Radamel Falcao vakası sonrası transfer etmek cesaret işiydi. Yönetmek, verim alabilmek, sahadaki rolünü tüm takıma dikte ettirebilmek çok daha büyük bir yöneticilik başarısıydı. Bu ayarda bir oyuncuyu Avrupa Kupası olmayan sezonda ikna edebilmek de afford edebilmek de çok çok büyük işler...
Hagi'nin bir lafıydı sanırım "Barcelona'da sarayda yaşıyordum ama Galatasaray'da mutlu oldum". Tam olarak İcardi'nin durumu da öyle bence. Arjantin ile Türkiye insanlarının futbola bakışı zaten çok benzer. Psg'de bir eli yağda bir eli balda olsa da tutkuyu da mutluluğu da burada buldu.
Geçen sene bu zamanlar biri çıkıp deseydi ki seneye bu zamanlar şampiyon olacağız, Mauro İcardi takımı sırtlayacak, ligdeki son 10 golün 8'ini atacak, kutlamalarda eline davul alıp tezahürat yapacak falan; muhtemelen inanmamakla kalmaz alay ve küfür arasında cümleler kurardık.
Hepsi yaşandı, hatta pazar günü belki daha da fazlası yaşanacak...
Transfer edenin, yönetenin ve en çok da kendisinin ellerine ayaklarına yüreğine sağlık...