Bu Kim?

Fotograftaki kişiyi tanıdınız mı?




Öneriler:

* Bilen kişi, soru sorma hakkını elde etsin.

* Fotografları, adresinden değil de, fotograf yükleme sitelerinden yararlanarak ekleyelim. Kişinin bulunması kolay olmasın. (http://www.kucukresim.com 'dan yararlanabilisiniz.)

* Bulunması biraz zor olan kişiler için, tahmin sayısının artışına bağlı olarak, ipuçları verebilirsiniz.

* Herkes tarafından tanınan kişilerin, çocukluk fotolarını sorabilirsiniz.

Kolay gelsin. : )
 
Rıfat Ilgaz

Üzülme gelmiyor diye çelenkler peşinden
Mevsimsiz oldu ölümün
Ne olurdu bir kış daha bekleseydin
Bahar gelir çiçekler açardı.

Vay be :(
 
Tebrik ederim. : )

Mehmet Rıfat Ilgaz (d. 1911 - ö. 1993),[1] Kastamonu - ö. 7 Temmuz 1993, İstanbul), Türk şiir, roman ve öykü yazarı. Özellikle Hababam Sınıfı romanıyla tanındı. Hem yazılarında hem de kişisel hayatında toplumcu bir çizgi devam ettirdi. Türkiye'nin en çalkantılı siyasi dönemlerinde devam ettiği dergiciliği, aynı dönemdeki bir çok yazar gibi, onun da adliye koridorlarında ve hapishanede zaman geçirmesine neden oldu. Oldukça üretken olan yazın hayatına şiirden mizah öykülerine, romandan çocuk kitaplarına bir çok farklı alanda eser sığdırdı. Bir zamanlar toplatılan Karartma Geceleri eseri geçtiğimiz yıl 100 Temel Eser listesine girdi. Yazarın eserleri günümüzde, oğlu Aydın Ilgaz ile birlikte kurduğu, Çınar Yayınları'ndan çıkmaktadır. Yazara edebiyat dünyasında Koca Çınar, ya da Edebiyatın Koca Çınarı denmektedir.

http://tr.wikipedia.org/wiki/R%C4%B1fat_Ilgaz
 
Buyrun ;

asadas.jpg
 
Yunus Taylan' Alıntı:
Zeki Kayahan Coşkun

Geceleri haftaiçi her gün Alem Fm'de Matraks programını sunuyor :)

Evet :)
Ayrıca Mizah kitaplarıda Mevcuttur.
<<<<<<<<<<Kitapları<<<<<<<<<<
*En Son Ne Zaman Şey Ettiniz?
*Durun Siz Evlenemezsiniz!
*Ceset Kokan Kadınlar
*Ben Senden Sonra Düş Oldum...("Ceset Kokan Kadınlar"'ın Yeni Baskısı)
*Türkleri Anlama Kılavuzu
*Fareli Köyün Kavalcısı Ve Saz Arkadaşları
*Türkleri Anlama Kılavuzu 2
*meğer annem haklıymış

:) :)
 
Abdullah SAYGILI' Alıntı:
[quote="Yunus Taylan":2cqxiycv]Zeki Kayahan Coşkun

Geceleri haftaiçi her gün Alem Fm'de Matraks programını sunuyor :)

Evet :)
Tanımayanlar İçin.

Bir çocuk Zeki Kayahan Coşkun...
Hep çocuktu...
Yine çocuk...
Saçları kumral...
Dümdüz...
Ipıl ıpıl parlıyan bir çocuktu...
Yine çocuk...
Uyurken dudaklarının kavuştuğu kenarından, gerdanına doğru uyku suyu akan...
Üzerindeki yeşil battaniyesinin birazı yere doğru uzanan bir çocuktu...
Telaşsız...
Umarsız...
Kirli...
Kuruyunca griye çalan çamurları; suratında, ellerinde, dizlerinde taşıyan bir çocuktu...
Gecenin bir yarısında ateşi çıkan...
Kusan...
Üşüyen...
Anasının baş ucunda sabahladığı bir çocuktu...
Babası işe gidince, ne gereği varsa, ağlayan...
Akşam olup da dönünce mutlu olan...
Yağmur birikintilerinde kağıt kayıklar yüzdürmüş...
Keskince katladığı her bir uçağı yere düşmüş...
Ayağına, paslı olup olmadığı ebeveynleri tarafından merak edilen, çiviler batmış...
Pasın neden önemli olduğunu kavrayamamış...
Kanamış bir çocuktu...
Yine çocuk...
Sigara görünümlü sakızlar çiğnemiş...
En berbat, mikrop dolu pembe gofretleri yemiş...
Leblebi tozu boğazında kalmış...
Niyet çekmiş...
Elvan gazozunu bir dikişte içebilmiş...
Uçan balonu olmuş...
Siyah okul önlüğü giymiş...
Kırmızı Pinokyo bisikletine rahatça binebilecek, geniş sokaklara sahip olmuş,
Bisikletinin kırmızısından utanan bir çocuktu...
Yarısı apartmanlarla, yarısı bahçeli evlerle dolu mahallesi çalınmış...
Çocukluğunun üzerine A, B, C blok diye kategorize edilerek, havuzlu siteler yapılmış bir çocuk...
Üzerinde masmavi gökyüzünün olduğu bir çocuktu...
Peçeteyle, kağıt havluyla değil; elbeziyle ağzı silinmiş...
Anne tarafından iyice bastırılınca daha iyi paklar diye düşünülen elbezi dokusunun ağzını acıttığı bir çocuktu...
Elbezinin sabun tadının hala dudaklarında olduğu bir çocuk...
Yine çocuk...
Anneni mi daha çok seviyorsun, babanı mı?..
Seni bize götürelim, bizim oğlumuz olur musun?..
Ve benzeri aptalca sorularla dimağı yoklanmış...
Misafirliğe gidildiğinde misal muzdan, kendisine düşen adetten daha fazlasını yiyince evde olsa yemez, bir yere gidince hep böyle oluyor ana-baba utancını duymuş...
Ev sahibi kişi bir an için uzaklaştığında kaş göz işaretleriyle uyarılan, yediği muz zehir zıkkım edilmiş bir çocuktu...
Nalbura gidip bilmemkaçnumara boya almış, sonra bir ton açığı olsa iyi olur tespitiyle nalbura bir kez daha gönderilmiş, yolda giderken küfretmiş...
Evde badana yapılırken mutlu olsun diye eline küçük bir fırça verilmiş, onun boyadığı yerler badanacı kişi tarafından umursanmadan tekrar boyanmış...
Bu güvensizliğe anlam verememiş bir çocuktu...
Alışverişi gönderilirken verilen paranın üstüyle kendine istediğin bir şeyi alabilirsin özgürlüğü sunulmuş, eve gelindiğinde illa ki kendine ne aldın merakıyla karşılanmış...
Sen dururken annen mi gitsin ekmek almaya siteminden etkilenip, televizyondaki filmi yarım bırakarak bakkala ekmek almaya gitmiş...
Evin ekmek ihtiyacı hep seyrettiği en güzel filmlere denk düşmüş...
Bakkal ev arasındaki mesafede ekmeğin ucunu ısırarak gıda etmiş bir çocuktu...
Yine çocuk...
Evden çıkarken,Paran var mı? sorusuna "Hayır yok" yerine, seri şekilde "Var var" diyen, tam kapıyı kapatacakken,"Şunu da al bulunsun, lazım olur" baba sıcaklığıyla karşılaşmış bir çocuktu...
Parayı utana sıkıla alırken, paraya bakmıyormuş gibi yapan...
"Valla param var yaaa" sahtekarlığına sığınmakta ısrar eden çulsuz...
İçten içe "Ulan baba ne kadar anlayışlısın, sağol be ya" sessizliğinde sevinen bir çocuktu...
Yine çocuk...
***
Bir çocuk Zeki Kayahan Coşkun...
At arabalarının, kamyonetlerin arkasına takılmış...
Arkadaşları tarafından "Abi takılan var, takılan var" diye gammazlanmış...
Minibüslerde, otobüslerde midesi bulanınca annesi tarafından "aklına getirme midenin bulandığını" öğüdüyle yüzleşmiş...
Bu öğüdü ciddiye alıp "Aklıma getirmiycem, getrimiycem işte" diye mücadele etmiş ve bunu başaramamış bir çocuktu...
Depozitolu şişeleri evden çaktırmadan yürütüp bakkala satarak harçlığını çıkarmış...
Ebe tura bir ki üç, yerden yüksek, Japon kale, dokuz aylık... gibi oyunlara doymayan...
Hava kararmadan evde olması gerekmiş bir çocuktu...
Yine çocuk...
Evdeki terliklerin salon, mutfak, banyo, balkon terliği şeklinde ayrılmasına anlam veremeyen...
Balkon terliğiyle odalarda, diğer terliklerle balkonda dolaştığında azarlanmış bir çocuktu...
Yine çocuk...
Banyo yapmayı sevmeyen...
Taşa oturunca gerçekten karnı ağrıyan...
Acıkınca eve şöyle bir uğrayıp ekmeğin arasına domates destekli bir şeyler koydurarak evden bir çırpıda çıkan...
Evden çıkarken ayakkabıların giyilmesi esnasında ekmeği yanından dişleyerek ağzında tutan...
Çıtalı uçurtma yapmayı asla öğrenemediğinden, marangozdan yalvar yakar aldığı çıtaları mahallenin abilerine gözü kapalı teslim eden bir çocuktu...
***
Bir çocuk Zeki Kayahan Coşkun...
Ağlamaktan utanmayan...
Akşama köfte, patates kızartması yapıldı mı sevinçten deli olan...
Köfteleri, patatesleri yerken yarına kalma ihtimalini düşünen...
Ertesi gün buzdolabını açtığında bir tane olsun köfteye rastlayamayan...
Tek tük kalmış, pörsümüş patateslere tenezzül etmeyen bir çocuktu...
Yine çocuk...
Bütün spor ayakkabılarına"esem spor" denilen...
Ayakkabı bağlamayı geç öğrenmiş...
Kış günlerinde pantolonunun altına zorla külotlu çorap giydirilmiş...
Arabaların şoför tarafındaki camlarından içeriye dikkatlice bakarak "arabanın kaç yaptığını" öğrenmekten keyif alan...
"Kızların içinde kızılcık bebek" küçümseyişini fazlasıyla tatmış bir çocuktu...
Yine çocuk...
***
Bir çocuk Zeki Kayahan Coşkun...
Düğünlere götürülmüş...
Düğünlerde mahalli sanatçının "anneler babalar çocuklarınızı yanınıza alın" uyarısıyla sahneden alınmış...
Sonra tekrar sahneye fırlamış...
Adını bilmeyenlerin "Küçüüüükkkkkkk... Şişşşştttt küçüüüükkk" seslenişine maruz kalmış bir çocuktu...
Bir çocuk...
Kocaman kocaman sevdaları olan...
Hep en kudretli kendisinin aşık olduğunu sanan, öylesine bir çocuktu...
Yine çocuk...
***
O işte...
O...
Daha ne olsun...
Nasıl söylesek?..
Nasıl anlatsak?..
Pasaklıdır mesela...
Dağınık...
Hep dağınık...
Kendisini dağıtacak sevdaları kolay bulması bundan belki...
Belki bundan iflah olmaz bir gönül adamı...
Dağınık...
Ruhu... Beyni... Mekanı...
Her yeri dağınık... Öyle biri...
Yalancı...
Kendisini kandıracak kadar yalancı...
Hiç bir hayali yok...
Olmadı...
Olmayacak da...
Asabi...
Sabırsız...
Ama en çok da dağınık...
Ruhu... Beyni... Mekanı...
Her yeri dağınık... Öyle biri...
Öylesine yaşıyor...
Öylesine...
Öyle..
Bir çocuk Zeki Kayahan Coşkun...
Yine çocuk...
Hep çocuk...
Hep...
Herkes kadar çocuk...
Herkes...
:) :)[/quote:2cqxiycv]
 
Adrien Brody, 1973 doğumlu Akademi Ödülü sahibi Amerikalı sinema oyuncusu. En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar Ödülü?nü en genç yaşta alan aktör unvanına sahip olan Brody, büyük bir hip-hop hayranı ve bu alanda yapımcı olmayı planlıyor.

Adrien Brody, tarih profesörü ve ressam olan Elliot Brody ve ünlü foto muhabiri Sylvia Plachy?nin çocukları olarak; Woodhaven, Queens, New York?ta, 14 Nisan 1973?te dünyaya geldi. Babasının anneannesi Museviydi, annesi ise Macaristan doğumlu bir Katolikti.
Annesinin çektiği fotoğraflarda sık sık yer alarak kamera karşısında rahat olmaya alışan ve daha çocuk yaşta aktör olmayı kafasına koyan Adrien Brody, 12 yaşında arkadaşlarının doğum günü partilerinde, The Amazing Adrien adıyla sihir gösterileri yapardı. Bu yeteneği, onu izleyen annesinin dikkatini çekti ve böylece oyunculuk eğitimi almasına karar verildi. Önce American Academy of Dramatic Arts?da çocuklar için düzenlenen haftasonu programlarına katıldı daha sonra New York?ta, Fiorello H. LaGuardia High School of Music & Art and Performing Arts?da oyunculuk eğitimi aldı.

1980?li yıllarda bazı Broadway yapımlarında ve kısa bir süre Mary Tyler Moore ile birlikte, Annie McGuire adlı TV dizisinde rol aldı. Brody, 1989 yapımı Woody Allen?ın New York Stories adlı filmindeki küçük bir rolün ardından, 1993 yapımı Steven Soderbergh filmi King of The Hill?de seyirci karşısına çıktı.

1998 yapımı Restaurant adlı filmdeki performansı ile Independent Spirit Ödülü'ne aday gösterildi. 1998 yapımı Terrence Malick filmi The Thin Red Line (İnce Kırmızı Hat), 1999 yapımı Spike Lee filmi Summer of Sam ve 2000 yapımı Bread & Roses (Ekmek ve Güller) filmleri ile oldukça tanınan bir yüz haline gelen Brody, uluslararası arenada dikkate alınan aktörler arasına girdi.

Amerikalı aktöre dünya çapında bir şöhret ve birçok ödül kazandıran film ise Roman Polanski?nin 2002 yapımı filmi The Pianist (Piyanist) oldu. II. Dünya Savaşı yıllarında, Wladyslaw Szpilman adında çok yetenekli Polonyalı, Yahudi bir piyanistin Varşova'nın arka sokaklarındaki hayat mücadelesini başarıyla canlandırdığı rol için; oturduğu daireden ve arabasından vazgeçerek aylarca içine kapanık bir yaşam süren, piyanoda Chopin çalmayı öğrenen, 13 kilo kaybeden ve yaşadığı stres sonucu uzun süredir beraber olduğu sevgilisinden ayrılan Adrien Brody, filmdeki performansı sonucunda 2002 yılında en iyi erkek oyuncu Oscar?ının sahibi oldu. Ödülünü vermek üzere onu çağıran aktris Halle Berry?i öperek salondaki herkesi şaşırtan ünlü aktörün yarıştığı diğer adayların tümü önceden Oscar kazanmış aktörlerdi (Nicolas Cage, Michael Caine, Daniel Day-Lewis, Jack Nicholson). Ayrıca, aynı performansıyla en iyi aktör dalında National Society of Film Critics ve Boston Society of Film Critics ödüllerine de sahip oldu.

2005 yılında The Jacket adlı filmde canlandırdığı Jack Starks ve Peter Jackson?ın yönettiği King Kong adlı filmde canlandırdığı Jack Driscoll karakterleriyle başarılı kariyerine devam eden Brody, ayrıca Tori Amos?un A Sorta Fairytale adlı ilginç müzik videosunda da rol aldı.

Gereğinden fazla cesur olan Brody'nin, duvarların üzerinde yaptığı küçük gösteriler sonucu birkaç kez burnu kırıldı. 1992 yılında geçirdiği motosiklet kazasında, bir arabanın üzerinden uçarak asfalta çakılan ve tekrar burnunu kırarak ciddi şekilde yaralanan Amerikalı aktörün iyileşmesi uzun zaman aldı.

2004 yılında Esquire Dergisi tarafından Amerika'nın en iyi giyinen adamı seçilen Adrien Brody, Sky Nellor ile birlikte yaşıyor ve Ceelo adında chihuahua cinsi bir köpeği var.
 
Aynen öyle. :)

Halide Edip Adıvar (Osmanlıca: ????? ???? ??????; d. 1884 - ö. 9 Ocak 1964) Türk yazar, siyasetçi, akademisyen, öğretmen. Halide Onbaşı olarak da bilinir.

Halide Edip, 1919 yılında İstanbul halkını ülkenin işgaline karşı harekete geçirmek için yaptığı konuşmaları ile zihinlerde yer etmiş usta bir hatiptir. Kurtuluş Savaşı'nda cephede Mustafa Kemal'in yanında görev yapmış, sivil olmasına rağmen rütbe alarak bir savaş kahramanı sayılmıştır. Savaş yıllarında Anadolu Ajansı'nın kurulmasında rol alarak gazetecilik de yapmıştır.

II. Meşrutiyet'in ilanı ile birlikte yazarlığa başlayan Halide Edip; yazdığı yirmi bir roman, dört hikâye kitabı, iki tiyatro eseri ve çeşitli incelemeleriyle Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemleri Türk edebiyatının en çok yapıt veren yazarlarındandır. Sinekli Bakkal adlı romanı, en bilinen eseridir. Eserlerinde kadının eğitilmesine ve toplum içindeki konumuna özellikle yer vermiş, yazıları ile kadın hakları savunuculuğu yapmıştır. Bir çok kitabı sinemaya ve televizyon dizilerine uyarlanmıştır.

1926 yılından itibaren yurtdışında yaşadığı 14 sene boyunca verdiği konferanslar ve İngilizce olarak kaleme aldığı eserler sayesinde zamanının dış ülkelerde en çok tanınan Türk yazarı olmuştur.

İstanbul Üniversitesi'nde edebiyat profösörü olan Halide Edip, İngiliz Filoloji Kürsüsü Başkanlığı yapmış bir akademisyen; 1950'de girdiği TBMM'de ise milletvekilliği yapmış bir siyasetçidir.

I.TBMM hükümetinde sağlık bakanı olan Adnan Adıvar'ın eşidir.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Halide_Edip_Ad%C4%B1var
 
Başlık şu ana kadar çok güzel gidiyor. Böylece ismen ve kattıkları değerlerle bildiğimiz değerli insanları görsel anlamda da hatırlamış oluyoruz.

Resimdeki kişi hakkında tanıtıcı bilginin verilmesi de konu başlığını daha da güzelleştiriyor. Umarım aynı seviyede devam eder...
 

Üst