Aslında bu yazıyı bir draft yazısı olarak yazmayı planlamıştım ancak bu finale ve getirdiklerine kayıtsız kalmak oldukça zor olacaktı. Hem iki takımın da kendi konferansından buraya gelene kadar gösterdiği dominantlık, hem de takımlar arası rekabetin üçüncü raundunun oynanacak olması, bu yazının konusunu belirlemek için oldukça geçerli sebeplerdi. Öyleyse yazı başlasın…
Round 3 : Kral Ünvanını Koruyabilecek Mi ?
Kral’ın Ordusu
Sezona kayda değer bir değişiklik olmadan başlayan Cleveland, sezonun ilk bölümünde yüksek bir performans gösterse de ortasına doğru yedek guard eksikliğinden dolayı hafif bir kaos yaşadı. Kaosu ilan edense Lebron’un bir maç sonrası en hafif tabirle ”yedek guarda ihtiyacımız var” sözleriydi.
Bu sözlerin üstüne takas dönemi sona ermeden Kyle Korver, All Star arasından sonra Andrew Bogut ve Deron Williams takıma kazandırıldı. Bu hamlelerle birlikte hem Mozgov’un hem Dellavedova’nın yeri kağıt üstünde fazlasıyla dolmuştu. Ancak Bogut’un Cleveland forması ile sahaya çıktığı ilk maçta yaşadığı garip sakatlık ile sezonu kapatması üzerine Cleveland tekrar yedek uzun aramaya başladı. Larry Sanders takıma katıldı ancak Sanders’ın uzun süredir basketbol oynamaması nedeniyle ondan istedikleri performansı göremediler ve en sonunda Walter Taveres’i kadrolarına kattılar.
Bütün bu takviyelere rağmen Cleveland Cavaliers için all star sonrası dönem pek iyi geçmedi. Bunu takım içi problemlerden ya da yeni oyuncuların adaptasyonundan ziyade, noelden beri süregelen takımın vites düşürme isteğinin bir sonucu olduğunu düşünüyorum. Nitekim Cavaliers şu ana kadarki playoff performansı ile beni haklı çıkarmış gibi gözüküyor.
O performansa şöyle bir bakarsak; ilk turda Indiana’yı zor maçlar oynasalar da kolay geçtiler. İlk maçın çok çekişmeli geçtiği ya da Indiana’nın dördüncü maçta kazanamasa bile maç içinde farkı ciddi seviyelere getirdiği söylenebilir. Ancak Indiana’nın Lebron ile ligde belki de en iyi eşleşen Paul George’a sahip olması ve George’un bazı bölümlerde kendi standartının bile üstüne çıkması, Indiana’nın maç kazanması için yetmedi. Bu seride Lebron ne isterse o oldu. (gerçi doğu playofflarını tek cümlede anlatmak için bu cümle yeterli bir cümle)
İkinci turda ise rakip, sezon ortasında PJ Tucker ve Serge Ibaka takviyeleri ile birlikte; yıllardır aşmak istedikleri eşiği aşma şansına sahip olan ama ilk turda Bucks engelini çok zor aşan Toronto Raptors’tı. Fakat bu seride Lebron, üstdüzey oyununa bir kaç gayrıciddi hareket de ekleyerek Kanada’nın tek Nba takımını playofflardan şezlonga, süpürgesiyle beraber gönderdi. Teorik olarak Lebron’u iyi savunması beklenebilecek olan Pj Tucker, Serge Ibaka, Demarr Carroll gibi oyuncular Lebron’un karşısında duramadılar. Serinin başında Lebron’a mesafe vererek şutunu riske etme düşüncesi, Lebron’un üçlükleri ile beraber kafalardan silindi. Belki de 2 iyi takviyeye rağmen maç bile alamayan Toronto’nun artık yeni bir yapılanmaya gitme zamanı gelmiştir.
Konferans finalinde ise rakip hem draft kurasında ilk sırayı kazanan, hem de konferans finaline yükselen Boston Celtics’ti. Diğer rakiplere kıyasla en azından bir maç bile olsa kazanan Celtics, oyun olarak ise belki de en ezilen takımdı Celeveland’a karşı. Isiah Thomas’ın da serinin neredeyse başında playoffları kapatan sakatlığı Celtics’in pek de olmayan şansını daha da azalttı. Sonuç olaraksa Cleveland kendi konferansında sadece 1 maç kaybederek finale ulaşmayı başardı.
Oakland Birleşik İsyancılar Birliği
Sezona Durant ve Zaza eklemesi ile başlayıp, Bogut ve Harrison Barnes’ı kaybeden Warriors; sezona çoğunluk tarafından ligin en büyük şampiyonluk adayı olarak başladı. Zaten bir önceki senenin şampiyonluğunu son anda kaçıran bir takımın Durant takviyesiyle iyice güçlendiği düşünülüyordu. Endişeler ise takımın ribaund ve boyalı alan savunması yönünden sorun yaşayabileceği yönündeydi.
Sezona beklenen sorunlar ile başlayan ancak yetenek havuzunun derinliği ile bu sorunları mağlubiyet hanesine yansıtmayan Warriors sezonun ortalarına doğru ribaund zaafiyetini takım olarak kollektif bir şekilde ribaundlara daha konsantre olarak bir nebze çözdü. Buna ek olarak Durant çember savunması konusunda kendinden beklenmedik derecede başarılı olarak savunmada Warriors’ı bir seviye yukarı çekmeyi başardı. Durant’in hücumda da kendini göstermesi ile bir ara MVP oylamasında da isminin geçti. Curry’nin sezon boyunca rölantide oynaması, Thompson’ın sezona yavaş girip sonradan açılması gibi normal bir takımın etkilenebileceği durumlar, bu takım için pek bir sorun yaratmadı.
Sezonun sonlarına gelirken Durant’in şubat ayında sakatlanması üzerine Warriors Matt Barnes ile anlaştı. Aslında yedek oyun kurucu arayan Warriors, Calderon ile anlaşmıştı fakat Durant’in sakatlığının ciddi gözükmesi üzerine Calderon’un kontratı imzadan kısa bir süre sonra feshedildi ve takıma Barnes katıldı.
Playofflara ilk sıradan rahatlıkla giren takım ilk turda Portland engelini zorlanmadan geçti. Portland’ın hem kadrosunun zayıflığı hem de en güçlü yönlerinin bile Warriors karşısında zayıf kalması, serinin 4-0 gibi net bir sonuçla sonlanmasına neden oldu. Portland özellikle dış oyuncularıyla skorda tutunmaya çalışsa da üçüncü maç haricinde bunda başarılı olamadı.
İkinci turda rakip Los Angeles Clippers’ı zor da olsa eleyen Utah’tı. Sempatik oyuncuları, göze hoş gelen oyunları ve sahada bütün sakatlık problemlerine rağmen her maç mücadele etmeyi bırakmayan bir takım olan Utah için ilk turu geçmek, aslında bu sezonki hedeflerini gerçekleştirdikleri anlamına geliyordu. Bu seride de Utah aslında fena savaşmadı ancak güçleri Warriors’a yetmedi. Utah’ın zaman zaman Warriors’ın işlerini zorlaştırdığı anlar yaşasak da bunu uzun süreye yayamadılar ve 4-0 gibi net bir skorla süpürülmekten kurtulamadılar.
Konferans finalinde beklenen eşleşme olan Warriors – Spurs eşleşmesi gerçekleşti. Daha zor bir seri oynayıp buraya gelen Spurs’ün ilk maçta yorgun olabilme ihtimali üzerinde durulsa da Sprus ilk maça müthiş başladı ve farkı bir hayli açtı. Fakat herkesin bildiği malum pozisyonda Zaza Pachulia’nın ayağının üstüne düşen Kawhi Leonard’ın sakatlığı Spurs’ü hem saha içinde hem de mental olarak yıktı. Farkı kapatan ve maçı da kazanan Warriors olurken, diğer cephede Leonard’ın sakatlığının serinin diğer maçlarını etkileyip etkilemeyeceği tartışılıyordu. Serinin ikinci maçı öncesi Leonard’ın oynamayacağı açıklandı fakat bu açıklama o gün sadece ikinci maç özelinde olsa da Leonard seri boyunca hiç sahaya çıkamadı. Parker’ın da seride oynamayacağı kesinleştiği için Spurs özellikle dış oyuncularından pek bir katkı alamadı. Üstüne Gasol’ün kötü oyunu, Aldridge’in sürükleyememesi, Mills’in kritik anlarda verdiği kötü kararlar gibi etmenler bir araya gelince Spurs de Warriors’tan maç çalamadan şezlongun yolunu tuttu. Bu serinin özellikle ilk maçı, Warriors’ın takım olarak ayaklarının yere basmasına yardımcı oldu.
Nasıl Geçer Final ?
Finali değerlendirmeye başlamadan önce bu finalin eski finallerle olan en büyük farkından bahsetmek istiyorum. Daha önceki finallerdeki her seride takımlar, bazı oyunculara önlemler alırken bazı oyunculara daha az baskı yapmaya, rakibi kendi istediği şut tercihlerine zorlamaya çalıştılar. Genelde iyi savunmacılarını rakibin yıldız oyuncusuna verip rakip yıldızın her zamanki katkısını sahaya yansıtmamasını sağlamaya çalıştılar. Kimi zaman da rakibin yıldızları yerine rol oyuncularını çok iyi savunup diğer rol oyuncularını kitleyecek stratejiler ürettiler. İki farklı tempoda oynayan takımın final randevusu söz konusu olduğunda ise genelde tempoyu belirleme savaşına şahit olduk. Fakat bu seriyi değerlendirirken bu saydığım geçmiş senelerde bolca gördğümüz stratejinin neredeyse hepsi önemsiz gibi gözüküyor. Golden State ya da Cleveland’ın ilk beşlerinde rol oyuncusu sayısının yıldız sayısından az olması bunda büyük bir etken. Kurgulanan savunmalar hedeflerine ulaşsa bile diğer bir yıldızın çıkıp herşeyi değiştirebileceği durumları bu seride bolca görebiliriz.
Golden State’in temel amacı doğal olarak Lebron üstünde baskı uygulayıp onun skoruna ve yaratıcılığına baskı uygulamak olacakt. Fakat bu durum, benim yazdığım gibi de kolay olmayacaktır. Özellikle Igoudala’nın olduğu Zaza’nın olmadığı kısa beşler oyundayken Lebron’a yapılan baskı etkili olabilir. Fakat bu kısa beşlerin de bir cezası var; savunma ribaundları. Bu zaafı gidermek için ise kollektif çaba haricinde yapacakları kadro içi bir çözüme sahip değiller. Ancak kollektif çaba ile en azından havuza düşen topları alabileceklerini düşünüyorum. Diğer merak konusu olan durum ise elbette işler sıkıştığı anlarda sorumluluğun kimde olacağı. Curry bu takımın lideri ve Golden State dendiğinde akla ilk gelen isim, ancak Durant’in de bu sezon sahada olduğu bölümlerde takımın ana kolonu gibi oynadığı gerçek. Aralarında daha önce top kullanma sorunu yaşanmamış olabilir ancak krıtik anlarda sorumluluğu alma yönünde ikisinin çatışma ihtimali bence beklenenden fazla. Curry her zamanki gibi bu anlarda topu eline isteyebilir fakat Durant’in de geçen sene Thunder formasıyla konferans finalinde topun el yaktığı anlarda sergilediği kötü oyun onu daha da motive edebilir.
Cleveland rakibin en zayıf karnı olan ribaund konusunda ligin en iyi ribaundçularından Thompson ve Love’a sahip ve bu durum hem savunma ribaundlarını daha kolay almalarını sağlayacak, hem hücumda birden fazla hücum etme imkanları olacak. Ayrıca istatistiğe yansıtamayacağımız fakat bana göre en önemli fayda ise bu hücum ribaundlarının Golden State’in transition hücumuna ciddi bir darbe vuracağı. Fakat Cleveland’ın işin savunma kısmında, bahsedildiği gibi bir savunma takımı olduğunu düşünmüyorum. Hatta Golden State’i sahanın savunma tarafındaki yüksek çaba ile yenme imkanları olduğunu da düşünmüyorum. Cleveland kazanmak için hem doğru hücum etmeli hem de savunmada en azından geri koşmak konusunda disiplinli olmalı. Lebron’un işlerini kolaylaştırmak adına bir diğer kritik nokta da Smith, Korver, Williams, Frye, Jefferson gibi oyuncuların bulacağı dakikalarda isabetli şut atabilmeleri olacak. Lebron zaten ilgiyi kendi üstüne çekip bu oyunculara şut hazırlamak konusunda oldukça maharetli ancak bu oyuncular şut sokabildiği sürece Lebron’un bu çabası skora yansıyacak.
Genel olarak ise her iki takımın da ”tutarak kazan” yerine ”atarak kazan” mantığıyla sahaya çıkacağını tahmin ediyorum. İki takımın da kadrolarının bir hayli kaliteli ve skorer olması, sahada hücum yetenekleri kısıtlı oyuncu sayısının eski finallere göre çok daha az olması beni bu düşünceye iten etmenler. ”Bowen’ı Kobe’ye ver ” , ”rakibi temposu dışına çıkart”, ” istikrarsız şutu olanları boş bırak” gibi klişeleşmiş önlemler yerine maç maç hatta saniye saniye farklı önlemler ve hemen ardından getirilen çözümler göreceğimiz bir seri olacağı aşikar.
Bu her final öncesi öngörülen klişeler toplu halde taca çıktığından ötürü seriyle ilgili tahminde bulunmak çok zor. Fakat hem Lebron’un formu hem de geçen seneden gelen psikolojik avantaj nedeniyle ben Cleveland’ı bir adım önde görüyorum. Fakat bu kadar değişkenin olduğu bir seride kesin bir tahminde bulunmak da fazla kahince geliyor. O yüzden yuvarlak bir cevap olarak güzel ve son topa giden maçlar izlememizi, serinin içinde bundan 10 yıl sonra NBA TV’de gösterilebilecek özel maçlar olmasını temenni ediyorum. Hakeden şampiyon olsun 🙂
Veysi Deniz Baskın