Sezon öncesi yazı dizimizin 4.ayağından hepinize merhabalar. Guard rotasyonu dedikten sonra bugün Micov, Göksenin, Sinan, Diebler ve Schilb’i konuk ediyoruz. Micov diyerek başlayalım, keyifli okumalar.
2-3 NUMARALAR ( Sinan Güler – Blake Schilb – Vladimir Micov – Jon Diebler – Göksenin Köksal )
Vladimir Micov: Ne desem, nasıl başlasam bilemiyorum. Öyle şeyler yaşattı ki duygulanmamak elde değil. Hayatımın en sancılı günlerinden birisiydi 6 Nisan akşamı; Canaria deplasmanı. Uzun bir süre zihnimde yankılanacak “Oldu, oldu, oldu Hakan oldu” sesleri. Maç bitiminde yaşadığım duygu boşalması, sokağa çıkıp attığım depar ve nefes nefes kalışım silinmeyecek hafızamdan. Maçı uzatan ve son saniye bloğunu yapan Micov’a sonsuz teşekkürler.
Spot-up’ların efendisi Micov yine takımın ana dişlilerinden birisi oluyor 16/17 sezonunda. 25-30 dakikaları göreceğini düşünüyorum bu yıl da. Sahada her an her saniye ne yaptığını bilen, gerektiğinde bitirici gerektiğinde yaratıcı pozisyona geçen müthiş bir takım oyuncusu. Savunmada pozisyon bilgisi ve muazzam yardım savunmalarıyla var olarak kendinden daha hızlı ve atlet oyuncuların arkasında durabilen, asla defo yaratmayan bir adam. P&R oynayan ve P&R üzeri şut atabilen 3 numaraları savunmakta biraz zorlandığını söyleyebiliriz zira savunmasında eksi atabileceğimiz yer P&R savunması. Ancak rakiplere baktığımızda bu tip 3 numaraların sayıca az olması bunu ciddi bir savunma sorunu haline getirmiyor. Soğukkanlılığı özellikle deplasmanlarda reaksiyon vermemiz gereken anlarda negatif yansısa da madalyonun diğer yüzüne geçtiğimizde deplasman atmosferinden etkilenmeyerek performansını rahatça sergilemesine sebep oluyor. 4 numaraya geçtiğinde savunmada yaptığı yardım savunmalarıyla rakibin ikili oyunlarını bozuyor, hücumda da yılların 4 numarası gibi doğru pozisyon alıp pick and pop’ı en doğru şekilde oynuyor. Herşeyiyle özellikle de karakteriyle büyüdü bu topraklarda, stay with us Vlado!
Göksenin Köksal: Türkiye’de büyük takımların kadrolarında barındırmaları gereken bazı oyuncular vardır. Neredeyse yazılı kural hükmündedir ki ülke gerçekleri bunu gerektiriyor. Göksenin Köksal da bunlardan birisi yani cimbombomun çocuğu. Yanlış anlaşılmasın; Göksenin Köksal bu kontenjandan ekmek yiyen ve yeterliliği olmayan futbol takımı oyuncularından değil. Her geçen gün üzerine koyduğu savunması, hücum ribaundlarındaki etkinliği ve ceza şutlarıyla rotasyonun sağlam parçalarından birisi; taraftarın sevgilisi. Göksenin’in savunma özellikleri uzunca bir dönem yanlış algılandı ülkede fakat geldiğimiz noktada kendisini bu yönde ciddi anlamda geliştirdi. Rakibin üzerinde yaptığı kontrolsüz baskılar onu iyi savunmacı yapmıyordu ama artık rakibin karşısında kalma eğilimi, inatçılığı ve fizik gücü ile iyi bir savunmacı Göksenin. Kenardan getirdiği enerji ve ribaundlarda koyduğu emek de bonusları. Abdi İpekçi’de dönem dönem tam saha baskılı savunma tercih ederek momentumu kazanmayı amaçlayan Ataman’ın yine burada başvuracağı isimlerden birisi Göksenin. (Russ-Sinan-Göksenin-Daye-Tyus ; tam saha baskı 5’i) Tabi olay bununla sınırlı kalmıyor. Tek yönlü oyuncuları oynatmak ve onları sadece savunma ya da hücumda değerlendirmek gün geçtikçe zorlaşıyor. Savunmada koyduğunuz emek hücumda değerlenmiyorsa sonuca direkt olarak yansımıyor. Göksenin’in savunma performansı dış atışları ile birleştiğinde değerli hale geldi. Ondan beklentimiz başarılı olduğu alanları daha da geliştirmesi ki son yıllarda gösterdiği azim bu konuda umutlu olmamızı sağlıyor. Yürüyedur Aslan parçası!
Sinan Güler: Geldik kaptana… Ergin Ataman’la olgunlaştırdığı oyunu ve ellerinde yükselen Eurocup kupası ile değerli bir yılı geride bıraktı. Errick McCollum’un guard yetilerinin sınırlı olması dolayısıyla Blake Schilb’le beraber kendisine fazla yük verdik geçtiğimiz yıl. Kadroda primer yönlendirici olmaması Blake ve Sinan gibi sekonder yönlendiricilerimizi bu yönde kullanmamızı gerektirdi. Caleb Green’li günlerde temponun yüksek sayılabilecek seviyelerde olması ve sahanın boyuna uzaması Sinan ve Blake’in verimini artırdı fakat Caleb Green’in sakatlığı tüm düzeni bozdu. 3 numarada yaratıcılığından faydalandığımız Micov’un 4 numaraya geçişi (daha çok bitirici olarak kullandık), oyun ve set temposunun düşüşü ile guard eksikliğini çokça hissettik ve oyun planımız sekteye uğradı. Düşük tempoda Sinan ve Blake’e kalan organizasyon yükü de haliyle beklentileri karşılamadı. Oyun kalitesindeki bu düşüş bizi Chuck ve Errick gibi bire biri olan oyunculara gereğinden fazla itti Münih ve Canaria serilerinde.
Sinan bu yıl Euroleague’de daha az dakikalar almalı zira artık takımın ana liderlerinden değil. Dentmon ve Russ gibi net guardlarımızın oluşu onun üzerindeki yükü alacaktır lakin kar-zarar dengesine baktığımızda Sinan’ın sürelerindeki artış hanemize ciddi artılar katmıyor. İkili oyun savunmasındaki zamanlama hataları ve perdelere yenik düşüşü tepede kolay geçilmemize yol açıyor ve savunma dengemiz kayıyor. Yani demem o ki savunmada her perdeye takılan, savunma dengesinin kaybolmasına sebebiyet veren bir oyuncuya ciddi süreler verebilmek için hücumda size ciddi artı değerler kattığını görmek gerek. Russ ve Dentmon’ın olduğu yerde; karar anlarında Sinan’ın birincil ihtiyaç olmadığını, maçın seyrine göre sürelerinin değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum Euroleague’de. (Sinan, Blake ve Diebler’a vereceğimiz süre tahmini olarak 35-40 dakika. Maça ve rakibin durumuna göre birisini o maç çok fazla değerlendirmeyeceğimizi düşünüyorum.) Ligde ise yine ana ihtiyaçlardan birisi Sinan. Yabancı kontenjanının ve 9 yabancının sıkıntılı yanlarından birisi bu durum maalesef. Yani Euroleague’de 10-12 dakika oynatacağınız bir oyuncuyu ligde 25’li dakikalarda kullanmak durumunda kalıyorsunuz bu da takımda rollerin oturmasını zorlaştırıyor. Bu gibi karışıklıkların önüne tam manasıyla geçmek kolay değil mevcut sistemde fakat biraz daha rahatlamak adına; Diebler veya Schilb’den biriyle sözleşme imzalamayıp yerine Simmons almak, ikisine verdiğimiz yaklaşık 1.1m‘a tek oyuncu almak ya da başka bir yabancı + Simmons almak bana göre daha mantıklı seçeneklerdi.
Jon Diebler: Avrupa’nın en iyi set şutörlerinden Jon Diebler ile devam ediyoruz. Tepe P&R’leri ve devamındaki doğru alan paylaşımı üzerine kurguladığımız hücum düzenlerinde malumunuz şut tehditiyle spacing’e pozitif katkıda bulunup ve sahayı enine genişletmemizi sağlayacak Diebler. İkili oyunlarda ters tarafta pozisyon alan bir Diebler, yardımları zorlaştırarak oynanan tepe P&R’unün kalitesini muhakkak artıracaktır. Yine perde çıkışı kullanacağı 3’lükleri de sıkışan set hücumlarında cephanemizde bulunduracağız. Kariyer senesini Karşıyaka’da Ufuk Sarıca’yla geçiren Diebler’ın yüksek tempoda verimi daha da artıyor. Özellikle erken yerleşim üzerine çalışılan setlerde doğru açılarda bulunarak çok etkin oluyor. Karşıyaka’da Strawberry kaynaklı oynanan penetre-pas kombinasyonlarının da bitiricisiydi. Bahsettiğimiz üzere Jon Diebler yaratıcı değil bitirici bir oyuncu ve bitirişlerindeki kalite sadece iyi şutör olması kaynaklı değil aynı zamanda yüksek oyun bilgisiyle de ilintili. Diebler’ın geçtiğimiz yıl Euroleague’de true shooting yüzdesi %71 ki bu yüzde sanırım sıralamanın en tepesindeki yüzde.
Gelelim Diebler’daki soru işaretlerine. Schilb’in mi Diebler’ın mı 9.yabancı olacağını net olarak bilmiyoruz lakin duyduğum kadarıyla planlama Diebler’ı sadece Euroleague’de kullanmak üzerine. Şut ritm işidir, devamlılık gerektirir. Ligde hiç kullanmadığınız bir oyuncuyu sadece Avrupa’da kullanmak belirli zorlukları da beraberinde getirir ki 9 yabancıya karşı olma sebeplerimden birisi de bu. Yani Diebler için hazırlayacağımız perde oyunlarını ligde kullanmayacak ve bu çözüme sadece Avrupa’da başvuracağız. Bu da devamlılık açısından sıkıntı oluşturuyor. Topu yere vuramıyor oluşu ve Micov’u da topsuz kullanabiliyor olmamız; yarı sahada çözüm üreten Schilb’e çeviriyor okları Ergin Ataman penceresinde. Diebler’ın savunmaya daha fazla konsantre olup daha fazla aranan adam olması gerektiğini düşünüyor, Avrupa’nın en doğru şut kullanan, en iyi set şutörüne (Carroll hariç diyelim, tartışmalara mahal vermeyelim) hoşgeldin diyoruz!
Blake Schilb: Tempoyu çok düşürmediğimiz 2015/2016 sezonunun ilk yarısında önemli performans veren Blake Schilb taraftar bazındaki beklentilerin aksine takımda kaldı. Errick McCollum, Sinan Güler, Vladimir Micov, Blake Schilb ve Stephane Lasme ana dişlileriyle kupa kazanan Ergin Ataman, aralarındaki iyi ilişkileri bozmamak adına bu oyuncuların hepsiyle masaya oturdu. Savunmadaki defoları ve düşen oyun temposunda hücumdaki verimsizliği ile gün geçtikçe kredisini düşürdü Blake. Takımda topu eline isteyen oyuncular kervanına bir de Blake’i eklemiş olduk. 2 numara oynadığında rakibin karşısında çok zorlanan Blake’in savunmaya verdiği en büyük destek kuşkusuz ribaundlar ancak bu yeterli olmuyor. Ön alanda yenilmemek artık savunmanın ana şartı ki savunma dengesinin bozulmaması herşeyden kıymetli. Hücum tarafında ikili oyunları pozisyonuna göre çok iyi oynayan, P&R üstü şutlarla kendi şutunu yaratabilen bir oyuncu. O oynadığında hücumdaki akışkanlık artıyor fakat geçen sene de gösterdi ki uzun maratonda takımın en güvenilir eli olarak Blake’e güvenmek sizi sıkıntıya sokabiliyor. Beklentimiz Blake’in 15/16 sezonu ilk yarısındaki performansını yinelemesi.
- 1-2-3 rotasyonuna (120dk) kabaca baktığımızda Euroleague’de Dentmon’ın 30, Russ Smith’in 25-27 dakika civarında süre alacağını düşünüyorum. Micov’un da yaklaşık 28 dakikaları göreceğini düşünürsek bu 3 oyuncuyu 85 dakika kullanmış olacağız. Kalan 35 dakika Sinan Güler, Jon Diebler, Blake Schilb ve Göksenin Köksal’a gidecek. Deplasmanlarda Göksenin’in süre almayacağını düşünürsek kalan 3 oyuncunun maç maç değerlendireleceğini ve genellikle 1’inin o maç çok süre almayacağını düşünüyorum.
Bir sonraki yazımız 4-5 rotasyonu ile tekrar görüşmek üzere, arkası yarın.
Oğuzhan Günebakan