Micov’un yaptigi blok Gran Canaria oyuncusuna değil, Galatasaray basketbolunu küçültebileceğini düşünen çapsız bir başkana atılan tokattı.
Ezeli rakibi ikinci defa üst üste Final Four’a kalırken, hem de son şampiyonu süpürerek bunu başarıyorken, kendi takviminin en önemli maçlarından biri öncesi, “seneye bütçe küçülteceğiz” diyen bir ismi o koltuğa oturtan Galatasaray Genel Kurul’u gaflet ve dalalet içerisindedir.
Başarısız olunur, başarısızlık ihtimalini her birimiz günlük hayatımızda, ailevi ilişkilerimizde, kariyer tercihlerimizde yaşayabiliriz; dolayısıyla bir kulüp yönetmeye talip olan kişi de başarısız olabilir. Başarısızlık mümkündür, fakat vizyonsuzluk değil; hele ki Galatasaray’da!
“Ben beceriksizim, vverdiğim sözlerin hiç birini tutamıyorum, koca Galatasaray’ın en pahalı markasına sponsor diye ancak Dumankaya’yı bulabildim” diyemeyen bir zat, tabii ki “amator şubeler üzerimize yük” diyecek.
Tekerlekli sandalye takımı yıllar sonra ilk defa şampiyonluğu kaybederken, kadın takımı en son ne zaman olduğu unutulan şekilde lokal lige çeyrek finalde veda ederken, futbol takımı Allah’a emanetken, bu çapsız ve ekibi Galatasaray basketbolunun gerçek sevdalılarını erkek takımının final maçında Abdi İpekçi’den mahrum etti ya, insan eşkiyalığın bile bir hukuku olduğu şu dünyada, akıl sır erdiremiyor, neyin zulmüdür bunlar diye.
Galatasaray markasını ele güne rezil edeceğim diye tutturan Dursun maça gidecek, gerçek ultraslanların yaşadığı bir Balkan ülkesinde yöneticilik yapsa bir daha şehre giremeyecek olan Cengiz maça gidecek, fakat gerçek arma sevdalısı orada olamayacak. Allah’ın adaleti gecikir ama asla şaşmaz!
Litvanya’da eski bir hostelde izledim Canaria maçını, internet bağlantısı da zayıftı. Basketbolu seven mekan sahibi ayrı bir modemin şifresini verdi de, Micov o bloğu ele güne karşı koyduğunda gözlerimin dolması onurunu yaşadım. Final görünce Galatasaray, elalem kırmızıya boyanırmış ya, benim de içimi kapladı bir heyecan, haydi Türkiye’ye diye. Lakin kişisel sebeplerden, sezon başladığından beri gidemedim şehri Istanbul’a, dolayısıyla İpekçi’ye. O bilet bir şekilde bulunurdu tabii, fakat yakıştıramadım kendime, o evin sezonluk sahiplerine, sene boyu kahrını çeken arma sevdalılarına bunu yapmayı.
Galatasaray erkek basketbolu ilk Avrupa kupasını kaldırırken bile ıslıklanmayı hakediyor Dursun, çünkü o sadece başarısız değil, o Galatasaray’ı küçültmek istiyor, fakat gücü yetmez, yetmeyecek. Liselerinin tavanı yüzünden belki göremiyorlar ama, Galatasaray taa buradan arşa kadar, ufuk çizgisi onun için ancak kırmızıdan doğar, onunla yaşar. Bilsin ki, dünyanin farklı noktalarında ‘ona rağmen’ gelecek bir kupayı kutlayacak milyonlarca Galatasaraylı var!
Buralar karanlıktı bir zamanlar, ellerimizde sarı kırmızı atkılar, karanlığın garabetinden görünmezken hem de o güzelim atkılar, direndik inadına, ısrarla, gururla. Karda da yürüdük İpekçi’ye, kışta da… Hesapsız, kitapsız, beklentisiz. Ne final biletleri düşledik, ne de kupa seremonileri. Çünkü biz, bizi çok sevdik. Şimdi bitsin de finalleri, playoff’lar geldiğinde çeyrek finalde yine 3000 kişi olsun Galatasaray’ın gerçek çocukları.
Kızgınız yahu, Galatasaray Avrupa’da finalde ve bizler gururumuzun yanına yaklaşamasa bile yine de aynı cümleye yakışmayan bir kızgınlığın içindeyiz.
Doğacak başka günesler, sarıyla kırmızı dans edecek gökyüzünde, İpekçi yine bizim olacak o günlerin sabahında, ama once şu ‘final’ var.
Tanrı bizim almamızı istiyor, çünkü “we are the best Galatasaray”.
Yürüyedurun,