Olmadı Fatih
Daha dün gibi hatırlıyorum... Kafam değmesin diye eğilerek girdiğin kapımızdan ilk tanıştığımız günü... Evimizin her yeri nasıl da küçülmüştü dev cüssen yanında, ne kapı girişleri ne tavanlar ne de avizeler senin için yapılmamıştı. Bir anda hepimiz koltukların altında kaybolmuştuk.
Oğlum Burçin, Kayseri Meysuspor’da oynarken seni elinde ocakcı askısı ile çay ve kahve taşırken farketmiş. Basketbol için yaşın genç, boyun ise fazla geliyordu... Ancak uzun süre kaldığın evimizde ilk önce yemek masasında başladık seninle çalışmaya. Ya da günün ilk ışıkları ile ‘günaydın’ öğleden sonra ‘tünaydın’ gece ise ‘iyi geceler’ kelimelerini sana tanıtmaya. İyi bir çocuk geleceğe emin adımlarla yürüyen fakat zamana ihtiyacı olan bir basketbolcu idin. Basketbol öğretisi ve sağlığın nedeniyle doktorlar, Burçin’in ilgi alanına giriyordu. Denizle ilk tanışıklığı Çanakkale Boğazı’ndaki yazlığımıza rastlar. Sağlık nedeni ile geçirdiği ameliyatlar, Prof. Dr. Işık Akgün’ün basketbol için ilk ‘okey’ dediği, fiziğinin geçerli oy aldığı gün nasılda sevinmiştik..
İyi bilirsin mücadelelerle geçen haftalar boyu birlikteliğimizi. Yanında kalıbına bakıp seni beğenenler kulüplerinin kapısını ne yazık ki açmakta çok direndiler. Sana sadece iki kişi inanıyordu. Ülker’den Orhan Özokur ve Lütfi Arıboğan. Kulüplerini ve yüreklerini açtılar, para verdiler, sevgi verdiler. En önemlisi eğitim verebilmek için antrenörlerine talimat verdiler. Ne yazık ki coachlar hep seni pas geçtiler. Ülkerspor’da kenarda yedekliğe demir attın. Havlu sallayıp, oyunculara su vermekten öteye geçemedin. Biliyorsun biraz zamanı durdurduk. Sonra Coach Nihat İziç ile Ümit-B Milli Takımı. Ardından da herkesin bildiği Tanjevic’li A Milli Takım. Yaptığın bloklarla, attığın sayılarla, rakip potaya vurduğun smaçlarla bir anda gündeme geldin. Tanjevic seni küllerinden yarattı. Oysa ilk vurduğun smaçta artık gazeteler seni Galatasaraylı Fatih olarak not düşüyordu. FANATİK BASKET’te Sarı-Kırmızılı forma ile yapılan röportajda ‘Galatasaray’da devleşeceğim’ demiştin. İşte ne olduysa senin Dikembe Mutombo gibi yaptığın bloklar, attığın sayılar Ülker’in seni yeniden keşifetmesine neden oldu. Gazeteci Celal Demirbilek’e ‘Galatasaray’a attığım imzayı hatırlamıyorum’ diye röportaj verdin. Ülker sana verdiği emeğin karşılığını alabilmek için şimdi geriye istemiş olabilir. Ama unutma Fatih, erkeklik anatomi kitaplarındaki gibi şekille başlamaz. Erkeklik adamın yüreğinden başlar. Olmadı Fatih, olmadı. İnan bana Galatasaray’da kalsaydın. Türk Basketbolu’na ve Sarı-Kırmızılı camiaya çok daha fazla renk katardın. Şimdi aynaya bakıyorum da İstanbul’daki ilk hayat hocaların olan Burçin ve ben sana en önemli şeyi öğretmeyi unutmuşuz. Afedersin esas suçlu bizleriz...
Daha dün gibi hatırlıyorum... Kafam değmesin diye eğilerek girdiğin kapımızdan ilk tanıştığımız günü... Evimizin her yeri nasıl da küçülmüştü dev cüssen yanında, ne kapı girişleri ne tavanlar ne de avizeler senin için yapılmamıştı. Bir anda hepimiz koltukların altında kaybolmuştuk.
Oğlum Burçin, Kayseri Meysuspor’da oynarken seni elinde ocakcı askısı ile çay ve kahve taşırken farketmiş. Basketbol için yaşın genç, boyun ise fazla geliyordu... Ancak uzun süre kaldığın evimizde ilk önce yemek masasında başladık seninle çalışmaya. Ya da günün ilk ışıkları ile ‘günaydın’ öğleden sonra ‘tünaydın’ gece ise ‘iyi geceler’ kelimelerini sana tanıtmaya. İyi bir çocuk geleceğe emin adımlarla yürüyen fakat zamana ihtiyacı olan bir basketbolcu idin. Basketbol öğretisi ve sağlığın nedeniyle doktorlar, Burçin’in ilgi alanına giriyordu. Denizle ilk tanışıklığı Çanakkale Boğazı’ndaki yazlığımıza rastlar. Sağlık nedeni ile geçirdiği ameliyatlar, Prof. Dr. Işık Akgün’ün basketbol için ilk ‘okey’ dediği, fiziğinin geçerli oy aldığı gün nasılda sevinmiştik..
İyi bilirsin mücadelelerle geçen haftalar boyu birlikteliğimizi. Yanında kalıbına bakıp seni beğenenler kulüplerinin kapısını ne yazık ki açmakta çok direndiler. Sana sadece iki kişi inanıyordu. Ülker’den Orhan Özokur ve Lütfi Arıboğan. Kulüplerini ve yüreklerini açtılar, para verdiler, sevgi verdiler. En önemlisi eğitim verebilmek için antrenörlerine talimat verdiler. Ne yazık ki coachlar hep seni pas geçtiler. Ülkerspor’da kenarda yedekliğe demir attın. Havlu sallayıp, oyunculara su vermekten öteye geçemedin. Biliyorsun biraz zamanı durdurduk. Sonra Coach Nihat İziç ile Ümit-B Milli Takımı. Ardından da herkesin bildiği Tanjevic’li A Milli Takım. Yaptığın bloklarla, attığın sayılarla, rakip potaya vurduğun smaçlarla bir anda gündeme geldin. Tanjevic seni küllerinden yarattı. Oysa ilk vurduğun smaçta artık gazeteler seni Galatasaraylı Fatih olarak not düşüyordu. FANATİK BASKET’te Sarı-Kırmızılı forma ile yapılan röportajda ‘Galatasaray’da devleşeceğim’ demiştin. İşte ne olduysa senin Dikembe Mutombo gibi yaptığın bloklar, attığın sayılar Ülker’in seni yeniden keşifetmesine neden oldu. Gazeteci Celal Demirbilek’e ‘Galatasaray’a attığım imzayı hatırlamıyorum’ diye röportaj verdin. Ülker sana verdiği emeğin karşılığını alabilmek için şimdi geriye istemiş olabilir. Ama unutma Fatih, erkeklik anatomi kitaplarındaki gibi şekille başlamaz. Erkeklik adamın yüreğinden başlar. Olmadı Fatih, olmadı. İnan bana Galatasaray’da kalsaydın. Türk Basketbolu’na ve Sarı-Kırmızılı camiaya çok daha fazla renk katardın. Şimdi aynaya bakıyorum da İstanbul’daki ilk hayat hocaların olan Burçin ve ben sana en önemli şeyi öğretmeyi unutmuşuz. Afedersin esas suçlu bizleriz...