Miskin ve televizyonda maçtan maça gezmekle geçen bir Pazar akşamını kırmızı fon üzerinden akıp giden bir yazı bir anda değiştirdi. Enkaz altından hayata dönen çocuklarımızla sevinip umut bulduğumuz günlerde geldi Yalçın Granit’in ölüm haberi…
Galatasaray basketboluyla bu derece ilgilenmeye başladığım 2000’li yılların ortalarından beri aşina olduğum bir isimdi. Bazen gölgesiyle, bazen eylemiyle/fikriyle, bazen tarihteki izleriyle, bazen de saha kenarındaki sıcak gülümsemesiyle; aşağı yukarı 15 yıla yaklaşan Galatasaray Basketbol taraftarlığımda her daim var oldu. Hoş 25 yıllık, hatta 35 yıllık hikayesi olanların taraftarlığında da aynı şekilde var olmuştur. Neredeyse 70 yıllık basketbol hayatını özetlemek, tek bir yazıya sığdırmak imkansız olsa da; naçizane bir saygı duruşu olarak kısa kısa notlar geçmek istiyorum.
17 Eylül 1932 doğumludur. Darüşşafaka Lisesi’nde okurken, bugün hala faaliyete devam eden basketbol takımını kuran 3 kişiden bir olmuş. Daha 17 yaşındayken, bizzat Ali Sami Yen’in teklifiyle Galatasaray’a geçmiş. Tarihsel süreçte bakıldığında Galatasaray Basketbolu’nun ilk profesyonel transferi olmuş. “Yenilmez Armada” olarak bilinen Ali Uras’lı, “Amerikan” Hüseyin Öztürk’lü, Erdoğan Partener’li, Ertem Göreç’li, Ayhan Öz’lü kadronun bir parçası oldu. Bu kadroyla 6 İstanbul Ligi, 5 de Türkiye Ligi şampiyonluğu kazandıktan sonra 1957’de, 25 gibi genç bir yaşta basketbolu bırakıp teknik direktörlük hayatına başladı. Kısa kariyerine 16’sı kaptan olarak olmak üzere 68 de milli maç sığdırdığını da es geçmemek lazım…
1955 yılında son 2 sezonun Fransa Şampiyonu Racing Club Paris(şimdiki adıyla Paris Basket Racing)’e transfer olarak Avrupa’ya transfer olan ilk Türk Basketbolcusu oldu. 1 sezonluk ayrılığın ardından Galatasaray’dan gelen ısrarlara dayanamadı ve geri döndü. Fransa’da oyunculuğunun yanı sıra fahri bir basketbol elçiliği yapması, Fransız çocuklara gönüllü olarak basketbol öğretmesi ise ayrı bir anektot..
Teknik direktörlük kariyerine yine Darüşşafaka’da başladı ve kulüp tarihinin tek “İstanbul Ligi” şampiyonluğunu kazandı. Beyoğluspor’u ikinci ligden birinci lige çıkardı. Yine hala faaliyette olan İTÜ Basketbol takımının kuruluşunda görev aldı. Basketbolu bırakır bırakmaz yardımcı antrenör olarak görevlendirildiği Milli Takım’da 1961 yılında baş antrenörlüğe getirildi. 1962 yılında İstanbul’da düzenlenen Balkan Şampiyonası’nda ikincilik kazandı. 1963 yılında ise Avrupa Şampiyonası’na, şimdiki adıyla “Eurobasket” organizasyonuna katılma hakkı elde etti. 1971 yılında Şakir Eczacıbaşı’nın teklifiyle, basketbol şubesinin kuruluşunda görev aldı. Sadece 3 yılda en alt seviyeden başlayıp birinci lige çıkardığı takımı bir yıl da birinci ligde çalıştıktan sonra yerini bir başka Galatasaray efsanesine bıraktı; Aydan Siyavuş…
1970’li yılların ikinci, 1980’li yılların ilk yarısında köşe yazarı olarak basketbolla ilişkisini devam ettirdi. Pek bilinmese de 1970 yılında “Basketbol Tekniği” adı altında Türkiye’nin ilk basketbol “mecmuası”nı çıkardı. 1991 yılında yayın hayatın başlayan dönemin efsanesi “Fast Break”in kurucu kadrosunda yer aldı. Hürriyet ve Milliyet’te hayatının sonuna kadar yazılar yazdı.
1984 yılında, “Yenilmez Armada”dan takım arkadaşı Ali Uras’ın başkanlığı döneminde Galatasaray Basketbol ‘una “Şube Sorumlusu” olarak geri döndü. 16 yıllık hasreti sona erdirip 2 sene üst üste şampiyon olan “Spor Sergi” efsanesi takımın mimarı oldu. Paul Dawkins’li, Michael Scearce’li, Nihat İziç’li, Turgay Demirel’li kadro ve ortaya çıkmayan başlayan Galatasaray Basketbol Taraftar kültürü şubenin şahlanışı oldu.
1990’lı yıllarda federasyonda çeşitli kademelerde görev aldı, bir dönem milli takım koordinatörlüğünü yürüttü. Koraç Kupası zaferi ile başlayan ve 2001’de Türkiye’de düzenlenen Eurobasket’te kazanılan 2.’lik ile taçlanan süreçte her daim fikirsel desteği ve mücadelesiyle var oldu. 2002 yılında Galatasaray yönetiminin basketbol ve voleybol şubelerini kapatma kararı alması üzerine Galatasaray’a geri döndü. Yönetim kurulu ile savaşarak şubelerin özerkleşmesini, kulüpten ayrılarak hayatına devam etmesini sağladı.
O sezondan sonra birkaç yıl bocalamalarla hatta kadınlarda küme düşmeyle falan geçse de 2006-2007 yılındaki Cafe Crown sponsorluğu sonrası Galatasaray basketbolu yükselişe geçti. Kadınlarda Avrupa Süper Kupası hariç sahaya çıktığı tüm turnuvaları en az bir kere kazandı. Çok daha yüksek sermayelerin konuştuğu erkeklerde ise bir lig şampiyonluğu kazanıp o ivmeyi bir de Avrupa Şampiyonluğu ile süslemeyi başardı. Ondan sonrası da zaten yakın tarih…
Tüm bu süreçlerin içinde Yalçın Granit her daim var olmaya devam etti. Dediğim gibi bazen sadece saha kenarında şöyle bir görünmesiyle, bazen akil adamlığıyla, bazen kulis çalışmalarıyla, bazen de bizzat müdahaleleriyle.
Türk basketboluna etkileri ise böyle listelere, istatistiklere sığmayacak kadar fazla. Bizzat kuruluşunda yer aldığı takımlar bir kenara vesile olduğu, ilham verdiği ya da yol gösterici olduğu pek çok takım var. Sayısız basketbol sahasının yapımını sağlamıştır sağladığı sponsorluklar ile. Basketbol okulları ya da seminerlerle binlerce insanı basketbolla tanıştırdı.
Türkiye’de “ata sporumuz” futbol haricindeki branşlar tek potada eritilip gidiyor. Her branşın ülkedeki tarihi de böyle bir avuç insanın adanmışlık hikayelerinin toplamından ibaret oluyor. Hem Türk basketbolu hem de Galatasaray basketbolu o bir avuç insanlarından birini kaybetti Yalçın Granit’in vefatıyla. Hem hizmetleri, hem katkıları, hem de varlığı çok büyük yer kaplayan bir figürdü.
Yerinin doldurmak mümkün olmasa da mirasına sahip çıkmak hepimizin borcudur…