9 maç, 9 galibiyet, 9 ayrı hikaye. Hepsini yalnızca 20 günde başaran, %50'den fazlası değişmiş bir takım. Böyle bir çizgi var önümüzde, görmek istediğimiz cinsten. Bu performansa doğru açılardan bakmak gerekiyor. Oynadığımız 9 maçın arasında önem değerleri değişen maçlar mevcuttu. Bu bağlamda, değişen oyun ''kalitemizi'' de gördük. Değişmeyen tek şey, takımın inandığı ve işlediği oyun sistemi. 40 dakika aşağı inmeyen savunma sertliği, hareketli hücum düzeni ve ikili oyunlar. 9 maçın sonunda hepsini gördük ve inişli/çıkışlı anlar yaşasak da hepsini galibiyet ile bitirdik. Geçen sene elde edilen başarının getirdiği baskı unsurunu da ele alırsak, takımın elde ettiği kısa dönemdeki başarı etkileyici. Bunun devamını da göreceğiz ancak dışarıdan birisi sezona nasıl girmek isterdiniz diye konuşsa hiç birimizin 9/9 yapacağız! diyeceğini düşünmüyorum, realist bakmak gerekiyor. Ancak, bütün koşulları geride bırakarak, girdiği bütün kulvarlarda rakiplerinden fersah fersah önde bir takıma sahibiz, bunun verdiği haz apayrı.
Maçın 40 dakikalık bölümünü tek paydada yorumlamayı doğru bulmuyorum. 1. ve 3. periyotlarda rakibine fark atan, 2. ve 4. periyotlarda rakibinin net olarak gerisinde olan takım görüntüsünü karşımızda bulduk. Kötüden başlamak istiyorum;
2. ve 4. periyotu ele aldığımızda, gördüğüm en belirgin eksiklik; takımın savunma gücünden uzaklaşmasıydı.
18-11.
İkinci periyot özelinde, ilk periyotta maça çok iyi giren beşin rotasyona uğraması, savunma çizgisini geriye çekti. Takıma daha alışamayan Zaza ve bu maç özelinde kötü bir performans gösteren Cevher'in takım savunmasını geriye götürdüğü bir gerçek. Bu tercihlerden erken vazgeçtik, 10 dakikanın sonunda 18 rakamını gördük ancak iyi bir performans sergilediğimizi söylemek çok güç, savunma anlamında. Bunun üstüne, savunmanın tetiklediği bir takım hüviyetimizin olması, hücum performansının da aşağıya inmesini sağladı. Jaka'nın ''Ben buranın ağasıyım beyler'' tarzında oyununa rağmen 11 sayı bulabildik, ki sistem dahilinde hücum ettiğimizi söylemek çok güç.
27-14.
68-50’yi gördüğümüz anda yaşadığımız duygular bambaşkaydı. Tarihimizin ilk Euroleague maçı, deplasmanda oluşu ve rahat oyunumuz. İstediğimiz bütün etmenler sahada kendisini gösteriyordu. Bunun devamını , tam tersi bir şekilde gördük ne yazık ki. İkinci periyotta yaşanılan performans düşüklüğü ile aynı etmenlere bağlı olduğunu düşünmüyorum son periyotun. 18 sayılık farkın, takım üzerinde getirdiği rahatlık, maçın sonunu beklememize gerek kalmayacak son yumruğu atmamızı engelledi. Bu düşüşün derinliğine oyuncu tercihleri ile inebiliriz fakat yaratılan 11-12 sezonundaki Galatasaray, bu rotasyondan etkilenmemesi üzerine kuruldu. Maç özelinde durum farklılaşabilir ancak benim burada takımı suçladığım nokta; yaratılan farkın getirdiği rahatlık. Evet deplasmanda 18 sayı ile öne geçiyoruz, evet rakibimizden daha güçlüyüz ancak oyun içinde hiçbir rahatlığın yeri yok, hele oynadığınız lig Euroleague ise. Bunun sonucunu, maçın sonunda döktüğümüz ecel terlerinden anlayabiliyoruz.
21-19 – 27-11.
Maçın başlangıcında, Jaka’nın liderliği muhteşem yaptığı bölümde öne geçmemiz çok normal. Ancak benim ve zannediyorum ki herkesin en fazla beğenisini kazanan üçüncü çeyrekteki performans daha değerli. İlk önce rakibi savunmada durdurmayı esas alan takımımız, ikinci yılına başladığı bu yolda en doğru tercihi yaptığını bir kez daha gördü. Rakibin hücum akışını bozarak güveni elde eden takımımız, hücumda maç boyunca gayet iyi savunulan ikili oyunlarından oyunu açmayı başardı. Bu bölümde hızlı hücumlardan da sayı bulduğumuzun altını çizersek, takımın savunmada aldığı güvenle ettiği hücumla, başa baş giden bir maçta ettiği hücum performansının farkı çok belirgin. Takımın neredeyse bütün silahlarını gördük 4. Çeyrekte, sonucunda da tabelada yüzleri güldüren bir sonuç duruyordu, 27-11. Hücum performansımız elbette etkileyiciydi ancak, bu bölümde yapılan savunmanın, oluşturulan fark da daha önemli bir rol oynadığını düşünüyorum.
Rüya gibi bir hikayenin başlangıcını galibiyet ile sonlandırdık. Daha yolumuz çok uzun, akıllarda iki farklı görüntünün olduğu bir maçı bıraktık. Bunun tek tesellisi, sezon başladığından beri parkeden galibiyet ile ayrılan takımın yeniden karakterini göstermesiydi. Maçın sonuna zor durumda girsek de, 40 dakikanın sonunda galibiyet alan taraf olmamız, daha büyük hedeflerde öncesinde hanemize yazılacak en büyük artılardan biri.