Galatasaray 69 - Beşiktaş 76

Maça dair sorularınızı yardımcı hocamız Emir Alkaş cevaplandıracaktır...

not: Kaynak gösterilse dahi gsbasket.org dışında herhangi bir yerde yayınlanamaz.
 
Ben herkesin sorduğu soruyu sormıcam zaten soran olur ve cevaplarsınız büyük ihtimalle..ben bu yenilginin iyi olduğu görüşündeyim biraz ayaklarımız yere bastı ve biraz silkindiğimizi düşünüyorum..sizin bu konuda ki düşünceleriniz ve bu 3 lük atış sorununu neye bağlıyosunuz.çünkü ergin ataman bile galatasaray zayıf yönü 3lükler dedi..şimdiden teşekkür ederim...
 
Silkinmemize yardımcı olcak bir maçtı ama kazanıpta bunu anlasaydık çok daha iyiydi.Takımda biz nasıl olsa kazanırız gibi bir hava vardı.Biz kalite olarak yukarda olmasakta mücadele ile var olan bir takımız.Mücadele işini biraz boşlayınca düştüğümüz durum can sıkıcı.Teknik heyet ve takım mücadele ile var olduğumuzun açıkça farkında mı? Birde şahsi görüşüm bu yenilginin sebebi CSKA galibiyeti.Rehavet oluşturdu sanki o maç.Gerçekten açıklamaya gerek olmadan CSKA maçını oynanmamış kabul edip bir kaç gün öncesine dönersek ve 1 galibiyet seçme şansınız olsa CSKA galibiyetini mi seçerdiniz yoksa BJK galibiyetini mi? Soru saçma gelebilir ama cevabını merak ediyorum.Şimdiden teşekkürler.
 
Bonsu iyi bir pivot, evet. Ancak neden maç boyunca pota altından rakibi zorlamayıp yay gerisinden sayı bulma şansını kullandık ? Yay gerisinde de iyi olmamamıza rağmen ?

Savoviç 4 numarada diğer 4 numaralarımıza oranla daha az üç sayılık atış kullanıyor, bu oyunun akışıyla mı ilgili yoksa oyuncu tarzlarıyla birlikte teknik ekibin tercihi mi ?

Normalde takım oyunu oynayarak bir yerlere gelen bir takımız ancak Jamon Gordon'un bireysel becerileri ön plana çıkmaya başladı. Bununla ilgili neler söyleyebilir Emir hoca ?

Takım 5/30 ile üçlük attı bu maçta. 30 üçlük bir maç için fazla değil mi ? Bu 30 üçlüğü bir nebze olsun azaltmak için neden başka yollara başvurmadık ?

Shumpert'ta çok çok belirgin bir düşüş var. Sorunu kaçan üçlükler mi yoksa özel olarak bazı sorunları mı var acaba ? Bu Shumpert bildiğimiz Shumpert değil ve açıkçası bazı maçlarda konsantrasyon kaybında sınırları aşmaya başlıyor. Bu da takıma zararlı oluyor.

Son olarak, rotasyonu sınırlı olan Beşiktaş'a karşı bu sezon oynadığımız iki maçta da skor problemi yaşıyoruz. Bu maçta da normal sürede 60 sayı civarında kaldık. Bunun nedeni nedir ?

Teşekkürler.
 
Öncelikle hepimize geçmiş olsun.


Geçen seneden beri kimi (genelde kritik ve görece güçlü rakiplere karşı) maçlarda ve özellikle son periyotlar da zaman zaman hücumda dramatik tıkanıklık yaşayabiliyoruz gibi geliyor bana .Geçen sene deplasmandaki Efes maçı,Bu sene kaybedilen FB maçı,Uzatmada kazanmış olsak bile İstanbuldaki Oly maçının normal süresinin sonu ve de kaybettiğimiz BJK kupa maçı ilk aklıma gelenler 10 sayı civarı ve üzeri fark yakaladığımız herşey yolunda giderken hücumda tıkandığımız ve işlerin tersinie döndüğü maçlar oldu bu tespitim ne derece doğru eğer doğru ise münferit şansılıklar mı ?Yapısal bir sorunsa zaman içinde ne derece düzelmesini beklemeliyiz?

Ben de üçlük atış sorununu soracaktım bir türlü anlam veremiyorum.Çok temiz şutlar bulduğumuz halde ve hemen her zaman doğru şut tercihlerimiz olduğu halde ve oyuncu kalitemizde belli seviyede olduğu halde neden bu alanda sıkıntı yaşıyoruz.Sadece şansızlık mı yoksa nedenleri de var mı bu durum ?Nedenleir varsa zaman içierisnde düzeltilebilir mi ?

Takım olarak bu yenilgi bizi psikolojik açıdan nasıl etkiledi daha önemli platformlarda çok kritik maçlara çıkacağız bu yenilginin oralara olumsuz bir yansıması olabilir mi ?
 
-Bonsu ilk yarıda çok etkili olduktan sonra ikinci yarıda biraz daha mesafeli ve şutları riske edilerek savunuldu sanıyorum. Devre arasında Bonsu savunmasında bir strateji değişikliği mi yapıldı? Eğer yapıldıysa bu değişikliğin sonuç verdiğini düşünüyor musunuz?

-Uzatma periyodunda Lakovic ve Gordon yorulmuşken periyodun başında bir orta mesafe şutu bulan ve diğer iki isme göre daha diri olan Ender'i kullanamaz mıydık?

-Furkan'ın ilk yarıda hem savunmada hem de hücumda aksadığını gördük salonda. Bu noktada Andric'in faul problemine girmesi ne kadar etkiledi takımı? Ayrıca Furkan'ın hücumda da hareketli aldığı toplarda sorun yaşadığını ve tercih hataları yaptığını gördük. Tecrübesizlik gibi gözükse de özellikle maç başındaki kötü oyunun Furkan'ın oyun konsantrasyonunu etkilediğini düşünüyor musunuz?

-Andric zaman zaman screen'lerde hücum faul yaptığı için eleştiriliyor. Ancak yine görebildiğimiz kadarıyla Andric'ten çok kısalardan kaynaklı bir sorun gibi bu. Screen'i beklemek yerine biraz daha acele ediyor kısalarımız. Bu hücumda yüksek tempoda oynama alışkanlığımızdan mı kaynaklanıyor yoksa oyuncu tercihleriyle mi alakalı?

-Lakovic'in kendisinden neredeyse 1.5 kafa uzun olan Morrison karşısında yaptığı savunma harikaydı. Zaten sezon genelinde de savunmada çok gayretli ve kariyerinin en iyi savunma performanslarından birini gösteriyor. Siz Lakovic'in bu savunma çabasını yeterli görüyor musunuz?

-Maç boyunca 4 numaradan yeterli şut katkısı alamadık. Zaman zaman diğer büyük maçlarda da Cevher'in, Shumpert'ın şutlarının girmediğini de görmüştük. Ancak sistemimizde hücumda özellikle spacing için 4 numaraların şutlarının girmesi kritik bir nokta gibi geliyor bana. 4 numaradan alınan ya da alınamayan şut katkısından memnun musunuz? Eğer yeterli görmüyorsanız bu gelmeyen şutlar hücumun işleyişini nasıl etkiliyor?
 
Unutmuşum, şunu da ekleyeyim:

Hedef olarak görebileceğimiz maçlarda "şut performansı" konusunda sıkıntı yaşayabiliyoruz. 2 tane Efes maçı, Barca maçı, Siena maçı, bu maç vs. Ancak görece daha kolay maçlarda takım olarak şut konusunda daha başarılıyız. Acaba büyük maçlarda düşen şut yüzdesinin savunmada gösterilen eforla alakası var mı? Örneğin Barcelona maçında bomboş üçlükleri kaçıran Cevher'in o maçtaki savunma performansı ve mücadelesi alkış almıştı. İşin savunma kısmında gösterilen efor -ki büyük maçlarda, daha iyi takımlara karşı bu efor artıyor sanıyorum- oyuncuların şut performansını etkiliyor mu?
 
Bu yenilginin iyi olduğu kanısında hiç değilim, çok yaklaştığımız, alma şansına yakın olduğumuz maç elimizden gitti. Formda bir dönemdeyken, kupaya da yakınken gelen bu yenilgi bence çok kötü oldu. Ekibimiz ve oyuncular için de ağır gelen bir yenilgi oldu, genel görüşümüz bu yönde. Cska maçından sonra Karşıyaka galibiyetinin ne kadar değerli olduğunu söylemiştim, büyük galibiyetten sonra bu tarz rehavetler normal olsa da bizim takımda böyle bir şey söz konusu değildi Karşıyaka maçında da gördüğümüz gibi. Ne Karşıyaka maçında ne de Antalya maçında bu rehaveti göremedikten sonra Beşiktaş maçını mı bekledik yani rehavet için? Yani buna katılmıyorum ve böyle bir şey mümkün değil, rehavetin geçmesi açısından hayırlı galibiyet oldu gibi yaklaşımlar da doğru değil bence.

Bu yenilginin teknik olsun psikolojik olsun bir çok açıdan analizi yapılabilir ama istatistik kağıdına baktığımızda 30’da 5 3’lük isabeti ile oynadık diye rakip koçunda Galatasaray’ın o zaafından yararlandık demesi, bizim orada zayıf olduğumuz anlamına gelmez ki durum da öyle değil zaten. Galatasaray Medical Park erkek takımı TBL’de %41.4 ile ve bunu yaparken fazla sayıda 3’lük denemesine rağmen 2.sırada. Basket standardında yüzde 40 kalbur üstü bir yüzdedir. İstatistik temele dayanmayan bir yaklaşımla aynı fikirde olmam mesleğimin doğasına ders. Sonuçta Beşiktaş takımı bu maç özelinde bakacak olursak ciddi bir risk alarak bizi tamamen dış atışlara yöneltti. Normalde bulacağımızdan çok daha kolay, tertemiz atışlar bulduk. Çok büyük bir kumar oynandı biz de 30’da 5 atarken bu şutların yaklaşık 25’i bizim kabul edebileceğimiz atışlardı. Rakip tamamen içeri gömülüp kendi çemberini savunmaya çalışırken dışarıdaki bomboş atışlara el bile göstermediler çoğu zaman ve büyük kumar oynadılar. Son 5 dakikaya kadar da onların aleyhine giden bir maçtı, maçın 5 ve 35.dakikası arasındaki oyunu her zaman oynamak isteriz. Oyuncularımızın özellikle müdafaadaki müthiş gayreti,baskıyı iyi yapmamız, çemberi iyi savunuşumuz, kademeli savunmamız, açık saha basketi yemeyişimiz, rakibi tuttuğumuz yüzde de müdafaada çok iyi oynadığımızı gösteriyor. Hücumda da topu iyi paylaşıp, sürekli hareketli oynayıp bulduğumuz boş atışları da düşünürsek gayet iyi durumdaydık. Maçın ilk 5 dakikasında maça girmekte zorlanırken son 5 dakikasında da birazdan bahsedeceğim durumlar oldu ve kaybettik ama o aradaki 30 dakikada oynadığımız basketbolun iyi olduğunu söyleyebilirim. Bu bir sezon boyunca, playoff serisi boyunca alınacak bir risk olmamasına rağmen tek maçlı bir maçta denenebilecek bir riskti ve kazandıkları için de haklı çıktılar bu anlayışta. Bu yenilgi ne Galatasaray Medical Park’ın iyi 3’lük attığı gerçeğini değiştirir, ne bu maç özelinde istenilen atışların bulunduğu gerçeğini değiştirir ne de o 30 dakikalık kısımda rakibimizden çok üstün oynadığımız gerçeğini değiştirir.

Biz bu sene Beşiktaş ile 2 kez oynadık ve 2’sini de kaybettik ama bu 2 mağlubiyet birbirlerinden çok farklı yenilgiler. İlk maçta Mahmuti ilkeleri gereği yüreğini ortaya koyarak oynayan takımın karakterini yansıtamadık, her topu son top gibi oynayamadık, dolayısıyla çok derin bir memnuniyetsizlik doğurmuştu. İlk maçta da benzer savunmayı yapmıştı rakibimiz ama o maçta bulamadığımız türden değişik yerlerde, değişik oyuncularımızla tertemiz atışlar bulduk, topu da çok iyi çevirip. Uygulayan aynı takım olmasına rağmen bu kez bitirici noktalarda etkisiz kaldık, atamadıkça psikolojik olarak bundan etkilendik ama buna rağmen 5 dakika kalaya kadar müdafaada müthiş direnç gösterip 11 farkla önde girdik. Belki de Lakovic’in o 3’lüğü içinden çıkmasaydı orada maç bitecekti, şimdi de farklı şeyler konuşuyur olacaktık. Ama maçın son dakikalarına baktığımızda yavan, içeriksiz, rakibin baskısı karşısında çemberden tamamen uzaklaşan bir oyun oynadık, oyun o sıralarda akıcı oynanacak durumdan çıkıp top top oynanan bir hale dönüştü. Oyun 5’e 5’den daha çok 1’e 1’lere kaldı, bu da bizim çok istediğimiz bir şey değil hep konuştuğumuz gibi. Son topta da mola çıkışı olmasına rağmen hocanın da deyimiyle bir iletişim hatası ve basiretsizlik yaşadık. Bu maçı kıyaslayacaksak ilk Beşiktaş maçıyla değil de Sinan Erdem’deki Fenerbahçe maçıyla kıyaslayabiliriz belki, o maçın son dakikalarındaki gibi bir basketbol vardı ve biz ders çıkaracaksak bu durumun 2 kez farklı takımlara karşı niye yaşandığı konusunda ders çıkarmalıyız. Dolayısıyla her aynı rakibe kaybedilen maçları benzetmenin çok doğru bir görüş olduğu kanısında değilim, maç maç bakmak gerekiyor.
Bizim hücum felsefemiz açık sahada ve 5’e 5 set oyununda inşa edilmiş pozisyonların devamında gelen temiz atışı bulmak üzerine kurulu. Bulduğumuz atışların da büyük kısmı inşa edilmiş pozisyonlardı, bundan daha iyi şut imkanlarını nasıl bulabilirsiniz ki? Rakip takım şutörlerimizi bile takip etmedi, şut sokamayan Shumpert’in 1 tane yanlış atışı yok, ya da Cevher’in denediği atışlar temiz atışlardı. Biz o atışları her gün kabul edip atarız, rakip takım boyalı bölgeyi 5 oyuncusuyla kapatmak suretiyle savundu ve basketbolun da temel unsuru savunmadan uzak bölgelerde hücum edip boş atışı bulmak üzerine kurulu. Dolayısıyla biz bu şekilde yaklaştık, inşa edilmiş atışları bulsak da kaçırdık ama psikolojik açıdan etkilenip yüzdemiz de düştü. Bir maçta 30 tane 3’lük denemek dengesiz bir hücumu çağrıştırır ama bunların bir çoğunda top boyalı bölgeye dokundu, orada karmaşık bir yapı olduğu için top dışarı çıkmak zorunda kaldı ve bomboş şutlar denedik. Bizim çok 3’lük denememizin Mensah Bonsu’nun boyalı bölgeyi çok iyi kapatmasıyla alakası yok. Son 5 dakikada 2 tane olumsuzluk oldu, bunlardan 1.si: rakip topa iyi baskı yaptı, biz de baskı yedikçe çemberden uzaklaştık ve inşa edilmiş atışlar bulamadık, onların da bizi püskürtmesinde yardımcı oldu. 2.si de rakip takım oyuncu insiyatifi kullanarak hücum etmeye başladı özellikle Arroyo komutasında ve 1’e 1 savunmadaki düşüşümüzden yararlanıp böyle bir geri dönüş yakaladılar.

Savovic’in diğer 4 numaralarımızdan daha az dış şut denemesi normal çünkü içeride en çok kullanmayı düşündüğümüz 4 numaramız Savovic, ona kalan toplar hem içeriden hem de dışarıdan olduğu için, dışarıdan daha az denemesi gayet doğal. Kendi sırtı dönük becerileri olduğu için, Karşıyaka ve Cska maçlarında da görebileceğiniz gibi Shumpert-Cevher 2’lisine göre çembere yakın yerde top alması daha kıymetli. Savovic dış atış becerisi olan bir oyuncu, biz de onu hem içeriden hem de dışarıdan tehdidi olan bir oyuncu olarak görüyoruz.

Gordon’un en kıymetli özelliği bu kadar yetenekli ve atletik olmasına rağmen takım yapısına uygun oynayabilmesi. Tek başına oynayıp yaratan bir oyuncu olarak değil de çok yetenekli olmasına rağmen düzen ve ritim içinde bu yeteneklerini kullanması onu çok özel kılıyor. Düzenin içine bu kadar homojen dağılmış, kendi yeteneklerini bu kadar yedirmiş oyuncu olmasıyla değerli bir isim, dolayısıyla hiç aynı fikirde değilim bu konuda.

Takımda forma giymiş herkesin inişleri çıkışları oldu, bu da gayet doğal. Preston da şu an şut anlamında formsuz dönem geçiriyor fakat hiç kimse onun bu işe emek koymadığını, oyunun diğer kısımlarında bize katkı yapmadığını iddia edemez. Eğer şu an Shumpert hepimize 2-3 şut soksa arkası gelecek şeklinde bir düşünce oluşturabiliyorsa geçici bir sorunla karşı karşıyayız demektir. Tek silahı şutu olan bir oyuncu değil, çok çeşitli özellikleri var ve formsuz dediğimiz dönemde bile tertemiz atışlar buluyor, doğru noktalara gidiyor ama sorunu şut şu an, ritmini bulduğu anda da arkası gelecek, kendisi de bu konuda oldukça çalışıyor herkesin gönlü rahat olabilir Preston konusunda.

Bu maçların bir kısmı birbirine benziyor bir kısmı da benzemiyor. Biz hep akıcı oynamak, 5 oyuncuyu dahil etmek, 5 oyuncunun birlikte oynadığı dişli edasında yüksek ritimde hareket etme düşüncesinde olduğumuz için hücum düzenimizdeki 1 aksama diğer takımlara göre daha dikkat çekici olabiliyor. Bazı takımlar gibi oyunu guarda verip, onun yaratmasını bekleyip oynadığı sistemlerden farklı bir yapımız var. Rakip takım bize baktığı zaman hangi oyuncuyu tutarız sorusunu soruyor, biz de bu muallakta düzeni seviyoruz. Bu felsefenin de artısı ve eksisi var, dişlilerden 1-2 tanesi aksadığı zaman çok tıkanabiliyorsun ama ona karşılık da tüm oyuncular efektif olduğunda çok değişik şekillerde sayılar üretip tutulamaz ve savunulamaz bir takım haline gelebiliyorsun. Bu sorularda belirtilen dakikalar da belirli parçaların işlemediği, yerlerine giren oyuncuların da gerekli katkıyı yapamadığı dakikalar. Zaman zaman olabilecek bir durum bu, önemli olan o ritimde oynayıp, hücum düzenini bozmamak. Bu maçta da son dakikalarda bu ritmi sağlayıp, rakibin baskısından etkilenmeden kendi düzenimizde hücum edebilseydik zaten maçı da kaybetmeyecektik, onların aldığı riskin de cezasını kesemedik. Rakibi değişik hücum türleriyle vurmak üzerine kurulu, onların kafasını karıştıracak şekilde hangi oyuncunun etkili olacağını bilememesi ve savunamaması üzerine kurulu bir düzen kurmaya çalışıyorsak bu sistemin eksileri olabilir ama uzun vadede çok değerli olduğunu düşünüyoruz.

Bu maçın devre arasında gerek Bonsu olsun gerek başka konu olsun herangi bir değişiklik yapılmadı 2.yarı öncesi. Devre arasına girmeden önceki 15 dakikada bizim açımızdan oldukça iyi giden ve kazanmaya yakın gördüğümüz bir maç olduğundan strateji değiştirmedik. Bonsu’nun silahları ve çembere yakın noktalarda daha etkili olduğu biliniyor, 1-2 münferit hata dışında aslında bire bir becerisini göstermesine müsaade etmedik. Ama hücum ribaundları, 1-2 kere hızlı hücum devamında gelen sayılar buldu, ekmeğini taştan çıkaran bir oyuncu olduğu için efordan üstün olamadığı dakikalarda durdurabildik, bazen de başarılı olamadık. Maçın başında onun silahlarını biliyorduk ve önlemimizi ona göre almıştık, aynı şekilde de devam ettik maç boyunca.

Perdeleme yapan oyuncunun yaptığı hücum faulleri başımıza geliyor ama gözlem son derecede başarılı ve yerinde. Biz mobil uzunumuzdan çok hızlı şekilde devrilmesini, rakiple teması çok iyi yerde sağlamasını bekliyoruz, yaptığı hücum faullerin de bir çoğu kısa oyuncunun o zamanlamayı çok iyi ayarlayamaması yüzünden oluyor. Orada 2 kişilik bir ayar yapılması lazım ve bu konuda gerekli çalışmaları yapıyoruz, bizim için güncel bir konu, daha önce de üstünde durduğumuz bir konuydu ama şu an daha sık duruyoruz üstünde. Biz uzunları sürekli hareket ettirip 2’li oyunlar oynamak istiyoruz, uzunların sürekli perdeleme yapıp hareketli şekilde devrilme zamanını ayarladığı sistemlerde de hücum faulleri statik perdelemelere göre daha çok olur doğal olarak.

Lakovic’in çabasını yeterli buluyoruz savunmada, bugüne kadar oynadığı takımlarda gösterdiği eforun belki de daha fazlasını ortaya koyan bir durumda. Özellikle müdafaa konusunda gerek idmanlarda gerek maçlarda çok çalışıyor ve efor sarfediyor, bu konuda da kendisini geliştiriyor sürekli, müdafaası konusunda ortaya koyduğu emek takdire şayan.

Kendi hücumlarımızı değerlendirirken bulduğumuz şutların ne kadar temiz olduğuna bakıyoruz daha çok ve 4 numaralardan da bu maçta temiz şutlar bulduk. Daha iyi yüzdeyle atılacak atışlar da bulduk ki ligin tepesindeyiz bu konuda. 4 numaralarımızı dışarda kullanıp, dışarıyı 4 oyuncuyla parsellemeyi tercih ediyoruz çoğu durumda. Böyle olunca da 4 numaraların şutları daha boş oluyor rakipler içeri devrilen uzunlarımıza yardım getirdikleri için. Objektif bir şekilde de Galatasaray takımıyla rakip olarak oynasam 4 numaraların şutlarını riske edeyim mantığıyla oynamam açıkçası, 4 numaralarımızın iyi şutörler olduğunu düşünüyorum. Bizim takımdaki oyuncuların baskı altında eli titreyecek oyuncular olduğu konusunda değilim, tabiki savunmada daha çok efor sarfettiğimizde hücumda şut yüzdeleri düşebilir ama Shumpert gibi çok iyi şutörler için bu problem minimize olur. Biz de zaten rotasyonu geniş tutup, oyunculara yardımcı oluyoruz, onları olabildiğince diri tutmaya çalışıyoruz, süreleri paylaştırıp.

Kısaca son topa dair de açıklamayı yapayım: molada 3 farkla önde olduğumuz için yerde bir faul yapılmasını söyledik, rakibi çizgiye götürmeyi amaçladık. O pozisyonda kimin hatalı olduğunu bulmaya ve ayıklamaya çalışmak ne oyuncuya yardımcı olur ne de maçı getirir. Sadece 1 oyuncuyla alakalı olmayan bir basiret sorunu yaşadık. Bonsu’ya çıkma konusunda da molada faul yapmak konuşulduğu için rakip takımdan kimi riske edelim diye bir düşüncemiz olmadı, zaten mola dönüşü 3 sayıya ihtiyacı olan rakip takımın Bonsu ile sahaya çıkacağını kestirmek de zordu. Biz faul yapalım dedik yapamadık ve rakip cezayı kesti ama bunda herkesin payı var ve herkesi üzdü bu durum. Sizlerden ricam da bunu bu şekilde düşünmeniz. Çarşamba günü Efes karşısında çok önemli bir maç var ve bu maçı unutup o maça odaklanmak gerekiyor. 3 sayı öndeyken faul yapılır yapılmazın da nesnel bir doğrusu yok onu da belirteyim genel anlamda. Mesela İvkovic gibi Avrupa’nın en iyi koçlarından birisi de Olympiakos-Panathinaikos maçında 3 fark varken faul yapmamayı tercih etti, Batiste bomboş şut buldu ve soktu ama bilindiği gibi sonradan izlendi pozisyon, çizgide çıktı Batiste’nin ayağı, neticede kazandı Olympiakos ama uzatmaya gidebilecek bir pozisyondu, yani bu durumun kesin bir doğrusu yoktur ama biz faul yapmayı tercih etmiştik molada.
 

Üst