takım görmüyorum. Poythress de çok çabuk uyum sağladı takıma. Takımda taşların zaten oturduğu, görev dağılımının da büyük ölçüde net olduğu kanısındayım. Çok net olan bir şey var, takım Eurocup’ta daha iddialı olmak için ekstra bir yabancı kısa istiyor. Transfer olmazsa, takımın kapasitesinde belirgin artış olmayacağını, takımın büyük ölçüde performans verdiğini düşünüyorum.
Engin: Bu maçla birlikte iç sahada 9/9 olduk. 1000-2000 kişiye bunu yapıyor bu takım. Hem de her türlü zorluğa rağmen. Kısaca ligde iyi bir ritm yakaladık. İlk 4 içinde olduğumuz sürece sıkıntı yok. Aklıma gelmişken yazayım; All-Star koçları Ataman ve Sarıca oldu. Biz şayet Karşıyaka’yı yenseydik All-Star koçluğunu Ertuğrul Erdoğan’a verirler herhalde.
Taşlar yerine oturuyor mu? Elbette. Takım ne oynadığını biliyor, bu çok önemli. Burada Tai Webster ve Aaron’un son 1 ayda oynadığı basketbol çok tatmin edici. Bir şekilde Tai’yi hücumda topsuz kullanmayı, onu daha çok skora giderken topla buluşturmayı becermeye başladık. O da istikrarlı oynamaya başladı son zamanlar. Takımın yaptığı çıkışın doğrudan faktörü.
Ayrıca sadece Telekom deplasmanı değil; Tofaş ve Karşıyaka’ya da kaybetmiştik. Onları da ağırlayacağız Sinan Erdem’de. Bu rakiplere karşı 2/2 yapıp gözdağı vermek çok iyi olur.
Deniz: Telekom maçında maalesef Yiğit’ten kötü bir sakatlık haberi geldi. Transfer söylentileri de devam ederken sizce bu takımın transfer ihtiyacı var mı ve yapılabilecek makul hamleler ışığında nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini düşünüyorsunuz ?
Furkan: Sezon başından beri dile getirdiğimiz bir konu var. Bir maçın tamamında aynı oyunu oynayabilmek mümkün değil. Farklı tür oyuncularla saha içinde oyunumuzu çeşitlendirmediğimiz müddetçe gözle görülür bir sıçrama yapmamız zor. Bu doğrultuda yarı sahada oyunu kontrol edecek bir oyuncu eksiğimiz olduğu artık herkesçe bilinen bir gerçek. Yeni rolüne alışma evresinde bir oyuncunun sakatlığı haftada 2 maç yaptığımız bir ortamda tabi ki etki yaratacaktır. Yiğit’ten bağımsız olarak konuşursak, çapraz grupta bizi bekleyenleri düşündüğümüzde bu hamle gerekliliğini koruyor.
Anıl: Zaten şu an takımdaki en büyük eksiklik saf bir oyun kurucunun olmaması. Oyunculara bu sorumluluğu homojen bir şekilde dağıtarak günümüze kadar geldik ama artık işler daha da ciddiye binmeye başlayacak. Lazeric Jones elimizdeki en saf oyun kurucu fakat o da sakat. Yiğit’te buna eklenince açıkçası sorunumuz daha da büyüdü. Evet, takımda herkes sorumluluk alabiliyor ama maçlarda bir oyun kurucu eksikliğini aradığımız dönemler hiç az değil. Bir iki söylenti çıktı fakat orada kaldık. Şu noktadan sonra bu hamlenin yapılıp yapılmayışı sezonun en önemli kırılma noktalarından biri olmaya doğru gidiyor gibi.
Yiğit: Lazeric Jones’un sakatlığıyla zaten daralan kısa rotasyonu, Yiğit’in de 4 hafta sakatlığıyla birleşti. Eurocup deplasmanlarında tedirgin bir görüntü sergileyen Can ve Emir’in sınırlı katkısıyla verimlilik düşecek gibi gözüküyor. Bir buçuk senedir beklenen guard içinse teknik ekibin ve şubenin üzerindeki baskı artıyor böylece. Sivrilmiş bir kaç yeteneği olan bir handler bizim işimizi rahatlacaktır diye düşünüyorum. 28 Ocak’a kadar doğru isimlere gidileceğine ve beklentilerin karşılanacağına inanıyorum. Görmek isteyene Bursa sınırları içinde gayet iyi saha içi generalleri mevcut :).
Oğuzhan: Yiğit’in 4 hafta kadar takımla olmayacağını öğrendik. Bugün transfer yapsak dahi zaten üç maç kadar oynatamıyoruz yeni transferi. Bu açıdan bakınca en az 3 maç Yiğit’ten uzağız ve yerine ikame edebileceğimiz birisi yok. Tai Webster, Can, Yiğit, Göksenin ve Harrison’ın rotasyonda etkin rol aldığını görüyoruz. Zaten hali hazırda bir kısa ihtiyacı varken bir de Yiğit’ten olmak bizi zor duruma sokacak. Yani öncelikle bu üç dört maç için çözümü içeride aramak gerekecek.
Transfer konusuna gelirsek, geçtiğimiz haftaya kadar 2 oyuncu için yoğun girişimler vardı. Fakat yönetim kanadından gelmeyen destek dolayısıyla, 1 hafta içerisinde transfer ihtimali fazlasıyla düştü. Yiğit’in durumundan bağımsız, yarı sahada oyunu kontrol edebilecek bir isme ihtiyaç var. Bu isim saf PG mi olmalı derseniz, bence şu piyasada maddi durumumuzu da göz önüne koyduğumuzda, pozisyondan bağımsız bir kısa aramak gerekiyor. Dönem arası transferlerinde istediğiniz standartlarda ve profilde oyuncu bulmak kolay değil. PG olması öncelik olmakla birlikte, takımın şu dönem ve piyasada, kısa alması gerektiğini düşünüyorum.
Engin: Yiğit Galatasaray’ın kısa savunmasını toparlayan, hücumda dışarıdan oyunu açmasıyla ve topa yön verebilmesiyle fark yaratıyor. Onun eksikliği bizi zorlayacak. Sanırım biraz daha dar rotasyon ile ilerlemek lazım bu aralar. Zira Aaron sahada olmadığında büyük problemler yaşayabiliriz hücumda. Bu yüzden transfere ihtiyaç var. Yiğit sakatlanmasaydı bile yine ihtiyaç vardı. Bütçe tabi ki transferin önünde duran en büyük engel ama bakış açısını da biraz değiştirmek gerekiyor. Guard lazım fakat nitelikli bir isim alınamıyorsa pozisyona bakmadan topla yaratabilen bir topçuya gidilmeli. 28 Ocak’ta bitiyor transfer. Bence 25-26’sına kadar oyun kurucu alınamazsa rotayı handler olarak tabir ettiğimiz yönlendirici bir oyuncuya çevirmemiz gerek. Saha içinde Aaron haricinde mutlaka bir handler daha olmalı.
Deniz: Eurocuptaki görünüme geri dönersek şu anki görünüme göre gruptaki geleceğimizi ve sonrasındaki olası senaryoları nasıl yorumlarsınız? Gelebileceğimiz maksimum nokta ne olabilir?
Oğuzhan: Değişen Eurocup formatıyla girmek gerekiyor bu konuya. Eskiden olduğu gibi 2 maç ve sayı farkı meselesi rafa kalktı. Grubu lider bitirmek, çeyrek finalde 3 maçlık bir playoff serisinde ev sahibi olmak anlamına gelecek. Galatasaray basketbolunun her zaman iç sahada söyleyecek sözü vardır. Önceliğimiz kısa vadede grubu lider bitirmek olmalı. Sonrası maç maç değerlendirilir fakat mevcut kısa yapısıyla final görmek bence çok zor. Çeyrek finalde Partizan ya da Bologna ile karşılaşacağımızı da düşündüğümüzde, maç sonunda sadece Harrison’ın eline bakmak şimdiden düşündürüyor.
Anıl: Deplasman galibiyetiyle başlamak bize büyük bir avantaj sağladı. Gruptaki en güçlü rakibimiz olarak gözüken Kazan’ın da Rytas deplasmanını kazanması sanki ilk maçlardan grubun bir şekil almasını sağladı gibi. İç sahada ki maçlardan kesinlikle galibiyetle ayrılmamız lazım. Bunda artık taraftara da büyük sorumluluk düşüyor. Salondaki seyirci ne kadar artarsa takımın motivasyonu da giderek artıyor. Bunu Fenerbahçe ve Malaga maçlarında gördük. Şu an alacağımız minimum 4 galibiyet bizim gruptan çıkmamızı sağlar ama birincilik konusunda işler ilerleyen maçlara kalacak gibi. Ama bu gruptan lider çıkarsak saha avantajı durumunda herkesin aklına 2016 senesi geliyor ve bu durum oluşursa çok farklı şeyler konuşabiliriz.
Furkan: Monaco’yu dış sahada yenmek gruptaki bazı hesapları değiştirdi muhakkak. Değişen sistemde artık seri halinde oynanacak bir çeyrek finali düşündüğümüzde ev sahibi olmak daha büyük önem taşıyor. Partizan’ın da bizim gibi iç sahada önemli bir seyirci avantajı ve dominant bir iç saha oyunu var. Bologna’nın aksine daha kolay çözülebilecek bir takım olduğunu düşünüyorum. Bologna da kadro olarak baktığımızda forvet-pivot pozisyonunda ortalama oyunculara sahip olsa da guardlar çok ağır basıyor. Gidebileceğimiz yer doğrultusunda ”şunu yaparız, şuraya gideriz” diyemiyorum çünkü Kazan’ın da bir deplasman çaldığını düşündüğümüzde maç maç ilerlemek daha doğru olacak. Özellikle iç sahada oynayacağımız Eurocup maçlarında salonu doldurarak oyuncularımızın öz güvenini yukarı çekmede yardımcı olmalıyız ki bunun örneklerini salonu doldurduğunuz maçlarda görmek mümkün.
Yiğit: Bu benim en çok heyecan duyduğum soru, duygusallığı biriktirmeyi çok sevdiğim bu camiada realist bir çerçeve çizmek için de çaba sarf ediyorum. Biz Eurocup finaline kalabilir miyiz? Aksini düşündüğüm çok az an oldu bu yıl, hep bir yol haritası belirlendi zihnimde. Grupta evimizi koruyarak, Kazan’a karsı hem ikili averajı almak hem de güzel anılar biriktirdiğimiz Rytas deplasmanında 5. galibiyetimizi alıp liderlik çıkmak sonraki turlar için kilit durumda. Bunu başarabilirsek hem çeyrek finalde hem de çok çok yüksek ihtimalle yarı finalde ev sahibi avantajına sahip olacağız. 3 maçlı serilerde ev sahibi avantajı olmayan bir ekibin pek sansı olduğunu düşünmüyorum bu açıdan Monaco deplasmanını kazanmak olmazsa olmazdı. Reset atılmış bir Galatasaray erkek basketbol şubesi, kurumsal hafızasıyla adımları bir bir yeniden atıyor ve yeniden Euroleague vizesi almaya 4 ay kadar yakın. Sonunda şampiyonluk olan bir projenin peşindeyiz mottosuyla ilerleyen Ertuğrul Erdoğan ve ekibine olan inancımızsa her geçen gün perçinleniyor. Ben başarabilir miyiz sorusuyla yasamayı çok özlemiştim, bu açıdan kendisine teşsekkürü biri borç bilirim. Bir gün yeniden Galatasaray bir basketbol maçını 17 bin kişiye oynayacak mı, evet çeyrek finalden itibaren o salondan çıkacak bir takım olduğunu sanmıyorum Eurocup organizasyonunda. Gün içinde Abdi İpekçi’deki grupları anımsadım, lütfen artık tribünün can damarı ultrAslan UNI, pota arkasındaki tribün kültürünü yaşatan kitle, semtler, saha içindeki bilindik figürler ilgiyi artırsın ve dolu salona oynamaya başlayalım.
Engin: Sene başından beri söylüyorum. İnanmayan otobüse binmesin. Bu takım saha avantajını aldığı anda çeyrek finalde, kalırsa yarı finalde 15000 kişiye oynayacak. Sahiden 15000 kişilik ateşli atmosferden çıkabilecek kaç takım var Eurocup seviyesinde? Euroleague kokusunu sene başından beri alıyorum. Olur, olmaz o ayrı konu ama ben bu takıma güveniyorum. Hedef maçları ciddiye alan staff ve oyuncu grubuna sahibiz. Bizden iyi olan takımlar varsa bile, şartlar ne olursa olsun Galatasaray kazanma refleksini gösterebilecek bir camia.
Deniz: Son olarak Alex Poythress ile sorusu ile bitirmek istiyorum. Yaklaşık 1 aylık süreçte takıma oldukça alışmış gözüktü. Onun performansı hakkında neler söylemek istersiniz?
Furkan: İki farklı Poythress gördüğümüzü düşünüyorum. Hücumda fiziksel avantajını kullanarak sürekli ters eşleşmeyi kovalayan, temastan kaçmayan bir Alex görmek mümkünken savunmada ise daha az temas seven, temel savunma bilgileri eksik olsa da uyum sağlama eğiliminde olan bir oyuncu. Aslında baktığımızda takımın ihtiyacı her ne kadar Ben Moore tarzında bir savunmacı da olsa hücumdaki yetenekleri düşünüldüğünde bu açıdan esnetilebilir bir tercih. Takıma uyumu da düşünüldüğünde hem kendisini hem de takımını bir üst seviyeye çekebilecek yeteneği olduğunu düşünüyorum. Savunmada birebir teması sevmese de pas kanallarını okuyabilen bir oyuncu haline geleceğini düşünüyorum sezon ilerledikçe ki Monaco maçında bu konuda önemli bir katkı verdi Greg ile birlikte. İkisi ayni anda sahadayken hücumda daha akıcı bir takım görebiliyoruz.
Anıl: Poythress gerçekten çok yetenekli bir oyuncu. Kalın denebilecek bir oyuncu ama ince oyuncular gibi hareket edebiliyor, parmak hassasiyeti iyi, topu sürüp potaya gidebiliyor ve pota çevresinde iyi bir bitirici. Monaco maçında da gördük ki savunmada da iyi işler çıkarabiliyor. Ben Moore’un gidişi sonrası herkesin kafasında soru işareti vardı ama ben bu değişimden memnunum. Whittington ile beraber oynadıkları zamanlarda da enerjileri ile takımın akıcılığına pozitif anlamda katkı sağlıyorlar. Maçlar zorlaştıkça ve salon doldukça ben daha da iyi bir Poythress izleyeceğimizi düşünüyorum.
Yiğit: Alex THE KING Poythress. Adamdaki isme bak nüfus memuruna gereksiz yüklenilmiş. Son 1 ayda acaba Ben Moore kalsa daha mı iyi olurdu dediğim hiç bir an olmadı. Poyhtress’ın neredeyse her şeyi ondan daha iyi yaptığını ve takımın genel olarak yetenek çıtasını, buna bağlı hedeflerini ileriye taşıdığını düşünüyorum. Sadece ribaund konusunda biraz tembel gördüm kendisini. Kalıplı bir isme de ihtiyacımız olduğu şüphesizdi, bu açıdan takımın defolarını da minimize ettiğini söyleyebilirim geldiği günden bu yana. Ekstra katkısı ise önceki konferansta konuştuğumuz Harrison ne zaman vites artıracak sorusunun yanıtı da kendisini gelmesiyle birlikte oluştu. Yetenekli, atlet ve geri adım atmayacak karakteri ile özlem duyduğumuz topçu sekli diyerek bitireyim.
Oğuzhan: Uzun rotasyonu ile başlamak gerekiyor. Zach Auguste hücum sahasında iyi bir p&r uzunu fakat savunma sahasında pozisyon bilgisi oldukça düşük. Hücum sahasında, ayak hızının pozisyonuna göre etkileyici olması sebebi ile Eurocup seviyesinde kalabiliyor. İyi bir p&r uzunundaki özellik salt bu mu olmalı, tabi ki hayır. Toparlarsak Zach’in kötü bir savunmacı olduğunu, hücumda ise ayak hızı dolayısı ile bu seviyede iş yaptığını söyleyebiliriz. Hal böyle olunca, Ben Moore sonrası, Zach yerinde de kullanabileceğimiz bir uzun bulmak gerekliydi. Dönem arasında, ihtiyaca uygun direkt hamle yapmak ve bu hamlenin hemen takıma uyum sağlaması çok çok büyük iş. Ertuğrul Erdoğan ve ekibini kutlarım Alex Poythress transferi için.
Tai Webster – Zach Auguste gibi ana planda, pozisyonuna göre ince oyuncular varken Poythress’in varlığı daha da anlam kazanıyor. Hücum sahasında iyi yer ediniyor, fiziğini çok iyi kullanıyor ve en önemlisi tek yönlü hücum silahı değil. Fakat savunmada biraz tembellik söz konusu. Savunma yapamıyor olduğunu düşünmüyorum, savunma yapmayı sevmiyor ve biraz pasif kalıyor.
Genel olarak 4-5 oynuyor oluşu, kalınlığı, tek yönlü olmayışı, potansiyeli ve takıma uyumu pozitif yönleri.
Şut istikrarı ve savunma konsantrasyonu ise negatif yönleri.
Engin: Ben Moore’dan çok daha yetenekli, daha fizikli. Moore da çok iyi oyuncuydu ama Alex’in takıma etkisi daha pozitif görünüyor. Aaron ile kolejden arkadaş olmaları da çok hoşuma gidiyor. Beklentileri karşıladı bu zamana kadar. Öğrenmeye açık, sanıyorum hedefleri de olan birisi. NBA’e tekrar gider mi bilmem ama Avrupa’da kalırsa iyi bir kariyer bekliyor kendisini.