2001 senesi - Yiğiter Uluğ'un Derya Özyer Röportajı
"Basketbolu sokakta öğrendim"
Geçen hafta jübile yapan, "Kaptan-ı Derya" lakaplı Derya Özer: "Sokakta erkeklerle futbol ve basketbol oynardım"
Türk basketbolunun önemli iki ismi Derya Özyer ve Murat Özyer, Yeşilköy?de bir evde oturuyor. Derya Özyer -namı diğer Kaptan-ı Derya- , Basketbol Bayan A Milli Takımı?nın ve Galatasaray?ın kaptanıydı, geçen hafta jübile yaptı. Kocası Murat Özyer de "12 Dev Adam"ı yaratan teknik ekipte, antrenör Aydın Örs?ün yardımcılarından biri.
Evde bolca kupa, madalya ve plaket var. Çünkü Derya Özyer?in 23 yıllık kariyerini gözden geçirince şöyle bir tablo çıkıyor insanın karşısına: 8 lig şampiyonluğu, 6 Cumhurbaşkanlığı Kupası, 6 Türkiye Kupası, 2 GSGM Kupası, 1 Avrupa üçüncülüğü...
Kim tahmin ederdi bu evde fotoğraf çektirmek için bir basketbol topu bulamayacağımızı?
-Siz basketbolu milli takım kaptanı, Galatasaray kaptanı ve 101 kez milli olmuş bir sporcu olarak bıraktınız. Tam anlamıyla zirvedeyken yani. Ve şimdi jübile, ödül, röportajlar falan... Nasıl hissediyorsunuz?
Türkiye?de futbol, sonra erkek basketbolu, sonra kadın basketbolu geliyor. Biz alışık değiliz böyle şaşaaya, medyada çıkmaya falan. Şimdi anlamaya başladım durumu. "İyi bir şeyler yapmışım ki bu kadar konuşuluyor" diye yeni yeni düşünüyorum.
-Sizin Fenerbahçe?den Galatasaray?a transfer olmuşluğunuz bile var. Bunun futbolda, hatta erkek basketbolunda olduğunda kopacak yaygarayı hiç düşündünüz mü?
Evet... Evet... Yani... Bilmiyorum... Öyle...
-Jübilenizde sadece 1000 kadar izleyici vardı ve onlar da sizin davet ettiğiniz kişilerdi. Biraz burukluk var mı içinizde?
Yoo... Benim amacım öyle çok kalabalık bir şey yapmak değildi. Gelir amaçlı da değildi. Bayan basketboluna emek vermiş, Türkiye?de var olduğu tarihten itibaren ona emek vermiş insanları bir araya getirmekti. Amacımıza da ulaştık. Aslında daha fazla insana ulaşmaya çalışmıştık. Herkes olmasa da gelebilenler geldi, bundan sonra bağları koparmamak için. Kadın basketbolcuların bırakması, erkeklerin bırakmasına benzemiyor.
-Nedir farkı?
Bayanlar bırakınca çoluk çocuğa karışıyorlar belki, bilmiyorum. Bir çekingenlik oluyor. Tanınmayacağız mı, değer verilmeyecek mi acaba? Böyle bir düşünce olabilir.
-Sizde var mı böyle bir endişe?
Antrenör olarak devam edeceğim hayır.
-Ne kadar yıl oynadıktan sonra bıraktınız?
23 sene oldu başlayalı. İlk turnuvamı 1979-80 sezonunda oynadığım. Yani resmi olarak 22 yıl olmuş.
-Nerede başlamıştınız?
Sokak çocuğu gibiydim ben. Erkeklerle futbol, basketbol oynardım. Biraz erkek gibi yetiştim. Bunun verdiği bir avantaj olabilir. Okula başlayınca da beden eğitimi dersinde hocalar beni gözüne kestirmiş herhalde, beni takıma aldılar. Ama basketbolu okulda öğrendim diyemem. Sokakta öğrenmiştim, okulda geliştirdim.
-Karadeniz Ereğli?de ortaokul takımında oynadınız. Bir takım kuracak kadar kız var mıydı basket oynayan?
Tabii. Ereğli çok aydın bir yer. Yerli halkı da aydın. Ayrıca demir çelik fabrikası sayesinde, okumuş çok sayıda insan geliyordu dışarıdan. Dolayısıyla spor aktivitelerine çok sıcak bakıyorlar. Sadece basketbol değil; yüzme, masa tenisi, bisiklet, yelken... Balkan Şampiyonu olan yelkenci arkadaşlarım vardı mesela.
-İstanbul?a üniversite için mi geldiniz?
Evet, İTÜ Elektrik Mühendisliği?ni kazanmıştım. Ama okulun kızlarda kulüp takımı olmadığı için İÜSBK?da oynadım. 5 yıl sonra Fenerbahçe?ye geçtim. İki yıl sonra da Galatasaray?a transfer oldum.
-Siz işletme mühendisliği üzerine master da yaptınız. Hiç basketbol yerine, eğitimini aldığınız işleri yapmayı düşünmediniz mi?
Basketbolsuz yapabileceğimi zannetmiyorum. Başka sporlar da yaptım ve beni hep başka spor dallarına çekmek istediler. Özellikle de atletizm yapmamı istediler. Bir büyüğüm "Basketbolda Edirne dışına çıkamazsın" diye ikna etmek istiyordu. Çünkü o zaman bayan basketbol takımı yoktu. Ama ben inat ettim basketbolcu olacağım, Edirne dışına da çıkacağım diye ve başardım.
-Basketbolun size kazandırdığı kadar, kaybettirdikleri de olmuştur herhalde.
Sadece, arkadaşlarım gezerken ben gezemedim, o kadar. Ama ben bundan mutsuz değilim çünkü çok şey kazandırdı. Daha programlı, sorumluluklarımın bilincinde yaşamayı öğretti. Ayrıca başkalarıyla üzüntünüzü ve sevincinizi paylaşmayı öğretiyor. Bir de, benim annem ben küçükken, tam basketbola başladığım yıllarda vefat etti. Belki içine kapanıklık olabilirdi ama basketbol sayesinde bunu aştım.
-Galatasaray?ın mali sorunları sizi etkiledi mi peki?
Her kulübün mali sorunları var ve Galatasaray?ı da bunun dışında tutmak imkansız. Türkiye ile aynı doğrultuda gidiyor. Ufak tefek sorunlar oldu ama biliyoruz ki Galatasaray her zaman verdiği sözün arkasında duruyor. Biliyoruz ki verilen sözler tutulur.
-Orhun Ene de erkek takımının kaptanıyken ani bir kararla bırakmıştı basketbolu... Ve gerekçeleri sadece mali değildi, tutulmayan sözlerden de bahsediyordu.
Kaptan olduğunuz zaman sadece kendinize değil, takıma karşı sorumlusunuz. Aynı zamanda yukarı, yönetime karşı da sorumlusunuz. Bazı kopukluklar olduğunda kızdığımız oldu ama arkadaşlarım ve yönetimin de yardımıyla aştık onları. Bırakacak noktaya gelmedim yani.
2001/11/29 Milliyet - Cumartesi Roportaj
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Radikal 2001 Yiğiter Uluğ - Derya Özyer' in vedası için yazdığı köşe yazısı
Kaptan-ı Derya
İstanbul'da yaşıyor olsanız da, uzun zamandır Abdi İpekçi Spor Salonu'nun önünden geçmediniz, biliyorum... 9 Eylül'de yaşanan düğün gecesinden sonra 12 Dev Adam şarkısının
notaları bile terk etti o salonu, statları mesken tuttu artık coşkunun marşı... Basketbolu, hatta biraz daha ileri gidelim, sporu gerçekten seviyorsanız, bugün pazar keyfinizi ikiye katlamak için uğrayabilirsiniz Abdi İpekçi Spor Salonu'na... Değişik bir jübileyle karşılaşacaksınız.
Bayan basketbolunun simge isimlerinden Derya Özyer, yıllardır takdir ve hayret karışımı duygularla izlediğimiz aktif sporculuk kariyerine noktayı bugün koyuyor. 101 kez milli formayı giymenin ve Galatasaray'la Türkiye'nin Avrupa'da Final Four'a çıkan ilk takımı olmanın onuru, sayısız şampiyonluk kupası, hafızalarda yer etmiş pek çok başarı öyküsü... Ve hepsinden önemlisi, gerçek bir sporcu kişiliği... Bunlar takdirimizi kolaylıkla açıklamaya yeter. Peki, ya hayret nereden çıkıyor, diyeceksiniz. Dilim döndüğünce anlatmaya çalışayım...
Derya'yı ilk izlediğimde (o zamanlar Fenerbahçe'deydi, soyadı da Taşçı'ydı) "Şu küçücük kız nasıl da böyle oynuyor?" diye düşünmekten kendimi alamamıştım. 1992'de bir Ankara-İstanbul uçağında tesadüfen yan yana oturunca, onun Ereğli'de doğup büyüdüğünü, elektrik mühendisliğini kazanınca İstanbul'a geldiğini, önce İÜSBK'da oynayıp, sonra Fenerbahçe'ye transfer olduğunu öğrendim. Kariyerinin en parlak dönemini daha sonra Galatasaray'da yaşayacak Derya'nın hırsını ve kararlılığını o gün anladım.
Bayan basketbolcuların kariyerleri pek uzun değildir genellikle. Kimisi anne olmayı tercih eder, kimisi döktüğü terin karşılığını alamamaktan yakınarak erkenden veda eder potalara... Haksız da sayılmazlar; bir sporcunun yaşamındaki her şeyden fedakârlık edip, ağrılara, sızılara, sakatlıklara göğüs gererek verdikleri emeğin karşılığı spor sayfalarında yalnızca tek satırlık bir maç sonucudur. Onca özveriye karşın, ismi bile bilinmez sporcu genç kızların.
İşte Derya, tüm bunlara direnerek 'inadına' oynadı, uzun ve parlak bir kariyere imza attı. Bugün de noktayı değişik bir niyetle koyuyor. Jübilesini sonraki yaşamına bir maddi destek sağlamak için değil, bayan basketboluna emek vermiş, 90 öncesi yıllarda kendilerine bir milli takım bile çok görülmüş ablalarını biraraya getirmek için düzenliyor. Maksat, gönüller bir olsun yani...
Bu ülkenin genç kızları, yıllardır gönül dolusu sevgileriyle ayakta kaldılar zaten spor alanlarında. Erkek egemen toplumun binbir hoyratlığına karşın...
Bitirmeden, sevgili Mertay Kuğay'dan ödünç aldığım bir hikâyeyle selamlamak istiyorum Kaptan-ı Derya'yı: Milli Takım, İsveç'te eleme grubunda mücadele ediyor. Sakatlıklardan dolayı turnuvaya hayli eksik giden Ay-Yıldızlı ekip, Letonya'ya yenilince ümitler soluyor. Çünkü son gün rakip, favori İsveç. Maçtan önceki gece, Derya'nın milli takım formasını 100. kez giymesi nedeniyle, yemekte bir kutlama yapılması teklifi geliyor Arzu Özyiğit'ten. Evet, Galatasaray kaptanı Derya'nın yıllarca en büyük rakibi olmuş Fenerbahçe kaptanı Arzu'dan teklif... İnanılmaz sahneler yaşanıyor masanın etrafında. Bütün gözler sırılsıklam... Ve ertesi gün inanılmazı başarıyor Milli Takım. İsveç'i 14 sayı farkla yenerek gruptan çıkıyor. Unutmayın, onlar bugün Abdi İpekçi'de...
Yiğiter Uluğ