Şimdi ben en baştan fikrimi söyleyeyim, ben Mihriban Oğuz'un geri dönmesini istemiyorum. Ne ironi yapıyorum, ne de sonra söyleceklerime tarafsızlık katmak için yazıyorum bunu. Bence çalıştığı dönemde de üstün başarılı değildi, dönerse de elinde sihirli değnek olacağını düşünmüyorum. Mihriban Oğuz'u beğenmiyorsun da, Müge Erdem ile Özge Alev çok mu başarılı derseniz, onun da cevabı hayır ne yazık ki. Site adına konuşmuyorum, kendi adıma söylüyorum bunları, saydığım üç ismin de her zaman her konuda yardımlarını gördüm, ablalıklarını gördüm, harika insanlar olduklarını ve canla başla elinden geleni yaptıklarını biliyorum ama yeterli olduklarını düşünmüyorum. Karakterlerine, Galatasaraylılıklarına, iyi niyetlerine babam da dahil kimseye laf söyletmem ama çalıştıkları pozisyonda başarılı olduklarını da söyleyemem. O yüzden ben komple bir yenilenmenin ve profesyonelleşmenin taraftarıyım.
Murat Özyer'in ve Burçin Badem'in tweetlerinde ima ettikleri "İrlandalı", "kapıyı çarpıp çıkan ve geri dönmek isteyen", kapalı kapılar ardında arkasından atıp tuttukları, telefonlarda "cadı avındayken" olayın çıkmasına sebep olarak gösterdikleri kişinin kim olduğu hepinizin malumu. Şimdi özellikle Burçin Badem için bir soru var, arkasından atıp tutup twitter'da şekerlik yaptığın kişiye laf söylemek için senin ne hakkın var? Sabah twitter'a yazdım buradan da paylaşayım; Geçen sene Antakya'da düzenlenen Türkiye Kupası Finali'ni çoğunuzun Salsa Basket'ten tanıdığı Çağlar Torun ve arkadaşlarımızla birlikte Galatasaray benchinin arkasında, basın tribünün yanında izliyorduk. Galatasaray taraftarı olarak, takımımızın attığı basketlere sevinmemiz basın tribününde oturan Burçin Bey'i rahatsız etti. Önce el kolla yapmayın dedi, sonra Çağlar'a uyarıda bulundu. Tabii ki çabaları sonuç vermedi, sonradan öğrendim ki Salsa'dan Anıl'ı arayıp, Çağlar için "bu çocuk çok fanatik, sitene zarar verir" diye arkadaşımızı şikayet etmiş aklınca. Ama şimdi ayaklar baş olmuş, bu kişiler Mihriban Hanım'a ve takımın sembol olmuş oyuncularına gizli kapaklı laf sokmanın, kuyu kazmanın ve de en komiği İrlandalı demenin peşindeler.
Kusura bakmayın; biz onlara kızarız, küseriz, kırılırız ama size de yedirmeyiz, zaten bize gerek yok siz de onları yiyecek kadar büyüyemediniz daha.
Sanırım bir psikolojik savaş var, sevdiğimiz insanları töhmet altında bırakıp bildiklerimizi yazdırmamaya çalışıyorlar. Ondan mı duydular, bundan mı duydular şeklinde bir baskı yaratıp, susacağımızı sanıyorlar. En basitinden, Bahar'ın bir sakatlığı var. Takım içinden kimseden duymadık bunu, eğer dünkü Üniversite maçına çıkmasa -hiç hak etmediği şekilde- para mevzusuna yorulabilir diye bunu duyurmak istedik. Ama kızın bizle iletişimi var denilebilir, başı ağrıyabilir diye geçmiş olsun demek için bile 10 kere düşünmek, kendi aramızda tartışmak zorunda kaldık.
Kol kırılır yen içinde kalır diye bir söz var ama o kolu fazla çekiştirirsen de kopar böyle. O yüzden ben böyle kartlar açık oynayacağım, ister İrlandalı desinler, ister hain. Herkes kendini biliyor sonuçta, vicdanın rahat olsun yeter. Benim yazdıklarımın tek kelimesi Mihriban Hanım'ın veya takım içinde iftira attıkları oyuncuların kelimesiyse veya onlar vasıtasıyla bana ulaşmış kelimelerse şerefsizim, peki ya kaynak onlar değilse?