Aslında çıkarılacak o kadar ders var ki...
150 bin nüfuslu bir kentin 3 bin kişilik salonu tıklım tıkış doldurması, hatta maçtan önceki gün uzun kuyruklar oluşması...
Sosyal medya hesabının bir hafta boyunca 8 diye gaz vermesi, videolar çekmesi. Sürekli birşeyler pompalamaları...
Davulu, trompeti, sireni, megafonuyla yerlerinden bile kalkmadan canavar gibi tribün yapmaları... Bu arada o megafon işi herkese serbest mi bakmak lazım...
Vasatın biraz üzeri takım savunması yapabilen ve hücumda içerden "eh işte" katkı veren 2-3 kıta dışı oyuncunun eline bakan ortalama bir takımı iç sahada nasıl yenilmez yaptıkları...
Pozisyona göre aktif reaksiyon veren bir tribünün hakemleri bile nasıl lehine çekebildiği... Bizim tribünler gibi ya da İtalyan ya da Balkan tribünleri gibi yerinde duramayan gerekirse el kol yapan bir seyirci profili yoktu adamların. Baktığında hepsi yerinde oturuyordu ama hemen her pozisyonda çıkan uğultu öyle saçma düdükler çaldırdı ki... Bizim bütün tayfa dalgalanıp sahaya girmeye çalışsa da hakemler yeri geldiğinde çatır çatır doğrayabiliyor...
Her fırsatta kadroyu, teknik-taktiği, bütçeyi falan eleştiriyorsak samimiyet namına(!) biraz da kendimize bakabilmemiz gerekiyor...
Maçla ilgili belki sonra yazarım...