Evet, bir sezonu daha geride bıraktık, öngörülen süreden daha erken...
Gururla andığımız bir önceki sezondan elimizde kalan tek miras Euroleauge ön eleme hakkıyla başladık sezona. Finallerin nerede yapılacağı tartışma konusu oldu hep, İstanbul olursa avantajlıydık ama Yunanistan olursa... ULEB finallere ev sahipliği için Rytas´ı uygun gördü. Hepimiz heyecanlıydık, ilk maçları geçebilirdik ama son maç? Doğrusunu söylemek gerekirse çoğumuz için Rytas´ı geçmek biraz ütopikti. Ne de olsa bize göre çok daha tecrübeli bir takımdı bu organizasyonda ve ev sahibi olmanın avantajıyla çıkıyordu sahaya. Rahat bir galibiyet aldık, belki de sezon içerisinde elde etmekte zorlandığımız deplasman galibiyetlerinin en değerlisiydi. Artık bu dev organizasyonun bir parçasıydık.
EL vizesini aldıktan sonra çıktığımız Türkiye Kupası grup maçlarını kayıpsız geçtikten sonra istikamet Kayseri´ydi. Ezeli rakibimiz karşısında, iki uzatma sonunda 27 yıl sonra gelen Cumhurbaşkanlığı Kupası keyifleri yerine getiriyordu. Sezonu erken açmanın, erken form tutmamız sayesinde lige de çok iyi bir başlangıç yaptık ve 9/9 ile çıktık Beşiktaş karşısına ve ilk mağlubiyetimizi Ataman´ın ekibinden aldık. Sonrasında inişli çıkışlı bir grafik sergiledik ve devreyi 13/15 galibiyetle kapattık.
Bu süreç içerisinde ilk kez katıldığımız Euroleauge´de hem saha içinde, hem tribünde ses getiren başarılara imza attık. İlk turu geçip Top 16 mücadelesi başladığında otoritelerin (!) tartıştığı konu Galatasaray bu gruptan çıkar mı sorusundan ziyade galibiyet alabilir mi idi. Rakiplerimiz CSKA, Olympiakos ve Anadolu Efes´ti. İlk maçımızda Sinan Erdem´de Anadolu Efes´e karşı kaybederken sonrasında Olympiakos´u İpekçi´de devirmeyi başardık. Rusya deplasmanında beklenen bir mağlubiyet alsak da sergilenen oyun Abdi İpekçi için umut veriyordu ve rövanşta belki de sezonun en çok ses getiren galibiyetine imza attık CSKA karşısında. Sonrasında kazanılan Anadolu Efes karşılaşması vardı. Grupta CSKA harici takımlardan iki galibiyet alan iyi averaj elde eden üst tura yükselir denilirken biz son maça çıkarken 3 galibiyet almamıza rağmen garantilememiştik üst turu ve Olympiakos karşısında alınan mağlubiyetle Euroleauge macerası son buluyordu.
Devam eden TBL´de sergilediğimiz başarılı grafik devam etti ve sezonu 43 yıl sonra lider tamamlamayı başardık. Elde edilen bu sonuç şampiyonluk havası yarattı takımda, camiada ve tribünlerde. TOFAŞ´ı 2-0 ile geçtikten sonra rakibimiz Beşiktaş oldu. İlk maçı zor da olsa kazandık ama ikinci maç soğuk duş etkisi yarattı camiada. Saha avantajını kaybederek gittiğimiz Sinan Erdem´de üst üste iki mağlubiyet daha alarak sezona noktayı koyduk. Şampiyonluk şarkısı söylemeye hazırlanırken, yarı finalde veda ederek...
Sezonun özeti bu, peki sonuç? Ortada bir karne var ama çift taraflı. Bir tarafından bakarsak 27 yıl sonra gelen Cumhurbaşkanlığı Kupası ve daha önemlisi Euroleauge´de elde edilen başarı ama diğer tarafta ise favori gösterildiğimiz ligde yarı finalde veda etmek sezona. Aslında yarı final serisinde kaybedilen salt bir şampiyonluk değildi bana göre. Ezeli rakibimizin Ülker sayesinde kurduğu egemenliği yıkacaktık, 3 yıllık Euroleauge anlaşması ile yapılacak yatırımları garanti altına alacaktık, tam anlamıyla seviye atlayacaktık ama şimdi bir belirsizlik hakim olsa gerek şubede.
Yönetim ve teknik kadro sezonun muhasebesini yapacak, eksiklikler, yapılan hatalar masaya yatırılacak... Umarım herkes hatalardan payına düşeni gözardı etmez. Yönetim, TBF nezdinde hakların yeterince savunulmaması; teknik kadro, hatalı transferler, takımın play off´a hazırlanamaması; oyuncular ve bu oyunun bir parçası olan bizler.
Her şeye rağmen Oktay Mahmuti başta olmak üzere teknik kadroya ve "tüm oyunculara" kendi adıma teşekkür ediyorum. Bize yaşattıkları heyecan, mutluluklar ve kabullenmesi zor olsa da sporun bir parçası olan hüzünler için.
Gururla andığımız bir önceki sezondan elimizde kalan tek miras Euroleauge ön eleme hakkıyla başladık sezona. Finallerin nerede yapılacağı tartışma konusu oldu hep, İstanbul olursa avantajlıydık ama Yunanistan olursa... ULEB finallere ev sahipliği için Rytas´ı uygun gördü. Hepimiz heyecanlıydık, ilk maçları geçebilirdik ama son maç? Doğrusunu söylemek gerekirse çoğumuz için Rytas´ı geçmek biraz ütopikti. Ne de olsa bize göre çok daha tecrübeli bir takımdı bu organizasyonda ve ev sahibi olmanın avantajıyla çıkıyordu sahaya. Rahat bir galibiyet aldık, belki de sezon içerisinde elde etmekte zorlandığımız deplasman galibiyetlerinin en değerlisiydi. Artık bu dev organizasyonun bir parçasıydık.
EL vizesini aldıktan sonra çıktığımız Türkiye Kupası grup maçlarını kayıpsız geçtikten sonra istikamet Kayseri´ydi. Ezeli rakibimiz karşısında, iki uzatma sonunda 27 yıl sonra gelen Cumhurbaşkanlığı Kupası keyifleri yerine getiriyordu. Sezonu erken açmanın, erken form tutmamız sayesinde lige de çok iyi bir başlangıç yaptık ve 9/9 ile çıktık Beşiktaş karşısına ve ilk mağlubiyetimizi Ataman´ın ekibinden aldık. Sonrasında inişli çıkışlı bir grafik sergiledik ve devreyi 13/15 galibiyetle kapattık.
Bu süreç içerisinde ilk kez katıldığımız Euroleauge´de hem saha içinde, hem tribünde ses getiren başarılara imza attık. İlk turu geçip Top 16 mücadelesi başladığında otoritelerin (!) tartıştığı konu Galatasaray bu gruptan çıkar mı sorusundan ziyade galibiyet alabilir mi idi. Rakiplerimiz CSKA, Olympiakos ve Anadolu Efes´ti. İlk maçımızda Sinan Erdem´de Anadolu Efes´e karşı kaybederken sonrasında Olympiakos´u İpekçi´de devirmeyi başardık. Rusya deplasmanında beklenen bir mağlubiyet alsak da sergilenen oyun Abdi İpekçi için umut veriyordu ve rövanşta belki de sezonun en çok ses getiren galibiyetine imza attık CSKA karşısında. Sonrasında kazanılan Anadolu Efes karşılaşması vardı. Grupta CSKA harici takımlardan iki galibiyet alan iyi averaj elde eden üst tura yükselir denilirken biz son maça çıkarken 3 galibiyet almamıza rağmen garantilememiştik üst turu ve Olympiakos karşısında alınan mağlubiyetle Euroleauge macerası son buluyordu.
Devam eden TBL´de sergilediğimiz başarılı grafik devam etti ve sezonu 43 yıl sonra lider tamamlamayı başardık. Elde edilen bu sonuç şampiyonluk havası yarattı takımda, camiada ve tribünlerde. TOFAŞ´ı 2-0 ile geçtikten sonra rakibimiz Beşiktaş oldu. İlk maçı zor da olsa kazandık ama ikinci maç soğuk duş etkisi yarattı camiada. Saha avantajını kaybederek gittiğimiz Sinan Erdem´de üst üste iki mağlubiyet daha alarak sezona noktayı koyduk. Şampiyonluk şarkısı söylemeye hazırlanırken, yarı finalde veda ederek...
Sezonun özeti bu, peki sonuç? Ortada bir karne var ama çift taraflı. Bir tarafından bakarsak 27 yıl sonra gelen Cumhurbaşkanlığı Kupası ve daha önemlisi Euroleauge´de elde edilen başarı ama diğer tarafta ise favori gösterildiğimiz ligde yarı finalde veda etmek sezona. Aslında yarı final serisinde kaybedilen salt bir şampiyonluk değildi bana göre. Ezeli rakibimizin Ülker sayesinde kurduğu egemenliği yıkacaktık, 3 yıllık Euroleauge anlaşması ile yapılacak yatırımları garanti altına alacaktık, tam anlamıyla seviye atlayacaktık ama şimdi bir belirsizlik hakim olsa gerek şubede.
Yönetim ve teknik kadro sezonun muhasebesini yapacak, eksiklikler, yapılan hatalar masaya yatırılacak... Umarım herkes hatalardan payına düşeni gözardı etmez. Yönetim, TBF nezdinde hakların yeterince savunulmaması; teknik kadro, hatalı transferler, takımın play off´a hazırlanamaması; oyuncular ve bu oyunun bir parçası olan bizler.
Her şeye rağmen Oktay Mahmuti başta olmak üzere teknik kadroya ve "tüm oyunculara" kendi adıma teşekkür ediyorum. Bize yaşattıkları heyecan, mutluluklar ve kabullenmesi zor olsa da sporun bir parçası olan hüzünler için.