Unutulmaz bir maceraydı. Temmuz ayında Ergin Ataman’ın “Eurocup’ta şampiyon olacağız!” açıklamasıyla gündemimizin merkezine oturdu bu yolculuk, önce bütçe belirlendi, sonra kadro aynı hedefle kurulmaya başlandı. Sezon içerisinde de sloganımız dillerden hiç düşmedi: “Eurocup şampiyonu olup Euroleague’e katılacağız!”
Bazen umutsuzluğa kapıldık, çokça sevindik, gülümsedik, heyecanlandık. Son 16’ya kaldığımız içerideki Sassari maçı galibiyetinden itibaren tribün-takım bütünleşmesi sağlandı, Karşıyaka maçı ile birlikte tamamen şampiyonluk havasına girdik. Sonrası da çorap söküğü gibi geldi… Yolun sonu zafer oldu ne mutlu ki. Hak etmiştik, tırnaklarımızla kazıya kazıya gelmiştik çünkü, çok sabrettik ve nihayet yüzümüz güldü. Gururlandık. Aile içerisinde kazanılan bir başarı gibiydi zira. Gibisi fazla aslında, biz bir aileydik!
“Şu oyuncumuzun payı çok büyüktü”, “bu oyuncumuz sayesinde kupa geldi” yazmayı istemiyorum pek. Takım halinde ulaştık bu zafere. Her parça ayrı bir renk getirdi, her basketbolcumuzun başka başka katkıları oldu. Tribünün de büyük özverisiyle tek yumruk haline geldik ve Eurocup şampiyonu olduk. Ne mutlu bu büyük ailenin her bir ferdine!
Peki bu zafer bizim için yeterli mi? Asla hayır. Galatasaray’da hedefler hiç bitmez. Efsane futbolcumuz Gheorghe Hagi’nin dediği gibi Galatasaray tarihinden gelen kazanma geleneğimiz vardır bizim. Hep daha iyisini isteriz, daha yukarıyı amaçlarız çünkü biliriz ki bu potansiyelimiz vardır. Yeter ki, odaklanalım ve mücadele edelim. Azmedersek yapamayacağımız şey neredeyse yoktur. Kulübümüzün kurucusu daha “yolun başında” kesin olarak belirlemiştir yapmamız gerekeni. Bu yolda ilerleriz. Türk olmayan takımları yenmeyi çok severiz. Kazanma geleneğimiz bunu gerektirir.
Şimdi bu mottoyu basketbol için ayakta tutma vakti. Galatasaray yönetimi ve genel kurulunun önünde tarihi bir sorumluluk bulunuyor. Basketbol şubemiz için günlük değil, uzun vadeli planlamalar yapma vakti geldi çattı. En az Eurocup kadar değerli önümüzdeki günler ve uygulamaya geçirilecek projeler.
Olması gereken nedir? Eurocup “gazıyla” bir sezon için 12-13 milyon dolar bütçe mi? Yıldız basketbolcu transferi mi? Bence değil. Galatasaray yönetiminin önündeki en önemli görev, basketbol gelirlerinin istikrara kavuşmasını sağlamak. İki sezon sonrasının ne olacağını kestirememektense, sağlam ve emin adımlar atabilmek çok daha yeğdir. Her sezon basketbol formalarını uygun fiyatlarla satışa çıkarmak, basketbol tişörtleri üretmek, sevilen basketbolcularımızın maket figürlerini satışa sunmak başlangıçta küçük ama güzel adımlar olabilir. Kombine bilet satışının reklamını çok daha güçlü ve gür bir sesle gerçekleştirmek de mühim bir konu (Kombine fiyatlarının “uçmaması” da önemli bu arada!) Bu gelir projelerinin her sezon öncesi düzenli olarak uygulamaya konulması gerekiyor. Taraftarın aklında “basketbol forması satışa çıkar mı”, “kombineler ne zaman satışa sunulur” gibi soruların olmaması lazım…
Salon konusunda artık net bir gelişme bekliyor taraftar. Yeni bir salon mu inşa edilecek yoksa Abdi İpekçi’de mi kalınacak? Bu hususun şeffaflaştırılması lazım. Yani laf değil icraat istiyoruz da denebilir.
Ve son olarak sponsorluk. Odeabank’ın katkısı ve “uğuru”na diyecek bir şey yok. Ancak Odebank’tan başka “yan” sponsorlar da bulunabilir. Forma göğüs ya da sırt sponsorluğu gibi örneğin. Bu yaz, bunun için en uygun zaman dilimi. Basketbol için iyi sponsor(lar) bulabilmek bu kulübün bir “rutini” olmalı artık.
Çok güzel günler yaşıyoruz. Daha iyilerini de yaşayabiliriz. Tarihi sorumluluk Galatasaray yönetiminin üstünde. İyiyi takdir ediyoruz, edeceğiz, etmeliyiz. Ama bu fırsat değerlendirilemezse beceriksizliğinizi eleştirmek de en doğal hakkımız olacak.
Şimdi sıra sizde.