Semih Eroğlu, Recep Şen, Emir Alkaş ve Tolga Başer ile Yaptığımız Söyleşi

hx9nk6.jpg

Bizi mutlu eden ve takımla gurur duymamızı sağlayan bir sezonun ardından erkek takımımız yeni sezon hazırlıklarına başladı. Bizler de yeni sezona ait erkek takımının tümüne yayılacak daha doğrusu diğer takımları da kapsayacak bir söyleşi dizisi planladık. Sezon boyunca şubedeki tüm takımları ziyaret edip düşüncelerini alacağımız söyleşilerimize bu hafta başladık. Sezonun ilk söyleşisini daha önce hiç yapmadığımız şekilde taraftarla bir araya gelmeyi en çok hak edenlerin başında gelen teknik kadromuzun değerli isimleriyle gerçekleştirmeye karar verdik.

Recep ŞEN, Emir ALKAŞ, Tolga BAŞER ve Semih EROĞLU GSBasket üyelerinin sorularını sohbet havasında geçen bir ziyaret sonunda yanıtladılar. Hocalarımızla biraz hasret giderdikten sonra söyleşimize onları daha yakından tanımayı isteyen üyelerimizin dileklerini ileterek başladık.

Ekibe geçen sezon katılan ve daha önce de kulübümüzde görev yapan Recep ŞEN başladı söze önce;

“Ben basketbola Pertevniyal’de başladım. Altyapısından yetiştiğim Pertevniyal’de ikinci ligde oynadım. Daha sonra Teknik Üniversite’ye transfer oldum. O zaman kontratlar yerine yönetmelikler mevcuttu. Transfer olduğun kulüpte 4 sezon oynamak zorundaydın. Burada geçirdiğim sezonların ardından gerçek anlamda ilk transferimi, yani profesyonel anlaşmayı 89-90 sezonunda Galatasaray’a yaptım. Galatasaray’da şampiyon olduktan sonra takım ve şube içerisinde düzen bozukluğu oldu ve ayrıldık. Daha sonra kariyerime Ülkerspor ve Oyak Renault’da devam ettim. Ülkerspor ile 1 şampiyonluk, 1 final heyecanı yaşadım. Son olarak da tekrar Teknik Üniversite’ye geçtim ve sonrasında da orada antrenörlüğe başladım. İTÜ’de ikinci ligde şampiyon olduk. Sonraki yıllarda da biliyorsunuz Galatasaray’daki ve İTÜ’deki görevlerim var.”

Hatırlayanlar olabilir belki ama Recep Hoca'nın son şampiyon olduğumuz kadroda yer aldığını duymak ve o sezondan sonra tekrar şampiyonluk yolunda hızla ilerdiğimizi görmek mutlu etti bizi. Recep Hoca ile sohbete başlamışken merak ettiğimiz ufak bir detayı da araya sıkıştırmak istedik ve Oktay Hoca ile saha kenarında neden sık sık iletişim halinde olduklarını sorduk ve şu cevabı aldık;

“Hoca maç içerisinde birçok olaya odaklandığı için önemli detaylar geri planda kalabiliyor. Ben de bu sırada onun aslında aklında olan detayları yeri ve zamanı geldiğinde hatırlatmaya çalışıyorum. Bu kimi zaman saha içi ile ilgili, kimi zaman da bench veya saha dışı ile ilgili olabiliyor.”

Recep Hoca’nın ardından Efes Pilsen gibi bir organizasyondan gelmesi sebebiyle takıma katılmasına çok sevindiğimiz Emir ALKAŞ devam etti;

“1981 doğumluyum ve aslen Bilgisayar Mühendisiyim. Benim kariyerim pek parlak olmayacak ama. (Salonda gülüşmeler oldu haliyle) Profesyonel olarak olmasa da dedemin Milli basketbolcu olmasından dolayı küçük yaştan beri basketbolun içinde oldum, hep gönül verdim basketbola. Avrupa Şampiyonası zamanında da gönüllü olarak çalıştım. Bazı internet sitelerinde yazarlık yaptıktan sonra Efes Pilsen altyapısında antrenörlüğe başladım. İki sene çeşitli yaş gruplarında görev yaptıktan sonra dört sezon da A takımda teknik heyette yer aldım. Bunların ilki yani bir yılı Oktay Mahmuti koç ikendi. Dört sezonun ardından geçen sezon da Galatasaray’a transfer oldum. Kısaca basketbol kariyerim böyle. ”

Birkaç sezondur takımımızda yer alan; maçlarda, idmanlarda devamlı görüştüğümüz Tolga BAŞER’i de yakından tanıdık biraz daha;

“1983 doğumluyum. Basketbola Çavuşoğlu Koleji’nde başladım. O sıralar ciddi yatırım yapıyorlardı. Sonra Efes’e ve küçük takımdan itibaren de Galatasaray’a geçtim. Yıldız ve genç takımda kaptanlık yaptım. Sonra üniversite dönemim başladı, Yeditepe Üniversitesi İşletme bölümünden mezun oldum. Çeşitli spor okullarında çalıştıktan sonra Galatasaray altyapısında göreve başladım. İlk yılımdan sonra Murat Özyer döneminde A takıma geçtim. Önümüzdeki sezon kulüpteki beşinci senem olacak. Geçen sene askere gittim, geldim. Sezon ortasında tekrar ekibe katıldım.”

Forumda merak edilenlerin başında teknik heyetimizin yaptığı işin detayları vardı. Kabaca bildiğimiz işlerini sıkılmadan anlattılar bize. Bu amaçla Emir Hoca'ya maç öncesi devamlı elinde olan muhtemelen rakiplerle ilgili büyük dosyaları ve rakip analizlerinin nasıl yapıldığını sorduk. Şöyle cevapladı Emir ALKAŞ;

“Analiz işini hep beraber yapıyoruz. Genelde dosyalar bende olduğu için ihale bana kalmış gibi görünüyor ama öyle değil. Çok meşakkatli bir iş. Düzgün çalışıyorsan eğer, bir insanın yapabileceğinden çok daha öte bir iş. A takım seviyesine çıktıktan sonra genelde bu konularda çalışmam oldu. Yani Scouting dediğimiz rakip takımın oyuncu ve oyun düzenleri hakkında raporlamalar. Şunu söyleyebilirim ki çalıştığım diğer takımlara göre ilk defa çok daha kolektif çalışma yaptık. Ama bunun sonucunda her maç kazanılır diye bir şey yok. Hani yapılan çeşitli araştırmalar yaptığımız işin 100 toptan ancak 7 tanesini etkilediğini gösterir. Bu konuda bilimsel araştırmalar ve çalışmalar var. O 7 top için bile biz ekip olarak 20-30 saat çalışıyoruz. Ama geçen sene Josh Shipp’in attığı basket gibi bir basketle bazen çok şey değişmiştir. Milli takım da dahil Türk basketbol tarihindeki maçlara bakın çoğu 1 basketle falan kazanılmıştır. İşte bu 1 basketi rakipten çalıp bize kazandırmak için yoğun bir çalışma var. Koçun istediği de bu. Bizim bu konuda kafamız ve frekansımız çok uydu koçla. İyi hazırlanmaya çalıştık hep ama takım kurmanın yanında öyle mübalağa edilecek bir şey değil tabi. Ona göre çok ufak bir parçadır.

Bu işi yaparken önce rakip takımın içimize sinecek kadar maçını izlemeye çalışıyoruz. 4-5 maç veya St. Petersburg maçında olduğu gibi sayısını bilemediğimiz kadar maç mesela. Maçın durumuna göre değişiyor. Ne zaman bir takım hakkında yeterli bilgiye ulaştığımızı düşünürsek o zaman raporlamaya geçiyoruz. Oyuncu ve oyun düzenlerini raporlayarak kağıda döküyoruz. Kulübümüzün bize sağladığı ve birçok takımın da kullandığı enternasyonal yazılımlar sayesinde istatistik çıkarıyoruz. Bunları dosyalayıp koça sunuyoruz. Birlikte bu bilgileri takıma ne şekilde sunacağımızı, hangi maçları izlettirmemizin faydalı olacağını teati ediyoruz. Daha sonra bunu takıma sunuyoruz. Genel olarak bu şekilde işliyor analiz işleri.

Yalnız 1-2 sayfada raporladığın bilgiyi oyuncuya bağırarak söyleyecek halin yok. Bunları sloganlaştırabilirsen, hangi oyuncunun ne tarafının kuvvetli olduğunu oyuncumuza hatırlatacak bir düzenek kurabilirsen yani bunları basitleştirip oyuncunun kafasına sokabilirsen o zaman bu işi başarıyla yapmış olursun. Bilginin içinde kaybolursan ya da yeteri kadar çalışmayıp tembellik edersen başarısız olursun.”


Emir Hoca'yı dinledikten sonra forumda bu işi çok kolaymış gibi dillendirmenin yanlış olduğunu da gördük. Hocalarımızdan işlerine dair bilgi aldıktan sonra biraz daha bilgi sahibi olduğumuz saha içindeki basketbola yönelik sorularımıza geçtik. Tabi ilk merak ettiğimiz şey geçen sezonun takım içerisinde nasıl değerlendirildiği ve finalin ne kadar beklendiği oldu. Recep ŞEN başladı söze;

427ee25f-d1f5-483d-b4b4-562badd9c1a2-444x333.jpg


“Yaptığımız yatırımı ve rakiplerin yaptığı yatırımı masaya yatırıp realist davrandığımız zaman finali öngörmek hakikaten kolay bir şey değil. Ama ben sporcu kökenliyim ve bu işi yapan insanların, antrenörlerin, sporcuların iddialı olması gerektiğini düşünen biriyim. Koşullar ne olursa olsun her zaman en iyisini yapmaya çalışırsın. Eğer en iyisi finalse finale çıkmaya çalışırsın. Kısacası en baştan finali öngörüyoruz demek yalan olurdu ama kafamızın bir köşesinde hep Galatasaray’ın olması gereken yer belliydi. Şartlar uygun olduğu müddetçe hedefe ulaşmak için ufak ufak çalışmalar yaptık.

Sezona genel olarak bakarsak da burada camiayı uyandırabilmek çok önemliydi. Hele hele büyük camiaları uyandırabilmek kolay bir şey değildir. Bir maçla iki maçla olmaz, ortaya bir karakter koymanız lazım. Koçun sezon başındaki sloganı ve söylemi çok önemliydi bence. Ne demişti ‘Her şeyiyle bir kimlik oluşturmaya çalışıyoruz, maçları kaybedebiliriz ama kimliğimizi asla kaybetmemeliyiz.’ Bizim bütün senenin sonunda edindiğimiz başarının göstergelerinden bir tanesi taraftarın da çok sevdiği saha içindeki mücadele ve karakterdi. Her top için savaşan, her topu doğru kullanan ve son topa kadar var olan bir takımdı.

Birçok galibiyet alabilirsin ama takım senle uyuşmayabilir. Bu uyumu ve böyle bir takımı yaratmak çok zordur, her zaman gerçekleşmeyebilir. Bizim sezon başında önem verdiğimiz ilk konu kimyayı düzgün kurmaktı. Semih abi olsun, Emir olsun, ben olayım her konuda fikirlerimizi söyledik. Bu sayede bu kimyayı oluşturduk ve sezonun son maçına kadar da geldik. Sezon sonunda kulüp olarak, taraftar olarak ve takım olarak yaptığımız işten memnun kalacak, gurur duyacak bir takım izledik. Asıl başarı da buydu.”


Oktay Hoca geldiğinde bizi en çok sevindiren detay kendisinin 3 yıllık bir plan çerçevesinde gelmesi ve bu planla birlikte taraftarımızın geleceğe daha bir güvenle bakmasıydı. Bu yapılanmanın ilk ayağını geçen sezon yaşadık. Son topa kadar mücadele eden bir takım hedeflendi ve bu hedefe ulaştık. Yetmedi final de oynadık ve belki de hedefimizin üstüne çıktık. İlk seneki hedefleri, hedefler sonunda vardığımız sonucu da dikkate alarak önümüzdeki sezon bu yapılanmanın neresinde olacağımızı ve hocalarımızın takımı nereden gördüğünü öğrenmek istedik. Recep ŞEN merakımızı gidermemize yardımcı oldu;

“Takımı yine aynı yerde görmeyi umut ediyoruz ama hedefler biraz daha büyük tabi. Geçen sene final oynayan takım bu sene Play-Off’un ilk turunda elenirse herkes tarafından başarısız ilan edilir. Hedefler her sene başarı olduğu müddetçe büyüyor. Biz bu sene de en büyük hedefe gitmeye çalışacağız, yine şampiyon olmaya çalışacağız. Ama başlangıçta hemen şampiyon olacağım diye başlayamazsın. Çünkü bütçe olarak bizden çok daha üst seviyede olan rakiplerin var,uzun bir maraton var, sakatlıklar var vs. Ayrıca kulüpteki dengeler de her an değişebiliyor. Basketbolculuk tecrübemle söyleyebilirim ki bu takımın başarısının en büyük nedeni sistemdir. Hem saha içindeki hem de saha dışındaki sistem. Mesela genel işleyiş, herkesin parasını zamanında alması, oyuncuların kafasında soru işareti bulunmaması, takım içindeki kimyanın düzgün olması gibi. Bunun gibi 10 parametre sayıp 8-9 tanesinde iyiysen sonuna kadar gidiyorsun. Yani bu sene de bu parametrelerden tamamını iyi yöneterek dış etkenlerden etkilenmeden yine en doğrusunu en iyisini yapmaya çalışacağız.”

Araya girdik ve biraz da sıkıştırdık Recep Hoca'yı. Kendilerinin yine mücadele eden bir takımı ya da finali yeterli görüp görmeyeceklerini sorduk;

“Şampiyon olmak çok başka bir şey, olağanüstü bir şey ama yarı finale kalmak da finale kalmak da işlerin doğru yapıldığının, sistemin doğru işlediğinin göstergesi. Gönül tabi ki şampiyon olmak istiyor ama sürekli yarı final oynamak, final oynamak, sürekli şampiyonluğa oynayacak takım yaratmak büyük takım olmanın şartı. Bizim hedefimiz de her zaman bu sürekliliği yakalamaktır. ”

Önümüzdeki sezona girmişken kadro yapısıyla da alakalı olarak yabancı oyuncu transferinin nasıl yapıldığını merak ediyoruz. Gayet doyurucu bir cevap geldi hocalarımızdan.

Recep ŞEN;

“Bu gibi konularda herkes herkesten bir şeyler, yeni yöntemler öğreniyor. Ekip dediğimiz olay da bu etkileşim doğru işlediği sürece var oluyor. Egoların minimize edildiği bir ortamı yakaladığınız müddetçe ekip ruhu ortaya çıkıyor. Şimdi Emir'in Tolga'nın bilgi dağarcığında bir sürü yabancı oyuncu var, özel olarak oyuncuları takip ediyorlar. Mesela Kolej Ligi'nden. Emir kendisi de anlatır zaten ama ben üstünkörü anlatayım. Dünya kadar oyuncu takip ediyor. Onların sadece oyunlarını değil karakterlerine kadar takip ediyor, belirli süzgeçten geçirip eleye eleye iyi oyuncuları bulmaya çalışıyor, listeliyor. Antrenörün kafasında bir oyuncu profili canlanıyor, sonra maçlarını takip etmeye başlıyoruz ve karar aşamasına geliniyor. İzlediğimiz yöntemlerden bir tanesi bu.

Bunun dışında Avrupa'da ve dünyada en iyi genç oyuncuların katıldığı turnuvalar var, yaz ligleri var buralar da takip ediliyor. Takip edildikçe de oyuncu hazinemize ekleniyor ve bu liste git gide büyüyor. Sistem en iyi yerden yani Avrupa ve dünyanın en iyi kulüplerinin genç oyuncularının takibiyle başlıyor. Menejerler vasıtasıyla da isimler geldiğinde şu iyidir, kötüdür, işe yarar, yaramaz diye fikirler yürütülüyor. Yine bu liste koçun önüne gidiyor ve elemeler yapılıyor. Kalan oyuncular araştırılıyor, izleniyor, videoları yoksa maçlarına gidiliyor ama bu her zaman olumlu da sonuçlanmıyor. Kimi zaman 10 maç izleyip boşuna vakit harcadığımız maçlar da oluyor. Benim bildiğim kadarıyla bu sistemde çalışılır.”


Emir ALKAŞ da transfer konusuna kendi düşüncelerini ekledi, Recep Hoca'nın bahsettiği üzere onun düşünceleri çok önemliydi bizim için;

“Ben 1-2 farklı şey söyleyeceğim. Birincisi genel oyuncu transferiyle ilgili. Çalıştığım takımlarda gördüğüm şudur ki artık bilgiye ulaşmak eskisi kadar zor değil. Elimizde çok iyi sistemler var. Mesela Avusturya Ligi’nden, Kolej Ligi’nden, Arjantin Ligi’nden herhangi bir oyuncunun sol forvetten attığı veya kaçırdığı üçlükleri 1,5 dakika içinde gösterebiliriz. İstatistik o kadar detaylı hale gelmiş ki belki siz bizden daha çok site bile biliyorsunuzdur. Gündemde diye örnek veriyorum; Deron Williams’ın attığı pasların kaç tanesi soluna doğru, kaç tanesi sağına doğru, sağına doğru verdikleri çembere doğru mu gider gibi bir sürü detaya ulaşmak zor bir şey değil.

İkinci konu ise iyi oyuncudan çok uygun oyuncuyu bulabilmek. Mesela Luksa Andric. Belki de 26 yaşına gelene kadar kariyerinin en iyi sezonunu geçirdi. Luksa Andric’i alıp almamak konusunda bir sürü tartışma yaptık burada. Gidin Hırvatistan’da birine sorun, Luksa Andric için size “Çok büyük potansiyeli var, NBA’e gidecekti ama olmadı falan.” diyecektir. Detayına indiğimiz zaman bizim için çok verimli bir oyuncu oldu. Demek ki bize uygunmuş, burada oluşturmaya çalıştığımız nüveye, oynatmaya çalıştığımız basketbola uygunmuş. Aynı şekilde olmamış bir oyuncu olan Taylor Rochestie var. Sen şimdi ona kötü oyuncu diyemezsin, kimse diyemez. Diyememiş ki buradan gitmiş Alba’ya, oradan gitmiş Le Mans’a. İyi oyuncu ama bize uymamış. Demek istediğim şu ki uygunluktur asıl önemli olan.

Diğer bir konu da örnek veriyorum artık siz, ben veya kulüpten herhangi bir yetkili, Toronto Raptors’ın genel menejerini arayıp şu şu oyuncunun bilgilerini rica ediyorum dediğiniz zaman kimse kimseden o bilgiyi saklamıyor, paylaşıyor. Dolayısıyla o bilgiye ulaşacağın kanalı ve ne istediğini bilmek çok önemli. Bu ikisini çok iyi örtüştürmen lazım. Hep aynı örneği veriyoruz, Josh Shipp çok iyi bir okuldan geldi. Onu alırken en temel prensiplerimizden bir tanesi UCLA gibi NCAA tarihinin en başarılı okulunun kaptanlığını yapmasaydı. Ayrıca Türkiye’deki oyununu gördük, Türkiye’deki koçu ile konuştuk ve bu şekilde nasıl biri olduğu hakkında fikir yürüttük. Yoksa ben kasetlerini izleyerek Josh Shipp’in sağdan mı soldan mı şut atacağını, neler yapabileceğini, çembere gidip gitmediğini vs. çok kolay görebilirim. Ama önemli olan UCLA’in kaptanlığını yapmasıdır, birinci ağızdan aldığımız bilgilerdir. Kaç tane ortasahada koçuna sarılıp ağlayan oyuncu gördüğümüzün yanıtı ile bu öğrendiklerimiz paraleldir aslında.

Bu sene özelinde bir şey daha eklemek istiyorum. Biz oyuncuları yerli-yabancı diye ayırmıyoruz ama siz yabancı dediğiniz için söylüyorum. Yabancı transferi kısıtlaması olan bir durum olduğu için nokta atışı yapmak zorundayız. Bu yüzden yaptığımız şey ilk önce yerli transferini bitirip ona göre eksik yerlere yabancı transferini gerçekleştirmek. Takım kurarken 1 numaraya bu, 2 numaraya şu diye değerlendirebilirsin ama bunun biraz daha teknik boyutları da var. Mesela Ömer Onan gibi bu takımın rakibin atıcısını tutacak oyuncusu kim, boyalı alan savunucusu veya atıcısı kim gibi. Aslında böyle roller var takımlarda, 1 numara kim 2 numara kim diye bir şey yok. Herhangi biri 4 numarayı doldurabilir mesela.”


Recep ŞEN de Emir Hoca'ya katıldı ve devam etti;

“Bizim yaptığımız iş bu zaten. En uygununu bulabilmek. Bir sürü iyi oyuncu var, bir sürü sıradan oyuncu var ama önemli olan bize göre, bizim sistemimize göre bir oyuncu olması. Preston Shumpert tam böyle bir oyuncu işte. Çünkü penetre edip savunmayı deldiğimiz zaman dışarıdan hareketli şut atacak birine ihtiyaç var mesela. Yoksa 3 veya 4 numara oynayabilecek dünya kadar oyuncu var.”

Tolga BAŞER;

“Bir de bütün bunların üzerine sonuç olarak oyuncunun karakteri de var. Emir Hoca’nın dediği gibi oyuncunun istatistiği dışında eski koçlarının özellikle oyuncunun karakteri hakkında verdiği bilgiler de Galatasaray gibi bir kulüp için çok önemli. Galatasaray’a gelecek oyuncunun hem takım kimyasını bozmaması hem de armanın ağırlğını kaldırması gerekiyor. Hem bu şartlara uyuyorsa hem iyi oynuyorsa hem karakteri sağlamsa sezon içinde bize sorun yaratmayacaksa bizim için en uygun oyuncu odur.”

Emir ALKAŞ;

“O kadar çok kriter saydık ki oyuncular ancak bu şekilde ayrılabiliyor. İşte önümüzde tahta var, bir çizgi çiziyoruz, altındakiler karakterden olmuyor, biz çizgi daha çizdik, soldakiler pozisyondan olmuyor falan. Mesela bir 5 numara olayı var ki…”

Transferden takıma yönelmek adına bu aşamada araya girdik ve Emir Hoca'ya 5 numaramızın olmadığına dair yapılan eleştirileri ilettik. Hepsi bir ağızdan cevap verdiler bize;

Emir ALKAŞ;

“Hani bir kere spekülasyona girmek istemiyoruz, bunu baştan söyleyeyim. O öyle demiş, bu böyle demiş bizi bu kısımlar hiç ilgilendirmiyor. Şimdi elimizde bir sürü oyuncu var, bunlar arasından elimizdeki kriterlere en uygununu bulmaya çalışıyoruz. Bizim takımda elimizdeki görev listesine göre sırtı dönük kısa pozisyonunda oynayacak oyuncu da var, uzun pozisyonunda oynayacak oyuncu da var, guard savunmacımız da var, toplu savunmacımız da var, net şutörümüz de var, uzun şutörümüz de var, kısa şutörümüz de var, topu yere vurarak oynayabilecek özellikle de pick and roll’ü değişik şekillerde de oynayabilen oyuncu da var. Kısacası değişik tipte oyuncularımız var. Elimizdeki iş listesine göre boşta olan bir yer yok.”

Recep ŞEN;

“Biraz daha detaya girdiğimiz zaman diyelim uzun oyuncu için ribaund alır, sayı atar, agresif savunma yapar gibi beş parametre sıraladığımız zaman, aldığımız ve takımdan giden oyuncuları yan yana koyduğumuz zaman yeni gelenlerin çok daha fazla artısı var. Bu mantıkla hareket ettiğin sürece geçen seneye göre çok daha fazla artı alacaksın demektir. Basketbol yalnızca potanın altında dönüp sayı atmaksa eğer o eleştiriler doğru demektir ama öyle değil. Yan yana 5-6 tane kriter koyduğumuz zaman hem savunmada hem de hücumda elimize en çok artı vereni seçmenin doğru olduğunu düşünüyorum.”

Konusu geçmişken Pekovic'i de sorduk hocalarımıza ve belki de neden olmadığına ya da neden bu tür oyuncularla ilgilenmediğimize dair yanıtlar aldık;

Recep ŞEN;

“Bir takım kimyası oluşturmaya çalışıyoruz, bu yüzden Lock Out’tan, üç ay oynayacak bir oyuncu almayı düşünmedik. Oyuncusundan şoförüne malzemecisinden teknik heyete kadar herkesin bu havayı sonuna kadar baş antrenör ile paylaşması lazım.”

Emir ALKAŞ;

“Sen bir spor salonuna üyelik alacaksın ama ne zaman biteceğini bilmeyeceksin daha fazla düşünmez misin? Bu da onun gibi bir şey.”

Tolga BAŞER;

“Bizim için her şeyden önemlisi sistem. Sistem bozulduğu an, aksadığı an her şey bozulur.”

Daha sonra yabancı oyuncu alıp almayacağımızı da sorularımıza ekledik ve klasik bir cevap aldık bir anlamda;

Recep ŞEN;

“Yabancı için her zaman hakkımız var, her zaman her hamleyi her oyuncu için yapabilme şansına sahibiz. Mesela yolda giderken arıza yapan bir arabayı acil şekilde onarmak gerekebiliyor. Ben bu şekilde düşünüyorum, koç da öyle düşünüyor muhtemelen. Bir sorun olduğunda yabancılar için değiştirme şansına sahibiz. Yerliler için de kiralık döneminde aynı şeyler olabilir.

Cemal Nalga'yı da 5 numara konuşulurken ekledik sorularımıza, ilgilenip ilgilenmediğimizi sorduk ve Recep ŞEN cevapladı;

“Avrupa’da serbest dolaşan, potansiyelli herkesle ilgileniriz, herkesin ismi bir kere geçer. Çok isteyip alamadığımız oyuncular da oldu, hiç istemeyip ilgilendiğimiz oyuncular da. Büyük bir pazar var sonuçta ama bizim net bildiğimiz bir şey var ki geçen seneden beri ilgilendiğimiz, en çok aklımızda olan ve en çok almamız gereken oyunculardan biri Furkan’dı. Bütçe ve potansiyel açısından devamlı oyuncu almak doğru bir şey değil. Furkan olunca başka bir oyuncuya da gerek yoktu haliyle.”

gs-fb+final.jpg


Basında takımın 1 ve 4 numaralarla doldurulduğuna yönelik eleştiriler yazıldığını gördük. Ermal'in gidişi ve Songaila'nın gelişiyle takım kimyasının bu eleştirilerdeki gibi bozuk olup olmadığını konuşmaya başladık;

Recep ŞEN;

“Eleştirenler o kadar iyi bilseydi antrenör olurdu. Sonuçta Oktay Hoca Avrupa’nın en iyi antrenörlerinden biri. Oktay Hoca bilmiyor, herkes daha iyi biliyor durumuna geldiği zaman olmuyor pek.”

Bu ana dek pek konuşmayan Semih EROĞLU da devreye girdi bu eleştiri karşısında;

“Tecrübe sahibi bir insan olarak ben hayatta bazı şeyleri şöyle yorumluyorum. Çok üst düzeyde resim eğitimi alırsın ama çok az kişi çok iyi ressam olur, çok üst düzeyde müzik eğitimi alırsın ama çok az kişi çok iyi müzisyen olur. Sporda da böyledir. Herkesin bir basketbol eğitimi, bilgisi, görüşü vardır ama Oktay Hoca iyi olan çok az koçtan biridir bana göre. Çok koçla, çok deneyimli insanla çalıştım, herkesin ayrı ayrı artıları var. Oktay Hoca gerçekten bu anlamda çok ileride. Koçun belli tercihleri var, elindeki oyuncuyu nasıl kullanacağını bilmek gerçekten koçluk becerisi. Sırtı dönük de olabilir, daha başka da olabilir ama çok fazla teknik konuşmak istemiyorum, haddim de değil. 1-2 top için sahada yapılanlar gerçekten çok doğru, aynı şey ekip içinde de geçerli. Öyle bir sinerji yaratıldı ki birçok eksiğimiz bu şekilde kapandı. Tabi başınızda çok iyi bir koç var, çok iyi liderlik yapıyor, ekibine çok güveniyor. İnsanlar da bu olaya böyle bakmalı , koça ve ekibine güvenmeli. Hatalar tabi ki yapılıyor, insanların istedikleri de olamayabiliyor. Ama spor da matematiksel değil, kesin değil. Kesin olmadığı için böyle bir konsept kurulmuş. Bunu diyenler bu konuda koçtan daha iyi beceriye sahip olsalardı burada olurlardı zaten.”

Emir ALKAŞ;

“Bazen çok basit açıklamalar oluyor. Geçen senenin Avrupa Şampiyonu kimdi? Panathinaikos. Panathinaikos’un en fazla sırtı dönük oynayan oyuncusu kimdi biliyor musunuz? Diamantidis. Her resme o kadar basit bakılmaz yani. Alçak postta oynasın diye Aleks Maric’i aldılar, dünya para verdiler ama Final Four’da bir girdi, bir çıktı. Şimdi elinizde Pekovic varsa sırtı dönük oynarsınız, Ermal varsa sırtı dönük oynarsınız ama artık oyuncuların topu durarak değil hareketli olarak aldıkları sistemler daha ön planda. Elimizdeki oyuncular da bu sisteme gayet uygun. İşte bakıyoruz Andric, Furkan, Songaila, Cevher, Shumpert. Bunu göremeyecek de bir sebep yok zaten ortada.”

Tolga BAŞER;

“Zaten çok üstün yeteneği yoksa oyuncunun bir tane özelliği yeterli olmuyor takım için. Bizim için iki pozisyonda oynaması daha önemli. Geçen sene final serisinde Luksa Andric 5 numara olmasına rağmen 4 numarada oynadı. Songaila da bu tarz bir oyuncu Furkan da Cevher de. Bizim bu açıdan sorun yaşayacağımızı düşünmüyorum. Aynı şekilde 4 numarada oynayabilecek Shumpert da var. Böyle bir bolluğa rağmen böyle eleştiriler gelmesi ilginç.”

Bu konuda teknik heyetin ne düşündüğünü öğreniyoruz bir yandan da ekibin bir olduğunu gördükçe seviniyoruz. Ardından devam etti hocalarımız aynı konu hakkında;

Emir ALKAŞ;

“Bu seneki kadromuzun en büyük artısı uzun dediğimiz bu oyuncuların uzun rotasyonunda hepsinin aynı anda sahada olabilecek beceriye sahip olmalarıdır. Bu sene en çok dikkat ettiğimiz şey geçen sezon yaşadığımız Rancik-Shumpert, Luksa-Ermal gibi çok kısa zamanlarda yan yana kalabilen ikili profilinin ortadan kaldırılması oldu. Bu sene bu konuda hiç sıkıntı yaşamayacağız zaten temel çıkış noktamız da buydu uzun konusunda.”

Geçen sezona kötü bir başlangıç yapmıştık Beşiktaş maçı ile. Bu sene başında da Cumhurbaşkanlığı Kupası, Euroleague Ön Elemesi derken ciddi bir yoldan geçeceğiz. Avrupa Şampiyonası'nın varlığını da göz önüne alırsak takım sezona eksik başlayacak. Bu konuda hocalarımızın düşüncelerini de aldık;

Recep Şen;

“Dokuz kişi antremanlara başladık, 15’inden sonra da milli takımlarda bulunmayan üç tane yabancımız gelecek. Zaten birçoğu eski oyuncumuz olduğu için düzen ile ilgili bir aşinalık olacak. Daha sonra milli takımlardan dönecek oyuncular için kalan süre tabi ki takım için dezavantaj. Ama daha da önemlisi takım kimyası ve oyuncuların birbiri ile ilişkisinin de pozitif yönde olacağı buradakiler için. Dezavantajların bir kısmını kampa gidip çözmeye çalışacağız, bir tane daha yabancımız da olacak aramızda ekstradan daha sonra da milli takımlardaki oyuncular katılacak. Başlangıç tabi ki önemli ama asıl önemli olan nasıl bitirildiği olacak. Başlangıçtaki destek ve birliktelik bozulmadığı müddetçe sona doğru çok daha iyi olacağız. Tabi aynı handikap diğer bütün büyük takımlar için de geçerli olacak. Yapılacak en önemli şey bu trafikten mümkün olan en az zararla çıkmak olacak.”

Uzun zamandır kupa alamadığımızı düşünürsek Cumhurbaşkanlığı Kupası son derece önemli olacak bizim için. Bu aşamada erken form tutmak da gerekecek. Bunun sakıncaları olup olmadığını sorduk diğer branşlardaki gibi. Özellikle Semih EROĞLU ciddi bilgiler verdi hepimize ve biraz da kariyerinden bahsetmiş oldu;

“Futbolla veya diğer sporlarla karıştırmamak gerek biraz basketbolu. Basketbol becerilerin konuştuğu bir spor, teknik yardım çok önemli. Ekip de bunu yapıyor zaten. Hele futbolla falan hiç kıyaslamamak gerek. Futbolda 11 tane teknik oyuncu bulunmuyor sahada ama basketbolda mutlaka 5 tane teknik oyuncu olması önemli. Kısacası formdan çok bu teknik detaylar, kimyanın oluşması ve takımın uyumu daha çok ön plana çıkıyor.

41 yıldır sporun içindeyim ve 30 yılım antrenörlükle geçti. Aynı zamanda akademisyenim, Ankara Üniversitesi’nde Ana Bilim Dalı Başkanlığı yaptım ama 1996’da istifa ettim. İlk Ülkerspor’a geldim ve sporcular arasındaki farklılıklara yönelik testler gerçekleştirdim. Daha sonra altyapılarda sporcuların bütün değerlerini incelemeye başladım. Minik takımdan yıldız takıma kadar üçer aylık aralıklarla incelemelerde bulundum. Bunlar çok uzun hikayeler anlatmaya gerek yok.

Asıl anlatmak istediğim bütün fiziksel parametreleri üst düzey olan ve hepsi formda olan sporculardan oluşan bir takım başarılı olamayabilir. Olamamasının nedeni de takım kimyasının ve sistemin oturmamasıdır. Futbolda ise başarılı olamama oranı çok daha düşüktür. Basketbolun kriterleri çok çok farklı. Teknik her zaman ön planda. Zaten bizim fiziksel olarak yaptığımız şey takımın kimyasına katkıda bulunmak yani fiziksel olarak takıma zarar vermemek. Takımın daha koşar, daha güçlü olmasının nedeni çok antreman yapmak değildir. Aslında bunlar akademik olarak tablolar halinde anlatılabilir ama bu kadar detaya gerek yok. Anlaşılması kolay bir şey değil. Seyircinin takımın daha çok koşmasına yönelik isteklerini hissetmemek mümkün değil. Bunu hem biz hem koç hissediyor ama düzen içinde gitmesi gerekiyor her şeyin.”


Recep ŞEN;

“Bunu aşmada derin kadronun da etkisi büyük tabi. Bench ne kadar kuvvetliyse formsuz oyuncuların olduğu zaman eksikleri o kadar kolay kapatabiliyorsun yani form olarak geride de olsan takım kimyası ve sistem sayesinde başarıya ulaşabiliyorsun.”

Emir ALKAŞ;

“Forumda sorulara bakarken de dikkatimi çekmişti. Bizim geçen sezon oynadığımız en kötü maç kendi sahamızda oynadığımız Estudiantes veya Caserta maçı olabilir. Bu maçların sezonun neresinde olduğunun form durumuyla ilgisi yok. Genel trende baktığımız zaman başlangıç ile bitiş arasındaki fark en çok olan takımlar iyi takım oluyor. Bizim koçumuz da sistem koçu olduğu için bunu biraz da inşaat olarak değerlendirmemiz gerekir. Eğri veya dalgalı olarak değerlendirmemek gerekir. Biz üstüne koya koya gitmeye çalışıyoruz, bir parça olmadığı zaman yerine başka bir parça koyuyoruz. Sezon başında çok çalışıp daha iyi olalım demiyoruz, sezon başında iyi çalışıp sezonun sonunda daha iyi duruma gelelim diyoruz.”

Geçen sezon çok net şekilde bir savunma takımı olduğumuzu, bu seneki transferlerin ardından bu tablonun değişip değişmeyeceğini merak ediyorduk. Lakovic, Songaila, Ender, Cevher gibi isimlerin oyun kimliklerine bakıp bu düşüncemizi aktardık ve söyleşiye bu eksende devam ettik;

Tolga BAŞER;

“Basketbolda savunma yapmadan maç kazanmak, şampiyon olmak çok çok zor bir şey. Bu seviyelerde oynadığın zaman hücum takımı oldum, savunma yapmayacağım diye bir şey olamaz. Hücumda iyi oyuncularının olması demek savunma yapmayacağın anlamına gelmiyor, zaten Oktay Hoca’nın en büyük özelliklerinden biri de savunmaya verdiği önem. Ayrıca savunma çoğu zaman birebir yapılıyor ama takım savunması önemlidir, bizim için çok daha fazla önemlidir. Zaten oyuncuları aldığımız zaman savunmasını, hücumunu, karakterini, her şeyini tartışarak alıyoruz. Savunmayı bıraktık, çok sayı atacağız, çok hücum yapacağız falan hiç konuşmadığımız şeyler. Zaten bir savunma temelimiz var, yeni oyuncuları da buraya adapte edeceğiz, belki daha da iyi savunma yapacağız. Hücumda geçen seneden kalan eksikler olmuş olabilir, yeni oyuncularla bu eksiği kapatabiliriz. Hem iyi savunma yaparsak, hem de hücumda aktif, tempolu bir takım olabilirsek maçlar kazanabiliriz, finale gidebiliriz.”

Transfer, sistem, kimya derken oyuncular özeline girme vakti de gelmişti. İlk olarak Shumpert'tan başladık. 3 mü oynayacak 4 mü oynayacak, 3 numarada zayıf mıyız meselesi uzun süredir konuşuluyordu;

Emir ALKAŞ;

“Preston 2-3 senedir 4 numarada oynayan bir oyuncu. Bizim niyetlerimizden bir tanesi onu çeşitli zamanlarda 3 numarada denemek olacak. Tabi sezon başındaki antreman ve hazırlıklar göstergesinde denemek olacak. Kısacası planlardan bir tanesi de Preston’ı bahsettiğiniz gibi 3 numarada kullanmak.”

Recep ŞEN araya girdi ve;

“Aslında bu geçen seneki planlarımız arasında da vardı ama Türk yapamadığımız için gerçekleştiremedik.”

Ardından Emir Hoca devam etti;

“Bu senenin zengiliklerinden yararlanarak bunu düşünüyoruz ama şimdiden size bunun sözünü vermek doğru olmaz. Bunun takım adaptasyonu içerisinde mümkün olduğunu görmemiz gerek. Bir de karşısında onun tutabileceği 3 numaralar olması lazım. Ama sözün özü şudur ki biz bu işin boyla posla olmadığını herkese gösterdik. Yani bu iş artık cetvelin ölçtüğüyle değil saha içinde ne kadar hareket ettiğinle ilgili. Biz hep kımıldayan, hareket eden oyuncuların peşindeyiz.”

Daha sonra genç oyuncularımızdan bahsediyoruz ve ilk aklımıza gelen bu seviyeyi kaldırıp kaldıramayacakları sorusunu sorduk, sorumuza Recep ŞEN cevap verdi;

“Göksenin geçen sezon beklenenin üzerinde bir süre aldı. Genç takımda süre alabilecek durumdayken altyapıdan çıkıp hedefleri olan bir takımda aldı hem de bu süreleri ve şansını da çoğu zaman çok çok iyi kullandı. Temelleri 2005-06’da atılan altyapı hamleleri var. Bu hamlenin etkilerini hemen zırt diye göremeyiz ama yavaş yavaş görmeye başlıyoruz. Bunun dışında geçen sene ve bu sene aldığımız oyuncularla Ümit Milli takımın 5-6 oyuncusunu kadromuzda bulundurma şansına sahip olduk. Bunların hepsi doğru yapılmış hamlelerdir. Bu hamlelerin sonunda bir süreç geçecektir. Bu süreç sonunda hamlelere organizasyonunuzla yardım ederseniz ve hamlelerin doğruluğunu kanıtlarsanız o zaman yenilmez takımlar yaratmak için uygun ortamı sağlamış olursunuz. İşte uzun vadeli düşünüp ona göre hareket etmek ve ona göre hamleler yapmak gerekiyor. Bundan sonra Galatasaray’ın altyapısından gelecek oyuncular olacaktır. Yıldızlarda, gençlerde Türkiye şampiyonluklarımız, derecelerimiz oldu. Şimdiki genç jenerasyon çok güçlü değildi ama bundan sonra gelecek jenerasyonlar daha güçlü olacaktır. Bunlar hep hamlelerin doğru yapıldığını gösteren ipuçları. Hepsini beraber bir kazanın içine atıp yemek yapmaya başladığımızda kendine özgü bir yemek çıkacak büyük ihtimalle. Bu da Galatasaray basketbol takımlarının ileride insanların gözünde daha farklı canlanmasına sebep olacaktır. Bu hamleyi yapabilmek, bu genç oyuncuları alabilmek en büyük başlangıçtır. Daha sonrası için de şans ve zaman en büyük gösterge olacaktır.”

gs001.jpg


Emir ALKAŞ;

“Tugut Atakol’a gidiyorsun, Avrupa Şampiyonası öncesi en önemli hazırlık turnuvasına. Sahadaki 5 oyuncudan 4’ü bizim oyuncumuz. O çıkıyor, diğeri giriyor, diğeri çıkıyor, diğeri giriyor ve hep bizim oyuncular sahada oluyor. O maçları seyrederken geldiğimizden beri yaptığımız en iyi şeylerden biri bu oldu dedik aramızda.”

Recep ŞEN;

“Son 50 yılda yoktur herhalde Galatasaray’da oynayıp da Ümit Milli takımda beş çıkabilen 4-5 oyuncu.”

Emir ALKAŞ;

“Bir de Ümit Milli takım kendi yaş grubunda belli basketbol kimliği oluşmuş en elit oyuncular demek. Tabi bu oyuncular Galatasaray’a ne kadar erken gelirse o kadar iyi olur. Mesela 12 yaşında gelse, Galatasaray kültürüyle yoğrulsa, sarıyı kırmızı bilse, bütün koçların elinden geçmiş olsa çok daha iyi olur ama bugün belli yaşa gelmiş Furkan’ı da Can’ı da biz bu kazanın içinde görüyoruz ve öyle yorumluyoruz açıkçası. Bunlar sağlıklı hamleler kesinlikle. Mesela Fenerbahçe’nin 5 sene önceki atılımına bakın. Sadece Aydın Örs’ü almadı ki, Oğuz’u aldı, Semih’i aldı, Ömer Aşık’ı aldı derken böyle bir takım oluştu. Sonuçta hepsi tutmuyor ama sen böyle güzel ve elit bir havuz oluşturabilirsen iki tane üç tane sende oynayacak, sana karşı aidiyet hissedecek oyuncu bulabilirsen bu çok kıymetli bir şey. Bu kıymeti nasıl açıklarım bilmiyorum ama mesela Yunanistan’da kriz çıktı, dağılmayan oyunculara bakın hep bu tarz genç yaşta takımlara katılmış oyuncular.”

Recep ŞEN;

“Bir de potansiyeli her zaman elinde tutma şansına sahip oluyorsun.”

Emir ALKAŞ;

“Yani rakibinde değil bu oyuncular sonuçta. Bir de Türkiye’de hiçbir zaman köşeyi döndüğün zaman 3 tane iki metrelik adamın arasında kalmayacaksın. Bugün hala Kaya Peker, Kerem Gönlüm diyorsun. Bu insanlar en iyi zamanlarını geçmiş insanlar, çok kıymetli oyuncular. Bunlar bırakınca sonuçta Furkan, Sertaç oynamayacak mı?”

Furkan'ın diğer oyunculardan farklı olduğunu ve kilit rol üstleneceğini söylediğimizde hocalarımızdan onay geldi ve şöyle devam etti Emir ALKAŞ;

“Bu oyuncuların her birine ayrı bir proje olarak bakmak lazım. Furkan daha hazır bir oyuncu, onu ayrı tutalım. Mesela genç oyunculardan en az bir tanesini takımda tutmak lazım. Geçen sene bir sürü insan bizden Göksenin’i kiralamamızı istediğinde onu tutmamız doğruydu. Sertaç’ı pilot takımda oynatmak doğruydu, diğerini hiç almadan kiralamak. Geçen sene tuttuğunu bu sene kiralamak da doğru olabilir, geçen sene kiraladığını bu sene tutmak da. Her birini ayrı tutmak lazım yani. Semih Abi anlatsın mesela, birinin yaptığı halter ayrı, diğerinin yaptığı halter ayrı. Her biri ayrı projeler ve bu projelerin her birinin ayrı ayrı mühendisi olması lazım. Ya da bir mühendisin her birini ayrı projeler gibi konumlandırması lazım. Hepsini al, hepsini gönder, hepsini tut olayı değil yani olay. Biz de böyle yapmaya çalışıyoruz. Yugoslav basketbolunda da olay böyledir. Kukoç için ne takımların kurulduğunu, ne takımların küme düştüğünü duymuşsunuzdur.”

Ümit Milli takımı beğenip beğenmediklerini dile getirdik ve hocamız devam etti;

“Ümit Milli takımın oynadığı basketboldan kendimizi sorumlu tutmuyoruz. Ne başarılı ne de başarısız bir turnuva geçirdiler. Belki bir maç daha kazansak, çeyrek finali geçsek çok daha başarılı diyecektik. Yani oradaki sonuca göre değil de bizim takıma göre değerlendirin, oyuncuları takım olarak değil de bizdeki durumuyla tek tek değerlendirin diyoruz.”

Forumda sık sık eleştirilen ve beklentilerin altında kalan Evren Büker'i de sorduk teknik ekibe, Tolga BAŞER yanıtladı;

“Ondan biraz daha farklı bir beklentimiz vardı. Sonuçta geçen sene oynadığı takımın karakteriyle bu sene oynadığı takımın karakteri de çok farklı. Bir önceki seneki karakter şartların en doğru şekilde kullanıldığı bir karakterdi. Takım ve yönetim bir sürü sıkıntının olduğu bir dönemden geçiyordu. Kafalarında çok fazla maç kazanabilmek vardı. Kimya olarak birbirine uygunluk gösteren ama baskıcı basketbol oynamanın pek mümkün olmadığı bir takım vardı. Bu sene ise tam tersi bir durum oldu. Evren Büker’in aldığı süre son zamanlar hariç geçen seneyle hemen hemen aynıydı. İstatistik olarak önceki sezonun başlangıcıyla yani Okan Çevik dönemiyle Oktay Mahmuti döneminin Evren’i arasında çok fazla fark yoktur. Demek ki farklı bir basketbol karakteri var. Biraz beklentilerimizin dışında kaldı ama çok yetenekli bir oyuncu. Büyük takımda oynamanın nasıl olduğunu biliyor, potansiyeli var, bunu uygulamaya başladığı andan itibaren çok faydalı olacaktır.”

Furkan'ın gelmesiyle tekrar kiralık olarak başka bir takımda forma giyecek İlkan Karaman da merak ettiklerimiz arasındaydı. Onu da sormadan geçemezdik;

Recep ŞEN;

“Teknik de olabilir idari de olabilir gelmemesi. Orasına pek girmek istemiyoruz. Bir pazarlık yapıyorsun, iyi oyuncu alıyorsun, para konuşuyorsun. Türkiye’de böyle çok fazla oyuncu yok. Belki de karşı taraf bizden İlkan’ı istedi Furkan’ın yerine, buraları bilmiyorum, bildiğim bir konu değil sonuçta. Bazen çok istediğin bir şey için bir şeyler vermek zorunda kalabiliyorsun. Performans olarak yan yana koyduğunuzda Furkan’ın yerini dolduramayacağını düşünüyorsanız bir takım fedakarlıklar yapıyorsunuz ama dediğim gibi bunlar çok bildiğim şeyler değil.”

Emir ALKAŞ;

“Ama bir gözümüz de hep onun üstünde. Geçen sene bütün maçlarını izledik. Önümüzdeki sene de oynayacağı her maçı izleyeceğiz. Boşlamıyoruz onu beş senelik sözleşmesi var sonuçta.”

Kaptan Haluk Yıldırım'ın kadroda yer alacağını öğrendikten sonra saha içinde olup olmayacağı da tartışılmıştı. Bu konuyu sorduğumuzda Haluk hakkında güzel bilgiler de aldık hocalarımızdan;

Recep ŞEN;

"Haluk 15 oyuncumuzdan bir tanesi. İyi performans gösterdiği sürece Haluk’un da Göksenin’in de Evren’in de Tutku’nun da oynama şansı var. Haluk 39 yaşında ama final maçında çıktı ayağı sakat sakat oynadı. İyi performans gösteren bir oyuncuya sen yaşlısın veya senin tipin bozuk kadroya giremezsin falan diyemezsin.”

Emir ALKAŞ;

“Final serisinde en ağır sakatlığı olan Haluk’tu, ona rağmen oynadı.”

Recep ŞEN;

“Bizim idman defterimiz var, her şeyi oraya yazarız. Bir tek en son idmanda üstüne iki metrelik adam düştüğü için idmana çıkmadı Haluk. İşte atıyorum Göksenin 19 yaşında 10 tane vardı çıkmadığı, Tutku’nun 15 tane vardı ama 39 yaşındaki Haluk’un 1 tane. 330 antremandan sadece 1 tanesine çıkmadı Haluk.”

Başarılı geçen bir sezonun ardından Tutku ve Caner gibi oyuncuların milli takıma davet edilmemesi bizi kızdırmıştı biraz. Hocalarımıza bunu da sorduk ve Recep ŞEN devam etti;

“Dünya ikinciliğinin ardından şimdi de Avrupa Şampiyonası var. Orhun Ene de mutlaka kulüp takımı gibi düşünüyordur milli takımı. Mesela geçen sene Evren Büker’i aldılar, iyi performans gösterdi ama ona rağmen geri gönderdiler. Bu sene de Kerem ve Ender gibi dünya ikinciliğini getiren takımın guardları var. Tutku da çok iyi oynadı ama fazla oynatmayacağı, daha çok yedekte tutacağı, sakatlıklara karşı sigorta olarak görülen bir Barış Ermiş onlara daha avantajlı gelmiş olabilir. Çünkü Tutku gibi yüksek potansiyelli, oynama isteği olan bir oyuncuyu kadroya almak böyle bakınca çok kötü bir hamle olmayabilir.”

Son olarak Euroleague organizasyonumuzun durumu hakkında konuştuk hocalarımızla. Efes Pilsen seviyesine ne zaman geleceğimizi de sorduk;

Recep ŞEN;

“Emir Efes’i iyi bilir, Semih Abi de Ülker’i bilir. Ben de Ülker’de oynadım ama biz o zaman Eurocup benzeri bir organizasyonda oynamıştık, baya da ileri gitmiştik gerçi. Benim bilgilerime göre Euroleague çok farklı bir ortam ama Galatasaray'da bunun birazcık ataleti var. Galatasaray biraz yavaş ilerliyor, daha iyi organize olup daha hızlı hareket etmek gerekiyor. Hızlı olurken hata yapabilirsiniz ama ileriki dönemlerde çok daha fazla artısı olacaktır mutlaka. Bu bir yatırım sonuçta, yatırımı ne kadar büyütürseniz yatırımdan daha fazla karşılık alma hakkına sahip olabileceksiniz. Genel olarak böyle ama Efes Pilsen’deki iç dinamikleri bilmediğimden bir şey demem doğru olmaz.”

Emir ALKAŞ sözü aldı ve devam etti;

“Efes Pilsen’in çok ciddi bir EL organizasyonu olduğunu düşünüyorum. Zaten olmasalar yıllardır A lisansı almazlardı. Oradaki organizasyonel yapılanma Avrupa’nın sayılı yapılarından biri. Yıllardır aynı insanların aynı yerde olması da bunda etken, kulübe çok yardımcı olmuş. Mesela bir oyuncunun transfer edilmesi ile sahaya çıkması arasındaki süre minimum nasıl tutulur hep optimize olmuş durumda. Mesela EL ile nasıl yazışılır falan bunlar hep öğrene öğrene iyi yapılabilen şeylerdir. Hep de onu konuşuyoruz, nasıl ki şampiyon olmak o seviyelerin takımı demek oluyorsa bu da öyle bir şey. Farklı bir seviye, farklı bir kültür. Biz bu hamlelere artık başladığımızı düşünüyoruz, yavaş yavaş da o noktalara geleceğiz. Atalet konusunda Recep Abi ile aynı şeyi düşünüyorum. Gidilecek yol belli, yapılması gerekenler belli, bu işin protokolü belli. Ama biz bu işi bazı insanların büyük özverisi ile yapıyoruz. Bu konuda Oktay Hoca’nın, Hakan Bey’in yaptıkları azımsanacak şeyler değil. Bir kısmı ortada, bir kısmı değil takdir ederseniz ki. Güzel bir süratle ilerliyoruz, biz de hemen ulaşalım o noktaya diyoruz ama belli bir süre geçmesi gerekiyor ne yazık ki. Euroleague’e çıkınca da hemen Final Four oynayalım isteyeceğiz ama bu işlerin böyle olmadığı da bir gerçek. Kulüpler takımlarını koruyorlar, bozmadan üstüne her sene takviye yapıyorlar. Biz de böyle bakıyoruz olaya. Önce devamlı orada olalım, sonra Final Eight olsun, sonra Final Four falan.

Şunu da belirtmek istiyorum ki bu konuda burayı çok seviyorum hatta en çok sevdiğim özelliklerden biri. Buradaki insanlardan bahsediyorum yani. Bu benim işim, şu senin işin durumu olmuyor, biz de hepimiz bir şeyler yapmaya çalışıyoruz bunun için. Biz de çok büyük kulüp değiliz, çalışan sayımız bir Fenerbahçe Ülker, bir Efes Pilsen, bir Banvit kadar çok değil sonuçta.”


Banvit'i duyunca şaşırdık tabi ama doğru olduğunu verilen cevaptan sonra anladık;

Recep ŞEN;

“Benchlere baktığınız zaman anlarsınız. Tolga askerdeyken biz üç kişiydik, bir de koç dört. Diğer takımlara baktığınızda minimum 8-10 kişi oluyor. Neredeyse sporcu kadar bir çoğunluğa sahipler.”

Daha sonra Emir ALKAŞ devam etti;

“Geçen sezon ilerleyen noktalar da oldu. Mesela fizyoterapistimiz katıldı bize. Biz bu adamları yavaş yavaş alıyoruz ama bazı kulüplerde bunun meselesi bile olmadı. Fizyoterapistin olmadan sağlık odan o kadar donanımlı olmaz. Sağlık odan donanımlı olmadan sen iyi oyuncular getiremezsin ya da gelen oyuncu mutlu olmadığını düşünürse bir sonraki sezon takımda kalmaz. Bu işler böyledir açıkçası. Ama biz hem ekibimizi hem de bulunduğumuz yeri çok seviyoruz. Bugün bana EL için teknik olmayan bir konuda şunu yapalım deseler ya da Recep Barcelona’ya gitmen lazım, konuşman lazım deseler bayıla bayıla yaparız. Biz bu olaya böyle bakıyoruz. Burası da böyle bakan insanlarla dolu olduğu için bir yandan da hiçbir kulüpte olmayan bir nimete sahip.”

Recep ŞEN;

“İyi tarafı da var, kötü tarafı da var tabi. İnsanların birbirleri arasındaki ilişkileri iyi tarafı. Ekibin derinliği ise kötü tarafı. EL bilgi birikimine sahip insanları toplayamıyorsun. Burada herkesin işini yapabilecek çok doğru karakterde insanlar var ama iş bakımından bakarsak bu aslında çok doğru bir şey değil. ”

Emir ALKAŞ;

“Yani buranın bir marketing elemanının olması, buranın bir operasyonel sorumlusunun olması, iyi bir salona sahip olması ve o salonun bir sorumlusunun olması gibi bir sürü adım gerekiyor. Bunların hemen bugün olmasını beklemiyoruz ama daha süratli adımlar atabiliriz.”

Tolga BAŞER;

“Bir de EL seviyemizi tartışırken olaya nereden baktığımız da önemli. Biz kendimizi kendimizle mi karşılaştıracağız yoksa Efes’le mi bu önemli. Efes senelerdir bu organizasyonun içinde ve nerede nasıl davranacağını çok iyi biliyor. Galatasaray’ın 4-5 senelik bir atılımı var, geçen seneden beri bu atılım daha da büyüdü, daha da büyüyecek. Zaten kulüpte her şey çok uygun seviyede gidiyor. Oyuncu kalitesine de baktığınızda 5 sene önceki yabancılarla şimdi gelen yabancılar arasındaki farkı taraftar olarak siz de çok net görüyorsunuz. Lakovic’in gelmesi bile Galatasaray’ın adını duyurması bakımından çok önemli oldu. Diğer oyunculara da baktığımızda aynı şey geçerli, işte bu yüzden ben de doğru yolda olduğumuzu düşünüyorum.”

Doğru yolda olduğumuzu söyleyen Tolga Hoca'nın ardından zevkli ve uzun geçen sohbetimizi noktaladık. Hemen her soruya detaylı bir şekilde cevap verdi hocalarımız ve bize önemli bir vakit ayırdılar. Her birine ne kadar teşekkür etsek azdır.”
 
Değerli teknik ekip üyelerinin bizlere gösterdikleri önem ve her sorulan soruyu içtenlikle yanıtlamaları büyük mutluluk verdi bizlere, tekrardan teşekkür ediyoruz.

Bir çok merak edilen soru vardı, zannediyorum ki akılda şüphe ile kalan bir nokta yoktur, her şeyin cevabı söyleşide mevcut. Bu söyleşilerin devamı da gelecek bir aksilik olmaz ise, bütün takımlarımızın bilgilerini birinci ağızdan forumdan okuyabileceksiniz.

Söyleşinin ardından, 5'imizde de mutluluk hakimdi. Geleceğini bu kadar iyi tasarlamış, bir heves ile adımlarını atmayan, basketbolun doğrularından asla vazgeçmeyen Galatasaray basketbolunun detaylarına inmek çok güzeldi. Nerelerden geldiğimizi göz önünde bulundurursak, teknik ekibimizin verdiği cevaplar bir o kadar umutlandırdı beni. Oktay Mahmuti ve ekibinin başladığı koşunun birinci yılında neler başardıklarını hep beraber gördük. Bunların devamının da aynı şekilde geleceğine inanıyoruz. Neticesinde, bütün adımlarını planlayan, atacağı en ufak adımda bile günlerce düşünen bir ekibimiz var. Bu ekibin ortak çalışmalarından bir gram bile şüphem yok, bizi doğruya götürecekleri adına.

Tekrardan teşekkür ediyorum teknik ekibimize, söyleşiyi yazıya döken Kerem abi ve Şamil abiye de büyük teşekkürler, emekleri çok büyük.
 
Baştan sona sıkılmadan, yer yer umutlanarak, yer yer eleştirerek, yer yer de düşünerek okudum. Bu zevkli söyleşide emeği geçenlere ve teknik ekibimize bir teşekkür de benden olsun.

Takımın görev aşkıyla yanıp tutuşan, profesyonel düşünüp amatör bir ruhla emek veren dinamik bir teknik ekibinin olduğunu öğrenmek bana umut verdi.

Yüzümün ufakta olsa somurttuğu tek kısım ise 5 numara konusunda teknik ekibin verdiği "Hocadan daha mı iyi bileceğiz ?" refleksi oldu. Tamam bunu biliyoruz, bol keseden atıp tutanlara biz de bu cevabı veriyoruz ama bu işin içinde teknik ekip olarak bulunan isimlerin bu noktada daha teknik bir cevap vermesi ve sert, mücadeleci, iri bir beş numaranın neden aman aman önemli olmadığını açıklamaları daha iyi olurdu. Röportajı iyi sindirdiğimi düşünüyorum numaralara değil oyuncu karakterlerine bakmamız gerektiğini de iyi anladım ama dediğim gibi insan doyumsuz bir varlık hele mesele gönül verdiği renkler olunca en iyisini istiyor.

Başta da söylediğim gibi çok zevk aldım röportajdan.Emeği geçenlere tekrar teşekkürler. Umarım her şey Galatasaray'ımız için daha iyi olur.
 
Onur zaten Emir Hoca açıkladı onu haksızlık etmeyelim, " Elinde Pekoviç varsa Ermal varsa sırtı dönük oyun oynarsın ama basketbol oyuncuların durarak değilde topu daha hareketli aldığı düzenlere doğru gidiyor artık bizde takımı bu şekilde kurmak istedik dedi"

Abicim ben röpörtaj için bizzat bu konuşmaların içinde olmama rağmen 10 defa falan daha okudum her seferinde kaçırdığım farklı bişey dikkatimi çekti çünkü çok açık ve net cevaplar var, birazda uzun olunca bi seferde anlaşılamayabilyor bazen.
 
Zevkle okudum emeği geçenlerin eline sağlık.

Birçok soru işaretine cevap verilmiş ama eminim ki yine bunları okumadan gereksiz ve hatalı birçok yorum yapmaya devam edenler olacaktır burada.

Saygılar.
 
Röportaj güzel ve doyurucuydu..Bir çok soruya cevap bulunabildi diye tahmin ediyorum..Ama Lakovic ilgili transferininin nasıl geliştiğiyle ilgili bir soru olmasını beklerdim..yeni yabancılardan neler bekledikleriyle ilgili birşeyler de olabilirdi..ve yine kişisel olarak merak ettiğim hangi oyuncularla ilgilenildiği hangilerinin alınabildiği vizyon açısından önemliydi..Mesela Fotsisle ilgilendik mi,Savanovicle ilgilendik mi bunlar benim kişisel olarak merak ettiğim konulardı..

ama röportaj oldukça güzel olmuş,söylediklerim eksik bulma niyetiyle yazılan şeyler değil,emeği geçenlere bu güzel röportaj için de teşekkürü borç bilirim ayrıca..

Diğer taraftan cümle çok net olmasa da kamp dönemiyle ilgili bilgi verirken ekstra 1 yabancımız olacak aramızda dedi Recep hoca..Orda ne demek istediği bence çok fazla anlaşılamadı..
 
Röportaj güzel ve doyurucuydu..Bir çok soruya cevap bulunabildi diye tahmin ediyorum..Ama Lakovic ilgili transferininin nasıl geliştiğiyle ilgili bir soru olmasını beklerdim..yeni yabancılardan neler bekledikleriyle ilgili birşeyler de olabilirdi..ve yine kişisel olarak merak ettiğim hangi oyuncularla ilgilenildiği hangilerinin alınabildiği vizyon açısından önemliydi..Mesela Fotsisle ilgilendik mi,Savanovicle ilgilendik mi bunlar benim kişisel olarak merak ettiğim konulardı..

ama röportaj oldukça güzel olmuş,söylediklerim eksik bulma niyetiyle yazılan şeyler değil,emeği geçenlere bu güzel röportaj için de teşekkürü borç bilirim ayrıca..

Diğer taraftan cümle çok net olmasa da kamp dönemiyle ilgili bilgi verirken ekstra 1 yabancımız olacak aramızda dedi Recep hoca..Orda ne demek istediği bence çok fazla anlaşılamadı..
O kısma bende takıldım.
 
Can ve Onur Recep Şen orada Jamon Gordon'dan bahsediyor geçen sene olmayıpta bu sene kampta olacak olan tek oyuncu olduğu için. kadroya diğer yeni katılanlar milli takımda oldukları için Kampa geçen sezona göre ekstradan katılacak tek bir tane oyuncumuz var o da Jamon Lucas Gordon hoca ondan bahsediyor.

Diğer söylediklerinizle ilgili olarakta hocalarımız sorularımıza sağolsunlar çok içtenlikle cevap verdiler ve antremandan sonra yorgun olmalarına rağmen 2 saatten fazla zamanlarını bize ayırdılar. Normalde yabancı oyuncuları tek tek sorma planlarımız vardı ama çok fazla yormamak adına bazı soruları elemek durumunda kaldık.
 
Konuşulanlardan anladığım kadarıyla özellikle Emir Alkaş işini çok iyi yapıyor gibi geldi..(Buradan diğerleri işini kötü yapıyor anlamı çıkmasın asla) onun geleceği parlak gibi görünüyor..

Diğer taraftan geçen seneyle ilgili teknik ekibin çok yalnız kaldığını düşünüyordum idari ve teknik anlamda anlamda..staff ekibininde buna dikkat çekmesi hoş olmuş..Bench eskiden daha kalabalıktı sanki..Bu takımın bir takım menajeri var mı? varsa neden benchte oturmuyor..Bu Oktay hocanın tercihi midir..? Mert Uyguç menajerken benchte olurdu..

Ali Türsan hala görevde sanırım..o da Koray Mincinozlu zamanında benchte otururdu..Şimdi neden benchte değil..görev pozisyonunda bir değişiklik mi var yoksa benchte olmaması oktay hocanın tercihi mi..?

Bu takımın özellikle idari açıdan yalnız olduğunu düşünüyorum..bence işini çok iyi yapacak görev tanımları belli bir kaç tane menajere ihtiyacı var.
Genel Menajer Murat Tümer sanırım ama onunda ne iş yaptığıyla ilgili bir bilgim yok..

Kişisel hataları yanlışları varsa bile(ki net bilmiyorum) bu takım Nur Gencer gibi bir menajeri bence arıyor..
 
Emeği geçen herkese teşekkürler. Çok güzel bir röportaj.
 

Üst